İç içe geçmiş zamanlar

Zaman beni meydana getiren öz
Zaman beni sürükleyen bir nehir; ama nehir benim
Beni parçalayan bir kaplan; ama kaplan benim
Beni tüketen bir ateş; ama ateş benim.
-Borges

Gregg Braden; Uzay-zamanın içinde meydana gelen şeyleri döngüler içindeki KONUMLAR olarak düşünebileceğimizi – hatta ölçülebilen, hesaplanabilen ve öngörülebilen noktalar olduğunu- ifade eder.

Benzer şekilde Laniakea’yı sunumda ben de şöyle söylemişim: “Konum, üç boyutlu mekân bilgisiyle zamanın bir birleşiminden oluşuyormuş zannedilirse korkarım bir hayli eksik kalır. Çünkü söz konusu bu ölçüleri lineer değerlendirmekteyiz, beşinci unsur olan algılayan (gözlemci) kendinden önceki bileşenlerin yapısını lineerden çok boyutlu biçime geçiren muazzam bir işleve sahiptir. Yani lineer –doğrusal- bakıldığında görülemeyen ama her zaman orada olan sihirli bir katılımcı.”

Bir döngü her ortaya çıktığında, kesin bir sonuçtan ziyade bir şeyi olanaklı hale getiren genel koşulları tekrarlar. Dolayısıyla zaman şifresi hesaplayıcısı, olayların kendisini değil, geçmişin tekrarlanacak koşullarını ne zaman bekleyebileceğimizi gösterir. (Braden)

Bence bu tıpkı kendinizce belirlediğiniz bir zamanda çocuğunuzun boyunu kapı pervazında işaretlediğiniz periyodik işleme benzer 🙂

“Yaşamımız; her dairenin dışına bir daire daha çizilebileceği, doğanın sonu olmadığı ve her sonun bir başlangıç olduğu HAKİKATinin çıraklığıdır.”der Emerson

Bu size de kahkaha attırıyor mu?

*

Bu haftanın ikinci kurgusu: İlahi Matrix – Gregg Braden

*

Devamını oku “İç içe geçmiş zamanlar”

Saygı ve sevgi

ANIN YANSIMALARI: Hayvanlar, bizlerin “konular” olarak adlandırdığımız süptil duyguları tetikleyen önemli aynalardır. Kedilerle ilgili ilk deneyimim 1980’in kışında başladı. Kendime sadece geçici olduğunu söylememe rağmen kurallara karşı gelerek onu evde tutmaya karar verdim. Ve böylece, Tigger ve ben aile olmuştuk.
Hemen yeni arkadaşımı evdeki “yasak alanlara” saygı duymasını öğrettim. Koltuklar, tezgâhlar ve buzdolabının tepesinden uzak durması gerekiyordu. Hepsinden önemlisi ben işteyken bütün dünyanın onu görmesi için cam içlerinde oturamazdı. Her gün eve geldiğimde onaylanmış bölgelerden birinde onu uyurken buluyordum. Gizli ilişkimizde her şey mükemmel yürüyordu.
Bir gün eve her zamankinden erken geldim. Dairemin kapısını açtığımda Tigger mutfak lavabosunun yanındaki tezgâhın üstündeki derin uykusundan uyandı-bu, kesinlikle yasak olarak belirlediğimiz alanlardan birisiydi. Hemen aşağı atladı, yataktaki yerine döndü ve benim ne yapacağımı beklemeye başladı. Meraklanmıştım: Bu bir kerelik bir olay mıydı yoksa her gün ben evden çıktıktan sonra olanların bir işareti miydi?
Kedisi olan arkadaşlarla konuştuğumda, kedisi olan herkesin zâten bildiği bir şeyi öğrendim: Bir kediyi eğitemezsin! İstisnalar olmakla beraber, kediler kedi gibi davranır. Yüksek yerleri severler ve en yükseklerine tırmanırlar-tezgâh üstleri, buzdolapları ve cam içleri gibi yasaklanmış alanlar olsa bile. Siz varken sizin kurallarınıza saygı duymakla beraber, yalnız kaldıklarında kediler kendi dünyalarını yönetirler.
Belki de tesadüfî olmayarak Tigger’la yaşadığım zor zamanlarda, işimdeki sıkıntılarla olan paralellik dikkatimi çekti. Hâttâ yöneticiliğini yaptığım kişiler bana Tigger’ın yaptığının aynısını yapıyorlardı. Projelerle ilgili talimatlarımı dinlemiyorlardı.
O akşam daireme girdiğimde Tigger gene mutfak tezgâhının üzerindeki yasak alandaydı. Ve bu defa bana baktığında yerinden bile kıpırdamadı. Çıldırmıştım!
Koltukta oturup bana neyin gösterildiğini düşünürken Tigger’ın kurallarıma karşı “saygısızlığı” ile iş arkadaşlarımın bana benzer gibi gelen davranışları arasındaki paralellik dikkatimi çekti. Aynı anda olmakla beraber birbiriyle bağlantısız gibi görünen deneyimler, hem Tigger hem de iş arkadaşlarım bana kendimle ilgili önemli bir şey göstermişlerdi.
Yaptıklarımız ve dünyada olanlar arasındaki ilişkiyi fark etmemizin ne kadar önemli olduğunu Asya’daki gizli kabileler üzerine yapılan antropolojik çalışmalardan anlayabiliriz.
İnançlarımızın anında başkalarıyla olan ilişkilerimize yansıdığını gördüğümüzde, aynalarımızın ilkini deneyimliyor oluruz; ve bu da anın aynasıdır. Ancak bazen anın aynası yaptıklarımızdan daha süptil bir şey-yaşamımızda yargıladıklarımızı-gösteriyor olabilir.
İlahi Matriks / The Divine Matrix-Gregg Braden / 2007

Başkalarınına oldukları gibi olmaları için izin verdiğimizde ve bunu hep yaptığımızda kendimize saygısızlık etmiş olmaz mıyız? Velev ki “ben ve başkaları” bir illizyon olsunlar, bunu yaşayacağım ana kadar bu illizyon gerçektir. O halde ben ve başkaları (!) arasında saygı dengesini iyi kurmalıyım; ne başkasını ne de kendimi küstürmeyeck orta yolların-parayla değil sırayla- bi formulünü bulabildiğim ölçüde huzurlu olacağım ve huzur vereceğim demektir.