Çocuklarımız Geleceğimizdir -4

Önceki 3.bölüm için tıklayınız

Ölüm, bilinenden bilinmeyene AYRI olma algısından BİRLİK olasılığına geçiş yaptıgımız bir başlangıç inisiyasyonudur. Tüm ölümler, hayatın bize getirdiği armaganlardan vazgeçmemizi gerekturir.
Parçalanma, şamanların inisiyasyon niteligindeki klasik deneyimidir. Anadolu mistizminde ÖLMEDEN ÖLMEK, Toltek bilgeliğinde geçmisın silinmesiyle bilinen dunyanin çökmesi, insan kalıbını yitirmek olarak ifade edilmiştir.

Türk şamanlığındaki parçalanma ve şamanın yanlızlaşması konusu için tıklayınız

Hawaili Kahuna Hale Makua’nın gözlemlerine göre; savaşçılığın pozitif kutupluluğu ikna, nagatif kutupluluğu ise zor kullanmaktır. Nagatif, kötü anlamında değildir, o da hayat derslerini öğrenmemizi sağlar fakat sıklıkla ZOR yolundan gidenlerin zarafet ve güzelliği kaybettikleri görülmektedir. Urban shaman konseptinde güzelce açıklanmıştır bu konu, tıklayınız

Bizler çocuklarımızın hayata karşı tutku duymalarını istiyoruz. Onlara maddesel dünyada satın alabileceklerini aşan içsel zenginliği nasıl bulacaklarını öğretmek istiyoruz.
Çocuklarımıza DOĞAnın güzelliğini ve bize hayat veren toprağı,havayı,suyu,güneşi ve ağacı nasıl onurlandıracaklarını öğretmek istiyoruz. Anneler başta olmak üzere bu küçük filizleri geleceği kurmak için duyarlı, barışçıl bireyler haline getirmenin sevinçli yollarını bulmak ve uygulamak hepimizin üzerine düşen mutlu bir sorumluluktur.
İnsanlığın eski negatif kitle rüyasından uyanma olanağının, şimdi ve ilk kez mümkün olduğu pek çok yerli şamanın görüşüdür.

Devamını oku “Çocuklarımız Geleceğimizdir -4”

Görsellere kayan dikkat

720 gün uğraşıp bir kitap yazacağıma, bir leğenin içinde oturup etrafa bulaştırmadan nasıl nar yediğimi videoya çekseydim ve youtube’da yayınlasaydım çok daha popüler olurdum :))))
Üstelik sonra yazdığım kitaplar belki nar hakkındadır diye 32 lisana çevrilirdi hahahahahahaha

Bir an gözümün önüne gelip epeyce güldürdüğü için paylaştım bunu. Her şakanın ciddi bir yanı vardır tabi, şu bir gerçek ki dünya insanlarının ilgisi görsel yapımlar tarafından özellikle kısa olan görseller tarafından avlanmış durumda, bunun bir geri dönüşü var mı bilmiyorum, bilmediğimiz bir çok etken var, bir çıkarımda bulunmak istemiyorum. Şüphesiz ki sizler de bu durumun farkındasınız bir milyon tık alan youtube paylaşımlarını görmüşsünüzdür, sizlere neler verdi? Ne denli kalıcı oldu, neler düşündürdü ve ne tür bir değişime sebep oldu? Bunların istatiksel hesaplarını da bilmiyorum. Okumamak gelip geçici bir modanın mı sonucu yoksa bitti mi bu iş?

Okuyan ve yazan nesil bu durumu insanların düşünce tembelliğine bağlıyor, muhakkak bunda da gerçeklik payı vardır. Beni güldüren bir başka tespit de şu, insanlar mesleğimi sorduklarında yazarım cevabını alınca birden çok sevinmiş, takdir etmiş görünüyorlar hatta bazılarının gözündeki hayranlığı görüyorum fakat kitap okumadığını söylüyorlar. Yani kitaplara değil yazarlarına bir hayranlık var, bu da cumhuriyet döneminden kalma bir eğitimin son kalıntıları gibi geliyor bana, umarım yanılıyorumdur. Yani bir sonraki jenerasyonda belki bu bile kalmayabilir çünkü okumaya özendirme bir süredir eğitim sistemimizde ve TV program show ve dizilerinde kalmadı. Böylece belki artık kitaba olmayan ama yazarına olan takdir bile kaybolup gidecek. Ya da hiç bilmediğimiz bir şey olacak ve geri dönecek gerçekten de bir yargı oluşturmaktan kaçınıyorum.

İletişim çağının getirisi olan dikkat dağınıklığı sorunsalı; şu anda bir çok alanda gündeme getiriliyor ve tartışılıyor, belki bu dağınıklığın kapitalizmin işine yaradığını hatta onun tarafından organize edildiği söylense de nihai anlamda mevcut eski düzenin yıkılmasına hizmet edip etmeyeceğini de kimse kesin biçimde söyleyemez herhalde. Yani yeniye geçmek, eskinin imha edilmesini sağlamak için yozlaşmanın tavan yapması gerekiyor olabilir.

Okumak bize soyut alanlarda faaliyet gösterebilmeyi öğretir, erişemediğimiz zaman ve yerlerin içine dalmamızı sağlayan bir çeşit zaman makinesi, hatta boyut makinası olarak işlev görür. Demek ki burada sorulması gereken soru şu: acaba bu basit içerikli (genelde heyecan uyandırma gayeli düşmeler, cinsel imalar vs gibi) görseller insanların soyut kapasitelerini işler hale getirmeye muktedir mi?

*

Siz de benim gibi neye inanacağını seçenlerden misiniz?
Ben seçiyorum çünkü varsayımlar ve tavırlarımız yoluyla oluşan inanç durumunun, gerçekliğimi yarattığını biliyorum, en azından öznel gerçekliğimin sebebi budur.
Oyuna uyandığınızda artık suçlama ve şikayet ile kendine acıma lüksü elinizden alınıyor! Dikkat buyrun elinizden alınıyor… Bence rüyada olmak bazı açılardan çok rahat 🙂 üstelik uyanmanın geri dönüşü de yok.
CC bunun için dünyanın çökmesi tabirini kullanmıştır. E bir kere çökünce elinizde ne kalıyor? Sorumluluğu %100 almak!
Bazen bir sohbet ya da soruya karşılık verme veya bir seminer esnasında “falanca’ya henüz inanmaya karar vermedim” dediğimi duyuyorum. İçimden gülüyorum çünkü dosdoğru bir beyan. Dikkatimizi talep eden her şey, kendine inanmamızı sağlamaya çabalar, her şey bu kapsama dahildir.
İnanmadan varlık alemlerinde yaşamak mümkün olmadığına göre, seçtiğim şeylere kapıyı açmam kadar doğal bir şey olmaz herhalde. Tabi bunlar değişmez değildir fakat öyle zahmetli çalışmalar gerekiyor ki, inanmayı seçmeden önce kesinlikle daha zevkli bir süreci sürdürmek ve sonra kararını bildirmek en evlası geliyor bana.
Tabi karar mekanizması(*) duygusal olmayan bir insanın bu lafları etmesi bekara karı boşamak gibi oldu diyebilirsiniz ve kesinlikle haklısınız 🙂
Eğer bu paylaşım dikkatinizi çektiyse açılım için şu yazıya da göz atıverin lütfen: Tıklayınız
(*) Human Design sisteminde 5 çeşit karar verme mekanizması var ve söylendiğine göre dünyadaki insanların yaklaşık %80 i Duygusal ve Sakral otoriteli

Kısa kısa…

yık hayır köprüsünü şer üstünden geçmesin.
Halk sözü

*

Yerel güzide TV kanallarımızı izlemeyi 94 yılında bıraktım ve bi daha geri dönmedim. Güncel sosyal olayları ilişlkileri kaçırdım, zaman zaman oldukça cahil hissettim kendimi ama yine de avantajım sanki daha çok oldu, ya da ben hala o kısmı tercih etmekteyim.

*

“Anlamaya çalışarak kendini helak etme” dedi Don Juan “Bu dünya bir muammadır. Bakmakta olduğun her şey, göründüğünden başka birşeydir de. Dünya düşündüğümüzden çok fazlasını içerir, öyle fazlasını ki, sonsuz diyebiliriz. Böyle olunca, onu anlamaya çalışmak demek, aslında onu bildiimiz bi şeye benzetmek demek olur. Sen de ben de, burada, senin gerçek dediğin dünyanın içindeyiz; zira ikimiz  de onu biliyoruz. Ama sen erk dünyasını bilmiyorsun, o yüzden onu bildiğin bi sahneye benzetmektesin.”

“Bak evlat, savaşçının sanatlarından birisi belli bir amaçla dünyayı çökertmek sonra da yaşamını sürdürmek amacıyla onu yeniden biçimlendirmektir.”

*

Şiddet ve Şiddetsizlik

İçinizdeki öfke, şiddet için değil dönüşüm için kullanılabilir. bu ve benzeri kitaplar çocukları hayata hazırlayan, ağaçlara sarılan çeşitliliği hazmeden nesiller için. Hadi bi kaç tane alın yeğenlerinize komşu çocuklarına hediye edin.

http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=633421

Adil olana kim karar veriyor?

Ağaçları seviyorsanız çocukları da seversiniz, onları eğip bükmeye kıyamazsınız. Değil mi? Kendi öfkenizi, nefretinizi, yaşanmamışlıklarınızı ve özlemlerinizi onların içine tepiştirmekten kaçınırsınız, değil mi?