Aumakuanızla birlikte olduğunuz anlardan biri

Bu her zamanki gibi son derece zevkli bir uygulamadır, onu her gün en az bir öğününüzde uygulamanızı istiyorum.
Tabağın içindeki yiyeceklerin hepsiyle göz göze gelin. Onları onurlandırarak kokusunu renklerini içinize çekin. Sonra ilk lokmayı ağzınıza alın. Tamamen sıvıya dönene kadar yavaş yavaş çiğneyin, malzemenin ağzınızın tavanına, dilinizin her yanına ve diş etlerinizin tamamına sürünmesini sağlayın, o yiyecek varlıklarının özünün tad/koku olarak tüm bedeninize patlayan bir ışık gibi çarpışını, dalgalar halinde oynaşarak sonunda gırtlağınızdan geçtiğini fark edin.

Zihniniz bomboş olsun sadece o güzel varlıkları dinlemeye açın kendinizi. Tüm lokmalarınızı bu şekilde hazinelerini açarak bitirin. biz tamamız diye haber verdiklerinde (tabağınızda ya da masanızda yemek kalmış olsa bile) çatalınızı/kaşığını bırakın ve bu muhteşem anı geçirebildiğiniz için teşekkür edin, hepsine tek tek ismiyle hitap edecek kadar hislenmiş olabilirsiniz, devam edin onların size ulaşmasını sağlayan aracılara, kendinize, aklınıza gelen her şeye teşekkür edin. Böylece uygulamayı bitirin.
Bedeniniz size aumakuanızla birlikte olduğunuzu haber verdi mi?
aloha

Devamını oku “Aumakuanızla birlikte olduğunuz anlardan biri”

Her insanin gerçek özü yaptığı işte görünür.

Her insanin gerçek özü yaptıgı işte görünür. Lemurya yolu

15304200_1347049788650103_8260163031180169129_o

“Bir insan için doğru olan şeyin herkes için doğru olması gerekmezdi. Bir insanın özgün beden/zihin bilgeliği o insan için nihai otoriteydi. Sadece her birey kendi beden/zihnine erişebilirdi. Bu yüzden, Büyüklerimiz de dahil, kimsenin bir başkasının beden/zihin yanıtlarını bildiğini varsaymaya ya da kendi fikirlerini o kişiye empoze etmeye hakkı yoktu.”

BAŞARIyı nasıl tanımlarsınız?

Bu görüş (başkasının çizgisini bölerek ondan üstün gelmektense kendi çizgini uzatmak) ilkine nazaran daha akıllıca ve barışçıl görünmekle birlikte hala kıyas ve ayrılıkçılık gütmekte, başarıyı tıpkı ilk çözümdeki gibi daha büyük ve daha ileri ile ölçmektedir. Oysa üçüncü bir çözüm, herkesin BİRliğe kendi eşsiz yani asla birbirleriyle mukayese edilemeyecek katkısını sunuyor olmasının başarı olarak kabul edilmesi görülebilir. Tabi böyle bir çözüm yayılmacı ve harcamacı bir kültürde nasıl gelişip serpilir onu bilmiyorum fakat imkansız değil üstelik geliştirilmeye de tamamiyle açık.

Şimdi bizim yapacağımız kendimizi iyi izlemek, BAŞARI hissini kıyas yolu ile yaptığımızı fark ettiğimiz anlarda kendimize anlayışla gülümsemek olmalı. Örneğin çocuğumuzun not ortalaması sınıf birincisi olsun diye çabalarken diğer yandan her gün bir diğerinden daha yüksek ve sivri dikilen gökdeleni eleştirirken kendimizi yakalayıp, çelişkilerimize gülümseyebilmek.
Başarı tanımlamamız kesinlikle değişiyor, bu kaçınılmaz yeni enerji nehrinin sunduğu fırsattır, onunla uyum içinde akabilmek için zihnimizi ikna edeceğiz ve bunu oyun gibi yapacağız, eza ve cefayla değil, bence böyle 

Kendimizi daha önceki kendimizle kıyas yoluyla başarı tanımı da bir başka yöntemdi. Bu bile bir gereksinim değil bence, bir başka kabul. Benim kendime önerim, insanın bu dünyaya gelip ilk nefesini alışından son nefesini verişine kadar yaptığı yegane şeyin bütüne katkı sunmak olduğu ve bunu hangi yöntemle yaptığının da yalnızca kendi özgür iradesi ve yetenekleri uyarınca olduğudur. Yani kıyas gerektirmeyen bir başarı bu, sadece dünyada bulunmakla kendiliğinden oluşan bi şey.

Bu yöntem bilinmez bi şey değildir ancak zaman içinde “o zaman insanlar tembelleşir hiç bir şey yapmazlar” karşı görüşü ile reddedilmiştir ve ben de buna çok gülerim. Sanki hiç bir şey yapmamak mümkünmüş gibi bir varsayımdan yola çıkar bu karşıt görüş :))))  Hiç bir şey yapmamaya, konuşmamaya kendini güdüleyerek bir ömür boyu didinen bir yogi bile bi şey yapmış olur ve böylece bütüne kendi en iyi katkısını sunar.

Başarı’yı gübre örneği ile eşleştirmek mümkün. Tohumları ekmişsiniz (doğmak üzere olan insanlar) sonra toprağın yeterli olamayabileceğinden şüphe etmişsiniz! ve onu gübre ile güçlendirmek istiyorsunuz. O gübre ister doğal isterse kimyasal olsun, içeriğine yüklediğiniz kimyasal niteliklerle (başarıya atanan tanım) tohumdan yüksek verim(!) almak istiyor  daha iyiyi ve güzeli hasat etmek için gereksiz bi gayretkeşlik! hahahahahaha O japon bi amca vardı gübresiz ürün yetiştiren ve bunun kitabını yazan, hatırlarsınız .

Yaşamda bilimsel veya spiritüel, yani madde ve mana anlamında gösterilen tüm çaba yalnızca “her şeyin mümkün olabileceğine” zihnimizi ikna edebilmek için. Bu olabildiğinde sonrası için plan yapmak gerekmez  Neyin planını yapacaksınız ki, tüm mümkünlüğün içinde size gereken sadece bir minik kıvılcım, minicik bi istek

Plan her birimizin katılımıyla oluşan, bütününü göremesek de olduğunu bilip ikna olduğumuz bi şeydir. Kişisel olarak hala özgür iradelerimizle isteğimizin, coşkumuzun izini süreceğiz.

Keşfetmenin hazzı ve büyük tablonun emsalsiz katkı sunan bir parçası olmanın zevki…
Yaşamaya değer .

İç-Dış İlişkisi

Gerçek dertliye kendim ilâç, kendim derman;
Hem âsıkım, hem masukum, kendim canan;
Rahm edeyim, adım Rahman, zatım Sübhan;
Bir nazarda içlerini safa kıldım.
http://www.halukberkmen.net/pdf/180.pdf
İç-Dış İlişkisi

**

Bugün bireyselleşme sürecini tanıyabildiğimiz kadarıyla “self” her zaman bir gurup biçimlendirmeye eğilimlidir, bu da bir yandan bütün insanlar için bir duygu bağı, öte yandan belli bireyler için belirli duygu borcu oluşturmakla olur. Bu bağlar ancak self bütünlüğü tarafından kurulursa, gurur çatışmaları, kıskançlık ya da olumsuz yansımaların guruba sıçramıyacağı umulabilir.

Elbette bu, görüş farklarının ya da görev çatışmalarının olmayacağı anlamına gelmez, ama her bireyin her seferinde etkin bir şekilde geri çekilmesi, kendi selfinin yönlendirdiği pozisyonu bulmak için iç sesini dinlemesi gerekir.

… Ama tek bir birey kendi bireysellaşma sürecini tamamlamışsa onun çevresindekilere olumlu anlam bulaştıran bir etkisi vardır. Bu bir kıvılcım sıçraması gibi ve çoğu zaman da çok konuşulmadan, bilinçli bir amaç gütmeksizin olur.

… Mandala simgesinin aynı anda iki temel yönünden söz edilmekteydi. Mandala bir yandan eski düzenin yeniden kurulması gibi tutucu bir amaca, öte yandan da henüz olmayan bişeyi biçimlendirmek gibi yaratıcı bir amaca hizmet ediyordu. Bu ikinci yan birincisi ile çelişkili değildi; çünkü çoğunlukla eski düzenin yeniden kurulması aynı anda bir yeni yaratış olmaksızın yapılamıyordu. Yeninin içinde eski aynı zamanda daha yüksek bir düzeyde geri dönmüş oluyordu. Bu bir spiralin belli bir yönde geliştikçe durmadan aynı hizadan yeniden geçişi gibiydi.

… Böylece bilinçdışının çağımızda araştılışı bir kapıyı daima kapalı tutar. Bazılarının tercihiyle bir kimsenin kendi başına spiritüel bir gerçeklik olabildiği şeklindeki hayali ruhsal gerçek, kesinlikle dışlanır. Çağdaş Fizikte de Heisenberg’in “belirsizlik ilkesi” ile mutlak bir fizik gerçeklik bulabileceğimiz yanılgısı dışlanarakbir kapı kapatılmıştır. Ama bilinçdışının keşfi bu sevilen yanılgıların yitimini, önümüzde tahmin edilemiyecek kadar çok yönlü ve sınırları içinde tutulamayacak yepyeni bir gerçeklik alanını açarak gidermektedir. Bunda objektif araştırma ve kişisel etik serüven garip bir şekilde birleşmektedir. Bu  gerçeğin tanınması olasılıkla yepyeni türden bir “bilim” ortaya çıkmasına yol açacaktır. Çünkü o zaman duygu, moral değerlendirme işlemi artık dışarıda bırakılamayacaktır. Ama bu yeni alanın yolunun öğretilebilirliği görece azdır; çünkü bundaki birçok unsur biriciktir. İnsandan insana dille tam anlatılamaz. Burada da öbür insanların tam olarak anlaşılabileceği, onlara doğru olanın anlatılabileceği yanılgısına kapı kapatılmakta ama aynı zamanda onunla kıyaslanabilir bambaşka geniş bir alan, yani birçok tekil insanı etkileyen birleştirici işlevi açılmaktadır. Bugün egemen olan entellektüel gevezeliklerin yerini böylece psikenin gerçekliğinde olup biten anlamlı olgular alacaktır.

yazının bütünü için: Tıklayınız

**

Hepimiz kendi baskın işlevimizi yerine getiriyoruuz. Benim ki sanırım; düşünmek-bağlamak ve yazarak/çizerek/konuşarak paylaşmak. Bir süre bu işlevime ara vermek istedim ama bunun bi yararı olmadı, fimi pausta bekletebildim sadece 🙂 Ve sonunda işlevime aracılık etmeye rıza gösterdim. Zaten işlevimiz en kolay ve en zevk alarak yapabildiğimiz şeydir. Ve her işlev eşit değere sahiptir bileşikliğimiz içinde. Kendimi işlevim sanmıyorum, onunla birebir özdeşlik kurmuyorum çünkü kendimi bilmem olası değil. Sonuç olarak sersemin biriyim hahahahahahaha… sa

Eski Yeni Keşifler

Böylece yaşam tasarımınız birçok farklı açıdan çok parlaktı. Siz ruh denen şu şeye sahip olduğunuzu düşünmekten hoşlanıyorsunuz, ve biz gelecek yıl onun bile ötesine geçeceğiz – ruhun ötesine, kesinlikle – çünkü o basamaklardan ya da sıçrama tahtalarından biriydi. Ama sahip olduğunuz ve sizin belki de ruhunuz dediğiniz şey, bilgeliğinizdir. Bilgeliğiniz. Böylece ruh denen bu şeyi bile yarattınız – onu illa kategorize edeceksek, yaşam tasarımının bir parçasıdır – o aslında sadece bilgeliğiniz. Bilgeliğiniz.(Adamus)

Senelerdir bi çok yazımda ruh’un ne olduğunu bilmediğimi,anlayamadığımı söylemiştim. (Bunu ruhsuz oluşuma yoranlar da olmuştur. hahahaha, doğrusu gözardı edilemeyecek bi ihtimal). En azından bi kişinin (adamus) bana katılıyor olması içimi rahatlattı mı? Bilemiyorum. Galiba bilinç denen şeyi daha iyi anlıyabiliyorum. Belki de onun Bilgelik dediği şeyi.

**

En eski keşiflerimden biri şuydu: En uygun kelimeyi bulmak için biraz uğraştımdı yine de ilk aklıma gelen iki tanesinin yerine daha uygununu bulamamıştım. Onlardan ilki “esans”, ikincisi ise “rayiha” idi. Bazıları buna “öz” demek isteyebilir. Evet insanlar ruh dedikçe benim aklıma bunlar gelirdi.

Beni tanıyanlar (yazılarımdan ya da günlük hayatta fark etmez!), ne kadar zevkine düşkün olduğumu bilir. Zevk aldığım şeye doğru farkında olmadığım biçimde çekilirim. Alamadıklarımdan geri geri itildiğim gibi. Hedonist olup olmadığımı da sorgulamışımdır. Beni zevk duşkünü sefil bir bağımlı durumuna düşürmeyen ise ilginç bi şeyi daha çok küçükken fark etmiş olmamdır sanırım. Bence en önemli keşiflerimden biri buydu: Zevk aldığım bi şeyin rayihası belli bi süre (ama bu zaman ölçüsü değil kullanım sıklığı ile ilgili-kalp atış sayısı gibi örneğin) sonra azalıyordu, hatta yok oluyordu. Ve bu durumlarda (diğer tüm bağımlıların yaptığı gibi) aynı rayihayı aldığım şeyin miktarını arttırmıyordum; çünkü bunun işe yaramadığını bi tuzak olduğunu fark etmiştim.Miktarı artıırmanız, sizi başlangıç haz durumuna getirmiyordu! Bu farkındalığımın sebebini çok çok sonraları olgunluk yazılarımı yazarken ortaya çıktı. Sebep şuydu: O belli kullanım esnasında siz o dışardan aldığınız rayihanın kendine bizatihiona dönüşüyordunuz, dolayısıyla bileşik kaplar misali o maddeyle siz eşitleniyordunuz. Artık siz o olmuşsunuz, bu durumda miktar arttırmanın bi faydası olmazmış tabi! :)))

Bi de zevk kelimesi bizim (ve bi çok başka) kültürde yalnızca fizik bedenle ilişkilendirilmiş ve bu sebeple reddedilmesi tavsiye edilen bi şey olmuştur. Ağzından ruh kelimesini düşürmeyenlerin bunun araçlarını hiç araştırmamış olması İlginçtir . Zevk alma son derece bütünseldir ve sadece fizik bedenle değil diğer tüm olası bedenleri kapsar. Hadi onları şimdilik göz ardı edelim daha bilinen şeyler üzerinden gidelim; fizik beden dışında duygular, zihin de zevk bütünlüğüne dahildir. Bunu anlatabilmek çok zor oluyor. İnsanlar bi fedakarlık, acizlik kapanına kısılmış gibi görünüyolar çoğu kez ama örneğin Rahibe Teresa bile zevk tutkunuydu bence. Kendini hastalara adama zevki! :)))

Bence herkes açık bi şuurla dünyaya geliyor, ve onların nerdeyse tamamına yakınının şuuru 0-6 yaş arasında kapatılıyor 🙁 Ruhu kavrayamadığım gibi reenkarnasyona dair  genel kaynaklarda anlatıldığı gibi bi öz bilgim (farkındalığım) de yok. Bu eksikliğimin sebebi, şu anda yaşamaya tasarımlanmış bir model oluşumla ilgili olabilir.

İnsan öldükten sonra içinde kalan az bi rayihanın da çevredeki doğal oluşumlar tarafından emildiğini ve orada tam olarak hazmedilinceye kadar kendine bilinçli bi ben denilemeyecek duygu kırıntılarının kalmış-kalabiliyo olması bana muhtemel geliyor.

**

Bi iki yerde okumuştum, çok eskilerde kuzey ülkelerde (sibirya civarları olabilir hani), bazı insanların kafataslarına delik açarlarmış (kendi isteği ile), oldukça tehlikeli bi işlem olmakla birlikte hayatta kalabilenlerin bi durugörür, ya da kahin vs (değişik kültürlerde değişik isimler verilebilir) olduklarını söylerler. Bunu okuduğumda kafatasında açılan deliğin bebeklerin bıngıldaklarını ne kadar da andırdığını düşünmüştüm. Böyle bi konuya rastlayan oldu mu?

Gelen yorumlara bakılırsa çeşitli kültürlerde buna benzer şeyler varmış.

O zaman bu mini bebelerin küçük çocukların hepsi durugörür :)))

DURU görür, işitir bilir de ifade edebilmesi mesele! O iş annenin vicdanına-bilincine bağlı!

**

Şişmanlığın ara sebepleri kişiye kültüre göre değişse de ana sebebi çoğu kez aynı bana göre: Kişinin yaratıcılığını ifade edecek kendine özgü yolu bulamamış olması! YENİ olanla karşılaşma sıklığı da buna bağlı bir etken. Yeni ile sık karşılaşma olanağı bulanlar içinde şişman birine rastlamak düşük bi olasılık.

**

“Uzun yürüyüşler” zihni genişletir, ve sonra zihin ve kalp birlikte dans etmeye başlar. diyor Adamus bu ayki konuşmasında. Ve ben kıs kıs gülüyorum. Hep uzun ve amaçsız yürüyüşler yapmışımdır hayatım boyunca, özellikle de son 25 yıldır. Hatta ilk basılan kitabım bi yürüyüşü anlatarak başlar, hem de uzun uzun 🙂 Koklaya koklaya, ona buna dokunarak, sekerek, yüksekteki bi ağaç dalına ebeleme oynayarak, hiç bişey düşünmeden, sadece zevk için yürürüm. Bunu bilmeden yapabildiğim için kendime ve tüm varoluşa şükranlarımı sunuyorum.

**

Bu ay bikaç yeni keşfim oldu (önem sırası gerekmez), bi tanesi Yörsan günlük cam şişe sütü! Hani dedikleri giibi “o my god!”, çocukluğumdan hatırladığım tek lezzet şu anda. Velaki bulmak çok zor çünkü sadece iki gün müddeti var. Ya bulamıyorum ya da  son şişeyi alıyorum (sevine sevine, komik di mi)

**