Castaneda kitapları okuma sırası

#carloscastaneda nın Toltec bilgeliği ismiyle anılan aslında Mu’nun #atlantis uzantısından göçmüş devamı yaqui kızılderilerine ait bir #şamanöğretisi olduğunu söyleyerek başlayayım. Castaneda’nın kendi çömezlik yıllarında yazdığı 12 kitap var.
Gelelim benim hikayeme CC ile 92 yılında tanıştım, ilk iki kitabı okudum (30 yıl olmuş!) 94 yılında #fethiye ye taşınırken kitapların gerisini almadım, aslında büyülenmiştim fakat mantık yürüterek; ben burada ne bir #nagual bulabilirim ne de #meskaline dolayısı ile bu bilgileri sindirmem mümkün olmaz dedim😏😔
200O yılında #7numara dizisi için İstanbul’a döndüm, altı ay kalacağımı düşünürken hala buradayım🤣
Seksenli yılların sonundan beri #kuantumfiziği ilgimi çekiyordu, Türkçe çok az veri olmasına rağmen tümünü okumuştum hatta 99 yılında yazdığım ilk kitabım #sırıtkankırmızıay da öğrendiğim #kuantumfelsefesi ne dair bir kurgu yaptım. mem mümkün olmaz dedim😏😔
200O yılında #7numara dizisi için İstanbul’a döndüm, altı ay kalacağımı düşünürken hala buradayım🤣
Seksenli yılların sonundan beri #kuantumfiziği ilgimi çekiyordu, Türkçe çok az veri olmasına rağmen tümünü okumuştum hatta 99 yılında yazdığım ilk kitabım #sırıtkankırmızıay da öğrendiğim #kuantumfelsefesi ne dair bir kurgu yaptım. İstanbul’a döndüğüm ilk yıllarda izleyici olarak katıldığım bir kuantum sempozyumunda konuşmacı olan ve sonra iyi bir dost olduğum Doç.Haluk Berkmen ile tanıştım. O bana Castanedanın kitaplarından birini hediye etti, gözüm parladı, hatırlamıştım ve artık eskisi kadar mantık odaklı değildim 😃 sözü uzatmayayım sonrasında onbeş yıl kadar bu kitapların sunduğu harika bilgiyi sindirmek için muntazam grup çalışmaları yaptık. Ben yirmi yılda kitapları altışar kez okuyup web siteme bin civarında yazı ekledim.
Sonuç olarak 12 kitabın uygun okuma sırasının fotoğraftaki gibi olmasını bi yana not etmişim.


Tamamen kişisel bir çıkarım, şu an bununla ilgili hangi kriterleri kullandım hatırlamıyorum. İsteyen kullansın ya da rastgele okusun.
Son söz: eğer CC çalışmam olmasaydı işin çıkış yerine #muuygarlığı na ve onun uzantısı

Devamını oku “Castaneda kitapları okuma sırası”

Birlikte Yaratımın Doğası

Birlikte yaratımın gücü yazısını önce okumanız önerilir.

Kryon bilgilerinde bölünmüş bütünlüğümüzün(ruh grubu demek isteyenler olabilir) diğer parçaları üç başlık altında toplanır:

  1.  Bütünlüğümüzden ayrılan en büyük parçaya “Yüksek Benlik” ismi veriyoruz, ki bu bölüm aslında DNA’mızın 6.tabakasını oluşturmaktadır. Lemuryan bilgilerde bu parçamız, Bilincimizin KANE bölümüdür, tanrısal parçamız olan Aumakua burada ikamet eder. Sevgi,şefkat, merhamet ve anlayışın merkezidir. İnsan, bilincinin bu yönüyle bilmeden veya bilerek metotlu bir biçimde ilişki kurabilir.(yöntemler konusunda bir çok öğretide yer bulur. Urban shamanın da ileri aşamalarında bu yöntemlere önemli oranda yer veriliyor). Bütünlüğümüz bu ilk ve en büyük bölümü, şu an bu yazının bulmaya çalıştığı cevabın dışında kalıyor çünkü zaten DNA’mızda kendine ait bir 6. katmanı işgal ediyor. (yine de lütfen bu sayıları lineer düşünmemeye çalışalım, her şey şimdi ve burada iç içe kuantumsal bir dans, bir vecd halinde tecelli etmekte)

Bütünlüğümüzün -bölünmüş- ikincisi, insanların çağlardan beri Melekler ve rehberler dediği kısımdır. İnsanın içinde olanı, dışsallaştırarak; tanımaya yararlanmaya çalıştığı her mekanizmada olduğu gibi, burada da rehber ve meleklerimizin kendi ruh bütünlüğümüze dahil olduğunu bilmek bir çok kişiye şaşırtıcı ve hatta hayal kırıklığı şeklinde yansıyabilir. Siz ile siz kavramı insana yabancıdır; çünkü bu kavram tekil değildir ve sizin olduğunuzu düşündüğünüz kimliğin mantığına uymaz. Bu bölümde söylenebilecek önemli husus, melek ve rehberlerimizin, uyanık bilincimizle bir aydınlanma anı geçirdiğimizde ortadan bir süre kaybolduklarını, sanki bizi yalnız bıraktıklarını hissediyor oluşumuzdur. Çünkü bu tür uyanmalar DNA’mızın kendimizle ve çevremizdeki dünyayla gerçek bir değişimi temsil eder. Bir insan, bu tür bir DNA değişimini yaptığında, rehberler geri çekilirler, buna zorunlular; çünkü insan aslında onların titreşimini değiştirmektedir. Onların DNA’ları değişmektedir! Böylece eski şeyleri çekip gittiği her şeyin daha berrak biçimde göründüğü tedirgin edici bir dönem yaşanır. Bu yeniden ayarlanma döneminde kendini yalnız hissetmek, sevilen tarafından terk edilmişlik hissetmek son derece doğaldır. Bu sadece kendi DNA’mızın yeni bir titreşime, yeni bir randımana alışmakta olmasıdır. Denge sağlandığında rehberler geri döner, sanki onlar yeni rehberlermiş gibi hissedilir çünkü onlar şimdi eskisinden çok daha iyi iletişim kurabilirler. Gezgin şamanın yolunda “ilişki kurmak” varoluşumuzun temelidir. İlk adımdır bu ve tüm süreç bu ilişkinin derinleşmesi ve sağaltılmasıdır aslında.

Devamını oku “Birlikte Yaratımın Doğası”

Demir Bağlama Kapasitesinin akla getirdikleri

uyarı: bu bir tıp yazısı değildir.

Öncelikle neden demir ile bilgi kafamın içinde eşleşir gibi oldu onu bulmalıyım.

 Dünyada oksijen, silisyum ve alüminyumdan sonra en bol bulunan element, Ağır metallerin en önemlisi. Yer kabuğunda % 4,2 nispetinde bulunurmuş. Taş devrinden sonra gelen çağa da ismini vermiş. Dünyada demiri ilk kez bulanlar Türkler, mö.1200, olduğu için bu konuda uzman olagelmişler. Daha önce belirtmiştim, şamanlar demircileri ustaları sayarmış! Hala ülkemizde ad ve soyadında demir geçen ciddi bir çoğunluk var. (Benim baba soyadımda da var). Türk boyları ve Osmanlıların başarısını demircilikteki ustalığa bağlayanları da hatırlarım. 

Her neyse vücudumuzdaki demir elementinden ne haber diye araştırdım. 

Demir hemoglobin yapıyor o da kanımızdaki alyuvarlarda bulunur ve oksijen taşıma işlemini yaparlar. Solunum yolu ile alınan oksijen akciğerlerde kanın içersindeki bu hücreler ile temasa geçer. Alyuvarlar da buradan aldıkları oksijeni dokulara taşırlar. Bedende ortalama 4 gram demir bulunurmuş.

Adalelerin çalışmaları için gereken oksijeni taşır.

Enerji üretimi ve protein metabolizmasına etkili bir çok enzim için demir gereklidir. Ayrıca vücut savunma sisteminde yer alan bir tür kan hücresinin yapımına etkilidir.

Başka şeyler de vardır eminim, tıp camiasından olmayan biri olarak benim anladığım özetle beden içinde oksijenin taşınması işi yeterince önemli zaten. Demirin eksikliği esas olarak kansızlık yaratır. 

Gelelim bende uyanan özdeşleşmeyi yaratan duruma;

Bilgi-demir şart ama bağlama kapasitesi yetersizse sorun var anlamına geliyor! (Aşağıda bu terimin anlamını alıntıladım). Aynı durum bilginin bağlama kapasitesi için de geçerlidir. Bilgi yeterli düzeyde bünyeye alınsa da bağlama kapasitesi yetersizse kişi sadece bilgili olmaktan ileri gitmez , bir nevi büyük kütüphanesi olan bir ev gibi olur. Kütüphane evin diğer öğelerini etkilemez değişip dönüştürmez. Bunun olması için bağlama kapasitesi olması gerekir. Bu durumu

Devamını oku “Demir Bağlama Kapasitesinin akla getirdikleri”

Aşkla yaz, aşkla boya, aşkla yarat, aşkla yaşa -Feryal Çeviköz yazdı

Aşkla yaz, aşkla boya, aşkla yarat, aşkla yaşa

 

Sibel Atasoy’un “Laniakea” adını verdiği romanı beşinci yayın yılını dolduruyor.

İyi bir kitap okumak isteyenler için hafıza tazelemekte yarar var.

Konfor alanlarında zorunlu olarak daha çok zaman geçirdiğimiz şu günlerde, oturduğunuz yerden bilinç ötesine yolculuk etmek iyi hissettirir. Gökbilimle ilgilenenlerin ve uzmanların bildiği bir kelime “Laniakea”, Hawaii dilinde “sınırları ölçülemeyen cennet” anlamına geliyor.

Fantastik Bilim-kurgu yazarlığı ve Urban şamanlık öğretisinin yol göstericisi olmanın yanısıra; bir felsefeci olarak tanımlayabileceğimiz Atasoy, son beş yıl içinde geliştirdiği Urban Şaman atölyeleriyle “Laniakea; Anayurt Lemurya” adını verdiği Fantastik Bilim Kurgu üçlemesinin ikinci kitabının hazırlıklarını yapmış. Ama aynı zamanda yoğun bir biçimde kendini resme de vermiş. Zaten yazının sonunda bir de sergi anonsumuz olacak.

Atasoy’un hem Şamanizm’e hem de felsefeye bakış açısı, Toltek bilgeliği, Hawaii Şamanlığı ve bilimsel açıdan da kuantumun çağrıştırdığı her şeyle uyum içinde; (ki zaten Urban Şamanlık, Huna ve Kahuna bilgeliğini içermekte olan bir prensip) taklit ve zorlama olmadan, akıştaki hayatı en keyifli biçimde yaşamak için çaba harcamak, istenç geliştirmek.

Bu tür bir bütünsel bakış söz konusu olduğunda, kadim öğretilerin kitabî çemberleri içinde sıkışıp kalmadan bağımsız bir üstdil oluşturmak daha olası değil mi?

Sanırım bunu oluştururken de, insanları mutsuz etmek için uğraşan dinler gibi asık suratlı, eleştirel ve çıkışı olmayan labirentlerde gezinmeye gerek yok.

Bu açıdan Sibel Atasoy’un pozitif enerjili anlatımları ve atölye çalışmaları da onu okuyan ve dinleyen kişiye de kendi yolculuğunda aydınlatıcı ipuçları sunuyor: Bütünsel bakış açısıyla özgürleşmek.

Roman Laniakea’nın en önemli özelliklerinden biri geleceğe yönelik yeni bir Dünya’nın penceresini aralarken, gerek anlatım dili, gerek olay dinamikleriyle geniş bir yaş yelpazesindeki okuyucuya sesleniyor olması.

Genellikle doğum ve ölüm anında yükseldiği düşünülen ve bilimsel olarak da “ruh molekülü” olarak tanımlanan DMT’nin, şamanlarda, sanatçılarda ve içsel sessizliği hakkını vererek deneyimleyen bazı insanlarda kendiliğinden yüksek olduğunu düşünebiliriz. Bu sayede algıları sıradan insanların algısından daha çok boyutlu, yorumlayış biçimleri de farklı olabiliyor. Böylece hem gerçek hayattaki hem de rüyadaki şifreleri görüp analiz etmekte daha fazla yetkinleşebiliyorlar.

Devamını oku “Aşkla yaz, aşkla boya, aşkla yarat, aşkla yaşa -Feryal Çeviköz yazdı”

Kendilik algısı

Esra ile bir başka sohbetimiz:

Esra: Görünür olmak neden bu kadar önemli? Ve görünür olmakla kadın olmak arasındaki ilişkiyi merak ediyorum.

Sibel: Senin için görünür olmak ne anlamda kullanılıyor?

E: John Berger’in görme biçimleri isimli kitabından bir bölüm paylaşmak istiyorum bu hususta.

Bunun tersine bir kadının varlığıysa, onun kendine karşı olan tutumunu gösterir; o kadına karşı nelerin yapılıp nelerin yapılamayacağını belirler. Kadının varlığı hareketlerinde, sesinde, fikirlerinde, yüz ifadelerinde, giysilerinde, seçtiği çevrelerde, zevklerinde ortaya çıkar. Gerçekten de kadın kendi varlığına katkıda bulunmayan hiçbir şey yapmaz. Varlığı, kadının kişiliğiyle öylesine iç içedir ki erkekler bunun bedenden çıkan bir tütsü, bir koku, bir sıcaklık olarak algılarlar.

Kadın olarak doğmak, erkeklerin mülkiyetinde olan özel, çevrelenmiş bir yerde doğmak demektir. Kadınların toplumsal kişilikleri, böylesine sınırlı, böylesine koşullandırılmış bir yerde yaşayabilme ustalıklarından dolayı gelişmiştir. Ne var ki bu, kadının öz varlığının ikiye bölünmesi pahasına olmuştur. Kadın hiç durmadan kendisini seyretmek zorundadır. Hemen hemen her zaman kendi imgesiyle birlikte dolaşır. Bir odada yürürken ya da babasının ölüsünün baş ucunda ağlarken bile ister istemez kendini yürürken ya da ağlarken görür. Çocukluğunun ilk yıllarından başlayarak hep kendi kendisini gözlemlemesi, bunun gerekli olduğunu öğretmiştir ona.
Bu kitapta bu bölümü okumadan önce bunu çok doğal bir şekilde  yapıyordum ancak yaptığımın  farkında değildim. Bilincimin Kendilik algısı aynı anda hem gözleyen hem de gözlenen konumunda oluyordu çevremde insanlar olduğunda. Aynı anda hem içeride hem dışarıda oluyordum. Hem nasıl göründüğümü görüyorum hem de karşımdakini görüyorum. Sanki karşımdakinden yansıyanı ondan alıyorum. Ben bunu herkesin yaptığını zannediyordum.

S:   Çok güzel bir gözlem yapmışsın kendin hakkında. Birçok kadın, insan bunu yaptığının farkında olabilir olmayabilir de çok da konuşmuşluğum yok insanlarla bu konuda. Ben herkes yapıyor zannederdim. Çocukluğumdan itibaren seyrederim kendimi dışardan. Ve söylediklerinde çok haklısın. Bunun sebepleri arasında yazarın söylediği unsur da var tabi, benim düşüncem bu konuda şu: Erkekler 1. Farkındalık düzeyinde doğuyorlar genellikle tabi ki istisnaları var. Urban Shaman konseptinde yani Lemurya Huna bilgisinde dört farkındalık düzeyi var. Bu düzeylerden ilki fiziksel düzeydir. Onlar 1 ve ben rakamıyla ilişkilidir. Şu uygulama kendini dışarıdan görebilme pratiği olarak gayet kullanışlı:

E: Erkekler kadınlardan farklı bir seviyede doğuyorlar yani nedeni bu mu? Peki kadınlar 2. Seviyede mi doğuyorlar. Yani İkilik gör-ebil-mek mi ?

S: Evet bu durum söylediğim gibi bir çocuk egosantrikliği getirir. Henüz çocuk, ben ile dış dünyayı ayırmamıştır. Gerçeği odur aslında. Daha sonra özneler öğrenilir ve ayrılır yavaş yavaş. Erkekler genellikle bu durumdadır. Yani hayatları boyu böyledir. Kadınların çoğu ise bir düzey daha yükseğinden doğuyorlar 2. Farkındalık düzeyinde. Bu da hislerinin diğer duyusal girdilerin farkında olmak manasına geliyor. Bununla ilgili birtakım şeyler de yapabiliyorlar. Kelimelerin ardına gizlenmiş duyguları okumak, kehanet sayılabilecek uygulamalar gibi, kadınlardan bir şeyler saklamak mümkün değil, erkekler bunun farkında olmasa da. İkinci farkındalık düzeyinde olanlar kelime ile söylenmiş olanı değil de altyazıları okur. Tabi ki bunu okuyabilen erkekler de var bu arada, kadınların anlaşılmaz olduğu ile ilgili şaia muhtemelen bu sebepledir. İkinci Farkındalık düzeyi sanatla, büyücülükle, birçok psiko tarzı şeylerle ilgilidir. Kadınların kendi dışına çıkabilmesinin sebebi de muhtemelen en az ikinci Farkındalık düzeyinde olmasıdır. Fakat bunun farkında olmak ve bunu yaşadığı şeylere bağlamak ayrı bir hüner ister. O da 3. Farkındalık yani bağlantı düzeyi gerektirir. 3. Farkındalık düzeyindeki insan sayısı dünyada çok çok düşük olduğu için çoğu bunları görürler ama kendi lehlerine kullanmayı beceremezler. İşte böyle…

E: 3. Farkındalık seviyesi çok özelmiş. Peki arada üçüncü Farkındalık seviyesine çıktığımız indiğimiz olabiliyor mu?

S: Tabi ki, bazı insanların 3. Farkındalık seviyesine çıktığı indiği anlar olabilir çok iyi yakaladın. Ama 3. Farkındalık düzeyi genelde soyut düzlem gerektirir. Eylemsel değil, bilgi düzeyidir. Onu soyutta birbiri ile bağlamak gerekir. benim gözlemlerime göre insanların çoğunun hatta iq zekaları çok yüksek insanların bile soyut düzeyleri pek açık olmayabiliyor. EQ ve SQ düşüklüğü ilişkiler ve derinlik olarak günlük hayatta hemen kendini gösterir. Bu söylemimden cinsiyetçilik anlaşılmasın bu arada☺️

E:  Bakış açınızın cinsiyetçi olduğunu asla düşünmedim. Eşim mesela altyazıları okuyabilen bir erkek. Onunla beraber hatta bu tür yorumlarımız vardır. Şunu diyor ama aslında altında yatan neden bu tarz konuşmalarımız vardır. Yine de bir kadın seviyesinde değil. Bilinçaltı ile ilgili olsa da bir kadın seviyesinde olduğunu zannetmiyorum. Ama çoğunluğu için gerçekten durum böyle dışarıda görünenle ikna olabiliyorlar. Bir kadın olarak eril yanım vardır hareketlerimde açık ve net olmak konusunda. Ama hayatı okuyan tarafım daha dişil. O gizli görünmeyeni okumayı çok severim. Kadınların özel bir yanları olduğunu düşünüyorum. Hani kutsal kase olayındaki gibi. Bu konuda gördüğüm rüyalar da ben kadın olmak konusunda daha ilgili yaptı.

S: Eşinin anlattığı gibi olması çok büyük bir şans. Bu şans herkese vurmuyor. O yüzden bunun gerçekten kıymetinin bilinmesi lazım her iki tarafın da bilmesi lazım. Birinci farkındalık düzeyinde olan insanların, en azından zamanının büyük bir kısmını bu şekilde geçiren insanların metaforları anlaması zaten imkansız. Metaforla açıkladığınız bir şeyi biraz daha daha açık anlatsana diyorlar. Metafor açık anlatıldığında amacını tamamıyla yitirir. Normal kelimelerle konuştuğum ve anlattığım bir şey sadece beynimize hitap eder. Bizim yapısal olarak değişmemize, bilginin hücrelerimize intikal etmesine ve günlük yaşamda uygulanabilir hale gelmesine; yaşayarak elde edilen tecrübeler ve metaforla anlatılan şeyler sebep olur. Dolayısıyla eskiden eğitim tamamen şarkılar, danslar, masallar, mitler sayesinde yapılmıştır. Şu anda da tv dizileri çoğunlukla bu işlevi görüyor, insanlar bunun farkında olmayabilir. Diğerleri tamamen kütüphanede duran kitaplar gibi zihinde durur. Onların hiçbir faydası olmuyor. O yüzden ben insanlara kitap okuyun kitap okuyun demem. zevk için okuduğunuz romanlar gerçek öğrenme için çok faydalıdır. Ders kitabı niteliğinde okunanlar bilginin sindirilmesine yararlı olmuyor.

E: Görmek görülmek konusu ile ilgili şunu da sormak istiyorum. Mesela burda bir hikaye paylaşıyoruz veya bir şey aktarıyoruz. İnsanların beğenmesi bir yana insanların görmesini ve bir tepkide bulunmasını bir yanıt alabilmeyi istiyoruz. Neden bu bizim için bu kadar önemli? Varmaya çalıştığımız nokta, ihtiyacımız olan şey nedir?

Devamını oku “Kendilik algısı”