Sınır Belirlemek ve Bilinmeyen

Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz. #CengTzu

#urbanshaman eğitimi almış olanlar bu konuyu anımsayacaklardır. Her karar ve her seçim sınır belirleme harekatıdır ve varlık alemlerinde bulunabilmek bu eylemi gerektirir.

Mesele bunun bilincinde olmak ve sınır belirlenirken ortaya çıkan stresi -ki hastalık dediğimiz şeylerin kökeni strestir- muhtelif yöntemlerle ve PERİYODİK olarak salmayı başarabilmek stres-gevşeme döngüsünün bir yerde kırılmasına imkan vermemek için uyanık olmaktir. Uyanık kalalım birbirimizi sevgiyle dürtükleyelim çünkü hep bi yerlerde şekerleme yaptığımız olur. Yoldaşlık, bu gözetim işinde sevgiyle bizleri uyandırır. #aloha #anıdefterim 2016

**

Sıçrama taşları, göz görgüsü!

Sonsuza kadar durmadan akacak olan o nehri geçmek için sıçrama taşlarına ihtiyacımız var. O taşlar ki, iridirler ve suyun akışına heybetle direnirler. Onlar öylesine güçlü olmasaydı güvenle basamazdık üzerlerine.

Taşlara basa basa, taşlara bağımlılığı atlarız aslında.

Ey insan! Sen olarak kalmaya devam ettiğin sürece her ihtiyaç duyduğunda ayağının önünde bir taş bulacaksın. Kendi gelendir onlar.

Akan su kendi engelini sürükleyerek kendi getirir.

Akan suya dikersen gözünü; çeker seni, akıp gitmek yokluğa karışmak istersin.

Taşa dikersen gözünü; durup soluklanmak, hesap çıkarmak istersin. Bir kurtarıcı gibi heybetle dikilir ayağının dibinde. Ne kadar şanslı olduğuna inanmak istemezsin, sevinçle alkışlarsın kendini.

Bu taşlar bazen de acı verir, kabus olur; eğer kıyıda değilsen ve hızla akan nehrin içinde kontrolsüzce sürükleniyorsan. Bir sırtına çarpar, bir böğrüne! Ne zaman nerede rastlayacağını bilemediğin için sakınamazsın da onlardan. Birinin ağrısı geçmeden diğeri gelir.

Taşların hikmeti kıyıya çıkıldığında anlaşılır.

Nehri enine katetmeden boyuna ahkam kesilmez. Önce, bir kıyıya tırmanırsın güç bela. Oynaşırsın bir süre. Pek büyük şey başarmış olmanın keyfini çıkarırsın. O kıyının girdisini çıktısını öğrenirsin.

Sonra sıkılınca döner nehre bakarsın.

Evvelce kaburgalarını deşmiş olan taşlar bir başka görünür şimdi gözüne.

Birinden diğerine sıçrayarak alt etmek istersin nehri. Onu yenmek karşı kıyıya geçmek gibi görünür sana.

Bazı taşlar çok uzun süre kalmıştır yerinde, yosun tutmuştur ve kaygandır.

Çok kereler yuvarlanırsın çıktığın o nehre.

Yürümeyi öğrenen bir bebek gibi yılmadan, usanmadan çıkar çıkar, tekrar yuvarlanırsın.

Derken ayağını usturuplu basmayı öğrenirsin. Sana bir anda oldu gibi gelir. Sihirli bir deynek dokunmuş gibi olur omuz başına.

Oysa sihirli deyneğin hikmeti; taşların kayganlığında ve senin kıyıya çıkma azmindedir.

Geçtin mi bir kere karşı kıyıya, bayram edersin.

Fakat her şeyden bıkılır, gözümün bebeği, gönlümün çiçeği… Ah her şeyden bıkılır!

Bu kez dönüp yeniden kıyıda durursun. Karşı kıyı bildik, bu kıyı bildik, taşlar çok bildik, nehrin suyu bildik!

Bilmedik bi şey ister gönlün. #birkadınıöldürmek

**

Bilinmeyenden aşırılan parçalara isim verilip tanımlamalar yapılarak bilinenler dünyasına dahil edilir ve bunların hepsi doğrudur, birbirleriyle çelişkili görünseler dahi! (bütünselliğe dahildirler, doğru ancak eksiktirler). Bilinç dünyası böyle oluşuyor (oyunlar). Bunda hiç bi yanlışlık göremiyorum. Diğer taraftan eğer birileri -özellikle eril düşünce- bu isim konarak tarif edilerek varlık alemine ithal edilmiş parçalar sayesinde bilinmeyenin alanını küçülttüklerini sanıyorlarsa şimdilik buna katılmıyorum. Bilinmeyen her zaman boyutsuz ve tanımsız üstelik her bir bilinenle daha da büyümüş olacaktır ki bu onun #yokluğun ve bizim#varlığın mucizevi sistematiğidir. #anıdefterim 2012 -Aloha

 

️Resmin kaynağını bilmediğim için yazamadım fakat çok derin anlamları olduğunu hissettim. Sizce sanatçı ne demek istiyor?

 

 

 

 

Ebedi TAO’yu kavramak

Hiçbir günah
kıskançlığın kışkırtılmasından daha büyük değildir;
Hiçbir felaket
Hoşnutsuzluktan daha kötü değildir.
Lao Tzu

Kendimi bildim bileli felsefem bu olmuştur. Bunun bir Tao çıkarımı olduğunu ise yeni öğrendim.

Ebedi TAO’yu kavramak, bir örgüte üye olmanızı veya bazı dini kuralların ve düzenlemelerin taraftarı olmanızı gerektirmez. Ona Tao demeniz veya kendinize taocu demeniz gerekmez. Gereken tek şey; yaşamın gizemini MERAK etmektir.

Tao1

Dikkatimiz, lineerligi aşmanın, zaman ve mekan üstü seyahatin aracıdır, bedavadır bir anlamda ancak içimizdeki enerjiyi seyahat ettiğimiz objeye akıtır.

Molla nasreddin fikralarında şimdi kuantumsal kavram olarak anlatmaya çalıştığımız bir çok şey yer bulmuştur, tabi biz onları yalnızca gülmek için şaka zannederiz.

Örneğin bu konuda bi kaçı aklıma geldi şimdi biri şudur:

Devamını oku “Ebedi TAO’yu kavramak”

Zen Nedir?

Zen yol demektir. Özümüze giden yol. Dinlerden, tanrılardan, ritüellerden, geleneklerden bağımsız her şart ve ortamda uygulanabilen bir yol. Hava gibi, su gibi. Bu yüzden batı dünyasında hızla yaygınlaşmıştır. Önemli bir disiplin gerektiren bu yolda bütün savaş EGO’muza karşı verilir.

Sen varsa Zen yok,
Zen varsa Sen yok.

Aslında kelimelerle anlatmak zen’i boş bir uğraştır. Ancak özümüzle kavrayabiliriz. Bir görü biçimidir, bir aydınlanma haline gidiştir zen. Hiç bitmeyen bir yoldur.
Devamını oku “Zen Nedir?”

Tao te Ching’den Seçmeler 1

Gösterebildiğin yol asıl yol değil
Ad verebildiğin ad asıl ad değil
Adlandırılmazsa o kaynağı göğün yerin
Adlandırılırsa o anası bin bir türün

Demek
Hep tutkusuz olanlar görür onun özünü
Hep tutkulu olanlar görür onun yüzünü
Bu ikisi birlikte doğar
Ve adlandırılınca ayrılır
Sırdır birlik
Sırlar sırrı
Kapısı sayısız mucizenin.
(Tao te Ching)

Galiba şimdiye kadar söylediğim milyarlarca sözü içeriyor Tao’nun bu minik dizesi 

*

Ödüllendirme yetenekliyi
Halk kavga etmesin
Değer verme değerli mala
Gösterme istenmeye değer olanı
Huzursuz olmasın halkın yüreği

Demek kutlu kişinin düzeni
Yürekleri boşaltıp
Karınları doldurur
İstenci zayfılatıp
Kemikleri pekiştirir
Halkı bilgisiz kılar
Ve tutkusuz
Bilenleri cesaretsiz kılar
Ve edimsiz
Edimsizlik eder
Ve düzelmemiş bişey kalmaz…

Lao Tse

Çılgınlar tanrısal vahiy ararlar
göğün yerin işaretlerinde
ben bilgelik ararım
zaman ve dünyanın işaretlerinde
kimileri ahmakça kaygılara kutsal der
ben ahmakça kaygılan bırakmaya kutsal derim
kimileri mucizeleri kutsal sayar
ben mucize olmayanları kutsal sayarım
Yin Fu Jing

Dünya zaten olduğu gibi olağanüstü güzel. Bundan daha güzel olamazdı. Başka türlüsünü düşünmek bile saçmalık. Kitabın en sonunda yer alan Tao The Ching’den de eski olduğu sanılan
“Sırlar Kitabı”, ‘Yin Fu Jing’de dile getirildiği gibi:

iyilik bilmez gökyüzü
en büyük iyiliği de budur işte…

Irmaklar ve göller neden hükümdarıdır
sellerin derelerin?
Her zaman altta kaldıklarından
Bundan hükümdarıdırlar sellerin derelerin

Kutlu kişi de öyle
Halktan üstün olur çünkü
Altta kalır sözünde
Halka önder olur çünkü
Hep arda kor kişiliğini

Demek yukarıda kalır
Kimseye yük olmadan
Önde gider
Kimseyi incitmeden

Demek herkes seve seve öne alır onu
Bıkmadan usanmadan
Çünkü Savaşmayanla
Kim savaşabilir dünyada?

(Tao te Ching)

Tao Te Ching’in Tao’su insan gönüllü değildir. Karıncayla imparator arasında fark
gözetmez. Rahmetini iyiden de kötüden de esirgemez. İyinin de bahçesine
yağmur yağdırır, kötünün de… Tao Te Ching’in bilgeleri de insan gönüllü değildir.

gökle yer sevgi bilmez
bin bir tür saman kukladır ona
kutlu kişi sevgi bilmez
yetmiş iki millet saman kukladır ona
(Tao Te Ching, 5. mesel)

Bilgeliğin yolu yaşam ırmağının içinde
yerini bulmak, karşı koymadan, dayatmadan yüzmesini, akmasını bilmektir.
Hepimiz biliriz, yüzmek bilmeyen bir kimse suya düşünce sırtüstü dönüp
kendini sulara teslim etse su onu kaldırır ve yüzdürür; ama çırpınır, kendini
kurtarmaya çabalarsa boğulur. Burada Çuang Tzu’nun (Zhuang zi) bir öyküsünü
anımsıyorum:
“Bir gün Konfüçyüs (Kong Zi) öğrencileriyle birlikte kayaların arasında deli
deli, çağlaya çağlaya akan bir ırmağın kıyısında dolaşıyormuş. Birden ırmağın
yukarılarında yüzmekte olan yaşlı bir adam görmüş. Adam bir sulara gömülüyor
bir görünüyormuş. Konfüçyüs hemen adamı kurtarmaları için ırmağın aşağı
.bölümüne öğrencilerini göndermiş. Adamı sağ salim ırmaktan çıkarıp
Konfüçyüs’ün önüne getirmişler. Konfüçyüs kayaların arasında ve coşkun
suların içinde sağ kalmayı nasıl başardığım sormuş adama. ‘Çok kolay!’ demiş
adam. ‘Akıntı beni aşağı çektiği zaman daldım, yukarı ittiği zaman da su yüzüne
çıktım.'”
Kendini aldatmaya karşı gerçeği göğüslemenin, sertliğe karşı yumuşaklığın,
zorlamaya karşı zorlamasızlığın, tutkuya karşı tutkusuzluğunu, hoşgörüsüzlüğe
karşı hoşgörünün, savaşmaktansa savaşmamanın, erkeğe karşı kadının yanını
tutan bir öğreti bu…
Tao Te Ching önsözünden

Parka gittik karımla – Tao Te Ching’i tartışmak için. Bir ağacın altına oturduk…
Söyleşirken bir köpek geçti sahibiyle birlikte; plastik bir halka taşıyordu dişleri
arasında gururla. Ağaç altları kuru, çürük, kırık dal doludur hep. Köpekler sever
koca koca dallar taşımayı parkta gezerken. “Köpekleri de insanlaştırıyoruz,”
dedim, “budaklı, pis dallar yerine, bak, plastik halkalar taşıyor onlar da.” Karım,
“Parkta radyo çalmak gibi,” dedi – “Ve Tao Te Ching’i tartışmak gibi,” dedim, “kuş
seslerini dinlemek dururken.” Sustuk; parkın sesini dinlemeye koyulduk.

“hep hiçlikte kalanlar görür onun özünü
hep varlıkta kalanlar görür onun yüzünü…”1
*
İnsanın gözünden yaş getiriyor:”Sustuk; parkın sesini dinlemeye koyulduk”.

Taocu bilge Zhuang Zi’nın (Cvang Dzı’nın) şöyle bir öyküsü var –
Bilge, sofist dostu Hui Shi ile sık sık giriştiği keyifli tartışmalarından birine girişmiştir:
Zhuang Zi, göldeki balıkların “sevinç içinde” oynaşmalarına işaret etmekte, Hui Shi ise “Siz balık değilsiniz ki. Nasıl bilebilirsiniz onların sevincini” diye itiraz
etmektedir… Çetin bir söz düellosunun sonunda Zhuang Zi, “Gelin başa dö-
nelim,” der, “Siz çok iyi biliyorsunuz benim balıkların sevincini bildiğimi aslında!
Bunu ben, kıyı boyunda gezerken duyduğum kendi sevincimden biliyorum…”

“Şu sopaya sopa dersen, sözcüğün anlamına ayağın takılır, tökezlersin. Sopa
değildir dersen, gerçeği çarpıtmış olursun. Ne yapacaksın öyleyse?..”

Bu bir “koan” – yani Zen Budizmi’nde ustanın, tini mantığın zincirlerinden
kurtarmak için öğrenciye verdiği, mantık yoluyla çözümü olanaksız olan ödev.

TAO ve TE kavramlarını anlatmak da işte böylesi bir koan: YOL’a yol desen,
yordam desen, ahlaka ve geleneğe takılır ayağın, SÖZ’e söz desen, anlam desen,
mantığın ve usçuluğun zincirlerine… ERDEM’e erdem desen, iyi-kötü ikilemine
takılır ayağın, YAŞAM’a yaşam desen, kuvvet, enerji desen, pozitif bilimlerin
kavramlarına…
*
vay anam babam vay! Hay bin kokmuş galaksi köftesi

Tasavvuf felsefeleri ile Lao Tse’nın Taocu’luğu arasında derin bir yakınlık
var. Ama burada da yüzeysel bir sözcük benzerliğine takılmamak gerek – ‘YOL”
bir bakıma “tarikat” sözcüğünün kökü olan Osmanlıca “tarik” (yol – yordam –
yöntem) sözcüğünü anımsatıyor. Ama TAO, tarikatin “tariki”yle, “yol”uyla da
tam özdeş değil. Örneğin Yunus Emre,
“Şeriat, tarikat yoldur varana,
Hakikat kapısı andan içerü.”
diyor. Bu anlamda alırsak, TAO, hem üzerinden gelinip geçilecek yoldur – Tao
Te Ching’de bundan “insanın YOL’u” diye söz edilir; ama hem de “hakikat
kapısı”nın ta kendisidir – ki buna da Tao Te Ching “Göğün YOL’u” der: “O”,
herşeyin kaynağı olan “HİÇLİK”tir.

“ERDEM’li kişi
ERDEM’i bilmez
ondan ERDEM’lidir o
ERDEM’siz kişi
çabalar ERDEM’i yitirmemeğe
ondan ERDEM’sizdir o…” (38)
YOL’u yitirince ERDEM
ERDEM’i yitirince aşk
aşkı yitirince adalet
adaleti yitirince ahlak
sadakat ve güven kıtlığıdır ahlak
ve başıdır huzursuzluğun…”

 

Entegral üzerine bi sohbet

  • Murat Uhrayoğlu Yani demek ki, herşeyi toplumlar ve marks’ın öngördüğü gibi, sınıfları dahil birleştirip parçalarına ayırmak teorik olarak mümükün anlamına gelir ki, modern anlamdaki yorumu, sosyalizm ve sosyo-ekonomi’de ve hatta mikro-iktisatta bunun uygulamaları mevdut olduğu görülür.. Daha özel anlamda psikolojik yorumu ise, tüm yaşamış olduğumuz hayatımızın (egomuz), kendi hayatımızın bu genel çözümlerden (süperego veya toplu bilinçaltı) kendi seçmiş olduğumuz özel değerlerin verilmesinin bir integrali olduğunu da düşünebiliriz..
  • Sibel Atasoy Evet şimdi anlaşılır oldu teşekkürler. Tabi bu brleştirip ayrıştırmaişi bildiğimiz dünyanın tüm oyunlarını kapsayan üst oyun olagelmiştir. Kendimizi zeki bulmak için bu işlemlere ihtiyaç duyuyorduk muhtemelen, merakımız ve bu motivasyon bizi yaşadığımıza ve değerli olduğumuza bizi ikna ediyordu. Sizce bundan sonra da bu motivasyonu derinleştirerek sürdürecek miyiz yoksa başka şeyler mi bekliyor bizi?
  • Murat Uhrayoğlu Evet yapboz şekline bir oyun teorisi aslında her şey. ama burda bir nokta var: Oyunun kurallarını kendimizin belirlkemesi bekleniyor birisi tarafından ve oyun genel anlamda izleniyor dışarıdan. Ama sebebi ne: bunu bilmek mümkün değil, çünkü oyunun dışına çıkamıyoruz..
  • Sibel Atasoy Oyunun dışına zaman zaman çıkabiliyoruz, rüyalarda vizyonlarda. Mesele oradaki değişik algıyı oyuna döndüğümüzde hatırlayabilmekte. İşte kendini disipline etmek de bu yüzden hayati. Ben bilmediğimizi söylediğiniz sebebi tahmin ediyorum fakat oyun içndeyken bundan tam emin olmak da tehlikeli

  • Murat Uhrayoğlu

    Bunu bir somut örnekle anlatayım 2002 yılında bir grafik firmasında galaksi isimli bir çocuk oyunu tasarlamıştım. Oyun uzaydaki belirli galaksileri ilerleyerek ele geçirme üzerine kurguluydu. Spiral şeklindeki kendi üzerine kapanan bir sarm…Devamını Gör
  • Murat Uhrayoğlu Peki rüyalardaki görümlerin oyunun dışı olduğunu nereden bileceğiz? Çünkü onlar günlük hayatın işlemesiyle bilinçaltımıza giriyor, oysa bence dışarısı evrenle ilgili bir yer olmamalı, yani tanımlanması mümkün olmayan bir bölge olmalı?

  • Sibel Atasoy Katılıyorum.Ben de tam bizi izleyenler kim diye sormaya hazırlanıyordum. rüyalarda tanımlı ve yarı tanımlı diyebileceğmiz farklı bölgeler var, tanımsız bölgeye ise gitsek de bişey getiremiyoruz. Yani hatırlayamıyoruz böylece onu dünyanın malı haline sokamıyoruz
  • Murat Uhrayoğlu he bende o noktayua gelmiştim işte, çünkü evrenin bizden çok daha gizemli bir üst boyuttaki şuurlu varlıkları içermesi gerekiyor ve bu da bir izlenmeyle sonuçlanmalı bence, çünkü daha bilişnçli olan az olanı kontrol eder, örneğin: hayvanlar ve biz gibi. yani bu tanımsız bölge ile hiç bağklantı kuramıyoruz o zaman somut olarak? bunu mu kastettiniz?
  • Sibel Atasoy Aynen öyle, bilinç yolculuğunun insan ömrüyle kıyas kabul etmeyecek bi yolu olmalı ve böylece söylediğiniz çıkarsamayı yapmamak için bi engel yok. Aslında her şey frekanslarla ilgili. Bunu yıllardır hissediyor ve biliyorum. Örneğin rüyada ya da alacakaranlık bölgede farklı bir frekansa kaydığınızda bir hayvanla rahatça aynı dili konuşor gibi anlaşabiliyorsunuz.
  • Murat Uhrayoğlu Mesela size bir sorayım: Hiç yeterince gerçek olduğunu düşündüğünüz bir rüya oldu mu? Bence gerçeklik te bir derece göreceli neye göre ne gerçek esas sorunda bu zaten!
  • Sibel Atasoy Tanımsız bölgeyle her an temas halindeyiz fakat bilincimize alabilmek en küçük ölçü birimi neyse onu ve ancak binlerce yıl yaşamakla mümkün oluyor
  • Murat Uhrayoğlu Peki buna göre ölüm ve sonrası nasıl bir şey sizce? Şu kutsal yazılar filan ne derece doğruyu sölüyor, mesela bunu hiç bir zaman deneyimleyemiyoruz..
  • Sibel Atasoy bütün rüyalarımı gerçek gibi yaşıyoru ben, orada çok müfredatlı dersler ve çalışmalar yapılıyor ancak -belki kişisel olarak benim tercihimle- detaylarını hatırlayamıyorum. Fakat etkilerini hayatımın her anında görmek mümkün
  • Murat Uhrayoğlu Şöyle söyleyeyim ben mesela çocukluğumdan veri kuran tevrat incil neredeyse tüm kutsal metinleri okudum, araştırdım. Fakat bir gün düşündüm ki, yaratıcı neden tüm bunlara gerek duyuyor, yani evren neden var. Oysa onun buna ihtiyacı yok görülüyor, çünkü soınsuz. O zaman insan kendi varlığından da şüphe ediyor. Yani düşünün her şey zamanla yok olup gidiyor. Bunda ne gibi bir üstün amaç olabilir ki?
  • Sibel Atasoy Murat bey, her şey onu deneyimleyene yüzdeyüz doğrudur. Fakat insanlık özellikle yazının icadıyla AN’dan koparılmıştır bu sebeple EYLEM (ki bana göre ilahi olanın bir bacağı-fact)ikinci plana düştü ve insnlar 115 inci ağızdan kulaktan kulağa oynamaya başladı. Bu uzun ve acıklı bir öyküdür. Çok yazdım ben bunları. İnsan bilinmeyenden korktuğu için, onu ister istemez şekle sokar, mümkün olduğunca kendine benzetir. Bu sebeple gerek animistik çağda gerekse onun devamı tek tanrılı dinlerde tanrı/lar insana benzerller 🙂 Onlar gibi arzuları, korkuları, merhamet ve gazapları vardır. Bunu anlamak o kadar da zor değil
  • Murat Uhrayoğlu

    yani insanlık tarihi saklanıyormu bizden. Ben özellikle çok aydın bir bilim insanı olarak gördüğüm newton üzerinde çok araştırma yaptım. Newton sürekli fizikten çok eskli antik bilgeliklere başvurmamızı söylüyor hakikati anlamamız için, pla…Devamını Gör

    Sibel Atasoy bu soruları ben de gençken çok sordum 🙂 Şimdi cevabı biliyorum ama söylesem de faydası olmaz çünkü çok basit! İnsanoğlu karmaşık şeyler istiyor ki onu çözebildiğinde kendini değerli hissedebilsin. Gerçekten de oldukça sakatlanmış bi özle karşı karşıyayız ve bunun için yapılabilecek bişey yok

  • Murat Uhrayoğlu ve acaba bu sır insanın kendi içindeki saklı olan bir enerji formunda mı? Bunu bir ara ciddi olarak düşündüm ama insandaki enerji bölgelerinm yani şu uzak doğunun çok eski metinlerindeki çakraları bilmekten geçtiğini düşünüyorum bence insan evrendeki en müthiş makine ve o sırrı açabildiğinde sonsuz enerjili bir elektrik trafosu gibi çalışan bir makine bence.. basitlik diyorsunuz siz? Çok ilginç, ben hep tersini düşünmüştüm.. zamanınızı almıyorum değil mi sibel hanım? aslında bunlar hep bir uzmana sormak istediğim konular ama pek muhatap bulamamıştım, sizin fikirleriniz bu konuda değişik geldi bana…
  • Murat Uhrayoğlu Teşekkür ederim, bu kısa sohbete katıldığınız için çok memnun oldum, tekrar görüşmek üzere, fikirlerinizden istifade edeceğim..

  • Sibel Atasoy bi telefon girdi araya pardon
  • Murat Uhrayoğlu tamam devam edebiliriz, basitlikte kalmıştık sizce neden basitlik bu kadar önemli?
  • Sibel Atasoy Cevap çok basit demiştim.
  • Murat Uhrayoğlu evet ama açmadınız orasını ve sizce evren de basit mi, yani matematikle anlaşılabilir mi? çünkü ben buna yönelik bulgular elde etmiştim, newton da bu yönde düşünüyor?
  • Sibel Atasoy ben bi soru geldiğinde o an cevabı görürüm şu an hatırlamıyorum yeniden sorulması lazım. newton şükphesiz çağına göre çok ilerdeydi ama kuantumdan sonra artık daha farklı düşünmeye başladık
  • Murat Uhrayoğlu basitlik demiştim neden önemli ve evren gerçete basit mi, yani 5 duyuyla anlaşılabilir mi? Çünkü çok zaman bunu gözden kaşırıyoruz, özellikle ben
  • Sibel Atasoy Bi ara şu yazı aklıma gelmişti tlf araya girmeden belki göz atarsınız https://sonsuz.us/blog/?p=5403 benim yazdığımı unuttuğum binlercesi var böyle )

  • Murat Uhrayoğlu Kuantumla birlikte maddenin enerji formunu anladıkm, ama onun da anlaşılamayan yönleri yok mu sizce, yani herşeyi tam açıklayabildi mi?
  • Sibel Atasoy beş duyu yetersiz.ben tatmin oldum
  • Murat Uhrayoğlu kesinlikle bunu bekliyordum vevap olarak fakat newtona ka
  • Sibel Atasoy asllında cevabı sizde buldunuz ama bu kadar basit olmamalı diyorsunuz
  • Murat Uhrayoğlu kadar bilim dünyasını n 5 duyuda takılı kalması belki de antik felsefeden bize miras kalan bilgeliklerin anlaşılmasını engelledsi, veya birileri engelledi düye düşünüyorum, çünkü dünyada hep birilerinin çıkar amacı güdülmüş tarihte onu gmörüyorum,,
  • Sibel Atasoy Zihinin, insana sonradan ilave edilen bi aksam olduğunu düşünüyorum. Eğer onu bi makine olarak görüyorsak ki öyledir. Zihin ya önceleri yoktu ya da aktif hale gelmemişti. Ki ayna nöronları da daha sonra aktiflendi
  • Murat Uhrayoğlu

    Okudum, yazınınz çok güzel anlatıyor aslında meseletyi. şu giden ve dönen için yorumunuz newton’un dünya felsefesindeki şu ifadesine benziyor diyor ki: “Her ne kadar madde ve ruh içi içe görünse de evden dışarı çıktığınızda, hep o beklediği…Devamını Gör

    şu akıl yürütmeniz de ilginç: Ve şu soruyu yöneltiyorum: “Ne olduğuna bi türlü karar verilemeyen büyük montanlı bilgiler, dönenlerden gidenlere aktarılıyor olabilir mi?”

  • Sibel Atasoy o katı çarklar var ancak onu o hale getiiren milyarlarca insanın iradesidir ve bunu da anneler yapar! Artık maalesef mi yoksa Allahtan ki mi dersiniz bilemem. evet aniden inen bilgiler, bunlar moral-ahlak anlamında da olabilir bilimsel de teknolojik de ya da sanatsal da olabilirler, tarih ve şu an bu gibi montanlı inişlerle dolu
  • Murat Uhrayoğlu ama bazı aydınlar onları kırmış tyarih içinde ve genelde evren üzerinde felsefeyle düşünülerek yapılıyor bu zannedersem, zaten bu yüzden birleşik bir alan teorisinin peşine düşmüştüm ki, gerçekten 11 yıllık bir çabadan sonra evren hakkında kuramlar oluşturmaya başladım, ama dediğiniz tüm o çarkları kırdıktan, hatta anne baba ve dini olanları da sonra başladı herşety gelmeye..
  • Sibel Atasoy kuntumun ana felsefesini iyi anlamak lazım
  • Murat Uhrayoğlu bence çarklar toplumları katı bağnaz kuralları ve önyargılar ile yasakçı zihniyetler olsa gerek, çünkü etrafımızda öylesine çok ki ama hiç kimse de bunları yadrgamayı düşünmemiş, o yüzden derine inilemiyor bence, çünkü düşünmek öğretilmiyor. Dolayısıyula, düşünmeden de bilim ve felsefe yapmak kolay olmuyor.. sadece eski sabit kurallar okullarda ezberletiliyor, örneğin kuantum kuramını kaç öğrenci tamö anlayabiliyor, veya anlamak için ne lazım onuyda bilmiyor
  • Sibel Atasoy kuvvetleri yalnızca fizik kanunları olarak görürseniz birleşik alan teorisini bulsanız da işine yaramaz bence. Mesele onu kendinize, insani bütünlüğünüze tercüme edebilmekte…siz yapın 🙂 bırakın başkalarını. Çünkü bunu yapabilmek için gereken herşeye sahipsiniz
  • Murat Uhrayoğlu Evet tabi aslında toplumu yargılamak easas iş olmamalı. Esası töze ulaşmak esas sonsuz öze yani. Tabi bence kuantum kuramının en dip noktası artın evrenin bittği nokta ve sonrasında paralel evrenler başlıyor, fizik bilgimiz bu 5. boyutun sınırına kadar matematik olarak, sonrası metaya girdiği için bilim felsefesi hep bu konuda belirsiz kalmış, tanrıyla sonlandırmak zorunda kalmıştır bu konuyu..
  • Murat Uhrayoğlu Ben zaten onu bulduğuma inanıyorum, ama anlatacak kimse olmayınca anlaşılmaz bir kağıt yığınına dönüşüveriyor, mesele burada işte ve bu nokltada yine toplumu yargılamaya geri döndük, yani başa..
  • Sibel Atasoy Yol hem yok hem de sonsuz
  • Murat Uhrayoğlu ikisi nasıl birlikte olabiliyor ki?
  • Sibel Atasoy sizi anladığımı sanıyorum 🙂 Ben her daim sizi dinlerim. Aramayı bırakırsanız sadece şu an ve burası var yani nokta, yol filan yok. Aramaya başlarsanız sonsuzca yolunuz var. Her bulduğunuz yalnızca sizin için olacak ve nihai olmayacak
  • Murat Uhrayoğlu Ben de öyle çünkü şu an aynı lisanı konuşabiliyoruz, seviyemiz< öyle, zaten önemli olan da bunu yakalayabilmek, inanın çok kişi bu seviyenin çok altında. Zaten sonsuzu düşündüğünüzde sorun başlıyor, yani yol hem bitmiyor ama sürekli gün içinde tekrar ediyor, veya farkında olmadfan daha mükemmele mi gidiyoruz. O da belli değil, mesela ben her geçen gün bilgeleştiğimi hissediyorum, ama ifade edemiyorum bunu..
  • Sibel Atasoy evrilmek zorunlu mu diye bi yazım vardı, geçenlerde bi yerde rastladım 🙂 benim sitede aratırsanız bulursunuz. hiç zaman yitirmeden kuantum çalışmanızı öneririm. Dinler ve tarih ve fizik çalıştığınıza göre orada tamamlanmanız olasıdır, kimbilir
  • Murat Uhrayoğlu evet çok güzel bir başlık, evrilmek zorunlu mu? Doğru gibi sanki. Çünkü bir düşünün hep en iyisini istiyoruz ama çoğu zaman hayal kırıklığı olsa da bir müddet sonra, hediyeler devam ediyor, daha iyisi geliyor. Ben mesela hayatım boyunca bu hediyeleri hissettim mesela yazdığım kitapları bir hediye olarak gördüm, bilgelik hediyeleri.

  • Murat Uhrayoğlu Ama bir nokta var ki, oraya ulaşamadım, o kayıp halka işte o tarihi an onu yakalamak zor, newton ve einstyein yakalamış, burada ise çok büyük bir sıırra ulaşmak gerektiğine kanaat getirdim sonunda
  • Sibel Atasoy son zamanın entegal düşünür/bilginleri artık bilincin ve bilgeliğin evrim olduğu konusunda birleşiyorlar. ‎”çok büyük bir sır” demeyin, çünkü bu sizi geriletir. Yani bilinçaltınız yorgun düşmüşse ve dinlenmek istiyorsa mania’yı büyütür ki, hepten göze alamayıp geri çekilesiniz diye)
  • Murat Uhrayoğlu kesinlikle, artık materyalist evrim bitti yeni bir çağa yani bilinç çağına giriyoruz, bilinçlerimiz yükseltilecek. Tabi burada eğitim temel olsa da her insanın kendinin yolu bulması bekleniyor, dış izleyiciler bunu bekliyor bu çağda. YUani bizim imtihanımız kendi evrilmemeizde. Tabi belki de büyük dseğilk ve çözdük aslında, bunu da bilmiyorum şu an ama geri çekilmemem gerek çünkü basamaklar yükseldikçe arkanıza bakamıyorsunuz. Bu sizi gerileti, hep ileri gitmeniz lazım,
  • Sibel Atasoy hayat kendine karşı bi meydan okumadan ibaret, şimdi izin rica edeceği bugün onaltı saattir ekrana bakıyoru, gözlerim diinlensin, sohbet için teşekkürler
  • Murat Uhrayoğlu Tabi bu durumda sır piramitin en üstündeki son taş ama oraya ulaşmak kolay değil, bsamaklarda dinlenebiliyorsunuz ama yol devam ediyor, tabi kendi içinizde..Yani belki de sır kendi içimizde, mevlana buna işaret ediyoor hep..
  • Sibel Atasoy şüphesiz. iç ve dış basit bi manevrayla oluşturuldu
  • Murat Uhrayoğlu Peki ne demek efendim, ben çok teşekkür ederim bu güzel söyleşi için, inşallah daha sonra devam ederim, sağlıcakla kalın iyi geceler..
  • Sibel Atasoy klein şişesi bile bu manevra yanında çok komplike kalır

  • Murat Uhrayoğlu Çok güzel yorumladınız, harika..Sibel Atasoy ama nedir diye sormuyorsunuz
  • Murat Uhrayoğlu peki nedir:)
  • Sibel Atasoy iyi geceler
  • Murat Uhrayoğlu kesinlikle mükemmel efendim, iyi gecele tekrar görüşmek ümüdiyle..