Gnostik Teurji -1-

Hakikat nedir? Bildiğimiz hayatın ana sorusudur bu ve hiçbir şekilde cevaplanması kolay bir soru değildir. İki bin yıl önce Romalı Vali Plate İsa’ya aynı soruyu sormuştu, aradan geçen zamanda medeniyet birçok başka alanda epey ilerleme kat etmiş olsa da, öyle görünüyor ki cevaba çok yaklaşamadık. Bu makalelerde size Gnostik Teurjiyi anlatacağız. Bu disiplinin insanın hakikat kavramının en önemli değerlendirmelerini içerdiğini düşünüyoruz. Hakikat hiç kimsenin tekelinde olmasa da, teurji yoluyla modern insanın uyguladığı birçok ruhani sistemin ardındaki temel Gnosis’i size anlatabileceğimizi düşünüyoruz. Görünüşler dünyasının ardında neler olup bittiğini kavramamıza yetecek kadar kavrayış parçalarını bir araya getirdiğimizi düşünüyoruz.

HAKİKAT NEDİR?
Hakikati anlamanın en iyi yolu Antik Yunan’a geri dönmek ve Platon tarafından kullanılan mağara meselini tekrar incelemek. Diğer mesellere kıyasla bu mesel hakikatin ne olduğuna dair bize kesin bir içgörü sunuyor. Platon insanlığın tümünü birer mahkum olarak görür. Hepimiz bir yer altı mağarasında zincirlenmiş ve karanlık bir duvara bakacak şekilde doğarız. Mağaraya ağzındaki küçük açılıktan çok az bir ışık girmektedir. Zincirlerimizden dolayı ışığın geldiği tersi yöne bakarız ve bu yüzden sadece önümüzdeki duvarda geçen gölgeleri görebiliriz. Bu gölgeler mağaranın ağzının ötesinde yaşayan insanlar ve olaylardan gelmektedir. Bizim algılarımız, demek ki, sadece gölgeler ve yansımaların algısıdır. Platon’un esas sorusu içimizden birinin mağaranın dışına kaçmayı başarması durumunda ne olacağıdır?

Platon’un cevabını onun Devlet kitabında bulabiliriz. Burada Sokrates kaçan mahkumun önce üst dünyadaki ışıktan dolayı kör olma korkusuyla tekrar mağaraya geri kaçacağını söyler. Fakat yalnızca kısa bir süreliğine…

Demek ki dünyada bazı şeyleri görebilmesi için, önce gözlerinin alışması gerekmektedir. İlk olarak gölgeleri görmek ona kolay gelecektir, sonra suda yansıyan insanların ve şeylerin hayallerini görecektir, daha sonra da bizzat gerçek şeyleri görecektir. Bundan sonra geceleri gökyüzünü ve semavi cisimleri, ayı ve yıldızları inceleyebilir, ancak henüz gündüze alışmamıştır ve Güneş’e bakamaz. En sonda güneşe bakabilecek, herhangi bir yansımaya değil, doğrudan kaynağı görebilecektir. Bundan sonra mevsimleri, günü, görünür dünyadaki her şeyi Güneş’in ürettiğini ve mağaradaki arkadaşlarının gördüğü her şeye onun sebep olduğunu anlamaya başlayabilir. Devlet, Platon, 516. p.

Platon burada insanın normal halini anlatmaktadır. Çizdiği resim net ve kesindir. İnsan maddeye ve düşmüş haline bağlılığı yüzünden zincirlenmiştir. Onun gördüğü tek gerçeklik bir yansıma ve etrafındaki yanılsamalı dünyanın hayal dünyasıdır. Bu dünyaya Dialektik Sistem veya Arkhonlar Alemi denir. Eşyanın gerçek kaynağı idealar aleminde – ruhani planlarda bulunmaktadır. Gnostik okulumuzda bunlar Statik Sistem veya Işığın Hazinesi diye bilinirler.

Platon’un meseli iyi bir başlangıç noktasıdır, çünkü bize anlam arayışında olan insana dair iyi bir kavrayış sunar. İnsanın arayışı bir savaştır, birbirinden ayır iki sistem arasındaki Kozmik Savaş. Birçok ruhani sistemde bu iki alem birbirlerinden ayrı olmakla kalmaz, birbirleriyle savaş halindedir. Çünkü eğer insanı zincirleyen güç, aynı zamanda yanılsamaları yöneten güçse, o zaman özgürleşmek için savaşmak şarttır. Bazen bu savaş mitolojilerde kozmik savaş veya öte dünyaya ait bir savaş gibi anlatılır.

Savaş neden yeryüzünde olduğumuz, bizi buraya kimin veya neyin koyduğu ve hayatımızın amacının ne olduğuyla ilgilidir. Bu savaşı ve insanlar için ne anlama geldiğini kavramak için inançlarımızı ve kavramlarımızı yeniden değerlendirmemiz gerekir. Kadim metinleri ve kutsal kitapları incelediğimiz yıllar içinde birçok genel inancımızın, kendi hayat akışımıza tümüyle yabancı bir sistem tarafından bizzat yaratılıp korunduğunu fark ettik. Gerçeği gördüğümüzde bir şok yaşadık, tam bir şok! Çünkü doğru sandığımız her şeyden çok farklı bir şey olmasıydı.

Burada ‘savaş’ kelimesinin geçmesi birçok insanı yazıdan soğutabilir. Neden bahsediyoruz? Şeytan mı? İblisler mi? UFO’lar mı? Bu sorunuzu yanıtlamadan önce makaleleri incelemeniz ve Gnostik dünya görüşünü anlamanız gerekiyor.

GNOSİS VE HAZIR KAVRAMLAR
Dili ve bilgiyi düşündüğümüz zaman çok önemli bir mesele çıkar ortaya. Mesele şu ki insanlığın sahip olduğu birçok (ve belki bütün) kavram, inanç ve zihinsel yapının yapay olmasıdır, bunlar ‘iktidar sahipleri’nin istediği şekilde evrim geçirmişlerdir.

Bu yüzden neden bahsettiğimizi anlamanız için her şeyden önce kafanızda hali hazırda bulunan kavramları bir kenara koymanız gerekiyor. Birçok kelime belli şekillerde davranmamızı sağlamak için kasıtlı bir şekilde programlandığı için bu çok zor bir iştir. Hepimiz Hıristiyanlık, Musevilik, Hinduizm, Demokrasi, Siyaset vb. konularda bazı ‘bilgilere’ sahibiz. Bunlar yanlış veya doğru olabilirler, bu konuda bir şey söyleyemeyiz, ama emin olduğumuz şey şu ki bunların hepsi çevremizden öğrendiğimiz şeylerdir, kendi içimizden çıkan şeyler değil. Dile farklı dünya görüşlerine uyacak şekilde şekil verilebildiğini ve bizde belli izlenimler ve tepkiler yaratmak için kullanıldıklarını bilmenin faydası var. Alice’in Harikalar Ülkesinde Humpty ile yaptığı şu konuşmayı dinleyin:

Dumpty ve Alice:

“Bir kelime kullandığım zaman, “dedi Humpty Dumpty, “o ben onu ne anlamda kullandıysam o anlama geliyor, ne fazla ne eksik.”

“Sorun şu ki,” dedi Alice, “kelimeleri birçok farklı anlama gelecek şekilde kullanabilirsin?”

“Asıl mesele,” dedi Humpty, “hangisinin esas olduğudur, işte o kadar.”

Aynanın İçinden, Levis Caroll

Gnostik dünya görüşünü anlayabilmek için inançlarınızı, varsayımlarınızı bir kenara koymanız ve size öğretilen şeylerin çoğunu yeniden gözden geçirmeniz gerekmektedir. Kullandığımız terimleri, onları kullandığımız bağlamda anlamanız çok önemlidir. Size vereceğimiz birçok kelime ve kavram, her ne kadar Hıristiyan gelenekte de kullanılmış olsa da, oradaki kelimelerle hiçbir şekilde aynı anlama gelmiyorlar!

Araştırmamız sonucunda Gnosis’in iç öğretisini, Gizem Öğretilerini yeniden inşa etmeye başladık. Bizim keşfettiğimiz şey Hıristiyan Kiliseler’in, Okült örgütlenmelerin ve diğer örgütlü din ve felsefelerin öğrettiklerinden farklıydı. Şimdi bir saniye durun ve son cümlede birçok ‘cızzzzz” kelimesi kullandığımızı fark edin: Hıristiyanlık, kilise, okült, ezoterik, gizem öğretileri…

…ve bu her kelime kafanızda bir çağrışımı harekete geçirdi. Örneğin okült kelimesini muhtemelen karanlık veya şer bir şeyle ilişkilendiriyorsunuz, oysa kelimenin anlamı ‘gizli’ demektir. Örneğin tıpçılar ‘okült kanama’ derler, bu sadece kaynağı bilinmeyen gizli kanama anlamına gelir. Buradaki anlamı hiçbir şekilde şer veya karanlık değildir.

Tekrar tekrar vurgulamak zorundayız ki Gnostik dünya görüşünü anlayabilmek için sahip olduğunuz çağrışımları, önyargıları ve hazır kavramları bir kenara bırakmalı ve kullanılan terimleri yeni anlamlarıyla dikkate almalısınız. Dili kullandığımız şekliyle anlamanız, hali hazırda sahip olduğunuz dini ‘bilgilerinizle’ anlamamanız çok önemlidir. Sizden söylediğimiz her şeyi kabul etmenizi veya eski terimlere getirdiğimiz yeni tanımları düşünmeden kabul etmenizi istemiyoruz. Sizden istediğimiz şey geçici olarak inançsızlığınız askıya almanız, Gnosis’imize girmeniz ve kararınızı bütün resmi gördükten sonra vermenizdir.

PEKİ BÜTÜN BU TUHAF TERİMLER NE ANLAMA GELİYOR?
Gnosis kelimesi Yunanca “bilmek” kelimesinden gelir, fakat ‘kafada bilmek’ten daha fazla, tanımak, yaşayarak bilmek, görmek anlamlarına gelir. Gnosis ruhani bilgelik arayan kişinin uluhiyeti yaşadığı ve dönüştüğü sürecin ismidir.

Bu dönüşümü mümkün kılan öğretilere Gizem Öğretileri denir. Bu öğretiler dünya dinlerinin ve ideolojik sistemlerinin ardındaki esas özün, en kadim bilgeliğin cisimleşmesidir.

Bu anlamda onlar Ezoterik veya Batinidir (ezo ve batın – iç anlamına gelir). Bunlar laik bilginin ötesinde ve ardındaki içsel öğretilerdir ve yalnızca çok az insanın erişebileceği çekirdek dini bilgeliktir.

Bunlar gizli oldukları için batin, ya da okült bilgilerdir. Bunlar dinin kaynağa dönmek anlamında olması hasebince dinidirler. Bu öğretiler bizi tekrar ruhani dünyaya, yabancılaşmış olduğumuz Işık Hazinesi’ne geri döndüren bilgileri içerirler.

“Fakat belki öncelikle belirtmemiz gerekir ki burada öğretilerin, ne kadar parçalı veya eksik olursa olsun, sadece Hindulara, Zerdüştçülere, Kaldeye, Mısır dinine, Budizme veya İslama, Hıristiyanlığa, Museviliğe ait değillerdir. Gizli Öğreti hepsini özüdür.” Madame Blavaskty.

Kadim öğretilerin mistik mesellerinin perdesinin ardında, bütün inisiyasyonların tuhaf olaylarının ve karanlığının ardında, bütün kutsal yazıların bize çağırdığı anlaşmada, Ninova ve Thebes kalıntılarında, Asur Tapınaklarından veya Mısır Sfenks’inden arta kalan kararmış taşların içinde, Veda’ların verdiği ilhamla yapılan onlarca Hindu tabloda, simyayla ilgili eski şifreli kitaplarda, gizli cemiyetlere girişlerde yapılan seremonilerde dünyanın her yerinde aynı olup dünyanın her yerinde özenle gizlenmiş bir öğretinin izleri mevcuttur.
Okült felsefe bütün entelektüel kuvvetlerin tanrıçası ve süt annesi olmuş, bilginin sadece rahiplere ve krallara saklandığı çağların en yüce kraliçesi olmuştur.
Eliphas Levi, Transcendental Magic,
© Gnostıc Apostolıc Church, Instıtute For Gnostıc Studıes

© 2010, BATİNİLER.

Artık suda nefes alınabilecek mi?

İsrailli bir mucidin, insanların su altında balık gibi nefes almasını sağlayacak bir sistem icat ettiği bildirildi.

İnternetteki livescience.com’da yer alan habere göre, Alan Izhar-Bodner adlı İsrailli, sudaki havayı çözerek su altında insanların kullanımına ve balık gibi solumasına imkan veren bir düzenek geliştirdi.

Sistemin bir sıvıdaki gazın çözünme miktarının sıvı üzerindeki basınç ile orantılı olduğunu öngören ”Henry Yasası”na dayandığı ifade edildi.

Bu yasaya göre, sıvı üzerindeki basınç artırıldıkça sıvıda bulunan gazlar daha fazla miktarda çözünmekte ve sıvı üzerindeki basıncın azaltılmasıyla bu çözünen gaz ortaya çıkmakta.

Bu sistemin tam olarak, gazoz şişesinde basınç altındaki sıvı içinde çözünen karbondioksit gazının şişenin açılmasıyla basıncının düşmesiyle gaz salıvermesine benzer şekilde işlediği belirtildi.

Bodner’in geliştirdiği sistemin, düzeneğe aldığı az miktardaki deniz suyunun basıncını bir santrifüj yardımıyla azaltarak salıverilen gazın toplanması mantığına dayandığı kaydedildi.

İcadın patentinde yer alan tanıtımda ise sistemin solunabilir hava ürettiği ifade edildi.

Haberde, insanoğlunun yüzmeye başladığı ilk günden bu yana su altında nasıl nefes alabileceği üzerinde düşündüğü kaydedilerek, bu düşün, ilk bilim-kurgu yazarı Jules Verne’nin ”Denizler Altında 20 bin Fersah” isimli kitabında da işlendiği belirtildi.

Kaynak: internethaber.com / AA

Soru

Çok ilginç bir soru var. Bu soruya üniversite mezunlarının yüzde 25″i doğru yanıt vermis ve kreş çocuklarının yüzde 75 üzeri doğru yanıt vermiş.

Dört tane soru var ve bir yanıtı var;

1- Tanrıdan büyük ne vardır?
2- Şeytandan büyük ne vardır?
3- yoksullar ona sahiptir?
4-Sen onu yersen ölürsün?

Semerkant-Amin Maalouf

Ve şimdi, bakışlarını Semerkant üzerinde gezdir! O, yeryüzünün kraliçesi değil mi? Tüm kentlerin kaderini ellerinde tutmuyor mu?
Edgar Allan Poe (1809 -1849)
Atlantik’in dibinde bir kitap var. Anlatacağım, işte onun öyküsü.
Belki nasıl sonuçlandığını biliyorsunuz: o tarihte gazeteler yazdı, bazı yapıtlarda da belirtildi: 14 Nisan 1912’yi 15 Nisan 1912’ye bağlayan gece, Titanic gemisi, Newfoundland açıklarında battığında, en ünlü kurbanlarından biri de, İranlı bilge ozan, gökbilimci Ömer Hayyam’ın Rubaiyat’ının elyazması tek örneği idi…