Neden acıları ve ağrıları yaşamak zorunda kaldığımız yanılgısı içinde dönüp dolanıyoruz. Yaşamak acılara karşı güçlü ol maksa, güçlü olmak için mi yaşamalı yoksa yaşamak için mi güçlü olmalı?
Çelişkiler yumağına dönen hayatı sorgularken öz eleştirinin ve sevgisizliğin soğuk kıskacında yanlızlığa mı yüklenmeli, yanlızlığı yaşamak mı aslında derin yaralar bırakan … Yanlızlık paylaşılmaz derken aslında kalabalıkların içindeki yanlızlık mı paylaşılmayan yoksa yanlızlığın içindeki yoğun duygular mı paylaşılan…
Herşey bir yana birde anlaşılmaz olan toplumsal kompleksimiz ve bunun beraberinde getirdiği kendini ispatlama çabası. Yağmurdan sonra selin bıraktığı çamur gibi içine gömüldüğümüz çamur mu yüreklerimize sülük gibi yapışan…
Ülkede yaşanan yokluk içinde mutlu olma telaşıyla varlık içinde aptalca deneyimlediğimiz yokluk…
Dünyanın başka yerinde kaç çoçuk açlık ve sefalet içinde daha senesini doldurmadan, gözlerini hayal kırıklığı içinde kaparken hayata, bir oyuncak için verilen astronomik rakamlar mı insanca yaşamak…
Doğan günle güneşi selamlarken var olmanın dayanılmaz hafifliğini hissetmeli insan derken, dünyanın bir başka yerinde şu an benim bulup beğenmediğim yemeği bulamamaktan ölen insanların farkında olmamak mı doyumsuzluk…
Ah bu gelgitler yok mu?
Beni paramparça eden,
Yağmur damlaları gibi,
Yüreğime yağan duyguların yoğunluğu…
Beni sonbahar yaprakları gibi savuran acımasız rüzğarlar
Duyun sesimi…