Çocuklarımız Geleceğimizdir -4

Önceki 3.bölüm için tıklayınız

Ölüm, bilinenden bilinmeyene AYRI olma algısından BİRLİK olasılığına geçiş yaptıgımız bir başlangıç inisiyasyonudur. Tüm ölümler, hayatın bize getirdiği armaganlardan vazgeçmemizi gerekturir.
Parçalanma, şamanların inisiyasyon niteligindeki klasik deneyimidir. Anadolu mistizminde ÖLMEDEN ÖLMEK, Toltek bilgeliğinde geçmisın silinmesiyle bilinen dunyanin çökmesi, insan kalıbını yitirmek olarak ifade edilmiştir.

Türk şamanlığındaki parçalanma ve şamanın yanlızlaşması konusu için tıklayınız

Hawaili Kahuna Hale Makua’nın gözlemlerine göre; savaşçılığın pozitif kutupluluğu ikna, nagatif kutupluluğu ise zor kullanmaktır. Nagatif, kötü anlamında değildir, o da hayat derslerini öğrenmemizi sağlar fakat sıklıkla ZOR yolundan gidenlerin zarafet ve güzelliği kaybettikleri görülmektedir. Urban shaman konseptinde güzelce açıklanmıştır bu konu, tıklayınız

Bizler çocuklarımızın hayata karşı tutku duymalarını istiyoruz. Onlara maddesel dünyada satın alabileceklerini aşan içsel zenginliği nasıl bulacaklarını öğretmek istiyoruz.
Çocuklarımıza DOĞAnın güzelliğini ve bize hayat veren toprağı,havayı,suyu,güneşi ve ağacı nasıl onurlandıracaklarını öğretmek istiyoruz. Anneler başta olmak üzere bu küçük filizleri geleceği kurmak için duyarlı, barışçıl bireyler haline getirmenin sevinçli yollarını bulmak ve uygulamak hepimizin üzerine düşen mutlu bir sorumluluktur.
İnsanlığın eski negatif kitle rüyasından uyanma olanağının, şimdi ve ilk kez mümkün olduğu pek çok yerli şamanın görüşüdür.

Devamını oku “Çocuklarımız Geleceğimizdir -4”

Bir Köprü Olarak Yaratıcı çalışmalar

Önceki paylaşım, 2.blm için tıklayınız

Şamanik sanatın müzikle birlikte iş gördüğü ve iyileşme için kullanıldığı tüm coğrafyalarda görülmüştür. Kumaşların (halı-kilim vs) dokunuşunda kullanılan renkli desenler aslında kumaşa işlenen İKAROlardır. İkaro, hemen tüm şamanik oluşumlarda “iyileştirici şarkı” olarak işlev gören bir kelime. Şamanlar, tıpkı müzisyenin notaları okuması gibi parmaklarını bu desenler üzerinde gezdirerek onları son derece güzel melodik bir sesle müzik formunda söyleyebilirler. Bu işlem yaptıkları şifa seansının önemli bir kısmıdır.
İkarolar, bir kazağa ya da atkıya, hatta bir yemeğe bile işlenebilir! Bunu biliyor muydunuz?

Bir İKARo örneği seçtim burada size: ikaro healing songs

Kuna şamanları, hastalarin ruhunun kayıp parçalarınin bedene geri dönüşünü sağlamak için UCHO dedikleti bebeklerden yaparlardı. İkarolar gibi, ucholar gibi cesitli yontemlerle şifalanmak icin bizler de şamanik sanat çalışmaları yapabiliriz. Resim, çizim, oymacılık, iğ ile iplik eğirmek, seramik ya da taşlarla sanat aracılığı ile gizemle bağlantı kurabiliriz. Tüm bu uğraşları yaparken sevgi, barış, güzellik gibi sözcükleri söylemek duşünmek guzel parmaklarimızdan bu enerjilerin yaratılmasina katkida bulundugumuz objeye enerji olarak akar ve oraya yerleşir. Bu tamamiyle meditatif bir hal yaratır.
Navajo yerlililerinin GÜZELLİKLER İÇİNDE YÜRÜ diye bir deyişi vardır. Tabi abrah kadabra sözünü de anımsatir bu yani KONUŞTUĞUM ŞEKİLDE YARATIRIM .

Dağların zirvesindeki dumanın dağıldığı gibi
Ruhumdaki her bir karanlık sis de aydınlansın tanrım.
-iskoç duası

Vücuttaki armoniyi/ahengi yaratmak

Urban Shaman 2. seviye şöyle başlar:
Vücuttaki armoniyi/ahengi yaratmak.
Hastalık, savaş ve çatışmanın bir sonucuyken,
İyileşme buradaki barış ve armoninin sağlanmasıdır.
Bu öğretide tüm hastalıkların bir stres tarafından oluşturulduğu düşünülür.
Şifa ile ilgili tüm Hawaii sözcükleri enerji akışının sağlanması çağrışımı yapar ve stres bağlantılı gerilimi serbest bırakmak anlamına gelir.

Stresin yol açtığı tüm gerilimlerin, salıverme ve gevşeme döngüsünü tamamlayamadığında ilgili kaslarda depolandığını ve hastalık adı verilen sonucun böyle ortaya çıktığını biliyoruz. Öyleyse stresten uzak duralım diyebilir miyiz? Bunun mümkün olmadığını preshamanlar biliyor 🙂 Çünkü bu dünyadaki her şey strese sebep olur, kötülüğünden yanlışlığından değil sadece limitsiz -tanımsız- bir şeyin daracık bir kapta yer bulma uğraşıdır varlık aleminde olmak. O halde Stres-gerilim-salıverme-rahatlama döngüsünün bozulmaması hayatidir biz insanlar için. Her insan kendisine en uygun gevşeme yolunu/yollarını bulur, daha önemli olan bunu yaşadığı sürece periyodik olarak yapabilme -nefes alma gibi- kararlılığını sürdürebilmesidir. Şu haber linkindeki gibi bir mekanizmadan bahsediyorum, ayrıca tüm organlarımızın kas yapısının olduğunu da akılda tutmak lazım. Psoas Kasıyla ilgili esinlendirici şu yazıya göz atmak isteyebilirsiniz, tıklayınız.

Stresin kaynağı dirençtir. Hawaice ismi Ku’e, ayrı durmak anlamına gelir.

Naturel direnç, yürüdüğün yolun, yaslandığın duvarın seni taşıması gibidir. Yaratımdan gelen fiziksel limitler gibidirler. Değişikliğe ve adaptasyon esnekliğine açık olması şartıyla her şeyin yerli yerinde durması ve kendi işlevlerini yerine getirmesi, sağlıklı, doğal bir direnç göstergesidir.

Ancak İnsan, naturel olmayan dirençleri de geliştirmiş durumdadır.

4 ÇEŞİT DİRENÇ VAR: Fiziksel, duygusal, mental ve spiritüel

*

direnc-karikatur

 

Devamını oku “Vücuttaki armoniyi/ahengi yaratmak”

Ruhun Anatomisi

“Ölüm iyileşmeyi başaramamak değildir.Hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır. Bir çok insan duygusal ve psikolojik fırtınalardan iyileştikten sonra şifa bulmuş olarak ölebiliyor.” Ruhun Anatomisi

Başarmak-başaramamak, holistik düşünce biçiminin tartışmalı bir konusu olarak varlığını sürdürmekte.
Zihnimize ait bir mekanizma her durumu kazanmak/kaybetmek ya da iyi ve kötü gibi iki kutupta görmekte ısrar ediyor. Birinin bedeni bir hastalıktan iyileşemediğinde ya da öldüğünde, yeterince gayret göstermediği gibi lineer bir sonuca varılabiliyor.
Bilinçlenmenin hedefi ne ölümü atlatmak ne de hastalıklara karşı bağışıklık kazanmak. Amaç yaşam esnasında ekstra yükleri mümkün mertebe boşaltabilmek, huzurlu mutlu anlar yaşayabilmek ve hem yaşarken hem de ölürken hafif olabilmek.

*

Bir iyileşme planımız olmadığında destek ve şefkat olduğunu düşündüğümüz şeyin bağımlısı olma riskiyle karşı karşıya kalıyoruz.

15541043_1361220763899672_2136554679061114001_o

*

Devamını oku “Ruhun Anatomisi”

Bilginin damgalar halinde saklanması

Bilgi çok boyutlu haldeki enerjidir. Her şey mümkündür, çünkü her şey değiştirilebilirdir.” Diyor Kryon. Bu ifade kuantum bilgimizle de örtüşüyor ve zaten nüfuz etmeye çalıştığımız Lemuryan Huna bilgisiyle de tam olarak tutarlı.

Bilginin damgalar halinde gezegenin kristal ızgarasında saklandığını da söyler Kryon ki beni oldukça heyecanlandıran bir durumdur bu çünkü ölümle ilgili hislerime tercüman olur. İnsan öldüğünde onun ruh olarak tanımlanagelen bölümü bu gerçekliği terk eder ama onların ömür bilgisinin damgası ve bildikleri her şey – bilinçleri, bilgelikleri, bilgileri – Kristal Izgaraya gider ve orada kalır. Bu durum tam da Toltek bilgeliğinde Don Juan’ın üstüne basarak belirttiği; Kartalın sıradan insanın ölümünde onu yuttuğu ile ilgili uyarıya denk düşer. Ona göre insan bu durumdan ancak henüz yaşarken bilgilerini dışarı verir ve tam olarak bu yükten kurtulursa -ölmeden ölürse- kaçınabileceğini ve özgürleşeceğini anlatır. Çünkü Kartal-kristal ızgara-, o insandan edineceği yaşam bilgisini zaten o hayattayken emmiştir ve o boş olarak öldüğünde artık o varlığa ilgisi kalmaz.

Olayın hikaye ediliş biçimindeki fizik kanunu görebilmek lazım. İşin bu kısmını fizikçilere bırakıyorum.

O halde, ölülerle konuşan, onların hayaletlerini gören kişiler, medyumlar, durugörür ve falcılar aslında başka bir yerde/gerçeklikte yaşamaya devam eden bütünsel bir varlıkla değil, onun kristal ızgaraya bıraktığı damgalarla irtibat halindedir. Tıpkı tüm bilgilerin gelişmiş bir bilgisayara depolanması gibi ölen kişi kendini geride, kristal ızgarada bırakmıştır. O yaşarken her ne olduysa öldüğü anda işlem bitmiştir, artık o sadece bir kayıtlar, damgalar bütünü olarak donuk biçimde kalır. Kaydettiğiniz bir film ya da müzik gibi hiç bir değişiklik ve gelişmeye açık olmaksızın sadece otomatik tekrardan ibarettir. Bu konu çok sevdiğim Hiçi Destanı üçlemesinde oldukça anlaşılabilir biçimde işlenmişti. Ne zaman konuya geri dönüp yeni bir anlayış derinliği kazanıp kazanmadığımı test etmek istesem otomatik olarak aklıma gelir 🙂

11695037_852480258176808_8749921566976398796_n

Bilinci zenginleşmiş bir insanla mal mülk anlamında zenginleşmiş insanların durumlarında benzerlikler var! Bilincin zenginliği; damgaları henüz yaşarken dışarı salmayı ve nötürlenmeyi gereksiniyor, bunun için çeşitli metotları yıllardır yazarım, uygulamaya da çalışırım. Örneğin Castaneda kültündeki ÖZETLEME, Nithyananda’nın BÜTÜNLEME, Hawaii Huna bilgisinde Ho’oponopono isimleri altında yer alan uygulamalar gibi. Aslında Hristiyanların günah çıkarma ritüelinin bile temelinde bu olgu yer alıyor olabilir.

Siz hiç zengin ailelerin fertlerini internet arama motorlarında aramayı denediniz mi? Denerseniz hiç bir kayıt bulamayacaksınız çünkü onların izleri profesyonel biçimde hemen yok edilir, korunma amaçlı olsa gerek. Onlar adeta hiç yaşamamış gibidirler!

İnternet kayıtlarının uzun yıllar ve büyük bir enerji harcanarak saklandığını biliyoruz, ne kadar da gezegenin kristal ızgarasını andırıyor değil mi? Zaten insan hep tanrısal yaratımları taklit ederek teknoloji üretmiyor mu? 🙂

Bana ilginç gelen, öldüğümüzde bu gerçekliği terk edip giden ve adına ruh(!) denilen parçamızla ilgilendiğimizin yüzde biri kadar bile ızgaraya kapılan yanımızla ilgilenmiyor oluşumuz. Oysa ruh gelişip değişebilen bir şey bile değil, tanrısal bir uzantı, bir öz. Kişisel değil, üstelik ruhun herhangi bir sorunu yok. Sorun burada, bilincimizde, bedenimizde, gezegene bıraktığımız damgalarda!

Devamını oku “Bilginin damgalar halinde saklanması”