Uyuma Hali

“Kişilik, sadece görmeyi istediğini ve hayatına zararı dokunmayanı görür. Sevmediğini hiçbir zaman görmez. Bu, aynı zamanda hem iyi hem de kötüdür. Eğer insan uyumak istiyorsa iyi, fakat uyanmak istiyorsa kötüdür.” Gurdjieff

İlk cümle aynen vaki fakat sonrasında G usta biraz kestirme yaklaşmış ve bence eksik olmuş. Hayatını değiştirecek olanın sanki hep sevmediklerinden geliyor olması şart değil. O sadece bilmediğinden geliyor ve onu sevip sevmeyeceğini de önden bilemezsin. Fakat hayatının değişmemesine odaklıysan eğer o durumda bunu başarabilecek her yeni şeyi sevmiyorsun da denebilir, ki G usta kestirmeden bunu söylemiş.

  • Hanife Altuntas burada ortalama insan kişiliğinin, hayatının değişimi noktasında ne kadar dirençli olduğu imasından yola çıkılmış. kendimize ve çevremizdeki diğer insanlara baktığımızda bunun böyle olduğunu görmek çok mümkün

    Nilgün Börükanlar

    Burada G. içinde bulunulan durumda da sevmediklerini görmemeyi kastediyor. Kişilik, durumunun iyi yanlarını ona göstererek onu uyutuyor ve sıradan hayatın içinde tutuyor.Uyumak istiyorsan iyi diyor bu duruma. İşte bu halde Sibelin dediği g

    ibi değişmemeye odaklıysan bu durumun içinde tutan şeyleri severken dışına çıkaracak şeyleri sevmiyorsuna gelirsin.Ama uyanmak istiyorsan-o işte bu noktada sevmediklerini görmeme-içinde bulunduğun yaşam durumunda- direnç halinde uyanma engeli haline gelebiliyor.ve hatta yeni durumu sevmeme sanısı halinde engel olabiliyor. ve işi uzatabiliyor.Buna da kötü diyıor.
    Sibel Atasoy Tabi böyle de olabilir hemşireler ancak ben katılmıyorum bu fikre. Çünkü bu görüş kişinin optimist ya da pesimist olduğuna göre değişir, sizin söylediğiniz optimist uyurun pozisyonudur. Oysa pesimist uyur sadece sevmediklerini ve tüm iğrençlikleri görür çevresinde de yine ona bişeycikler olmaz horul horul uyumaya devam eder.
  • Hanife Altuntas sevdiklerini görenlerle sevmediklerini görenler arasında bi fark göremiyorum ben:)  eğer kişilik noktasından bu konuya bakacaksak, sevdiklerimiz de sevmediklerimiz de sonuçta bizler için yapay unsurlardan oluşmuyor mu?
    Nilgün Börükanlar Sibel hemşirem bu söylediğin her iki durumu da içeriyor benim söylediklerim …o zaman ben sana katılıyorum ve bunu demek istedim se de sözcükler yetmedi. iyi -senini dediğin pessimist uyura karşı geliyor .Aynı durum optimist uyur için kötü oluyor.
    Sibel Atasoy Evet ortak noktaları uyuyor olmaları. Hatta insan uyandıktan sonra bile ama bu kez bilinçli bi seçimle optimist ya da pesimist yönünü sürdürebilir, örneğin  DJ kendi seçiminin gülmek olduğunu söylerken bu konuya işaret ediyordu.
    Sibel Atasoy Hanifciğim yapay olmayan tek şey bilinmeyendir. Onun dışında hangi konuda iddialaşabiliriz ki 🙂

Oktavlar, entervaller,ilave şoklar

  1. Evrenin bundan sonraki temel kanunu yedi kanunu veya oktavlar kanunudur. Bu kanunun anlamını kavramak için, evreni titreşimlerden meydana gelmiş olarak kabul etmek gerekir. Bu titreşimler, evreni oluşturan maddenin, en incesinden en kabasına kadar, bütün çeşit, safha ve yoğunluklarında faaliyet göstermektedir. Çeşitli kaynaklardan çıkmakta ve birbirleriyle kesişerek, çarpışarak, güçlendirip, zayıflatarak, durdurarak çeşitli yönlerde ilerlemektedirler. (Hoca burada sanırım Kuantum fiziği yani dalga/parçacık fonksiyonunu tarif etmektedir.)

  2. Fiziğin temel görüşlerinden birisi “Titreşimlerin sürekliliğidir”. Bu konuda kadim bilginin görüşü farklıdır; Zira kadim bilgi, titreşimler anlayışının temeline “Titreşimlerin süreksizliği” ilkesini yerleştirmiştir.

  1. Oktavlar Kanununun yardımı ile, şeylerin ilerlemelerini, yön değiştirmelerini her şeyde müşahade edebiliz. Belli bir enerjik faaliyet veya güçlü duygu ya da doğru anlayış devresinden sonra, bir tepki oluşur, çalışma sıkıcı ve yorucu hale gelir. Duyguda yorgunluk ve ilgisizlik anları belirir, doğru düşünme yerine, uzlaşma yoluna gitme çabaları, baskı ve güç sorunlardan kaçış başlar. Fakat çizgi şimdi ayni istikamette değil ama gelişmeye devam etmektedir. Çalışma mekanikleşmekte, duygu gittikçe zayıflamakta, günün genel olayları seviyesine inmektedir. Sonra tekrar duruş ve farklı ilerleme, kırgınlık, nefret, kaale almama gibi ayni düşünce ve duygular arasında dönüp durur. Ve bulunmuş olan çıkış yolu giderek daha ve daha kaybolur.(bilim,sanat,felsefe,din ve fertlerin günlük faaliyetlerinde ayni şeyleri kolayca görmek mümkündür)

68.Şayet oktav arası titreşimlerin azaldığı anlarda ilave şoklar yaratılabilirse doğru, yön değiştirmeden devam edebilir. Herhangi bir yerden kendiliklerinden gerekli anlarda gelen tesadüfi ‘şoklar’ ümitleri ile avunmak, doğaldır ki mümkün değildir. Böyle bir durumda,insana iç eğilimlerine ‘inançlarına ve eğilimlerine ters düşse bile’ yel nereden eserse oraya gitme, ‘nehrin akışı içinde yüzme’ ya da başarısızlığı ile kendini uzlaştırarak yeniden yapmaya başlama seçeneği kalmaktadır.

69.Veya faaliyetinin bütün çizgilerinde ‘entervallerin’ zamanını tanımayı ve ‘ilave şokları’ yaratmayı, diğer bir ifade ile kozmik kuvvetlerin gerekli anlarda, ‘ilave şokları’ yaratmada faydalandıkları yöntemi kendi faaliyetlerine uygulamayı öğrenebilir.

Çalışmanın bütünü için bakınız:

Kanunlar

  1. Gerek alemde, gerekse insandaki bütün süreçleri yöneten temel kanunların sayısı çok azdır. Az sayıdaki basit kuvvetlerin farklı sayısal bileşimleri, olayların görünen çeşitliliğini yaratmaktadır.

  2. Evrenin mekaniğini anlamak için, karmaşık fenomenleri, bu basit kuvvetlerle çözümlemek gerekmektedir.

  3. Subjektif insan için kötülüğün hiç mevcut olmadığı, sadece farklı iyilik kavramlarının var olduğu söylenebilir. “Hiç kimse herhangi bir şeyi kasıtlı olarak kötülük için, kötülük olsun diye yapmaz.” Herkes iyilik uğruna, onu anlayışına göre hareket eder. Fakat iyiliği farklı şekillerde anlar.

  4. Uyanma, insanın hiç bir yere varamıyacağını ve nereye gideceğini bilmediğini idrak etmesiyle başlar.

  5. Birliğin  çokluğa dönüşüm kanunlarını incelemeden önce, bütün evrenlerin tüm çeşitlilikleri veya birlikleri içerisinde bütün olayları yaratan temel kanunu incelemeliyiz.

  6. Bu, “Üç prensip” ya da “Üç kuvvet” kanunudur. Bu kanun, hangi mikyasta olursa olsun, hangi alemde cereyan ederse etsin, molekül seviyesindeki olaylardan kozmik olaylara kadar, farklı ve birbirlerine karşı “Üç kuvvetin bileşimi ve karşılaşmasıdır.”

  7. İlk kuvvete aktif veya müsbet…İkinciye pasif ya da negatif…Üçüncüye ise etkisiz kılan kuvvet… Denilebilir.

  8. İlk iki kuvvet çağdaş düşüncenin bildiği kanunlardır. Fakat genelde üçüncü kuvvet müşahadeyi ve anlayışı yöneltmek için kolayca ulaşılabilir değildir. Bunun nedeni, insanın mutad psikolojik faaliyetinin fonksiyonel sınırlanmasında ve olaylar dünyasına ait algımızın temel kategorilerinde, yani “mekan” duygumuzda ve söz konusu sınırlamalar sonucunda doğan “zaman” duygumuzda aranmalıdır.

  9. Üçüncü kuvvet, gerçek alemin malıdır. Müşahademize giren subjektif alem veya olaylar alemi, sadece nispi olarak gerçektir, her halde tamam değildir.

Çalışmanın bütünü için bakınız:

Temel hususlar; yine samimiyet

  1. Dünyada cereyan eden büyük çaplı her olay dışardan yönetilir;  Ya tesirlerin raslantı eseri olan bileşimleri veya genel kozmik kanunlar tarafından yönetilir.

  2. İnsanların her şeyden çok sessizlikten korktukları, konuşma eğilimimizin kendini savunmadan kaynaklandığını ve daima bir şeyleri görmekten, kendine bir şeyleri itiraf etmekten kaçınma temeline dayandığı açıkça görülmelidir.

  3. Gerçek sanatta raslantı eseri olan hiç birşey yoktur. Gerçek sanat matematiktir. Ondaki herşey hesaplıdır ve önceden bilinebilir. Sanatkar, vermek istediğini bilir ve anlar; Eseri, ayni seviyedeki insanlar üzerinde daima ve matematiksel bir kesinlikle bir ve aynı izlenimi doğuracaktır.

  4. İnsanlara yardımcı olmak için, kişi önce kendine yardımcı olmayı öğrenmelidir. Pek çok insan başkalarına yardım etme düşünce ve duygularına, sadece tembellikten dolayı kapılmaktadır. Onlar kendileri üzerinde çalışamıyacak kadar tembeldirler ve ayni zamanda başkalarına yardım etmeye muktedir olmak onlara büyük zevk vermektedir. “kendi kendine samimiyetsizlik”

  5. İnsan hak etmeden haz elde ederse, insanın bunu muhafaza edememesi ve bu hazzın ıstıraba dönüşmesi sebebiyle gereklidir. Ama bütün mesele, hazzı elde edebilmek ve onu muhafaza edebilmektir. Bunu yapabilen bir kimse için öğrenecek hiç bir şey yoktur. Ancak bu yol ıstıraptan geçer. Hazdan istifade edeceğini sanan kimse çok yanılır ve eğer kendisine karşı samimi olabilirse, bunu göreceği an gelecektir.

  6. Duygular alanındaki vicdan kavramı, düşünce alanındaki şuur kavramının muadilidir.

  7. Alemin ve insanın böyle paralel biçimde incelenmeleri, öğrenciye, her şeyin temeldeki birliğini gösterecek ve onun farklı düzenlerin fenomenlerinde analojiler bulmasına yardım edecektir.

Çalışmanın bütünü için bakınız:

Bilgi ve Varlık seviyeleri

  1. Bilgi ve varlık seviyeleri dengeli olmalıdır; insanın gelişmesinin üzerinde cereyan ettiği iki çizgi vardır: “bilgi” ve “varlık” çizgileri. Doğru tekamülde her iki çizgi birbirlerine paralel olarak, birbirlerine yardımcı olarak gelişirler. Bunlardan biri daha uzun olursa insanın gelişmesi yanlış olur; er ya da geç gelişme durur.

42. Eğer bilgi varlığı aşarsa, o insan bilir ama yapma gücüne sahip değildir. Bu yararsız bilgidir. Varlık bilgiyi aşarsa, o insanın yapma gücü vardır ama neyi yapacağını bilemez. Kazandığı varlık gayesiz hale gelir ve onu kazanmak için gösterdiği çabaların yararsız olduğu görülür.

  1. Bilgi başka şeydir anlama başka şeydir. Anlama bilginin varlık ile ilişkisine bağımlıdır. Anlama, bilgi ve varlığın bileşkesidir.

  2. İnsan sadece kendini incelemenin ve müşahadenin değil fakat kendisini değiştirmek amacıyla kendi üzerinde çalışmanın gerekli olduğunu anlamalı “her şeyi bir bütün halinde BAŞKALARININ ONU GÖRDÜĞÜ GİBİ kendisini bütünüyle görmelidir.”

  3. Bu amaçla insan, hayatının farklı anlarına, farklı duygusal durumlarına ait kendisinin “mantal fotoğraflarını” çekmeyi öğrenmelidir.

  4. Eğer bir insan bir şeyi hatırlarsa onun için hatırlanması daha önemli olan diğer on şeyi unutur. Ve özellikle kendisi ile ilgili olan şeyleri, belki evvelce çektiği o “mantal fotoğrafları” kolaylıkla unutur.

Çalışmanın bütünü için bakınız: