Şamanlık nedir, ne değildir? (1)

Şamanlık gündelik dünya ile Gölge dünya arasında gezginlik tir. Bir şaman bu faaliyeti sorunları çözmek, şifa getirmek için kullanır. Bu konuda Eliade başta olmak üzere çok sayıda ciddi araştırmacı emek vermiş ve iki-üçbin yıllık verileri toplamayı başarıp bize onları ve faaliyetlerini tanıtmışlardır. Her zaman belirttiğim gibi Şamanizm diye bir kavram, din ya da yönetim şekli yoktur çünkü şamanlık kişisel bir yetenek ya da hastalık, daha doğrusu acayipliktir.Bunu anlamak önemli. Şamanlık konusunda bu sayfalarda, özellikle anadolu şamanlığı ve urban şaman kategorilerinde çok sayıda açıklayıcı değerli alıntılar ve kendi deneyimlerimi ve eğitim çalışmalarımı içeren paylaşım bulunmaktadır. kısa bir örnek için tıklayınız

Bu tanımlardan anlaşılacağı üzere herkes şaman olamaz! O hal bir anomalidir. Her insanın kendine has yazılımları vardır ve yaşam içinde bunların dışına çıkmak da pek olası değildir. O halde yazılımı uygun olan ya da kaza ile şaman niteliği edinmiş olanların bizlere sunduğu aracılığı/elçiliği iyi değerlendirmeliyiz. Bu konuya ileride değinmeyi umuyorum.

Günümüzde birdenbire çoğu insan şaman olmak isteğiyle doldu, bunun sebepleri neler olabilir?

Devamını oku “Şamanlık nedir, ne değildir? (1)”

Şaman Hastalığı ve Parçalanma inisiyasyonu

RİT,  kaybolmakta olan kozmik bilgiyi simge ve sembol aracılığıyla topluma hatırlatma vasıtasıdır. Geçit ritlerinin amacı, adayı bir önceki toplumsal statüsündeki kurallar ve davranışlar sisteminden tümüyle kurtarmak suretiyle yeni bir yaşama hazırlamaktır.

Bu konuda Türk Şaman metinlerindeki aşağı yukarı hep birbirini onaylayan bir geçiş riti varmış gibi görünüyor. O da şu merhaleleri kapsıyor:

 

1-     Çağrı

2-     Hastalık

3-     Toplumdan kenarlaştırma (uzaklaştırma)

4-     Fiziksel sınav

5-     Zihinsel açılma

6-     Eğitim

7-     Yeni varlığa transformasyon

8-     Topluma dönüş

 

Şaman hastalığı şaman seçilmenin ilk ve esaslı belirtisidir. Şaman efsane ve söylemelerinin incelenmesi  şunu gösterir ki, hiçbir şaman seçimi gönüllü kabul etmez. Altay şaman inançları hakkındaki bilgilerden birini veren Verbitskiy ye göre bazen aday Şamanlık görevini geri çevirebilir. Ancak bu geri çevirme yukarda söylendiği gibi şaman adayına çok pahalıya malolur. Seçimi geri çeviren aday ya deli ya sakat olur yada azap çekerek ölür. Şamanlık görevini geri çeviren aday zafer kazanmış gibi elektizipuzuvgan yani hareketi niyeti bozuldu diyerek bununla ruhların amacına ulaşamadığını vurgular ve ölür. Anlaşıldığı gibi şaman hastalığının tedavisi yoktur. Hastalıklardan kurtulmak için ruhlarla tartışmaya girmek hem aday hem de hastalığı teşhis etmek amacıyla  çağırılan yaşlı şaman için tehlikeli olabilir. İyileşme yalnız kadere boyun eğmekle, şaman olmayı kabul edip kamlık yapmakla mümkündür. Bütün bunlar şaman hastalığının özel bir hastalık olduğunu bir kez daha kanıtlar durumdadır. Şaman hastalığını isteri, epilepsi, dengesizlik, asabilik, şizofreni, delilik olarak adlandıran   eski Rus ve Sovyet araştırmacılarıyla beraber şamanın aslında deli olmayıp sadece yeni statüye geçişini sağlayan bir tür hastalık  olduğu fikri ilmi literatürde ağırlık kazanmaktadır. Haritonava göre şaman hasta değil Şamanlık sürecinin kendisi hastalıktır. Şaman olacak insan beynin öyle bir kısmını çalışmaya mecbur eder ki, bu da mutlak surette psikoljik yada fiziki bir hastalığın ortaya çıkmasına neden olur. Şaman hastalığı geçiş ritinin tertip kısmını oluşturur. Bu geçiş riti şamanın toplumdan kenarlaştırılması veya kenarlaşması şeklinde gerçekleştirilir. Bu süreç şaman efsane ve memoratlarında geniş bir biçimde tasvir edilmiştir. Şaman adayının toplumdan kendi isteğiyle veya akrabaları tarafından kenarlaştırılması ritüel uzaklaştırma olarak bilinir. Bu uzaklaştırmanın temelinde ayrı bir varlık gibi oluşacak varlığın toplum kaygılarından toplum etkisinden uzak tutulması, kozmik bilgilerle tanıştığı için tenhalığa itilmesi, yalnızlığın vermiş olduğu gücü kendinde hissetmesidir.
Devamını oku “Şaman Hastalığı ve Parçalanma inisiyasyonu”

Ana Tanrıça Ma

MA kimdir?

İnsanlar Onu: Kawa, kuwa, awa, ata, ama, aya, kubala, kibele, moo, rama, maya, manitu, dawa, deus, zeus, ara, ra, kangrı, tengri ve daha birçok isimle çağırdılar.

Ana Tanrıça MA kimdir sorusu ancak cok yönlü bir bakış açısı ile ifade edilir, net bir kimliği yoktur. Tam anlamıyla anadolulu veya mezopotamyalı dememizde mümkün değildir. Yeryüzündeki tüm kıtalarda ona ait birşeyler yakalayabilmemiz mümkündür, hem tanrıdır hem tanrıçadır.. her kültürde değişik bir görünüm ile karşımıza çıkar ama o ilktir, tektir, tüm çok tanrılı kültürlerin hatta tek tanrılı dinlerin anasıdır. Esin kaynağıdır. Ayrıca ilkel rastlantıların ürünü değildir, yaşadığımız tüm çağlara adını ve dilini entegre etmiştir. (entegrasyon önermesi tezimizin ana hatlarını oluşturmaktadır). Tarihçilere göre o sadece bir figürdür. Anlaşılmaz nedenlerle kimliği gizlenmiş veya farkına varılmamıştır.

Bu figürlerde ana tanrıça , anaç ve hamile görüntülenmiştir. Çıplak memeleri ve göbeğinin üstünde üçgen! sembolü vardır. Omuzlarında gücü simgeleyen apoletleri ile bağdaş kurmuş veya tahtında oturan çıplak bir kadın heykelidir, cinsel organı görülmez, hamile karnı kapatır onu. Memeleri ile toprağı ,havayı ve suyu emzirir, bu üç element hayatı simgeler, kısaca o doğayı (dünyayı) doğurmuştur. Ve bu elementlerin oluşturacağı kurallar zinciri hayatın yeni elementlerini doğuracaktır. Böylece bu oluşum kaçınılmaz olarak tüm dinlerin yapı taşı olacaktır.
Devamını oku “Ana Tanrıça Ma”

Orta Asya ve Kuzey Kavimlerinde Semavi Tanrılar

İlkel kavimlerin dinlerinden çoktanrılı (polytheiste) denilen dinlere geçerken karşılaştığımız temel farklılık onların kendilerine has tarihinden ileri gelmektedir. Şüphesiz tarih, ilkel teofanileri (teophani) değiştirmiştir. İlkel kavimlerin semavi tanrılarından hiçbiri belirgin değildir. İster dış etkiler, ister açıklık ve basitlikleri sebebiyle olsun, insanların geleneğinde yaşamış olsalar bile değişikliğe uğramışlardır. Fakat, çok tanrılı dinlerde tarih, oldukça farklı bir yol takip etmiştir. Tarihin yaratıcısı bu kavimlerin maddi hayatlarında olduğu gibi, dini yaşayışları, düşünüş ve temayülleri de birçok etkilere maruz kalmıştır. Medeniyetler vasıtası ile elde edilmiş mefhumlar gibi, ilahi suretler de birçok ortak esaslardan meydana gelmiştir. Bereket versin ki, dini hayatın ilkel biçime doğru yönelmiş olması sebebiyle onların anlaşması kolaylaşmaktadır. Bir dini meydana getiren ve onda birliği sağlayan esaslar ne kadar çok olursa olsun (yani ilahi suretteki mit, rit, kült) onların ifadesi ilkel biçimin özüne kadar uzanır. Çoktanrılı dinlerin hakikatini kavrayabilmek için onların tarihini ve geçirdiği evreleri bilmek zorundayız; mademki, onların her biri kendi tarihi gelişmelerinin tersine orijinal şeklini yeniden bulmaya, ilkel durumuna yeniden gelmeye çalışmaktadır. Bununla birlikte, her ne kadar bizce basit görünseler de, bu durum, onların semavi ilahlarının basitliğini ifade etmez.
Devamını oku “Orta Asya ve Kuzey Kavimlerinde Semavi Tanrılar”

Eski Türk Dini

Eski Türk dini ile ilgili birçok problem vardır. Şimdiye kadar bu konuda yapılmış olan araştırmaları dikkate aldığımızda da söz konusu problemleri daha açık şekilde tesbit etmemiz mümkündür. Ancak biz doğrudan konuya geçmeden, durumun daha iyi anlaşılabilmesi için tarih ve dinler tarihi üzerinde kısaca durmak, aralarındaki mevcut ilişki ve farklılıklara dikkat çekmek istiyoruz.

Tarih insanların mekân ve zaman çerçevesi içinde meydana getirdikleri olayları, bu olayların sebep ve sonuçlarını ortaya koyan objektif bir bilimdir. Tarihçi olayların açıklamasını yaparken konu ile ilgili dokümanları (arkeolojik, etnografik. linguistik… vb.) ve olayları meydana getiren toplulukların ruhi durumlarını da dikkate almak zorundadır.

Dinler tarihi ise, tarihle aynı metodları kullanarak dini olayları ortaya koyma bilimidir. Böyle olmakla birlikte, tarihçi ile dinler tarihçisi arasında fark vardır. Şöyle ki; dinler tarihcisi bir dini incelerken hem tarihi, hem de incelediği dinin mahiyetini bilmek, dini bir olayın spesifik ve tarihi aşan (transhistorique) anlamını kavramak zorunda iken, tarihçi için böyle bir zorunluluk söz konusu değildir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, tarihi olaylar bir defaya mahsus olarak meydana gelirken, fenomeni yaratanın süreç olduğu dikkate alındığında, dini olaylar bir defaya mahsus, belli bir zaman ve mekânla sınırlı olarak ortaya çıkmaz. Dini inceleyen biri için ise, tarih tüm fenomenlere bağımlılığı ihtiva etmektedir. Hiçbir dini fenomenin saf halde bulunmayacağını göz önüne alırsak, dini olayları sosyo-kültürel, ve sosyo-ekonomik olaylardan bağımsız düşünemeyiz. Bu sebeple eski Türk dinini anlamak ve kavramak için de onu sadece bir yönü ile değil, birçok yönü ile ele almak zorundayız. Bu kısa açıklamadan sonra eski Türk dini ile ilgili görüş ve düşüncelere geçebiliriz.
Devamını oku “Eski Türk Dini”