Mental ve Spritüel Direnç

Naturel direnç, yürüdüğün yolun, yaslandığın duvarın seni taşıması gibidir. Yaratımdan gelen fiziksel limitler gibidirler. Değişikliğe ve adaptasyon esnekliğine açık olması şartıyla her şeyin yerli yerinde durması ve kendi işlevlerini yerine getirmesi, sağlıklı, doğal bir direnç göstergesidir.Ancak İnsan, naturel olmayan dirençleri de geliştirmiş durumdadır.
4 ÇEŞİT DİRENÇ VAR demiştik, yazının başlangıcı için tıklayınız.

3- MENTAL DİRENÇ

Duygusal direnç bir şeylerin kötü olduğunu düşünmektir mental direnç ise yanlış olduğunu düşünmektir. Burada korku ve öfke belirmez. Ancak kendine saygıyı, değer vermeyi aşındırır, bu da sağlığı etkiler. Mental direnç eleştiri formunu alır ve Ku, her eleştiride yumruk yemiş gibi olur. Eleştiriyi ister kişi yapsın ya da kişiye yapılsın fark etmiyor, Ku etkileniyor. (çünkü Ku özne-zaman bilmez)

Alışkanlık haline gelen eleştiri sesli ya da sessiz yapılsın fark etmez,gerilimi arttırır. Eleştirinin olumlusu yoktur, bu sadece eleştirinin içine sadece bir özür koymaktan başka bir işe yaramaz.

Beliritileri: Astım, alerji, soğuk algınlığı, başağrısı, artrit

İlla eleştiri yapılacak ise Sergei sandviç şeklinde olmasını öneriyor. Yani gerçekten övülecek iki durum bul ve eleştiriyi araya yerleştir. Bu hem eleştiriyi söyleyememe stresinden kurtarır, hem de kendinin ve karşıdakinin Ku’sunu vereceği zarardan korur (yine de zarar sıfır değildir).

4- SPRİTUEL DİRENÇ

Bu direnç, yabancılaşmadan gelir. Bir grup ya da Dünya’nın geri kalanına ait olmama hissinden oluşur..Bu yabancılaşma büyük bir strese sebep olur. Meditasyon yapanlar, gündüz rüyaları (vizyon) görenlerde bu direnç gelişebilir. Bu tür ayrılıkçı odaklanma aktiviteyi düşürür, oksijen akışını azaltır ve Lono ile Ku’nun ayrı düşmesine sebep olur. Aynı şey çok uzun uyuyanlarda da olur. Çünkü dünya frekansından uzaklaşmaktadırlar. Bedene dönmek zorlaşır.

Ruh ve beden birbirine yetişemez.

Çözüm: Beklentisizce sevgi ve onaylama öneriliyor.

Otizmin kıyısındaki kişiler, bu direnç içindedirler. Bu tür kişilere nazikçe yaklaşıp belki biraz da dokunarak teşekkür ederim demek onları bu yabancılaşma hissinden kurtarabilir.

Lemurya toplumunda 10 ile 80 yıl arasında bir çocuk dünyaya geliyor ve bu, bütün toplumun çocuğu oluyor. Kimin anne olacağına karar veriyorlar. Anne olacak kişi de bu doğum sürecinde fiziksel bedende bulunmaya kabul sunmak durumunda. Onlarda da fiziksel bedene yabancılaşma var . Bu da sprituel direnç oluşturuyormuş. Fiziksel bedende çok az zaman geçirdikleri için bu konuda biraz hatalı olduklarını kabul ediyorlar.
Kurumsal dinlerin üst düzey temsilcilerinde de yabancılaşma çokça görülüyor.Bu durum doğrudan ego ile ilgili değildir.

Sibel Atasoy’un Urban Shaman seminerinden tape edilmiştir, kaynak belirtmeden alıntı yapmak uygun olmaz.

Senaryoyu Değiştirmek

Bugün politikada ve dış ilişkilerde gördüğümüz sefil senaryonun sadece bir detayını kendi içimizde, günlük yaşamımızdaki yansımasını bulup bunu değiştirmeye kesin karar verip uygulasak, dünya o anda makul bir miktar değişir.

Burada iki sorun var gibi görünüyor; Birincisi o senaryonun farkına varmak, ikincisi değiştirmeyi istemek. Fakat üçüncü ve ilk ikisini içeren sorun, farkına varıp, değiştirmek isteyip bunu dışarıdaki kişileri değiştirmek,yani senaryonun oyuncularını değiştirmek olduğunu sanmamız. Yani CASTı değiştirirsen olay bitecekmiş, önceki oyuncular hatalı ve kötüymüş zannı dünyayı bitiriyor. biz değişmesi gerekenleri neye değişsin cevabını bularak bunu hayatımızda uygulamaya başlayıp, gerisini evrenin kuantum çalışmasına bırakmalıyız. cevaplar ardı ardına hızla önümüze akar.

Çok klasik ama şöyle örnekleyeyim, Adolf Hitler kötüydü, kötü işlere imza attı,onu değiştirelim, bu rolü başkasına verelim. Bu kez Hiter monty’yi bulduk, onu aldık işe, aynı senaryoyu oynamak üzere, perde açıldı, aynı senaryo oynandı, belki biraz performans farkı olur! Demem o ki senaryoyu değiştirmek oyuncularla ilgili değil bu senaryoyu beğenmeyen BEN ile ilgili, oturup senaryoyu değiştirip kendi hayatımda oynamam gerekiyor.

Ben şöyle bir şey öneriyorum: Dünya ve ülke bazında oynanan senaryolardan en rahatsız olduğunuz 3 husus seçin, öncelik sırasına koyun ve düşünmeye başlayın, bunlar benim minicik küçük hayatımın, kişiliğimin hangi alanında yer alıyor diye. Onu bulduktan sonra, konu açıklık kazanacaktır çünkü değiştirmek kolay değil, belki hayatımız boyunca değiştiremiyeceğiz onları ama bazı adımlar atacağız, çocuklarımız bunu görecek, kendi KU’muz (Bilmeyenler için BEDEN HAFIZASI anlamındadır Huna bilgiisinde) bunu fark edecek. En azından dışarıda olup bitene, şahıslara lanet etmeyi keseceğiz, kendimize de zaten fazla kıyamayız 

Bilincimizin KU bölümü (beden hafızası) özne ve zaman bilmez. Bunu unutmadan yaşamak lazım.

Tanrı Ayakkabılarımı ben olmadan bağlamaz.

EGER BU HAYATTA BİR ŞEY ÖGRENDİYSEM, o da Tanrı’nın ayakkabılarımı ben olmadan asla baglamayacagidır.
Dört yaşına geldigimizde bizden ayakkabılarımızı kendi başımıza baglayabilmemiz beklenir.
Büyük Ruh’un Dünya’da olmasını istedigi işleri ve anlayışları, kendi işlerimiz ve anlayışlarımız vasıtasıyla beraberimizde buraya getirmekteyiz.
Baglarımız sadece ailemiz ve akrabalarımız
ile sınırlı degildir. Baglanmız bütün hayatımızı kapsar –
her şeyi, hatta taşlan bile canlı olarak düşünmeliyiz. Tüm yaşamdaki karşılıklı baglılıgın dogrudan deneyimi ve farkındalıgı, modern zamanımızda neredeyse tanınmaz hale gelen dogal insanlık potansiyelinin tekrar kazanılması yolunda oldukça gereklidir.
Uygun ve uygulanabilir bir gizeme ihtiyacımız vardır. Acelemiz, çagdaş insanın zor durumunu hemen ele alıp tüm yaşantımızdaki baglarımıza karşı daha anlayışlı ve bilinçli bir durumu talep etmemizdendir.
“İnsanoglunun dünyadaki yeri nedir?” sorusunu, daha
kapsamlı olan “Dünyanın dünyadaki yeri nedir?” sorusunu sormadan dürüstçe yöneltemeyiz. Kendimizi bagların dışında degerlendiremeyiz.
Kimse “Kendini kendin gibi bil,” dememiştir. Biz, birbirine
baglı kozmik yapının oluşturmuş oldugu uyumun dışında kaIan hiçbir şeyi anlayamayız. Bizim ihtiyacımız olan, uygulanabilir bir gizemdir – sezgisel anlayış ile pratik çabanın dengesinin uygun bir biçimde kurulmasıyla ortaya çıkacak olan bir gizem.
Meditasyonun fazlalıgı, daha çok ilahinin söylenmesi ya da çalınması, sayısız mumun ya da tütsünün yakılması, ayakkabılarımızı baglamak için Tanrı’yı ya da Cennet’i ikna etmeye yetmez. Bize yarar saglayacak, huzur verecek ya da bizi koruyacak şeylerin hiçbiri “dışarı”da degildir. Öyleyse her şeyi kendimiz yapmalıyız.
Gizemciler, Büyücüler
ve Şifacılar-Doug Boyd
ve
Gerçekliğin mükemmel doğası, bilinçli gözlemcinin katılımını bekler.
Der Kuantum ana fikri. 1999 yılında yazdığım Sırıtkan Kırmızı Ay kitabım tamamen bu fikri anlayıp anlatmayı amaçlamıştır.
Anlama çabalarına şöyle bir katkım olsun:
Şöyle düşünün, çok bulutlu karmakarışık bir gökyüzüne bakıyorsun eğer sadece gayri
ihtiyari başını kaldırıp bir an bakıp geçtiysen bi şey olmaz ama bir süre bir şey görmeyi umarak seyredersen o karmaşada birden bir geyik kafası ya da dedenin profilini görebilirsin ve bi şey buldugun için sevinir ve heyecan yaparsın, işte o an dalga parçacık olarak çökmüştür ve dedenin görüntüsü olarak gerçeklik belirmiştir! Yalnızca ve yalnızca senin bilinçli katkınla
*
“Baban o konuşmayı yaptıgında -yemek ve diger şeylerle ilgili
olan- tek bir kelime bile anlayamadım. Konuşma ne hakkındaydı?
Bana senin anlatacagını söyledi, yanılıyor muyum?”
“Dogru, ama işin garibi ben de tam anlayamadım. Bazen
eski konuşma stilimizi kullanır. Gerçekten ben de ne dedigini
bilmiyorum. Belki sadece yaşlı olanlar anlamışlardır. İçsel bir
konunun dışavurumuydu.”
Eniştem onun söylediklerini anlayabilmiş ama sanki bir rüyayı
anlatamamak gibi onun dediklerini de tam olarak aktaramıyor.
Eğer anlatmaya kalkarsa bu sefer de anlamlandıramadığını,
tam olarak ifade edemedigini fark ediyor.”
“Sana böyle mi söyledi?

Devamını oku “Tanrı Ayakkabılarımı ben olmadan bağlamaz.”

ŞEKİL DEĞİŞTİRME-Kulike

Şekil değiştirme insanlığın yapabildiği tuhaf ve doğal şeylerden biridir. Bu tüm insan deneyimin bir kabiliyeti olup kesin bir gelişmeyi işaret eder. Hawaiicedeki karşılığı KULİKE’dir ve Anlamı ise KU gibi olmaktır. Bu kabiliyetin en küçük faydası, taklit kabiliyetini geliştirmektir. Bir çok hayvan da kolayca şekil değiştirebilmektedir. Balık kaya gibi, şempanzeler insan gibi hareket ederler. İnsanlar da hayvanlar gibi hareket edebilmektedirler. Örneğin hiçbir araç ya da kostüm kullanmadan bir gergedana dönüşebilen Zero Mostel’i duymuşsunuzdur. Hayvanlara dönüşebilen insanların hikayelerini anlatan bir çok film de var .

İnsanların taklidi denemedikleri herhangi bir şey-bir yer neredeyse yoktur. Bilinçsizce niyetli olarak başka bir şeyin yerinde olmak isteriz ve buna çabalarız. Bu işlemin bilinçli olarak yapılması bir şamanik yaratımdır. Adı da ROL YAPMAK tır. Tüm tiyatro vb sanatların yöntemi, şamanların bu benzer yönteminden gelmektedir. CC öğretisinde gerek erk toplamak gerekse iz sürücülük konularında uzun uzun anlatılan bir yöntemdir. Bu sadece bir role bürünmek değil büyücülük etkisi anlamında kullanılır. Amerika, Afrika şamanları arasında bu ritulellerin çok çarpıcı olarak sergilendiğini izlemiş olanlarınız vardır. Modern dünyada bu fikir biraz alay ve şüpheyle karşılanmış olabilir. Eğer birinci farkındalık düzeyindeyseniz dolayısıyla dış dünyanın sizden bağımsız olduğuna , her şeyin ayrı enerjinin sizden bağımsız hareket ettiğine inanıyorsanız böyle de düşünmeniz doğaldır. (alaycı ) fakat eğer 7 prensibi özümsemiş bir şamansanız, zaten her şeyin bağlantınız, enerjinizin seviyelerine bağlı olarak mümkün olduğunu bilirsiniz. Bu sebeple bu bölümde bağlantı seviyemizi yükseltmek için gerekli açıklama ve çalışmaları yapacağız.

Bu kadim uygulama insanları her zaman büyülemiştir. Elbette ki tanrıların zaten şekil değiştirmekte olduğu kabul edilir. Örneğin Zeus, Evropa’ya kur yaparken boğa olmuştur. Odin, ilhamın özünü kazanmak için bir yılan ve kartal olmuştur. Modern literatürümüz ister lanet isterse kutsama olsun bu gücü insana vermiştir. Kont Drakula vampire, Dr Jakle Mr. Hide’a dönmüştür, şekil değiştirmiştir. Bu şekil değiştirme durumu, bizlere fantastik öğeler içinde normal olarak sunulmuştur. Bu sebeple bize yabancı gelmiyor, belki bunu yapan birini görmedik ama yapılabilir bişey gibi gelmesine aşinayız. Mitler, bunu işleyen filmler çok değerli, önemli. Fringe dizisinde shapeshifterlar yani görünümünü ya da şeklini değiştirebilen varlıklar vardı. Onlar bunu teknolojik olarak yapıyorlardı.

Şamanların da bu gücü paylaştığı kabul edilir. Onların hayvanlara, kayalara, ağaç köklerine dönüşerek sorunları şifalandırdığını anlatan sayısız masal ve yapıt vardır. Hiç şüphesiz ki bu öykülerin çoğu AO’dan (görünen dış dünya, tonal) ziyade PO’da (içsel rüya, nagual) geçmektedir ama bu mutlak gereklilik değildir. Eğer her şey kendi enerji kalıbından yayınlanıyorsa, size uygun gelen her şeyin görünüşünü ve kalitesini alıp takınabilirsiniz. Eğer masallardaki öğelere bu gözle bakabilirseniz, konsantrasyonunuzun seviyesini arttıracaktır ve bir çok şey bu gözle daha farklı görünür. Şu sözü hatırlatalım: yeterince uçuruma bakarsanız, o da size bakacaktır. Yani Niyet çok önemli.

Şekil değiştirme şifa alanında dört çeşit şekilde kullanılmaktadır.

devamı için tıklıyanız

Her Şey Rüya Görür

Sadece geceleri değil, 24 saat içsel rüya görmekteyiz. Bunu gerçek anlamda kavrayabilsek, muhtemelen problemler problem olmaktan çıkacaktır, ona göre algılamaya çalışalım bu cümleyi.

Belki inanması zor ancak rüya tüm zamanlarda var ve biz zaman zaman onları dinleriz, onlara ayarlanırız. Bu uyum, biz yetişkin ve çocukları şiirler, romanlar, hayali gezintiler için cesaretlendirir.

Pasif rüyacılar onları akışına bırakır ve rüyalarla birlikte akarlar.

Aktif rüyacılar ise yaratıcı fantezilerle bir bedel olmaksızın hayalperestliğe geçerler. Bu olaylar hep Kahiki’de (orta dünya) geçer ve 7 prensibin mantığı ile çalışırlar.

Gündüz düşleri , ikinci dikkat seyahatlerinin bir çeşidinden bahsediliyor. Şimdiye kadar yazılmış hikayeler, romanlar,şiirler vb gündüz düşlerinin sonuçları olarak ortaya çıkmıştır.

Pasif rüyacılar , rüyalarını birine anlatmak, paylaşmak , bundan bişey çıkartmak kaygısı duymadan rüyalarla akarak yaşarlar. Bunları bir formata dökenler mesela bu gündüz düşlerini şiir , roman yapanlar aktif rüyacıdırlar.

Gündüz düşü, bir hayale dalıp gitmektir diye tanımlayabilriiz. Mevcut ortamını fikrini ve duygusunu kaybetmeden ( ki kaybedenler de olabilir), hayali belirlemeye çalışmadan içine dalınır. O dalınan yerden yani o sıradaki seyahatten bir takım şeyleri hatırlayıp geri getirilebilinir ya da hiç bişey hatırlanmayabilir.

Sadece insanların değil canlı-cansız tüme varlıkların, her şeyin 24 saat rüya gördüğüne dair varsayımla işe başlıyoruz.

Belirgin bir objeye, onun gördüğü rüyayı bilmek niyetiyle dikkatimizi odakladığımızı ve bu rüyaya uyumlandığımızı farzedelim. Dikkatimizi o objeden çekene kadar ondan zihnimize her ne geliyorsa ona uyumlanalım. Bu işlem, kendi rüyalarımızı değiştirme işlemi kadar şifalandırıcıdır. Hatta neticeleri derhal görülür ve neticeleri bizleri şaşırtır.

Bunun bir uygulaması olarak bir kişinin ya da objenin başını (üst tarafını) sağ üstüne odaklanın ve onun şu andaki rüyasına uyumlanmaya niyet edip boşlukta , ümitsiz-beklentisiz olarak bekleyin. (beklentisizce beklemek, bir beklentiye girerek beklemekten daha yararlı). Bir süre içinde zihnimizde bazı şeyler belirecektir. Burada da tıpkı bir rüya değiştirmede yaptığımız gibi 3 yoldan birini uygulayabiliriz.

Bu durum ,o kişinin haberi olmadan yapılan bir şey ve bu özgür iradeye saygısızlık olmaz mı sorusu akla geliyor. Buna cevaben; burada kişinin özel alanına girmek, onu rahatsız etmek sözkonusu değildir. Siz onun rüyasına uyumlanıyorsunuz ve onun KU’suna başka yaratıcı seçimler sunuyorsunuz. Bunları kullanmak ya da reddetmek yine o kişinin KU’sunun kararıdır. Yani bu bir hipnoz ya da bir büyü değil, sadece daha iyi bir alternatifi o rüya içine koyunca, KU çalışma sistemi gereği mantıklı ve zevkli olan ya da en az acılı olan yöntemi alır, bunu gerçek kabul eder ve kullanır. Bunu, kişiyi kötü duruma düşürmek amacıyla kullanamazsın çünkü KU bunu zaten kabul etmez, çünkü o ana kadar verilmiş kararların ve denemelerin en iyisini alır. KU, daha iyi olasılığı kendi yaşamasa bile, biz hayalimizde daha iyi olasılığı canlandırıp yaşanmış gibi sunarsak, KU bunu kendi deneyimi zannedip alabiliyor.

Bu aslında inanılmaz bir şifa tekniğidir. Buradaki anahtar kelimeler niyet, odaklanma, dinleme- uyumlanma ve beklemedir.

Devamını oku “Her Şey Rüya Görür”