Çok Boyutlu İletişim

Hawaii şamanlığında ilişki kurmak her şeyin önünde gelir çünkü gerçek iletişim ile hastalıkların ve sorunların giderilebildiğinin farkında olmuşlardır.
“Sezgiyle, lineer mantığı bir kenara koymayı ve lineer olmayan fikirlerin bilincinizin sahnesinde oynamasının güzelliğine izin vermeyi öğrenmelisiniz. Bu hayatta kalmanıza veya dostlarınızın yaptığınız şey ile ilgili düşündüklerine uymayabilir, ama yaşamınızı zenginleştirir. Düşünme şeklinizi değiştirmek zordur.” der Kryon.
Lineer ve lineer olmayan iletişimler arasında kuvvetli bir fark vardır. Bir an için çok eski bir daktilonuz olduğunu düşünmenizi istiyorum. Bu, kağıt takılan ve sayfaya yazarken karakterleri görmenizi sağlayan karbon bir şeriti olan eski tip bir daktilo. Karakter tuşlarına bastığınız zaman, makine şerit vasıtasıyla kağıt üzerinde görünür bir iz yaratır.
Bu örnekte, siz yazarken sayfadaki karakterleri ard arda görürsünüz, birbiri ardına. Kısa süre sonra harfler sözcüklere, sonra cümlelere ve paragraflara dönüşür, bunlar benzer düşüncenin gruplarını oluşturur. Bu lineer iletişimdir ve sizin için normaldir.
Lineer olmayan iletişim aşağıdaki gibi olurdu: Daktilonun tüm gün boyunca yazabildiğiniz, ama siz yazarken makinenin hiç ilerlemediği bir şekilde takılmış olduğunu varsayın. Kaç tane karakter yazdığınıza bakmaksızın, sadece okunamayan tek bir imaj elde edersiniz – gerçekte büyük bir leke. Her karakter kendini bir öncekinin üzerinde damgalayacaktır. Şimdi, sayfada, bir dosta uzun bir mektubun sonunda ne görürsünüz? O tek bir karakter lekesi olacaktır! Tüm karakterler üst üste yığılacaktır, birbiri üzerine basılacaktır ve iletişimin ne olduğu ile ilgili fikriniz olmayacak. Ona baktınız ve daktilonun bozulmasına ve fark etmediğinize üzüldünüz.

Devamını oku “Çok Boyutlu İletişim”

Hastalar neden iyileşemiyor?

Tıpta en büyük iki eksiklikten biri; hastanın kendini anlatmasına izin vermeyen kısıtlı zaman(!) ve doktorla ilişki kuramamak. İkincisi Konsültasyon eksikliği!
Uzmanlaşma iyi de bütünsel teşhis nereye gitti?
Neden hastalar iyileşemiyor?
Dünya kadar tıbbi işlem, alet gelişmişken sorun nerede?
Hastanın gözlerine bakmaktan imtina eden doktorların durumları üzücü.
Tabi bu söylemim sadece tek taraflı oluyor yani hasta açısından,doktor açısından söyleyeceği olanı da hevesle dinlerim.

Not: Bu fikrim iyileşemeyen hastaların tercümanı olmak adına hissettiklerimin bir ürünüdür, doktorlara karşı bir eleştiri değil.
Sistemin bu işe dünya kadar para yatırıp neden hastaların iyileşmesine olanak vermediğini soruyorum. Doktorların maruz bırakıldıkları zorluklar başka bir büyük konu, bunu çok iyi anlıyor ve gözlemliyorum.

Not2.:”konsültasyon” ne demek?
Bir hastalığa birkaç hekimin tanı koyması işi, konsulto.
Tıpta, çeşitli dallarda uzman olan hekimlerin, tam aydınlatılmamış bir vaka yahut teşhisi zor bir hastalık karşısında yaptıkları fikir alışverişi. İstişare. Tıptaki bilgilerin son derece artması, bir hekimin her konuda azami bilgiye sahip olmasını imkansız kılmıştır.

Not3: Hasta olmak bir dert, hasta yakını olmak başka bir dert. Fakat halkımıza bakarsanız, sağlık sorunları çözüldü! Sanırım aile hekimlerinden kolayca ilaç alabilmek bizleri memnun etmeye yetti. Öylesine aciz duruma getirilmişiz ki bu bile sevinmeye yetiyor gibi.

Bir arkadaşımın (Suzan Çal) bu konudaki yorumunu da paylaşayım: “Bu son dönem kapitalizmin en plânlı uygulamalarından biridir, ilaç şirketlerinin eli gibi çalışmaktadır tıp alanı. Batıda sık sık holistik yaklaşımlı doktorlar ya ölü bulunuyor ya bir kazada gitmiş oluyor. Thireve Movement sık sık bunu haber yapar. Böl parçala öldür ama yönet işi, uzmanlaşma adında tıp alanında da uzundur hüküm sürüyor, epistemik cemaat istediği yöntemi legalize edip istemediğini dışlıyor, doğal olarak bilim-dışı görünüyor. Batıda her alanda bu konuda ciddi bir direnç hattâ savaş var. İnsan bedenine organ uzmanları gibi yaklaşılırsa organizma çöpe gider, içindeki birey zaten yok kabul ediliyor, o da zaten bedenden ibaret.Onunla zaten psikiyatristler ilgilenirler ilacı dayayıverirler nasılsa  Zaman medikal zamanın sonları, ışık ve manyetik asıl çözüm olarak yerini alacak o kesin, ama o zaman kadar çok ciddi kıyım devam edecek maalesef. Şimdilik bu sistemin içinde doktorlar da hastalar da hapis diyebiliriz, çoğu yani.”

Mutlaka gerçek ilişki kurulan durumlar da var(Tıp tarihinde şifanın ilişkide yattığını savunan ünlü doktorlar var) fakat şu an bunun geneli yansıtmadığını düşünüyorum. Biraz amiyane kaçacak ama şöyle bir benzetme yapacak olursam; özel hastaneleri ya da daha da özel klinik ve muayenehaneleri bir çeşit satış yeri olarak varsayalım (madem değişen dünyada her şey alım-satıma, teknik üstünlüğe dayanıyor) bu durumda doktorları da bu ürünü yani sağlığı pazarlayan kişiler olarak görelim. (eminim bu benzetme bir çoğunuzun içini sızlattı çünkü doktorlar bizim için yarı tanrı konumunda olmuştur, şaman zamanından beri belki de). Hastane neden iyileştiremediği hastadan para alır? Sadece koridorlarına ayak basıyor olman onun bi sürü parayı alması için bir hak gibi olmuştur şu an. Tabi denebilir ki, o sana sağlık değil zaman satıyor; pahalı cihazlarının, cafcaflı binalarının ve ünvanlı doktorlarının pahalı zamanını satıyor. Hımmmm o kendi zamanını satarken iyileşemeden o kapıdan çıkıp giden hastanın (ve yakınlarının) zamanına ne oluyor peki?

Şu an Don Juan’ın bir sözü geldi aklıma, Castaneda bir büyücü/şifacı olmak için ondan yardım almak ders görmek istemektedir ama bir akademisyen olarak bunun adının konmasını da ister (kaba, cahil bi yerliden yardım almak,onun çırağı olmak içine sinmez) ve der ki:”bunun bir ismini koyalım, beni yetiştirmek için kaç lira alırsın?” Don Juan Matus ona şaşırarak bakar sonra basar malum kahkahasını ve der ki; “senin zamanına karşılık benim zamanım!” Ben buradaki adalet ve inceliği ve verilen dersi yeni anlıyorum.

Notların sonu: Mesele çok yönlü biliyorum, fakat büyük diye daha ne kadar görmezden gelinecek? Ne zaman bu işin bir ucundan tutulup daha verimli, insani bir sistem için adım atılacak. Yola çıkmadığınızda hedefe varmayı nasıl umut edebilirsiniz?

Beat Zen, Kurumlaşmış Zen ve Zen

Kötü yönetimi içermeyen iyi yönetimi getirebileceklerini, yanlışı içermeyen doğruyu bulabileceklerini sananlar, evrenin temel ilkelerinden haberi olmayanlardır.
Chuang-Tzu

“İşte ruhun maddeden, bilincin bilinçdışından acımasızca kopartılıp bölündüğü bir kültürden, herşeyi bir bütünlük içinde gören, insana en derin noktasına kadar huzur veren, içini esenlikle dolduran bir dünya görüşüne…

Çağımızın en özgün, en kural dışı filozofu olarak ün yapan Alan Watts (1996-1973) “altmışlı”, “yetmişli” yıllarda gençlik akımlarının putlaştırıldığı bir öncüydü. Özellikle Zenn Budizm ve Taoculuk ve genellikle Hint ve Çin felsefelerinin bir yorumcusu olarak bilinen Watts, bir yandan da Doğu Kültürüyle Batının karşılaştırmasını yapıp yepyeni özgün sonuçlara varan bir filozoftu.Belkide ona bilge demek daha doğru olur…

Watts denemelerinde gözlerimizin önünde durup da şimdiye kadar gözardı ettiğimiz gerçeklere gözlerimizi açmaya çalışıyor ama bunu asık suratlı bir ciddiyetle değil de gülerek, kahkahalar atarak yapıyor. Bu kitapta bir araya getirilmiş altı deneme arasında okuyucu ünlü “Beat Zen. Kurumlaşmış Zen ve Zen” ve “Seks Yogası (Matihuna ve Taocu Sevişme) adlı denemeleri de bulacaktır. Kitap tanıtımından alıntıladığım bu kısa sunumdan sonra kendi alıntılarımı paylaşıyorum her zamanki gibi:

Bir başına varolan tek bir şey bile yok!
İyiliğe çok takılırsanız kötülüğün eli kulağına gider!
Ah bu amber ve gölgesi durumu… asa
Ne olduğum, ne olduğunuzla ilgili olarak tanımlanır.
Huna felsefesi de İLİŞKİ aracılığı ile anlar, anlatır ve şifaya aracılık yapar. Tıklayınız
Acilen her birimizin tüm evrenin kendisi olduğumuzu idrak etmemiz gerekiyor der Watts.
*

Devamını oku “Beat Zen, Kurumlaşmış Zen ve Zen”

Duygusal Zeka

Duygusal zeka duyguları anlama, yönetme ve kullanmayla ilgili yetenekleri sınıflandırmaya yarayan tasnifleyici bir çerçevedir.

“Duygusal zeka” teriminin izi 40 yıl önceye dek sürebilse de, eseasen 1990’da  yayımlanan etkili bir makaleye ve Daniel Goleman’ın 1995 tarihli popüler kitabı Emtional Intelligence’a [Duygusal Zeka] dayandırılır. Özellikle işinde başarı kazanmak isteyenleri ilgilendiren muazzam bir sanayi yaratmıştır. Bir çok kitapta, bilişsel yetenek ya da akademik başarının genel yaşam başarısına katkısı %20 iken kalan %80 i EI ye atfedileceğine dair bir çok iddiada bulunulmuştur.

Duygusal zekayı oluşturan özelliklerin, etmenlerin, yeteneklerin ve becerilerin neler olduğu konusunda bir fikir birliğinden söz edilemez. Bu konuyla ilgili piyasadaki testlerin ve kitapların sayısı arttıkça, durum iyileşeceğine kötüleşmektedir. Kuramların çoğunda duygusal farkındalık ve düzenlemeden söz edilmektedir.

Belli başlı Duygusal Zeka modellerinin ortak yönleri

Ortak yönler  Kendini bu özelliklere sahip gören yüksek puanlılar…
 Uyumluluk Esnek ve yeni koşullara uymaya istekli
 İddiacılık  Açıksözlü, dürüst ve diğerlerinin hakkını koruyan
 Duygunun ifadesi  Duygularını diğer insanlara aktarma yeteneğine sahip
 Duygu yönetimi (diğerleri)  Diğerlerinin duygularını etkileme yeteneğine sahip
 Duygu algısı (kendi ve diğerleri)  Kendi duygularından ve karşındakinin duygularından emin
 Duygunun düzenlenmesi  Duygularını kontrol edebilme yeteneğine sahip
 Düşünmeden hareket etme (düşük)  Düşünceli ve hemen telaşa kapılmayan
 İlişki becerileri  Kişisel ilişkilerinin içini dordurma yeteneğine sahip
 Özgüven  Başarılı ve kendinden emin
 Kendini motive etme  Motive ve terslik çıktığında hemen pes etmeyen
 Sosyal yetenek  Mükemmel sosyal becerileri olan başarılı ağ kurucular
 Stres yönetimi  Baskıya dayanıklı ve stres yönetme yeteneğine sahip
 Empati özelliği  Başkasının gözünden bakma yeteneğine sahip
 Mutluluk özelliği  Neşeli ve yaşamından memnun
 İyimserlik özelliği  Kendine güvenli ve “bardağın dolu tarafını” görmeye eğilimli

EI sıklıkla duygusal zeka katsayısıyla (EQ) ölçülür. Kişinin kendi bildirimlerine dayalı ölçüm, EI nin esas olarak bir kişilik özelliği olduğu fikrini doğurur. Potansiyel maksimum performans ölçütü ise, EI yı bilişsel bir yetenek olarka gören fikirlere yol açar.

Üzerinde tartışılan daha temel bir konu, EI nin bilişsel yetenek testleriyle gerçekten ölçülüp ölçülemediğidir. Yani, duygusal düzenleme gibi EI kavramları, duygusal deneyimin özelliği nedeniyle, nesnel yetenek testleriyle güvenilir ve geçerli bir biçimde asla ölçülemez.

Gerçeklik zannımız YORUMLAMA sistemlerinden ibarettir!

Algılarımızın dünyasında mutlak şeyler olmadığı için, hiçbir şey başka bir şeyle ilişkisi dışında tanımlanıp deneyimlenemez.
Sözcüklerin anlamları koşullara bağlıdır.
Bireyselliğin kazanılması, çevreyle İLİŞKİ anlamına geldiğinin anlaşılmasıdır. Huna Bilgisinde; Bütün sınıflamalar; potansiyel olarak faydalı ancak keyfi bulunur.
Tüm ayrılıklar, sadece pratik değeri olan faydalı bir yanılsamadır.

İnançlar deneyimlerimizin temelidir ve 3 e ayrılır :

1-Varsayımlar: sorgulanmayan, şüphe duyulmayan inançlar
2-Tavırlar: kuşku içeren ama deneyimleri etkilemeye devam eden inanç durumu.
3-Manao: yeni bilgiler ışığında kolayca değişen inançlar.

İnançlarla kendi gerçeğimizi yaratırız. Tüm varlıklar gibi insanlar da günün 24 saati rüya görür ve bu rüya kişinin gerçekliği olarak onun çevresinde belirir. Bu gerçeklik 3 kategoride sınıflanır:
1- Öznel gerçeklik: (Pono’i) Neyin iyi kötü, ahlaklı olduğuna dair kişinin inançları.
0-6 yaş arasında hatta anne karnındaki zaman da dahil inançlarımızın %95”i oluşuyor ve bebeğe ana dili ile belletilir. İnançlarımız, kararlarımız ve seçimlerimiz sebebiyle içimizde kesinleşmiş olan iç rüyanın görünür hale gelmesi, kişinin öznel gerçekliğidir.
2- Nesnel gerçeklik: paylaşılmış gerçeklik. Madde ve olgular anlamına gelir.
Şeylerin tavır ve görüşlerden sözde bağımsızlığını anlatır.
Çevremizle ilişkimizin, görünüş ve yorumun; maddi dünyayla pratik ilişkisinin gerçeğidir.
3-Maoli: Titreşimden kaynaklanan inanç. Bu gerçeklik, Öznel olarak başlar ve sürekli zihinsel yansıtmayla nesnel gerçeklik olur. Gerçek bizden ayrı bir şey değildir.
Urban shaman
*
Gerçeklik zannımız YORUMLAMA sistemlerinden ibarettir!
YORUMLAMA SİSTEMİ nedir? Bu bir elektrik sinyali şifre kırıcısı mı?
O halde bu şifre kırıcıyı kim ve nasıl hazırlamış? Bu sistem beynimize ne zaman yüklenmiş?
YORUMLAMA SİSTEMİ değiştirilebilir mi? Değişirse ne olur?
Hepimiz kendi yorumlama sistemimizin kabulcüsüyüz.
Yorumlamayı bir çeşit çifre kırıcı gibi görürsek, dekodlamaların farklı olduğunu söyleyebiliriz.
Kabullenme her halikarda olacakır, önemli olan kabullenmenin ne işe yaradığının bilinciyle bu halin kabullenilmesi. Çünkü mutlak gerçeklik diyebileceğimiz enerjinin elektrik sinyallerini görmek hiç bi işe yaramaz, gerçeklik denilen şey yorumlama sistemine muhtaçtır.
Sıradan insani ilişki kurma çabaları genelde; “Benim yorumlama sistemim, senin yorumlama sistemini döver!” alt yazısı ile olur, tam da bu sebepten anlaşma ihtimali de tehlikeli ölçüde azalır. Bunun çaresi her zamanki gibi durumumuzu kabulden geçer.
Yorumlama sistemini kendi uğraşınla kırmak, bir bilgisayar olarak sana yüklü windows işletim programını değiştirmek gibi imkansıza yakındır. Senden başka bir sistemin buna yardımı gerekir. Fakat yalnızca varlık olmak için işletim sistemine tabi olduğunu bilmek bile zaten değiştirilmesinin yarısına denk bir değişimdir! Oldu da yorumlama sistemin bilinmedik şekilde değişti diyelim, onun işletim sistemi olduğunu ve seni çalıştıran şey olduğunu bilmiyorsan bu değişiklik de hiç olmamışa denk olur!