Ursula Le Guin ile büyümek -2

İlk bölüm için tıklayınız

Hepimizin zihinlerinde ormanlar var. Keşfedilmemiş uçsuz bucaksız ormanlar. Her birimiz her gece bu ormanlarda kayboluyoruz.

Ursula Le Guin’in en güzel yanı okuyucuyu hep şaşırtması. Bitmeyen bir umutla yapar bunu. Kimi zaman “Karanlığın Sol Eli”ndeki çift cinsiyetli bir toplumla şaşkına çevirir, kimi zaman yer ve deniz öykülerindeki kahramanlarıyla doğumu, ölümü, yıkımı ve büyümeyi anlatır. Her hikâyesi başka kapılara açılır yani, her kapı başka bir gerçeğin yansımasıdır. Le Guin de buna benzer bir amaçla yola çıkar zaten. Kurduğu fantastik dünyalarda yeryüzünün her türden canlı cansız varlığının, toplumunun ve sisteminin bir karşılığı vardır. Soyluluğa tutkun birine sert bir tokat atar, uzaktan ve el değmeden. Sonra, şaşırtıcı olduğu kadar sarsıcılığını da fark ettirir. Toplumlar yaratır ve sistemler ve türler. Bunu yaparken alternatif bir yaşama sığınmaz, gerçeklerden kaçmaz, yaşanabilir alternatif yaşam biçimlerinin olduğunu bize hatırlatır. Karakterleri renklidir, kırmızı, kimi zaman siyah. Yaratıcıdır ve ilham verici. Zihne ve insana yönelik anlatılar, antropoloji, mitolojiler, Taoizm, masallar ve efsanelerden yararlanır Le Guin. Dostoyevski’den Jung’tan esinlenir. Anarşizmle beslenir, otoriter devlete başkaldırır. Cinsel kimlik ve özgürlükten bahseder, baskıları reddedişi hemen her kitabında hissedilir, doğayla bütünleşik hayatlara uzanır.
Şimdi sizlerle paylaşacağım kitap Le Guin dünyasının ilk anahtarı. Karmaşık labirentlere dalmadan önce almanız gereken ilk hap niteliğinde.
Ursula K. Le Guin’in “Rüzgârın On İki Köşesi” adlı eserini ister fantastik ve bilimkurgu edebiyatının yeni bir kitabı olarak okuyun, ister gerçekle kurmacanın iç içe geçmiş kurguları olarak değerlendirin, içinde mutlaka size göre bir öykü ve kahraman var. Asırlık koca bir çınarın hayat ağacından herkese bir meyve düşüyor ve herkese yetecek umut da…
Not: Benim YENİ’den Doğanlara- 12 istasyon öykü kitabıma (o da tarih sırasına göre dizilmiştir) ister istemez benzettim. Yanlış anlaşılmasın kendimi bu büyük ustayla kıyaslamıyorum, zaten herkes benzersizdir. Sadece hatırlayıp gülümsedim. Haberi okuyun bakalım size nasıl görünecek? Tıklayınız

*

Bütün duvarlar iki anlamlı ve iki yüzlüdür. Neyin içeride neyin dışarıda olduğu, duvarın hangi yanından baktığınıza bağlıdır.

Dümeni Yaratıcılığa kırmak

Devamını oku “Ursula Le Guin ile büyümek -2”

Ursula da geldi-aydınlattı- geçti

Ağlayacağımı tahmin etmezdim ama bi şey olmadan önce tepkinizi de bilemiyorsunuz.

Cumhuriyet haberi şöyle vermişti:

ABD’li Yazar Ursula K. Le Guin, 88 yaşında hayata gözlerini yumdu. Fantastik ve bilim kurgu eserleriyle dünya edebiyatında kendine önemli bir yer edinen Le Guin, Karanlığın Sol Eli, Mülksüzler, Sürgün Gezegeni, Yerdeniz serisi gibi roman ve öyküleriyle çağına damga vurdu.

New York Times’ın haberine göre Le Guin’in ölümü oğlu Theo-Downes Le Guin tarafından doğrulandı. Oğlu, ölüm nedenini açıklamadı ancak annesinin sağlığının bir süredir kötü olduğunu belirtti.

1929 California doğumlu Ursula Kroeber Le Guin, antropolog çift Alfred L. Kroeber ve Theodora Quinn Kroeber’in kızıydı.

Kitapları 40’tan fazla dile çevrilen ve milyonlarca satan Le Guin, yerleşik cinsiyetçi kalıplara meydan okuyan tarzıyla fantastik ve bilim kurgu yazınında kendine özgü bir üslup geliştirdi.

1969’da yayımlanan Karanlığın Sol Eli, insanların erkek ya da kadın olmadığı cinsiyetsiz Gethen dünyasında geçiyordu.

Le Guin, mitoloji, fantezi ve bilim kurguya meraklı bir genç olarak hikayelerin sürekli “Beyaz adamın dünyayı fethetmesi” etrafında döndüğü gerekçesiyle bilim kurgudan soğuduğunu anlatmıştı. Yine de yazın hayatının ileriki dönemlerinde bu janrda güçlü ve özgün eserlerle adından söz ettirdi.

Ursula benim gözümde sağlam bir kale gibiydi. Korkak biri olduğumdan sık sık bi yere sığınmak istediğimden değil ama bunu neden söylediğimi ben bile bilmiyorum. Henüz fantastik ve bilimkurgu dallarına ilgimin gelişmediği zamanlarda okumuştum Mülksüzler kitabını. Gençliğimde ilk okuduğum kitabıydı, siyasi nitelikli olduğunu ve bunun ancak bu kadar şairane anlatılacağını anlayabilecek kadar çok kitap okumuşluk, yazar tanımışlık geçmişim vardı. Hayranlığım tavan yapmıştı. Tabi sonra diğer muhteşem kitaplarını okuya okuya büyüdük, beni en son ve Mülksüzler kadar şaşırtan kitabı Rüyanın Öte Yakası oldu. Çünkü aradan geçen bunca zamanda hem rüya kavramıyla hem fanteziyle hem kuantum felsefesiyle iç içe geçmiştim. Ve bu kitap bir şaheserdi. Bir çok yerde konuşma yaparken  ya da seminerlerimde yeri gelip bir örnek vermek gerektiğinde, uzun açıklamalar yerine kısaca ve tembelce Rüyanın Öte Yakası’nı okuyun demeye başladım. Daha dün bu kitabın 1980 yılında bir filminin çekildiğini de öğrendim, Youtube’da var fakat orjinali, yani alt yazı yok, yine de üzüntümü atlatınca izleyeceğim, ismi aslında kitabın da özgün ismi olan; The Lathe of Heaven (1980).

Geçen yıl Kayıp Rıhtım’ın isteği üzerine Guin hakkında bir yazı hazırlamıştım (okumak için tıklayınız)ve şimdi dönüp baktığımda o kadar az şey söylediğimi,aslında cılız bir yazı olduğunu görüyorum, neden diye düşünüyorum ve sonra onun daha yüzyıl filan yaşamaya devam edeceğinin garantisiyle sıkışık bir zamana sığdırılmış tipik bir gelir-geçer şey olduğunu anlıyorum ve bunu itiraf etmek de canımı yakıyor. Bir insan hayattayken her şeyi söylemek lazım. Neyse henüz çok üzgünüm daha sonra kendimi affettireceğim doğru dürüst bir iç döküş yapacağım bu büyük usta için.

Son yıllarımda yoğun olarak ilgilendiğim Huna Felsefesi, Lemuryan mirası konusunda yaptığım çalışmalar(yazdığım Laniakea kitabı) verdiğim eğitimlerdeki esas noktalar öylesine onun felsefesiyle çakışıyor ki insan hayret ediyor.Belki bu alanları o da taramıştı ve gayet iyi biliyordu. Örneğin bir yazısında şöyle demişti ki aynen Huna bilgilerini içeriyor:

 “Her şey rüya görür. Şeklin, varlığın oyunları, maddenin rüya görmesidir. Kayalar kendi rüyalarını görür ve yeryüzü değişir… ama zihin bilinçli hale geldiğinde, evrim ivme kazandığında, işte o zaman dikkatli olmanız gerekir. Dünyaya karşı özenli olmanız gerekir. Yolu yordamı öğrenmelisiniz. İşin püf noktalarını, sanatını, sınırlarını öğrenmelisiniz. Bilinçli bir zihin, bilerek ve özenle bütünün bir parçası olmalıdır – tıpkı kayanın bilinçsiz olarak bütünün bir parçası olması gibi.”

Ona neden bir kale gibi dediğimi şu an anladım çünkü o nadir “bütün” insanlardan biri. Eserleriyle, fikir ve hayal hazinesiyle dünyanın dört bir yanında milyonlarca insana dokunup gitmek ve bütün bunların çağları aşacak ölümsüzlüğe sahip olması onun ölümüyle içime çöken hüznü bir nebze hafifletiyor.