Sokak Köpekleri

Sokak köpekleri ile ilgili kanun gündemde ve sitede ( https://sonsuz.us/d/193-sokak-kopekleri ) bu konu tartışılıyor. Onlar için yapabileceğimiz çok şey olduğunu düşünüyorum. Her şeyden önce sokak köpekleri aslında en zararsız kesim. Genellikle sahibi olan köpekler, sahibinin eğitim biçimine göre çok daha tehlikeli oluyor. Oysa sokakta yaşayan kedi ve köpekler çevreleri ile uyum içine giriyor.

Biraz kuantumdan zarar gelmez

Aşağıdakilerden biri doğrudur:
• Aldığınız her nefes Marilyn Monroe’nun verdiği nefesten bir atom içerir.
• Yukarı doğru akabilecek bir sıvı türü vardır.
• Bir binanın en üst katında, en alt katına kıyasla daha hızlı yaşlanırsınız.
• Bir atom aynı anda birçok farklı yerde bulunabilir; tıpkı sizin aynı anda hem New York hem de Londra’da bulunmanız gibi.
• Tüm insan ırkı, bir küp şekerin sahip olduğu hacme sığdırılabilir.
• Herhangi bir kanala ayarlanmamış televizyondaki karlanmanın yüzde biri, Büyük Patlama’nın neden olduğu elektromanyetik gürültüdür.
• Zamanda yolculuk fizik kurallarına aykırı değildir.
• Bir fincan sıcak kahvenin ağırlığı, soğuk halinden daha fazladır.
• Ne kadar hızlanırsanız, o kadar incelirsiniz.

Hayır, şaka yapıyorum. Bunların hepsi de doğru!

Bir bilim yazarı olarak, bilimin bilim kurgudan çok daha tuhaf bilgiler içermesi ve evrenin icat edip edebileceğimiz her şeyden çok daha etkileyici oluşu karşısında her zaman hayrete düşmüşümdür. Buna rağmen, 20. yüzyılın sıradışı keşiflerinden pek azı kamuoyunun dikkatini çekebilmiştir. Geçtiğimiz yüzyılın en önemli iki başarısı, atomlar ve bileşenlerini resmeden kuantum teorisi ile uzay, zaman ve kütle çekimini resmeden Einstein’ın genel görelilik teorisidir.

Bu iki teori, dünya ve bizim hakkımızda neredeyse her şeyi açıklamaktadır. Aslına bakılacak olursa, kuantum teorisinin, ayaklarımızın altındaki zeminin neden katı olduğu ve güneşin neden ışıldadığını açıklamanın ötesinde, bilgisayarların, lazer teknolojilerinin ve nükleer santrallerin inşasını mümkün kılarak, bildiğimiz anlamda modern dünyayı yarattığı söylenebilir.

Göreliliğin gündelik yaşam üzerindeki etkileri bu denli aşikar değildir belki. Ne var ki, bu teori bize, hiçbir şeyin, ışığın bile kaçamadığı kara deliklerin varlığını, ezelden beri var olduğu düşünülen evrenimizin aslında Büyük Patlama denilen devasa bir patlamayla oluştuğunu ve zaman makinelerinin -buraya dikkat- mümkün olabileceğini göstermiştir.Bu konular üzerine yazılan önemli kaynakların pek çoğunu okumama ve sahip olduğum bilimsel geçmişe rağmen,getirdikleri açıklamalar beni çoğu zaman şaşkınlığa sürüklemiştir.

Durum böyleyken, bilimle alakası olmayanlar için konunun nasıl görüneceğini düşünemiyorum bile. Edindiğim tecrübelerin tümü, “Temel bilimsel düşüncelerin çoğu özünde basittir ve dolayısıyla herkes tarafından kolaylıkla anlaşılabilecek bir dille ifade edilebilir,”diyen Einstein’ın haklı olduğunu gösteriyor. Bu kitabı yazarken aklımdaki fikir, sıradan insanların 21. yüzyıl fiziğinin temel prensiplerini anlamasına yardımcı olmaktı.Yapmam gereken yalnızca, kuantum teorisi ve genel göreliliğin temel fikirlerini ortaya koymak (ki bu işin aldatıcı derecede basit olduğu ortaya çıktı) ve geriye kalan her şeyin,mantıksal ve kaçınılmaz olarak, nasıl bu fikirlerden türediğini göstermekti.Söylemesi kolay. Kuantum teorisi, geçtiğimiz 80 yıl içerisinde biriken ve kimsenin tam bir elbiseye dönüştüremediği parçalardan oluşmuş bir yamalı bohçaya benzetilebilir.

Dahası, teorinin evre uyumsuzluğu gibi, neden insanların değil, ancak atomların aynı anda iki yerde olabileceğini açıklayan çok önemli parçalarını anlaşılır şekilde aktarmak fizikçilerin gücünün ötesinde görünmektedir.Birçok “uzmanla” konu üzerine görüştükten sonra,onların da bu kavramı tam olarak anlamamış olabileceğini fark ettim. Bu, bir anlamda, beni özgür kılıyordu.

Ortaya konmuş tutarlı bir açıklama olmadığından ötürü, farklı kişilerden aldığım görüşleri bir araya getirerek kendi görüşlerimi oluşturmam gerektiğini anladım. Bu yüzden,burada yapılan açıklamaların birçoğunu başka hiçbir yerde bulamayacaksınız. Okuyacağınız sayfaların, modern fiziğin temel fikirlerini sarmış olan sisin bir kısmını dağıtacağını ve böylece ne denli büyüleyici bir evrende bulunduğumuzu görerek bunun değerini vermeye başlayacağınızı temenni ediyorum .

Marcus Chown

Rüya yorumcuları arıyoruz

Evden veya mobil bağlanan, rüya yorum sitemizde rüya yorumu yapacak, konu ile az çok bilgili, psikolojiye meraklı, sezgisel yönü iyi olan çalışma arkadaşları arıyoruz. Başvurularınızı buradan veya rüya sitemiz olan RuyadaRuya.com adresinden bana ulaşarak yapabilirsiniz.

Ücretlendirmeyi ve şartları konuşuruz.

[wp_rss_retriever url=”https://www.ruyadaruya.com/feed/qa.rss” items=”10″ excerpt=”50″ read_more=”false” credits=”false” new_window=”true” source=”false” date=”false” thumbnail=”false” dofollow=”true” cache=”3600″]

Tarantino – Bir zamanlar Hollywood’da

Tarantino 9. filmi olan Bir zamanlar Hollywood’da filmi ile büyücülüğün alt dalı olan hikaye anlatımı üzerine güzel bir örnek sergilemiştir. Tarihi değiştirmek ve kutsamak için yapılan bu tür girişimler her zaman takdirimi kazanır. Tarihi insanların hikayeleri belirler ve hikaye anlatıcıları mitlerin, mitolojinin, tarihin yaratıcılarıdırlar. Konuya daha açıklık getirmesi için hoş bir alıntı ekliyorum.

Ona yetkinleşme düzeyinin ne olduğunu sordum. Saf anlayış, diye yanıtladı. Böylesine ani bir erke değişimi yaşayabilmek için, kişinin niyet ile temiz bir bağlantı hattının olması gerekirmiş ve bunun için de saf anlayışla bunu niyet etmek gerekirmiş.

Doğal olarak ondan saf anlayışın ne olduğunu açıklamasını istedim. Güldü ve bir banka oturdu.

“Sana büyücülük ve büyücülerin eylemleri hakkında çok temel bi şey söyleyeceğim,” diye devam etti. Düşüncelerinin kavranamaza doğru attığı perende konusunda.”

Bazı büyücülerin öykü anlatıcı olduklarını söyledi. Öykü anlatmak yalnızca algı sınırlarını genişletmek için öncü koşucu göndermek değil aynı zamanda kusursuzluğa, erke, ve tine bir geçit, bir kapı açmak demekmiş. Bir süre verecek uygun bir örnek ararcasına sessiz kaldı. Sonra, bana Yaqui Kızılderililerinin ‘unutulmaz günler’ dedikleri bir tarihi olaylar derlemine sahip olduklarını anımsattı. Unutulmaz günler dedikleri hikayelerin onların topraklarını işgal eden İspanyollar ve Meksikalılarla verdikler savaşların kulaktan kulağa anlatımı olduğunu biliyordum. Kendisi de bir Yaqui olan don Juan, gönüldeş bir edayla, unutulmaz günlerin kendi ulusunun yenilgi ve dağılışının anlatısı olduğunu vurguladı.

“Peki,” dedi, “okumuş bi adam olduğuna göre, bi öykü anlatıcı büyücünün unutulmaz günlerden bi anlatıyı alıp—örneğin Calixto Muni’ninkini— sonunu değiştirmesine, İspanyol cellatları tarafından sürülüp, bedeninin dörde bölündüğünü söylemek yerine ki işin gerçeği budur, onu halkını kurtaran muzaffer bi asi olarak anlatmasına ne derdin?”

Calixto Muni’nin öyküsünü biliyordum. Unutulmaz günlere göre, savaş stratejisi öğrenmek için, Karayib’lerde bir korsan gemisinde yıllarca çalışmış bir Yaqui Kızılderilisiydi. Sonra Sonora’ya dönmüş, İspanyollara karşı bir özgürlük isyanı başlatmayı başarmış ve sonuçta ihanete uğramış, yakalanmış, ve idam edilmişti.

Don Juan bir yorum yapmam konusunda tatlı dille ısrar etti. Gerçek anlatıyı onun söylediği şekilde değiştirmenin, bu öyküyü anlatan büyücünün olayı aslında olmasını dilediği şekle dönüştürdüğü psikolojik bir amaca hizmet ettiğini söyledim. Ya da belki son derece kendine özgü kişisel bir tavırla olaya dair öfkesini ancak bu şekilde yatıştırabiliyordu. Böyle bir büyücüye, acı yenilgiyi kabullenememesi dolayısıyla vatansever biri diyebileceğimi de ekledim.

Don Juan nefesi kesilene kadar güldü.

“Ama bu tek bi büyücünün sorunu değil,” dedi, “bunu hepsi yapar.”

“O halde bu bütün bir toplumun bilinç altı isteğinin ifade edilmesinin yine aynı toplumca onaylandığı bir düzenbazlık,” diye karşılık verdim.

“Savın çok ikna edici ve mantıklı,” dedi, “ama tinin ölü olduğu için ondaki hatayı göremiyorsun.”

Söylediğini anlamaya davet eder şekilde tatlı tatlı süzdü beni. Söyleyecek herhangi bir şeyim yoktu, bir şey söylersem bu beni hırçın gösterebilirdi.

“Gerçek anlatının sonunu değiştiren bi büyücü,” dedi “bunu tinin doğrultusunda ve onun desteği altında yapar. Çünkü o, niyet ile olan eşsiz bağını kullanarak gerçekten bi şeyleri değiştirebilir. Öykü anlatıcı büyücü şapkasını çıkarıp yere koyar ve onu saat yönünün tersi doğrultusunda üç yüz altmış derece döndürerek buna niyet ettiğini ima eder. Tinin desteği altında, bu basit eylem onu tinin kendisine daldırır. Böylelikle düşüncesinin kavranamaza doğru bi perende atmasına izin vermiş olur.”

Don Juan kolunu başının üzerine doğru kaldırarak, bir an ufkun üzerindeki gökyüzünü işaret etti.

“Saf anlayış oradaki enginliğe doğru giden öncü bi koşucu olduğundan,” diye devam etti, “öyküyü anlatan büyücü içinde kuşkunun zerresi olmadan bilir ki, orada, sonsuzlukta, tam şu anda, tin inmektedir. Calxto Muni, zaferi kazanmıştır. Halkını kurtarmış, amacı, kendisinin ötesine geçmiştir.”

Dokuz Kiremit Oyunu

Neden bilinmez aklıma çocukken oynadığımız dokuz kiremit oyunu geldi. Hala oynanıyor mu bilmiyorum. Oyunun kuralı basit, en az 6 veya daha fazlası ile oynanıyor. Oyuncular iki takıma ayrılıyor. 9 kiremit üst üste dizilir ve birinci grup topla kiremitleri devirmeye çalışır.

Kiremitler devrilirse bunları tekrar dizmeye çalışırlar, ikinci grup da top elinde koşmak yasakken paslaşarak birinci grubun elemanlarını vurmaya çalışır. Vurulan oyundan çıkar. Bu süreçte elbette top bazen uzaklara seker ve birinci grup kiremitleri dizmeyi başarır. O zaman puan alırlar. Dizemeden hepsi vurulursa bu sefer görev ikinci gruba geçer.

Böyle eğlenceli, maceralı bir oyundu. Hem takım ruhu hem fiziksel kondisyon hem yetenek hem eğlence hepsi bir arada bu tür oyunlar artık yerini sanal oyunlara bıraktı sanırım.