“Kuantum fiziği bizi, uzay ve zaman anlayışımızı değiştirmeye çağırır, fakat böyle bir değişikliğin her birimizin kişiliğinin merkezine yönelik olduğunu kabul etmek zorundayız.” Der D.Zohar

“Kuantum fiziği bizi, uzay ve zaman anlayışımızı değiştirmeye çağırır, fakat böyle bir değişikliğin her birimizin kişiliğinin merkezine yönelik olduğunu kabul etmek zorundayız.” Der D.Zohar
Evet sarsıldım çünkü Nuh filmini izledim. Beni sarmayacagini dusunerek vizyona girdiginde seyretmemistim, ustelik Russell Crowe’u da severim. Neyse ve bu sozleri yazarken ayni anda seyretmekte oldugum I Origins filmindeki kiz şöyle dedi: “tanri rolunü oynamayi seviyorsun degil mi?”
Galaksiler aşkına!! Onu tam ben soyleyecektim nuh’a ve kız repligimi aninda çaldi! Fakat burada dehset bi ironi var, o bunu bilim adami rolu oynayan kocasina diyordu, ben de peygamber rolu oynayan Russel/Nuha demek üzereydim.
Hayir hayir her sey bu kadar eszamanlı olamaz, hem ne geregi var!
Hayir hayir önceden bileyim, ya da ben yaptim oldu, hem ne fark eder 🙂
Yaratımın ikili doğası, varlık alemi, hiçlik alemi gibi birçok insanı düşündürmüş konular var. Bizler insan olarak sadece belirli aralıkları algılayabilenleriz ve bu limitler değişse , artsa azalsa bile algımız her daim varlık aleminde olur (Bakınız BKÖ ve oyun kuramı), bu sebeple konuya pratik değerler açısından yaklaşmak kafidir. Bu başlıktaki ana fikir, tanrı rolü oynamanın tehlikeli olduğuna dair fikir birliğine varıp, kardeş kardeş yasamaya gönüllü olmak 🙂
Ayrıca şu da var, henüz lineer düşünce sisteminden çıkamamışken, paralel gerçeklikleri, çok boyutluluğu, sonsuz sınırsız şimdiyi yaşamıyor ve sadece hayalini kurmak için debeleniyorken tanrı konusunu önümüze koymak resmen yeni doğmuş bebeğin önüne ispatlanması mümkün olmamış bir matematik teoremi koymak gibi oluyor. Adım adım ilerlemek lazım. Tabi cahil cesareti diye bir şey var örneğin benim BKÖ böyle bir şeyin sonucudur. Neyse ki iddiacı, dayatıcı bir yapım yok, BKÖ ile arama hep biraz mesafe koymuşumdur. Fakat aradan geçen 11 yılda bakınız biraz değişmişim :))))
Alın size mesaj! Mesajlar frekanslar olarak alıcısı açık herkese çarpıyor, peki o ne diyor? İşte o, alıcının şifre kırıcısına bağlı. Tanrıdan, uzaylıdan ya da arka bahçenden gelsin fark etmez, zaten varlık alemindeki her şey titreşmekte ve her an iletişmekteyken, alıcı olanın da verci olanın da deşifre işlemininin sorumluluğunu, yani kendi rolünün katkısının sorumluluğunu %100 alması şart. Yoksa işler sarpa sarıyor https://www.youtube.com/watch?v=pGeWBiLVn8g
Örneğin frekanslar, benim alıcıma ses olarak değil görüntüler olarak çarpar, ilk zamanlarda tek bir kare olurdu ve istediğim kadar orada durur ve onu incelememe imkan verirdi, sonraları iş çığırından çıktı hahahahahahaha görüntüler film kareleri gibi hızla art arda düşmeye başladılar ve bazen hız o kadar yüksek olur ki her kareyi yakalayamazsın tıpkı filmlerde olduğu gibi. Bu akış saatlerce sürer, hatta ben kesmezsem sanki durmazmış gibi gelir fakat hiç denemedim kesmemeyi. Benim de burda bi hayatım var değil mi? Uyumam lazım, dinlenmem,, şifre kırmam lazım falan filan… Yani ben bu detaylı akışa vizyon diyorum ve bütünlüğümün henüz lonomla bilmediğim bir konumundan geldiğini düşünüyorum ve onları paylaşırken de adına bilimkurgu diyorum. Yalnız şunu belirtmekte yarar var ki, bu vizyonları başkalarıyla paylaşma isteği gerçekten yoğun oluyor, bununla baş edemiyorsun, ben medyumların işlevlerinin de benzer bir mekanizma olduğunu sanıyorum.
Doğarsın 18 yaşına kadar ailen senin Vasin tayin edilmiştir. Onların seni yetişkin olarak (kendi ehliyetine sahip olarak) hayata mezun etmeleri gerekirken, bu yapılamaz çünkü anne baba zaten kendileri yetişkin olmamışlardır! Böylece çocuklarına kendi vasilerini (dinsel,kültürsel, siyasi) her ne ise fark etmez empoze ederek onları yolcu ederler.
Bu hikaye böyle bin yıllardır sürüp gider ama şimdi gerçekten yetişkin olmak ve vasilerinizden ayrılmak kendi öz hakkınız olan ehliyetinizi elinize almak ve bunu ilan etmek isterseniz, bu yol her zaman açıktır.
Ben’im diyebilmek için en uygun şimdi.
Bunu diyebilen kişi bir yetişkin olur ve sadece kendisi için değil tüm ataları, biyolojik ve ruhsal ailesi için beklenen özgürleşmeyi aynı anda sağlar! Tıpkı her bir hücrenin aynı anda haberleştikleri gibi, geçmiş ve gelecek olmaksızın, sonsuz bir şimdiye adım atarlar.
Barış, bayramdır.
Barış… Hücrelerinde, bedenlerinde, ailende, sokakta, yurtta, dünyada, galakside, evrende barış.
Savaşmadan, anlayışla gelen barış, bayramdır.
Korku, ayrılık bilincinin belirtisi. Çoğalma da korkunun belirtisi.
Bana diyorlar ki; “ne yapılsın yani, üçüncü köprü de yapılır, üçüncü havaalanı da yapılır, bunlar için ağaçlar, göletler, hayvanlar, biraz hava biraz su feda edilir mecburen. Gelişim için insanlık için başka ne yapılacak ki?”
Bu görüşe -inanca- sahip insanlarımız.
Bilim elli sene önce 200.000 kişiden fazla yerleşim alanları uygarlığımızı sona doğru ilerletir demiş, tüm araştırmalar, analizler ve hesaplar bu sonucu veriyor. Her yerleşim bölgesi kendi yiyecek içeceğini kendi sınırları içinde üretebilmeli, kendi sınırlarında dönüşüme uğratabilmeli.
Meğer ki insanlar bu gerçeği bilmeden bunca dengesiz yerleşimler oluşturmuşsa, bilgiyi öğrendikten sonra neden dengelenmeye çalışmaz? Neden hala lineer düşünmeye ve yaşamaya devam eder? Neden tek yönde, tek çare varmış gibi davranır?
Ayrılık bilinci, korkuya, korku çoğalmaya, çoğalma paylaşma hırsına ve savaşa sebep olur. Böyle inanır ve yaşarken, eksikliği had safhada hissedilen maneviyata, dine, sonsuz kaynağa yönelmek pek tabi değil mi? Burada ve şimdi dengelenmek, önceki doğruları revize etmek, kendilik bilincinin sorumluluğunu almak ve yaşarken ölüp dirilmek yerine, ölümden sonraya yatırım yapmak ve binlerce nesil yapıldığı gibi bu zor kararı hep çocuklara, torunlara havale etmek de ancak “mümkün”ün bu olduğunu göstermez mi?
Mümkün’ü, şimdi burada ölüp dirilebilmeyi sağlayacak yeni doğrulara yaklaşmış olanlar var, karar vermeye çok yaklaşmış olanlar, allah onların cesaretini artırsın, gücüne güç katsın ki her birlikte bir deviri aşalım. Biz daha önce de çok dağlar aştık.