Çok Boyutlu İletişim

Hawaii şamanlığında ilişki kurmak her şeyin önünde gelir çünkü gerçek iletişim ile hastalıkların ve sorunların giderilebildiğinin farkında olmuşlardır.
“Sezgiyle, lineer mantığı bir kenara koymayı ve lineer olmayan fikirlerin bilincinizin sahnesinde oynamasının güzelliğine izin vermeyi öğrenmelisiniz. Bu hayatta kalmanıza veya dostlarınızın yaptığınız şey ile ilgili düşündüklerine uymayabilir, ama yaşamınızı zenginleştirir. Düşünme şeklinizi değiştirmek zordur.” der Kryon.
Lineer ve lineer olmayan iletişimler arasında kuvvetli bir fark vardır. Bir an için çok eski bir daktilonuz olduğunu düşünmenizi istiyorum. Bu, kağıt takılan ve sayfaya yazarken karakterleri görmenizi sağlayan karbon bir şeriti olan eski tip bir daktilo. Karakter tuşlarına bastığınız zaman, makine şerit vasıtasıyla kağıt üzerinde görünür bir iz yaratır.
Bu örnekte, siz yazarken sayfadaki karakterleri ard arda görürsünüz, birbiri ardına. Kısa süre sonra harfler sözcüklere, sonra cümlelere ve paragraflara dönüşür, bunlar benzer düşüncenin gruplarını oluşturur. Bu lineer iletişimdir ve sizin için normaldir.
Lineer olmayan iletişim aşağıdaki gibi olurdu: Daktilonun tüm gün boyunca yazabildiğiniz, ama siz yazarken makinenin hiç ilerlemediği bir şekilde takılmış olduğunu varsayın. Kaç tane karakter yazdığınıza bakmaksızın, sadece okunamayan tek bir imaj elde edersiniz – gerçekte büyük bir leke. Her karakter kendini bir öncekinin üzerinde damgalayacaktır. Şimdi, sayfada, bir dosta uzun bir mektubun sonunda ne görürsünüz? O tek bir karakter lekesi olacaktır! Tüm karakterler üst üste yığılacaktır, birbiri üzerine basılacaktır ve iletişimin ne olduğu ile ilgili fikriniz olmayacak. Ona baktınız ve daktilonun bozulmasına ve fark etmediğinize üzüldünüz.

Devamını oku “Çok Boyutlu İletişim”

Sarsılmış Hissediyor!

Evet sarsıldım çünkü Nuh filmini izledim. Beni sarmayacagini dusunerek vizyona girdiginde seyretmemistim, ustelik Russell Crowe’u da severim. Neyse ve bu sozleri yazarken ayni anda seyretmekte oldugum I Origins filmindeki kiz şöyle dedi: “tanri rolunü oynamayi seviyorsun degil mi?”
Galaksiler aşkına!! Onu tam ben soyleyecektim nuh’a ve kız repligimi aninda çaldi! Fakat burada dehset bi ironi var, o bunu bilim adami rolu oynayan kocasina diyordu, ben de peygamber rolu oynayan Russel/Nuha demek üzereydim.
Hayir hayir her sey bu kadar eszamanlı olamaz, hem ne geregi var!
Hayir hayir önceden bileyim, ya da ben yaptim oldu, hem ne fark eder 🙂

Yaratımın ikili doğası, varlık alemi, hiçlik alemi gibi birçok insanı düşündürmüş konular var. Bizler insan olarak sadece belirli aralıkları algılayabilenleriz ve bu limitler değişse , artsa azalsa bile algımız her daim varlık aleminde olur (Bakınız BKÖ ve oyun kuramı), bu sebeple konuya pratik değerler açısından yaklaşmak kafidir. Bu başlıktaki ana fikir, tanrı rolü oynamanın tehlikeli olduğuna dair fikir birliğine varıp, kardeş kardeş yasamaya gönüllü olmak 🙂

Ayrıca şu da var, henüz lineer düşünce sisteminden çıkamamışken, paralel gerçeklikleri, çok boyutluluğu, sonsuz sınırsız şimdiyi yaşamıyor ve sadece hayalini kurmak için debeleniyorken tanrı konusunu önümüze koymak resmen yeni doğmuş bebeğin önüne ispatlanması mümkün olmamış bir matematik teoremi koymak gibi oluyor. Adım adım ilerlemek lazım. Tabi cahil cesareti diye bir şey var örneğin benim BKÖ böyle bir şeyin sonucudur. Neyse ki iddiacı, dayatıcı bir yapım yok, BKÖ ile arama hep biraz mesafe koymuşumdur. Fakat aradan geçen 11 yılda bakınız biraz değişmişim :))))

Alın size mesaj!   Mesajlar frekanslar olarak alıcısı açık herkese çarpıyor, peki o ne diyor? İşte o, alıcının şifre kırıcısına bağlı. Tanrıdan, uzaylıdan ya da arka bahçenden gelsin fark etmez, zaten varlık alemindeki her şey titreşmekte ve her an iletişmekteyken, alıcı olanın da verci olanın da deşifre işlemininin sorumluluğunu, yani kendi rolünün katkısının sorumluluğunu %100 alması şart. Yoksa işler sarpa sarıyor   https://www.youtube.com/watch?v=pGeWBiLVn8g 

Örneğin frekanslar, benim alıcıma ses olarak değil görüntüler olarak çarpar, ilk zamanlarda tek bir kare olurdu ve istediğim kadar orada durur ve onu incelememe imkan verirdi, sonraları iş çığırından çıktı hahahahahahaha görüntüler film kareleri gibi hızla art arda düşmeye başladılar ve bazen hız o kadar yüksek olur ki her kareyi yakalayamazsın tıpkı filmlerde olduğu gibi. Bu akış saatlerce sürer, hatta ben kesmezsem sanki durmazmış gibi gelir fakat hiç denemedim kesmemeyi. Benim de burda bi hayatım var değil mi? Uyumam lazım, dinlenmem,, şifre kırmam lazım falan filan… Yani ben bu detaylı akışa vizyon diyorum ve bütünlüğümün henüz lonomla bilmediğim bir konumundan geldiğini düşünüyorum ve onları paylaşırken de adına bilimkurgu diyorum. Yalnız şunu belirtmekte yarar var ki, bu vizyonları başkalarıyla paylaşma isteği gerçekten yoğun oluyor, bununla baş edemiyorsun, ben medyumların işlevlerinin de benzer bir mekanizma olduğunu sanıyorum.

“Pat diye Bırakılan Paketler”

“Bu mesajı size lineer bir zaman perspektifiyle, peş peşe sözcükler kullanarak vermek zorundayız. Bu iletişim kurmak için korkunç bir yoldur! Bu yavaş ve hantal bir yoldur. Oysa söyleyeceğimiz şeyleri bir enerji paketi halinde üzerinize pat diye bırakabilmek isterdik ki onu bir anda anlayabilesiniz. Eğer rüya görüyor olsaydınız bunu yapabilirdim, siz uyanıkken bunu yapamam.” Kryon – Lee Carroll

Neyse ki Rüyalar ve vizyonlar yoluyla bi çok şeyi pat diye alıyoruz/veriyoruz. “Yaşamın en yüce amacı rüyalar ve vizyonlar görebilmektir” diyen kızılderili bunu kişisel olarak biliyor çünkü kültürleri bunu destekliyor.Biz de görüyoruz o rüyaları ve vizyonları ancak batı kültürümüz bunu desteklemediği için anlamlandıramıyorduk. Velakin gözümüz epeydir açıldı 🙂

Kendimden örnek verecek olursam; dünyanın mekanizmasına dair tüm anlayış genişlemelerimi rüya ve vizyonlarda (ve onların açılımlandırma yöntemlerini uygulayarak) edindim. Okuduğum binlerce kitap, tefekkürlerim, yazdıklarım ve gözlemlerim ise sadece, rüya ve vizyonlarda aydıklarımı bu yanda doğru düzgün ifade edebilmemi sağladı. Onları ifade edebildiğimde ise sorgulayıcı zihnim ikna oldu, böylece proses tamamlandı.

Eğer ifade yollarımı genişletemeseydim, Maharaj gibi her soruya aynı cevabı verirdim; “O Ben’im” ve söylenebilecek en basit ve tek nihai cevap olurdu. 🙂 Önemli olan frekansının bu gezegene ve evrene katkısı. Ki zaten her bireyin katkısı ile bu alemler böylesi oluyor. Mümkün olabilen en iyi fotoğraf şu an budur ve bence bundan sevinç duymayacak kimse yoktur 🙂