İlk Tanışma Kızıl Dosya

Kızıl Dosya[a] Sir Arthur Conan Doyle tarafından yazılmış Sherlock Holmes romanıdır. İlk Sherlock Holmes macerası olması nedeniyle önemi büyüktür. Sherlock Holmes’ün en yakın arkadaşı ve hikâyelerinin anlatıcısı Dr. John Watson bu macerada tanışmış

ve şu ana kadar bu tanışma öyküsüne ilk kez denk geldim!

Sherlock Holmes ve Dr. John Watson tanıştıktan sonra 221B’deki evlerine taşınırlar. John Watson, tanıştıkları ilk andan itibaren dedektifimizin gözlem yeteneklerini muhteşem olarak tanımlar. İlk zamanlar bu yeteneğine oldukça şaşırmış ve hayran kalmıştır. Hatta Dr watson, bazı durgun periyotlarında onun münevvim tiryakisi olduğunu düşünmüş! İlk kez duydum bu kelimeyi, ve Osmanlıca uyuşturucu anlamına geldiğini buldum. Ha ne işime yarayacak? Yaradı bile; anda hoşluk oldu☺️
Bölümden çok anlamlı bulduğum bir sayfayı da sunayım:

Yüzümdeki hayret ifadesi hoşuna gitmiş gibi gülerek, “Bakıyorum çok şaşırdın,” dedi. “Şimdi bu bilgiyi öğrendi- ğime göre kafamdan atmak için de elimden geleni yapaca- ğım.” “Kafandan atmak mı!” “Evet,” dedi, “insan beyni küçük boş bir tavanarası gibi- dir ve içini seçtiğin malzemelerle doldurman gerekir. Aptal insan önüne çıkan her gereksiz malzemeyi içeri tıkar ve ih- tiyaç duyabileceği bir bilgi diğerlerinin arasında kaybolup gider veya en iyi ihtimalle diğer birçok şeyin arasına sıkı- şır, dolayısıyla bu bilginin oradan alınıp çıkarılması zorla- şır. İşini bilen biri beynindeki depoda neleri saklayacağını çok dikkatli seçer. İşini görecek araçlar dışında hiçbir şey barındırmaz, bunu da titiz bir tasnif ve kusursuz bir dü- zenle yapar. Bu küçük odanın esnek duvarları olduğunu ve son raddeye kadar genişleyebileceğini düşünmek bir hata- dır. Haliyle, eklenen her yeni bilgi için önceden bildiğin bir şeyi unutman gerekir. Bu yüzden gereksiz olguların faydalı olanların yerini işgal etmesine meyil vermemek çok mü- himdir.” “Ama söz konusu olan Güneş Sistemi!” diye itiraz ettim. “Bu beni niye ilgilendirsin ki?” diyerek sabırsızca lafımı kesti. “Güneş’in yörüngesinde döndüğümüzü söylüyorsun. Ay’ın yörüngesinde olsaydık, bu bana veya çalışmalarıma zerre etki etmeyecekti.”

alıntılar:

Devamını oku “İlk Tanışma Kızıl Dosya”

Station eleven dizi İncelemesi

Son zamanlarda izlediğim en iyi dizi  Station Eleven. Dizi incelemesi dediğime bakmayın, ben sadece bana hissettirdiklerini paylaşırım. Eleştirmen olmak için Yazılımlarım uygun değil.

İnsanı öylesine derinden etkileyen bir yöntem kullanılmış ki, hikayenin ne olduğunu unutmak bile isteyebilir, bu büyünün etkisiyle yıllarca bu grupla dolaşabilirsiniz. Yönetmen sihri denen şey bu mudur bilmiyorum; fakat senarist arkadaşlarımın mutlaka izlemesini ve yorumlamasını isterim. Eğer izleyecekseniz beklenti ve alışkanlıklarınızı bir yana bırakmanız ve ilk üç bölümü geçebilmeniz gerekir. Ancak o zaman farklı bi şeyle karşı karşıya bulunduğunuzu anlayabilirsiniz. Hatta ben daha ikinci bölümde çöküş-hayatta kalma bahsinin, sanata, tiyatroya, çizgi romana bir güzelleme anlatısının gölgesinde kaldığını anladım, olur da her şeyi kaybedersek elimizde kalanın yarattığımız şeyler ve bunun toplamını yansıtan kültür olduğunun anlatıldığını görüp  şaşırdım. Bir Amerikan yapımından bu inceliği beklemiyordum belki!  Maalesef sadece on bölüm, fakat bence en doğru doz. Yıllar içinde değeri bilinip kült bir yapıma dönüşme ihtimali var. Şahsen ben dokuz puan verdim. An itibariyle medyatik olmamasının sebebi muhtemelen, savaş/kavga/teknik vahşet beklentisine boğulmuş eril zihniyetli seyircilerle, aşki güzellemeler, cinsellik temaları bekleyen diğerleri tarafından sıkıcı bulunmuştur. Genellemelerim için özür dilerim. Çünkü bu diziyi geç bulmuş olmamdan dolayı kendime kızgınlığım bu tür suçlamalar yaptırdı bana. İnsanız işte ne yapalım.

Dizinin değerini fark eden fakat  kültür dediğimiz şeyin sadece shakespeare olmadığını vurgulayan izleyiciler de var. Kesinlikle haklı bir gözlem fakat dizi dünyanın her yönünü arayıp neler olmuş bir felaket sonrası amacı taşıyan bir belgesel değil. Olay tam da bir shakespeare oyunu oynanırken başrol oyuncusunun(çok ünlü) sahnede ani ölümüyle başlıyor. Yumağın ucunu oyunculardan  ve izleyicilerden tutan yazar da doğal olarak onların devam öykülerine göz atmamızı sağlıyor, ölenler, kalanlar, ayrı düşenler, sadece belirli bir bölgenin yansıması bu hikaye. Duygusal ve doğrusal olmayan bir kurgu ve anlatı yapısıyla başlayıp sonlara doğru birer birer uçları çözüp/bağlıyor. Şahsen hiç ağlamadım fakat derin bir üzüntü çektim bitinceye kadar.(şaşkınlık ve merakıma ilaveten)

Dizi, bir kitap uyarlamasıymış;

Devamını oku “Station eleven dizi İncelemesi”

İç içe geçmiş zamanlar

Zaman beni meydana getiren öz
Zaman beni sürükleyen bir nehir; ama nehir benim
Beni parçalayan bir kaplan; ama kaplan benim
Beni tüketen bir ateş; ama ateş benim.
-Borges

Gregg Braden; Uzay-zamanın içinde meydana gelen şeyleri döngüler içindeki KONUMLAR olarak düşünebileceğimizi – hatta ölçülebilen, hesaplanabilen ve öngörülebilen noktalar olduğunu- ifade eder.

Benzer şekilde Laniakea’yı sunumda ben de şöyle söylemişim: “Konum, üç boyutlu mekân bilgisiyle zamanın bir birleşiminden oluşuyormuş zannedilirse korkarım bir hayli eksik kalır. Çünkü söz konusu bu ölçüleri lineer değerlendirmekteyiz, beşinci unsur olan algılayan (gözlemci) kendinden önceki bileşenlerin yapısını lineerden çok boyutlu biçime geçiren muazzam bir işleve sahiptir. Yani lineer –doğrusal- bakıldığında görülemeyen ama her zaman orada olan sihirli bir katılımcı.”

Bir döngü her ortaya çıktığında, kesin bir sonuçtan ziyade bir şeyi olanaklı hale getiren genel koşulları tekrarlar. Dolayısıyla zaman şifresi hesaplayıcısı, olayların kendisini değil, geçmişin tekrarlanacak koşullarını ne zaman bekleyebileceğimizi gösterir. (Braden)

Bence bu tıpkı kendinizce belirlediğiniz bir zamanda çocuğunuzun boyunu kapı pervazında işaretlediğiniz periyodik işleme benzer 🙂

“Yaşamımız; her dairenin dışına bir daire daha çizilebileceği, doğanın sonu olmadığı ve her sonun bir başlangıç olduğu HAKİKATinin çıraklığıdır.”der Emerson

Bu size de kahkaha attırıyor mu?

*

Bu haftanın ikinci kurgusu: İlahi Matrix – Gregg Braden

*

Devamını oku “İç içe geçmiş zamanlar”

Filozof olmak isteyenlere

Bu Haftanın kurgularından ilki; Filozof olmayanlar için felsefeye giriş- Louis Althusser

Filozof için sanki bütün felsefeler çağdaştır. Birbirleriyle yankılarla yanıtlaşırlar çünkü aslında hep aynı sorulara yanıt ararlar ki, zaten felsefe de bunlardan oluşur. Bitmez tükenmez yeniden okumanın, kesintisiz meditasyon işinin mümkün olabilmesi için felsefenin de hem bitimsiz hem de ebedi olması gerekir.
Felsefe öğretilmez, felsefe yapmak öğretilir.

*

İnsanın kendi dünyasını tanımak için kendi dünyasından çıkması ve Büyük Dolambaçtan -ümit burnu macellan boğazı misali- dolanması gerekir. Böyle bir eve dönüş serüvenini aramak için ne denli uzağa gidilse azdır. felsefede de durum böyledir.
tevekelli değil masallar hep “az gittim uz gittim, dere tepe düz gittim” diye başlar. Gerçi seyir defterini yazan bir kaptan olmasa belki yararı da tepe yapmaz bu gidişin. insanın kendinden atlaması ne mesele ama!

*

Kelimelerin tamamına yakını yakıştırıldiklari şeyle alakasız gürültülerdir. İşte bu sebeple lisan denilen “gerçeklik yapıcı” soyutlama, büyü özelliğini kaybetmiş derim, yaklaşık 15 yıldır durumun farkındayım. eh bravo, so what? bunu bilince bazı şeyhler oluyo insana :)))
Ayrıca şu shapeshifter olayı da şeylerin , gürültüleri, kokuları, kıpırtıları, renkleri ve özenmeyle fena halde ilgili. Bu bizi doğal olarak “öncelik sırası” eşiğine getirir.

*

İdealist felsefenin, Geometriden incinen kurumsallaşmış dinlerin tedavisinde kullanıldığını hiç düşünmemiştim. beni rahatsız eden bi şeyler vardı ama adını koymamıştım sanırım, ya da unuttum. Daha önce düşünmedigim bir şeyle karşılaşmak çok zevkli.

Herhangi bir emek/çalışma süreci ancak “soyut yasalarla belirlendiği takdirde” işleyebilir; bu yasalar ise hem bilimsel ve tekniktir hem de tarihseldir.

*

sonsuzluk-teorisi-izle

 

Haftanın ikincisi Harika bir film; Ramanujan ile sonsuzluğa bi gidin gelin mutlaka: Sonsuzluk Teorisi

Sanırım annem bunca yıldır benim için tuhaf demekte haklıydı! Sabahın erken vaktinde sonsuzluğa doğru yelken açan bu genç Hintliyi seyrederken ağlıyorum, heyecandan sanırım, ya da zihnimin vakıf olmadığı bir takım hatıralardan olması da mümkün.

Devamını oku “Filozof olmak isteyenlere”