Kişiliğin savunma sistemi nasıl iyileştirilir- 10

Önceki yazı için tıklayınız

Manevi Acil durum, manevi kriz, ruhun Karanlık gecesi ve Kundalini sendromu için yardım

Büyük bir uyanış olayından önce veya sonra meydana gelebilecek uyanış sürecinde birçok kişi için  ‘zihinsel-fiziksel sağlık sorunlarının’ ortaya çıktığını görüyorum. Aniden ortaya çıktığında, bunun bir psikoz olmaktan ziyade bireyde meydana gelen bir uyanıştan kaynaklandığını düşünüyorum. Bu durum  genellikle yüksek enerji yerleştikten sonra derin bir uyanış deneyiminden sonra ortaya çıkar. Bu bir uyanış olayını takip ettiğinde, ruhun karanlık gecesi, manevi acil durum, kundalini sendromu veya manevi kriz olarak bilinir.

Uyanan bir birey olarak, bilmeniz gereken şey, kişiliğimiz için programlanmış savaş-kaç savunma stratejimize olan ihtiyacı ortadan kaldırmaktır. Bir uyanış sürecinde, farkındalık seviyemiz ve enerji titreşimimiz artmaktadır. Bu yüksek enerji nedeniyle, kalıcı düşünce, duygusal tepkiler veya ‘kişisel kimlikle ilgili’ inançlar  (bunlar farkındalığımızı azaltır), görünür hale gelir, böylece sorunun ne olduğunu görebilir ve bu düşünce/duygu/inanç modelini güçlendirmek için çalışabiliriz. Kişiliğimizin bu dış savunma sistemi, savaş/kaç tepkilerine cevap vermek için programlanmış  yolumuzdur. Kişiliğimizi sağlam tutan en güçlü program (hayali kişinin hayatta kalması için) olduğu için, bu dış koruma programlamasını bırakana kadar uyanış yolunda daha ileri gidemeyiz. Bu programlanmış tepkilerden hayata otomatik pilotta tepki veririz, ancak bilinçli ve spontan olmaya ilerleyince artık bu programlanmış tepkilere ihtiyaç duymayız. Bakış açımızı farkındalığa doğru kaydırarak ve kişiliğimizden uzaklaşarak, otomatik pilot programlarını ortaya çıktıkça tek tek düşüreceğiz ve onları tespit edip onlara ihtiyacımız olduğunu hissetmeyi bırakacağız. Dış savunma Sistemimizi kişiliğimizden temizlediğimizde, farkındalığımız artar. Bu en zor adımdır ve birçok insanın yıllarca manen zayıf  kalmasının en büyük nedeni, kişiliği en dış kenarlarda sağlam tutan bu dış programları görmemeleri ve bırakmamalarıdır.

Kişiliğin dış savunma sistemi için biri kaç(korku) ve biri savaş (öfke) olan iki program vardır. Etiketler mühim değil sadece kalıplarınızın ne olduğunu görmeniz gerekiyor, çünkü onları bir kez görebildiğinizde daha sonra tetiklendiklerinde onları yakalayabilir veb tepki vermemeyi seçmek mümkündür. Öfke korkudan çok daha güçlü bir enerjidir. Bu nedenle, ruhun karanlık gecesinde, ruhsal bir acil durum, kriz veya kundalini sendromuna sahip olanlar, temel olarak, kişiliklerinin programlanmış savaş ya da kaç tepkisine olan ihtiyacı ortadan kaldırmak için çalışırlar.

Bu savunma sisteminin gitmesine izin vermek için çalışmanın önemli bir kısmı, zihinsel sağlık sorunlarının sabit olmadığını, fiziksel bir sorun olmadığını fark etmektir. Bu programlanmış tepkileri inançlarımız, düşüncelerimiz, duygularımız, tekrarlarımız ve eylemlerimizle yaratıyoruz. Kuşkusuz, tıp, bu günlerde sahip oldukları gelişmiş ekipmanlarla beyin tepkilerimizi analiz edebilecek ve belirli bölgelerde beyin anormallikleri göreceklerdir. Bu kanıt daha sonra anksiyete, depresyon, bipolar, OKB, dissosiyatif bozukluk, TSSB veya şizofreni vb.olarak adlandırılan zihinsel sağlığın teşhisini veya etiketini destekleyebilir.  Bu nedenle, zihinsel sağlık sorunlarının fiziksel sorunlar olduğunu ve ilaçlarla çözülebileceği düşünülür. İlaç semptomları hafifletmek, düşünme ve tepki modelini normale döndürmek için çalışsa da, kişiliğin kendi imajı ve hayali tehdidi veya hasarı için savunma sistemi olan asıl nedene asla dokunamaz. Bununla birlikte, gerçek şu ki, bilincimiz ve bilgelik seviyemiz, bu savunma programını, kişisel ve karakterimizle ilgili olan seçimlerimiz ve eylemlerimiz aracılığıyla yaratan şeydir. Bununla birlikte, özünde * sadece * beyinde programlanmış bir tepki paterni. Onu yarattığımıza göre güç bizdedir, o halda bu gücü; savunma sistemi ile neler olup bittiğine dair bilgi sahibi olmak ve kendi zihnimizin ve duygularımızın nasıl çalıştığını bilmek, bu bilgiyi seçimimizle ve eylemimizle birlikte artık istenmeyen otomatik yanıt programını silmek için kullanabiliriz.

Burada yapılması gereken ilk adım,

Devamını oku “Kişiliğin savunma sistemi nasıl iyileştirilir- 10”

KUNDALİNİ HAKKINDA HER ŞEY -1

MARY E. (BETSY) RABYOR’un Işık bedenimiz isimli kitabından özet tercümeler yayınlayacağım, sanırım bir yazı dizisi olacak. Hepimiz için yararlı olması dileği ile, keyifli okumalar (sa)

Kundalini Enerjisi Nedir?

Hint yogasında Kundalini, omurganın tabanında sarılmış uyuyan bir yılan olarak öngörülen vücuttaki bir enerji kaynağıdır. Kundalini, vücudunuzun hücrelerinde dağıtılan akıllı bilinçli yaşam gücü enerjisidir. Kundalini enerjisi evrimsel gelişimden ve artan bilinç ve farkındalık durumlarından sorumludur ve tüm canlı yaşam formlarında bulunur. Tüm yaşam formları artan farkındalığa doğru gelişmektedir. Kundalini enerjisinin herhangi bir özel karakteri yoktur, çünkü saf enerjidir hiçbir formu veya koşulu yoktur. Kundalini enerjisi sabit formdan salındığında, omurganın tabanı harekete geçer, kuyruk kemiğinde çırpınan bir his olarak hissedilir. Bundan sonra, kundalini enerjisi yükselen bir yılan gibiomurgayı sarar .

Uyanmadan önce, kundalini enerjisi vücutta sabit bir şekildedir ve düşük titreşim seviyesindedir. Büyük uyanış olaylarında müthiş miktarda kundalini enerjisi salınır. Kundalini enerjisinin sabit formdan salınmasıyla vücut titreşimi yükselir.

Doğumdan sonra, bu enerji vücudumuzda güçlüdür; vücudumuzun titreşimi yüksektir, bu da hızlı büyümemizden zaten bellidir. Yetişkinliğe geçince büyüme oranımız ve vücut titreşimimiz yavaş yavaş azalır. Bu düşüş, enerjinin gelişmekte olan bireyin kişiliği olan bir yapıya dönüşmesinden kaynaklanmaktadır. Bu beyin organizasyonu vücuda animasyonlu kişilik olarak yansır. Eşsiz titreşimimiz, iskelet hizalamamız, beyin organizasyonumuz ve epigenomumuzla güçlendirilmiş fiziksel yapımız tarafından şekillenmektedir.

Kişilik genişlemesi, mevcut beyin organizasyonumuz ve evrimsel durumumuz nedeniyle gerçekleşir ve faydalıdır. Kundalini enerji genişleyen kişilik için kullanılır.  Zihnimizi kullanmayı bıraktığımız anda, bu enerjinin bir kısmı serbest bırakılır ve daha yüksek bir bilinç durumuna geçiş için yakıt olur. Kundalini enerjisi vücutta sabittir. Enerjinin korunumu Yasası, doğadaki herhangi bir nesnenin enerjik olarak kapalı bir sistem olduğunu ve bir dönüşümde hiçbir kütle veya enerjinin kazanılmadığını veya kaybolmadığını belirtir. Kundalini enerjisi her zaman korunur ve hiçbir şey kaybolmaz. Atomlar sadece ayrılır ve yeni şekillere dönüşür.

Kundalini Uyanış Ve Dönüşüm Nedir?

Bir kundalini uyanışı, enerji kişilikten serbest bırakıldığında, sessiz zihin devam ettiğinde  (iç konuşma durdurulduğunda) ve titreşimimiz onu serbest bırakacak kadar güçlü olduğunda gerçekleşir. Enerji salınımından sonra, beyin ve sinir sistemi yeniden düzenlenir ve kundalini belirtileri ortaya çıkar. Onlar sürekli olana kadar tüm manevi yolculuk sürer. Kundalini salınımı ilk ruhsal uyanışımızın kıyısında olduğumuz aşamada saptanabilir hale gelir.

Büyük miktarda kundalini enerjisi, önceki bölümde açıklandığı gibi manevi aydınlanmamızda üç kez serbest bırakılır. Bu uyanış olayları bizi değiştirir. Büyük bir salım gerçekleştiğinde, enerji hızı, karıncalanma, hafif patlamalar, tonlar, değişmiş duyusal algı, uykuya ihtiyaç duymama, kilo kaybı ve yeni anlayışlar gibi semptomlar vardır.

İlk kez enerji salınımı sonucu bu aklımıza ulaşır ve bizi uyandırır ve böylece zihin olmadığımızı anlarız. Buna manevi uyanış ve yüksek benliğimizi keşfettiğimiz taç açılımı diyorum. İkinci kez enerji salındığında, daha güçlüdür ve kasları doldurur ve titreşim de olmadığımızı fark ederiz. Üçüncü kez enerji salındığında, tüm vücudu doldurur ve sonra vücudumuz olmadığımızı fark ederiz. Üçüncü olay, tam gelişmiş kundalini dönüşümünün başlangıcıdır. Bundan sonra,  sık kundalini belirtileri ile daha küçük miktarlarda sürekli enerji salınımları olur.

Kundalini dönüşümü, insanları aydınlanmaya doğru hareket ettiren ve vücudumuzu iyileştiren kademeli, biyolojik bir büyüme sürecidir. Yüksek benliğimiz, enerjiyi kişiliğimizden (ego olmadığımızın farkına varış) serbest bırakarak ve zihnimizi ve bedenimizi yeniden düzenlemek için kullanarak bu dönüşümü düzenler. Değişiklikler, rafine bir sinir sistemi, daha yüksek titreşim, artan farkındalık ve hafiflik adı verilen kişiliğin daha az etkisine neden olur. Kundalini dönüşümü, yeni bir beden yaratmak için eski bedenin enerjisini kullanarak yeni bir insan türüne dönüşen bir metamorfozdur. Kundalini dönüşümü insan evrimi ve metamorfoz ile eş anlamlıdır.

Kundalini dönüşümü uzun insanlık tarihimiz boyunca süreklidir ve herkes bunun bir aşamasındadır. İnsan geliştikçe, kundalini dönüşümü hızlanır ve insan popülasyonunda kendini gerçekleştirme seviyeleri artar. Yükselen kendini gerçekleştirme kundalini dönüşümünden kaynaklanmaktadır. Bu biyolojik bir süreçtir ve bu nedenle kendini gerçekleştirme de vardır. Şifa ve kundalini dönüşümü arasında bir ayrım görmüyorum.

 

Kundalini hakkında her şey yazı dizisi devamı için tıklayınız

 

everybody make mistakes except captains

Eşi deniz kuvvetlerinden emekli bir arkadaşım vardı. Oğullarımız aynı yaşlarda olduğundan mümkün oldukça görüşürdük. İlginç bir evleri vardı, her yer ve duvarlar batmış ünlü gemilerden çıkarılmış parçalarla doluydu. Ayrıca bir oda dolusu da sergilenemeyen gemi kalıntısı vardı, öyle hatırlıyorum.
Salona girdiğinizde tam göz hizanıza pek güzel ve kaliteli bir çerçeve içine yazılmış şu yazıyla karşılaşırdınız: “everybody make mistakes except captains” Yani herkes hata yapar ama kaptanlar asla!
Ben de gülümserdim her gördüğümde ve kaptanların egolarının biraz şişkin olup olmadığı ile ilgili düşünceler geçerdi aklımdan bir an için.
Bunu nerden hatırladım da üşenmeyip yazdım (çünkü milyonlarca şey yazabilecek hatıram var ama çok üşengecim)?
Bir süredir LAST Ship diye bir dizi izliyorum,şu an dördüncü sezona filan geldi. Normal insan olan o kişi, köprüye gelip de kaptan koltuğuna oturduğu an başka bi şey oluyor! İster albay olsun ister başçavuş!
Şu uyarıyı da seviyorum: Kaptan köprüde!
*
KENDİN diye bir şey olmadığı doğru
ama
KENDİN diye bi şey uydurman da zorunlu!
sa
Kendin için iyi bir şeyler uydurabilirsin (hani olumlamalar vs gibi yöntemlerle. Tabi şunu unutmadığını varsayıyorum: kişiliğin için uydurduğun her güzel şeyin tersi senin gölge kişiliğine yerleşir. Dualite böyle emreder. Bunlar tek başına gelmezler! Aaa bu son cümleyi bi kitabımda söylemiştim sanırım 
Güzel ve Çirkin aşkı 🙂
Kendin diye bir şeyin %95 i zaten 6 yaşına kadar uydurulmuş iş bitmiş oluyor yani senin buna katkın sonrdan olsa olsa küçük bir katkı fakat sorun olan bu değil, uydurulmuş bu kendinin UYDURULMUŞ olduğunu bilmeden yaşaman ve ölmen oluyor, işin üzücü yanı bu.
Bu arada tüm bu uydurulmuş şeyler zannettiğin küçük BEN ile, sonsuz BEN’im arasında bir fark olduğunu da unutmayalım. BEN’İM, fankındalığım ve bilişimdir. Kişisel bir olgu olarak ya da herhangi bir şekilde onu tanımlayabileceğimizi sanmam.

Persona

Jung’un ortaya attığı bu kavramla ilgili bilinç ve bilinçdışı arasında aslında kesin bir ayrım yok ve bu ikisi sürekli olarak yer değiştiriyor. Jung karakter bölünmesinin her kişilikte olduğunu ve bunun toplumsallaşmayla alakalı olduğunu iddia etmektedir. İlk bakışta gözümüze çok ılımlı ve sıcak kanlı gelen bir insanın başka bir ortamda bundan tamamen farklı bir kişilik özelliği sergilemesi buna örnek olabilir. Ve biz bunu farketsek dahi hangisinin persona olduğunu anlamayabiliriz.bireyin çocukluktan başlayarak topluma kendini kabullendirişinde çevrenin istekleriyle uyum sağlayışı yani rol yapmaya başlayışı dikkat çekiyor bu kavram ele alınırken.

Bazen insanlar personasına o kadar çok yapışırki gerçek kişiliğinden tamamen uzaklaşır ve zaman içinde kendisini de tıpkı diğer insanlar gibi kandırmaya başlar ve iş artık bunun bir rol olduğunu dahi unutmaya kadar varabilir. Kişilerin dış dünyaya çıkmadan önce oluşturup takındıkları tavırlar zinciri, kelime anlamı olarakta birebir maskedir persona.ve elbetteki bu durumda çoklu kişilikler ortaya çıkmaktadır. Aynı insan hem bencil hem de çok anlayışlı olabilmektedir bu durumda. Belki farketmişsinizdir çevrenizde bazı insanlar “ben tanıdığımda hiç böyle değildi.” ya da “sonradan çok değişti” dedirtir size. Bazen de kişilere karşı belli tavırları sergilerken çok yorulduğunuzu hissedersiniz.

İşte bu gibi durumlarda aslında persona devrede olabilir. Topluma karşı sergilemek istediğimiz,olması gereken olarak sıfatlandırdığımız maskelerin tamamıdır bunlar. Kendi içimizde tutarsız görünmek istemeyeceğimizden birçoğu bize yapışmakta ve ömür boyu sürebilecek içsel bir huzursuzluğa neden olabilmektedir

Analitik Psikoloji – Jung -Adler

Jung’un Sistemi: Analitik Psikoloji

Carl Gustav Jung
Carl Gustav Jung

Analitik psikoloji ile Freud’un psikanalizi arasındaki temel görüş ayrılığı libidonun niteliği ile ilgilidir. Freud’a göre libido cinsel ağırlıklı bir kavram, Jung’a göre ise; libido genelleştirilmiş bir hayat enerjisidir. Jung’a göre libidinal hayat enerjisi, kendini, gelişme, üreme ve birey için neyin önemli olduğuna bağlı olan başka faaliyetlerde de gösterir. Jung hayat enerjisini sadece cinsellikte ele almaz. Örneğin, 3-5 yaş arasını Freud, ilk cinsel belirtiler dönemi olarak algılarken, Jung’a göre cinsellik öncesi dönemdir. O’na göre libidinal enerji, gelişme ve beslenme işlevlerine hizmet eder. Jung ödipal süreci reddeder. Jung’a göre bu dönemde çocuk annesine olan düşkünlüğünü annenin yiyecek sağlayıcı işlevine bağlı bir doyum, ihtiyaç bağlılığı ve rekabet açısından ele almıştır. Jung’a göre libidinal enerji sadece ergenlikten sonra karşı cinse ilgi duyan bir şekle bürünür. O’na göre cinsellik libidoyu oluşturan birkaç dürtüden biridir. Freud’a göre her küçük çocuk annesine karşı cinsel ilgi duyar. Jung bunu çocukluğunda annesini algılama tarifine bağdaştıramamıştır. Annesini, çekici olmayan, şişman bir kadın olarak tarif etmiştir. Jung’a göre cinsellik, insan motivasyonunda küçük bir role sahiptir. Jung ve Freud arasındaki bir diğer farklılık, insanın kişiliğini etkileyen güçlerin yönüyle ilgilidir. Freud insanları çocukluk yaşantılarının, kurbanı olarak görürken, Jung, insanların şekillenmelerinin sağlayıcısının geçmişleri, geleceğe yönelik hedef ve ümitlerinin olduğunu söylemiştir. Davranışlar çocukluktan itibaren, tüm yaşam süresi boyunca değişime uğrar. Bir diğer fark ise; Jung, bilinçaltına fazla vurgu yapmamıştır. Bilinçaltına yeni bir boyut eklemiştir. Bu da bir tür olarak insanların hayvan atalarının kalıtsal deneyimleri (kollektif bilinçaltı) olmuştur. Jung, psike terimini üç seviyede oluştuğu söylenen zihinle ilgili kullanmıştır. Bunlar, bilinç, kişisel bilinçaltı ve kollektif bilinçaltıdır. Bilinç, algıları ve anıları kapsar. Çevremize adapte olabilmemizi mümkün kılan gerçeklikle bağlantı kurmanın bir yoludur. Bilincin merkezinde ego vardır. Bilinci, bilinçaltının yanında ikincil öneme sahip bir unsur olarak görmektedir. Bilincin görünen yanından çok, gizli kalmış görünmeyen yanlarına dikkat çeker. Jung’a göre iki bilinçaltı seviyesi bulunmaktadır. Bunlar, kişisel bilinçaltı ve kollektif bilinçaltıdır. Kişisel bilinçaltı, bilincin hemen altındadır ve bireye aittir. Kişisel bilinçaltı, anılardan, arzulardan, dürtülerden, silik algılardan ve unutulmuş deneyimlerden oluşur. Bu bilinçaltı seviyesi çok derin değildir. Çünkü bilinçaltındaki olaylar kolaylıkla bilinç seviyesine getirilir. Kişisel bilinçaltındaki deneyimler, gruplaşarak, kompleksleri oluştururlar. Kompleksler, zihin, güç ve aşağılık hissi gibi düşüncelerle meşgul olmasıyla tanımlanan ortak ana konularla, duygu, anı ve isteklerin kalıplarıdır. Kişisel bilinçaltının altında kollektif bilinçaltı vardır. Kollektif bilinçaltı, birey tarafından bilinmeyen geçmişteki hayvan atalarının da dahil olduğu tüm nesillerin deneyimlerini kapsar. Kişiliğin temelini şekillendirir ve genel evrimsel deneyimlerden oluşur. Kişilikteki en etkili güçtür. Çünkü şimdiki davranışlarımızın hepsini yönlendirir. Jung’a göre tüm insanlar da kollektif bilinç ortaktır.
Devamını oku “Analitik Psikoloji – Jung -Adler”