ALOHA: Sevgi birlikte büyümektir.

5.PRENSİP ALOHA: Sevgi birlikte büyümektir.

Bunu şükran kelimesi açıklar.

Sevgi kelimesi çok yüksek oranda yozlaştırıldı. Huna bilgisinin 7 prensibinden bir tanesi olacak kadar değer verilmesi çok sevindirici bir durum.

DNA’nın 11. tabakası yani saf şefkat, dişil enerji anlamına geliyor. Anne sevgisinin temeli buna dayanıyor, hepimizin dna’sında kodlu durumda.

Alohanın Hawai dilindeki anlamı:

Alo= şimdi ve burada bir deneyimi paylaşmak

Oha=sevinç bulmak

Aloha= Şimdi ve burada bir deneyim paylaşarak sevinç bulmak, işte bu sevgidir.

Çok derin sevgi, çok derin bağlantıdır. Yüzeysel bağlantılarla elde edilen sayısal çoğunluk veya az sayıda kişi, bizlerin o insanları çok sevdiğimiz anlamına gelmez. Önemli olan kurulan bağlantının derinliğidir, gerçek manada anlamak ve dinlemektir. Bu bağlantı insandan insana olabileceği gibi, her şeyle olabilir.

CC öğretisinde bitkilerle, hayvanlarla da çok derin bir bağlantı sağlanmıştır, onlarla sevgiyle konuşup dinlenmiştir. Dünyada bu ilişkilerin kurulabileceği o kadar çok sayıda şey var ki, bu yüzden derin bağlantıyla ilişki çok önemli.

Sibel derin bağlantıya ilişkin olarak kendinden örnek verdi: her zaman iyi bir dinleyiciydim, o kişiyi ve hayatı anlamak, kendime ve varsa o kişiye sunabileceğim bir yarar için dinliyordum. Ancak gerçek dinlemenin bu bile olmadığını anladım. Gerçek dinlemek, soruyu sormak ve boşlukta nötr beklemektir. Hiçbir önyargı, beklenti, ne olacağına dair bir değerlendirme, bir cevap hazırlama tasası olmaksızın boşlukta beklemektir.

Bu derin bağlantılara girip çıkmak da erkek ve kadına göre farklılık gösterir. Bazısı kendini kaptırır ve değişik şey ve konulara bağımlılıklar oluşturabilir.

1. SONUÇ: Sevgi yükseldiğinde yargı düşer. Yargı, korku, güven eksikliği, kızgınlık, şüphe şiddetli ayrılık inancından kaynaklanır. Sevgi, ışıktır, sevgi olduğunda karanlıktaki her şey görünür olur. Sevgi olmadığından dolayı korkular, şüpheler gelir.

Sevgi hayattır

Yaratıcı gücün bilincimizdeki temsilcisi aumakuamızdır (kane). Aumakuamız da bizi sonsuz sever. Bir ceza-ödül sistemi yoktur, yargılamadan her halükarda kişiyi destekler. Bu ceza-ödül sistemini, tanrıya, insan evladı yapıştırmıştır.

Eleştiri tüm ilişkileri öldürür. Eleştiri yapmayı hayatın merkezine koymak ve bunu o kişinin ‘iyiliği’ için varsaymak bir işe yaramıyor ve sürekli olduğunda eleştiriye maruz kalan tarafta kayıtsızlık başlıyor. Bu da ilişkilerin bozulmasına sebep oluyor. Onun yerine samimiyetle övgüyü koymak oldukça işe yarar. Gerçekten bakabildiğimizde, o şeyin ya da kişinin ya da durumun övülecek yanlarını buluruz.

2. SONUÇ: Her şey uyanık, her şey canlı, her şey cevapçıdır.

Şamanlar her şeyin bir hareket ve canlılık olduğunu bilir.

Ku’muz canlı ve uyanıktır, öznesi yoktur, o yüzden eleştiri yaptığın zaman kendine yapılmış sayar, üzerine alınır tepki verir. Bunun sonucunda enerji, hafıza akışında, farkındalıkta bir sıkışıklık olur, bu da hastalıklara, kazalara açık bir durum yaratır. İnsan bunu bilse, kendine bile bile bunu yapmazdı.

Ku’nun amacı kişiyi canlı ve bütün tutmaktır ve keyif almak ister, eleştiri olunca kaslarla birlikte gerginlik olur, beddua, lanet okuma gibi şeylerden de etkilenir.

Algısını eksik, yanlış bulmaya ayarlamış insan sayısı maalesef oldukça fazla. Bu bizim öznel gerçekliğimizi oluşturan eğitim sisteminden kaynaklanıyor. Zaten biz de bunu revize etmek için gayretteyiz, yaşamlarımızla örnek olmaya çalışıyoruz.

Burada sürekli hale gelen eleştiriden bahsediliyor. Ayrıca bu sürekli hale gelen eleştiri, durum tespitinden ve sorgulama kavramından, ayrıca şefkatli bir hatırlatmadan farklı bir şeydir, karıştırılmaması için not düşelim.

Överek konuşmak ve davranmak ise ku’yu gevşetir. Olumsuz diyeceğimiz bir durumla karşılaştığımızda gerekeni elimizden geldiğince hemen yapmamız lazım, yapamadığımız durumda ise kendimizi hemen nötrlememiz gerekir

Herkes kendine iyi gelen bir yöntemle bu tarz durumları nötrlemeli.

-1. seviye urban shaman semineri ses kayıtlarından alıntı-

Eski Hawaii kültüründe, Huna bilgisinde; insanların meditasyon olarak kullandıkları yöntem şuymuş; belli aralıklarla geniş bir yerde dairesel biçimde oturup konuşurlarmış! Evet yanlış duymadınız yalnızca nezaketle konuşurlar, öz eleştiri yaparlar, birbirlerini ve kendilerini ETKİN dinlerlermiş. Bu yöntemin kadim ismi: Ho’oponopono 🙂
Şifamız bol olsun pireşamanlar.:)

Şaşırtan bu yeni rüzgarı hissedin

Az önce ellerimi yıkarken, koca kalıp yeşil sabunu küçük avuçlarımda döndürmekte zorluk çekerken, gülümsedim, köşelerden köşelere çevir Sibel dedi iç sesim, hemen dediğini yaptım ve anladım ki böyle yaparsam en kısa sürede, tüm köşeler ve kenar çizgilerinin keskinliği, sivriliği ilk eriyenler olacak ve sabun hala büyükken amorflaşacak, kolayca ele avuca gelecek, el yıkamak kolay ve zevkli olacak.

Elimi yıkamaya gitmeden önce de tam şu videoyu dinlemiştim:

Dünyada oturup bunları söyleyebileceğim çok az yer var!. İnsanların inanç keskinlikleri buna izin vermez Ama burada (Türkiye’de) bunlar söylenebilir çünkü katman katman insan medeniyetlerinin, deneyimlerinin üzerinde oturuyorsunuz ve bunları kazıp çıkarmaya yetecek cesaretiniz ve esnekliğiniz var. Bazılarınız bu hayatında bütün bunları keşfetmeye başlayacak. Rüzgarın sesini duydunuz mu? Türkiyede bir rüzgar esiyor, Türkiyede bir tolerans var. Hiç beklenmedik şekilde genç kuşakta bir uyanış var. Şaşırtan bu yeni rüzgarı hissedin çok çok eski ruhlar. içinizdeki şamanı bulun ve bilgeliğinizi takının.
http://audio.kryon.com/en/Turkey-2015-Sat-main.mp3

not: Deyimler sözlüğüne baktım: Elini yıkamak: O şeyden vazgeçmek.miş.  

Bu durumda zorlayandan zevkli olana geçmenin yolunu keşfettiğimi anladım 🙂

*

Otistikler ile ilgili:

Sevgi ve şefkatimizin içinde anlama isteği, öğrenme isteği de olmalı; çünkü korkutucu olan her şeyin doğrusunu bildiğimizi varsaymakla başlıyor. Otistikleri kendi gerçekliğimize bağlama çabası hem onlara hem bize yararlıdır tabi; ancak belki daha da yararlı olan aynı zamanda otistiklerin gerçekliğini öğrenmeye ve onu bu gerçekliğe bağlamaktır, bir gerçeklik ancak böyle dönüşerek ölümden kurtulur!

Tüm tuhaflıkları ve hastalık/ayrıksılık diye gördüklerimiz için de aynı şeyi yapmalıyız bence, yani “dinleme sanatını” uygulamalıyız. Etkin Dinleme, gerçekten sevmektir; çünkü bunu her yaptığınızda artık eski kendiniz değilsinizdir daha kapsamlı bir majör enerji kalıbına geçmişsinizdir.