1998 nireee 2012 nire

Ne arıyordum ne buldum! İnternet arşivlerimden bulurum ümiidiyle nette aratıyordum ve çoook eskiye dair 1998 yılından bi haber çıkardı karşıma. Organizasonunu yaptığım bi iş için -davetim üzerine gelen- astrolog Yasemin Boran şöyle demiş:
Düpedüz ‘‘birlikten kuvvet doğar’’ sözünü onaylar bir tutum içindeydiler. Hele Sibel Atasoy’un geç saatlere kadar çalışabilmesi, ancak yaptığı işi sevenlerin harcıydı. Ve hiç şikayet etmediği gibi, ‘‘Geceyi seviyorum. Zihinsel faaliyetim daha yüksek oluyor’’ diyordu. İşin esasına bakacak olursanız, üç tip insan olduğunu görürsünüz. Birinci tipler (Tarla kuşu), sabah erken kalkan ve günün erken saatlerinde verimli olup akşam saatlerinde pili bitenler. Bu tipler, akşam saat dokuz, on gibi uyuklamaya başlar ve ne olursa olsun, gözlerini açamazlar. Diğer tip ise (Yarasa), sabah saatlerinde uyuyup akşam saatlerinde verimli çalışmalar yapanlar. Bunlar sabaha kadar çok yüksek randımanla çalışabilir ve uyanık kalırlar. Üçüncü kategoriye girenler ise, karışık tipler. Hem sabahın erken saatlerinde verimli olabilirler hem de gecenin geç saatlerinde çalışabilirler, diyorum, Yasemin’ce…
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=-18597

Ben bu organizasyonu tek başıma ve profesyonel olarak (para karşılığı anlamında) yapmıştım. Hatta Beyaz’ı da davet ettim geldi, o zamanlar çok popülerdi. Herkes onu sevmişti hatta bahar yağmuru altında izlemişlerdi

1998 nireee 2012 nire, depremden bile önceee 🙂

Hey Fethiye heyyy, selam olsun gözüm sana

Hoşçakal Fethiye

Şu latif endamını, bulutlara değen başını

Güneş batarken körfezden yükselen buğuları

Fotoğraflayıp da kıyamam, sabitlensin istemem

Sonraları her ipucu bir başka getirsin seni gözüme

İsterim koku gibi kalsın gönlümün selesinde

 

Hoşçakal guguk kuşu, limon çiçeklerinin kokusu

Yaşlı kaplumbağa duydum ki simge olmuşsun

Ruhumu yansıtan bu kaotik bahçeye

Mutlu yaşayın asırlık çam ağacının gölgesinde

Hoşçakal sessizlik, hoş kal büyülü Fethiye.

 

 

Sa

27.04.09- Fethiye

Gece

Yağmur durdu saat oldu sabaha karşı üç

Çıkarmış başını geceden puslu ay tepemizde

Saçaklardan, ağaçlardan son damlalar düşmekte

Amansız bir sessizlik var ki gecede vay!

Çıt yok, hayvanlar bile susmuş, ne bir araba sesi,

Ne korna ne ambulans sireni

Vay güzelim gece ben sana hasret sen bana hasret

 

Sa

 

08.04.09 – Fethiye

Bahardan mı bilmem

 

Gölgeler serin, güneş yakıcı bu mevsimde

Cepler yorgun esnafta, kalpler hevesli

Yollarda tek tük turist, kafelerde ucuz biracılar

En çalışkanları ağaçlar ve badanacılar

Bense gölgeleri dinliyorum yürürken dalgın,

Sessiz bir fısıltı var taşında toprağında buranın

Hep bilirim hep duyarım ne çare anlatamam

Gün olur dil ucuna gelir mi bilmem

 

Türkü dinledim doyasıya bu gece barda

Dışarda  yağmur bardaktan boşanırcasına

Çok katmanlı bir sis gibi kapladı notalar 

Bağlamadan mı döküldü gönülden mi bilmem

Karahisar kalası yıkılır gelir, perçemi boynuna dökülür gelir

Yayladan gel allı gelin yayladan, kesme ümidini kadir mevladan

Ver elini karlı dağlar aşalım,  bayramlaşalım.

Dedikçe aşık, damlalar aktı aktı sel oldu semadan

Gözlerimden mi kara bulutlardan mı bilmem.

 

Ahmet Kaya’dan konuştuk sonra

Belki ölmemiştir dedim, öldü öldü dediler

Uçurtmalardan hayallerden dostluklardan

Duman’dan dinledik, bir de Onur Akın’dan

Bir garip hüzün oldu bahardan mı bilmem

<

p class=”MsoNormal” style=”margin: 0cm 0cm 0pt;”>

 

Yetmişiki saat oldu dinmedi bu yağmur

Gönlüm asılsız bir eski yaradan mahmur

Söz de verdim açacak diye yarın güneş

Duyar da mı açar, tesadüften mi bilmem.

 

 

Sa

07.04.09 – Fethiye