Kendini Begenmisligin Yitirilmesi- 2.ders

“Kendini fazlaca ciddiye almaktasin. Aklinca pek onem vermektesin kendine. Bunu degistirmelisin! Kendine verdigin o pis onem yuzunden, birazcik zora geldiginde hemen kacip gitmeyi dusunebiliyorsun. Herhalde karakter sahibi oldugunu dusunuyorsun boylece. Ama sacmaliktir bu! Zayifliktir, kendini begenmisliktir!” Dedi Don Juan ve ekledi :” Kendini begenmislik, tipki yasam oykusu gibi kurtulunmasi gereken bir baska seydir. Sen kendini dunyanin en onemli seyi sandigin surece, seni saran bu dunyayi layikiyla anlayamazsin. At-gozlugu takmis gibisin tipki, kendinden baska hic bi seyi gormuyorsun.”

Daha sonra bitkilerle konusmayi getirir gundeme Don Juan, onlara ne dedigin degildir onemli olan, bitkilerle- ve belki hayvanlarla da- yuksek sesle, ecik secik bicimde konusmalidir, istersen sozcukleri uydur, buradaki onemli husus; bitkiyi begendigin duygusudur, ona bir esitin gibi davranmandir. Bitkileri toplayan her kisi onlari her koparisinda ozur dilemesi, ilerde bir gun kendi govdesinin de onlari besleyecegine iliskin onlara soz vermesi gerekir. Sonucta bitkilerle biz bas babasa geliyoruz, ne biz ne de onlar daha cok ya da daha az onemli degiliz. Gel konus su kucuk bitkiyle biraz, artik kendini pek onemsemedigini anlat ona.

“Bizi saran bu dunya bir gizdir, biz insanlar obur seylerden daha ustun degiliz ki! Kucuk bir bitki bize comert davrandiginda, ona tesekkur etmemiz gerekir, yoksa bizi burdan bi yere -yeryuzu anliyorum- birakmaz ha!”

Su minicik bitkilerin bu denli yetkileri oldugunu bilir miydiniz? Neyin ne ise yaradigini bilmeden yer icer dururuz, cevre duzenlemeleri yapariz vahsice! Guya vahsi olani yumusatmaya calismaktir amacimiz velakin ne yaptigimiza gercekten bi bakin bi dinleyin derim ben de nacizane. Bu arada Don juan’in dogru yurumekle ilgili onerilerini de unutmayalim: elde yuk tasinmayacak-sirt cantasi olabilir- , el parmaklari ice kivrilacak ve dikkat onun uzerine yonlendirilecek.

Carlos bu dersi soyle bitiriyordu: “Parmaklarimi kivirdim ve onun -yasina ragmen- o sasilasi yuruyusune rahatca adim uydurabilirdim. Hatta kimileyin ellerimin beni ileriye cektigini duyumsuyordum. Icim cosuyordu. Bu kizilderili yaslisiyla oyle anlamsizca yurumek bana mutluluk veriyordu. Konusmayi boslamistim.”

Aynen, ne zaman elime Cc kitaplarindan birini alsam ve bu ikiliyle yurumeye baslasam (bes alti kez devirmisimdir tum diziyi) ayni hislerle dolarim, cosku, hayranlik, dolu dizgin bi cosku… buna benzer bi seyi yalnizca asik olup onu yasama firsati buldugumda hissetmis olabilirim. 🙂

 

Gorme ve Buyuculuk

Don Juan, “GORMEnin, dostlardan ve buyuculuk uygulamalarindan bagimsiz bir surec oldugunu ileri surmekteydi. GORMEnin, baska insanlari etkileme ugrasi demek olan buyuculugun cikarci uygulayimlariyla bir ilintisi olmadigina gore, bunun dogal bi sey oldugunu belirtti. GORME , buyuculuk degildir ama hep karistirirlar bu iki seyi, ustelik gorme buyuculuge ters duser cunku GOREN kisi her seyin onemsizligini kavramistir.

Bir baska dumancik uygulamasindan sonra Don Juan, bir savascinin bos yere kendini ortaya koymayacagini, yol ortasinda durup marizlenmeyi beklemeyecegini ve siradan insanlarin kaza dedigi seylerden cogu kez kacinilabilecegini soyledi ve soyle ilave etti: “Yasam kosullari, olcup bicip onlardan yararlanma alistirmalaridir bir savasciya, oysa sen yasamin anlamini bulmaya calismaktasin. Ne yapsin yasamin anlamini bi savasci!”

Yasamin anlamindansa comezini GORMEye ulastirmak istegiyle dopdolu oldugunu gorebiliyoruz bu yakinmada 🙂

Kendimi sana gormeyi ogretmeye adamisim, der DJ, ancak once bir savasci olmadan GORMEK insani enez kilar. Gostermelik bi alcakgonulluluk takinmana, cekilmene kacmana yol acar. Ilgisizligin yuzunden curuyup gider govden. Unufak olmayasin, silinip gitmeyesin diye seni bi savasci yapmaktir ilk gorevim. Seni bi kez zor kurtarmistim o dostundan hani hatirlarsin, cunku kalkanini yitirmistin. Nedir bu kalkanlar dersen, insanlar neyle ugrasiyorlarsa, iste o seyler onlarin KALKANlaridir. Senn de kendi dunyanin ogelerini secmelisin artik. Bi savasci o bilinmedik ve amansiz guclerle karsilasiverir; cunku zaten onlari arayip durmaktadir. O gucler bi geliverdiler mi uzerine, apisip kalacaksin; yarigin aciliverecek, korkudan da yasamin ucup gidiverecek sen karsi koyamadan. O halde yapilacak ilk sey hazirlanmaktir. Bu guclerden biri karsina dikilir de yarigini acarsa, kendi kendine kapatmalisin yarigini. Bunu basarabilmen icin sana buyuk erinc ve zevk veren bir takim seyler bulman secmen gerekir; aklini korkundan uzaklastirmak ve yarigini kapatip kendini sapasaglam yapabilmek icin, bile bile kullanabilecegin seyler… Savascinin kalkanlarini olusturan seyler, nesneler YUREK TASIYAN BI YOLDAKI seylerdir. Bi savasci olmanin ilk kurali ise siradan insanlarin olumlerine kadar yapadurduklari IC KONUSMAYI kesmendir. Bunun icin once gozlerini biraz olsun rahatlatmak icin kulaklarini kullanmayi ogrenmelisin. Dogdugumuzdan bu yana dunyayi degerlendirmek icin gozlerimizi kullanmisizdir, bi savasci bunun farkindadir ve dunyayi dinler. Dunyanin sesine kulak verir. Bu dinleme isini buyuk bi sabirla yapmalisin. Dunya soyledir boyledir demeyi durdurursak, dunya da oyle soyle olmaktan cikacaktir. Sorun su ki, insanlarin yaptigi seyler, bizi cepecevre saran guclere karsi birer kalkandirlar. Bu seyler bize rahatlik verir, guven duymamizi saglar. Insanlarin yaptigi bu seyler dogrudur ve cok onemlidir; ama yalnizca kalkan olarak. Ne yazik ki siradan insanlar olarak ne yaptigimizi, bu seyleri hic ogrenemeyiz ve bunlarin yasamimiza egemen olarak yasamimizi yikmalarina goz yumariz. Hatta diyebilirim ki insanliga gore, insanlarin yaptiklari bu seyler dunyanin kendisinden bile buyuktur ve onemlidir. Siradan bi insan icin dunya bi giz olmamistir hic. Ve yaslaninca da, artik yasamasina bi neden kalmadi sanir. Yasli biri icin dunya tukenmis degildir, yalnizca insanlarin yaptigi seyler tukenmistir. Ama kafasi oyle karismistir ki sersemce, dunyada kendisi icin bi giz kalmadigini sanir. O kalkanlar karsiliginda odenen igrenc bir bedeldir bu! Bunu bilen bi savasci dunyayi sonsuz bi giz kaynagi ve insanlarin yaptigi seyleri de sonsuz bi sacmalik diye ele alir.

 

Tonal/Nagual ve Bilmiyoruz

Sadece somut şeyleri TONAL olarak yorumlamak büyük bi yanılgı olur. Somut ya da soyut tüm bilinenler Tonal adasını oluşturur. Toltec öğretisinde Tonalin sadeleştirilmesi gereği vurgulanır ancak çok daha önemli olan ve tam anlaşılamadığını düşündüğüm ise TONALin “tek tarafa” toplanması gerekliğidir. Bu hayati derecede önemli bir işlem.

Burada kastedilen, Nagualin gerçekten tanımlanamaz olduğudur. Oysa insanlar, Nagual ya da Bilinmeyen hakkında sürekli yorumlar yapar, hatta bunlardan inanç sistemleri oluştururlar. Böylece sanki naguali kısmen biliyorlar-mışşş gibi yaparak efelik taslamaktan hoşlanırlar.

Bilinmeyen alanına girilip oradan bazı malzemeler getirilse bile bu malzeme o anda artık TONAL olur hem de getiren kişinin, bu bilinenlikte katkısı var anlamına gelir. Bu durum apaçık kuantumun başat ilkesidir: Gerçekliğin mükemmel doğası, bilinçli gözlemcinin katılımını bekler.
(Bu aynı zamanda BAK oyunumuzun da ana ilkesidir)

Don Juan şöyle der:

Savaşçının bilinmeyene yaptığı yolculuklar tıpkı ölmek gibidir; ancak onun salkımındaki tekil duygular ayrışmayıp, kendi birlikteliklerini yitirmeksizin bir parça genişler yalnızca. Oysa ölümünde bunlar çok diplere batarlar ve daha önce hiç birim olmamışçasına bağımsızca devinirler.

Bazıları ise, örneğin Viktor Sançez gibi Toltec öğretisine gönül vermiş biri bile Tonal/naguali basit bir dualite durumuymuş gibi sunuyor. Oysa dualite zaten bizatihi Tonalin önemli bir mekanizması, onun varedenidir (lisan ve rakamlar yolu ile).

“Ademden gayrı Hak talep idersen ma’rifetu’llah’tan bi-habersin”

Bu Bektaşi deyişinin bir diğer halk versiyoru da; “Allahın parmağı yok ki gözüne soksun” atasözüdür.

Manası ise şu fıkrada apaçık görülebilir:

Bir gün imama söylemişler sel olacak köyü terk ediyoruz sende gel, imam ben gelmem dinim bütün bana birşey olmaz demiş, herkes gitmiş imam camide sel başlamış hoca bakmış işler kötü minarenin ilk katına çıkmış hemen kayıkla gelmişler hocam gelin kurtaralım sizi, hoca yine demiş ben gelmem, ikinci kata çıkmış sel oraya kadar gelmiş yine bir kayık gelmiş hocam bak öleceksiniz gelin diye, hoca benim dinim bütün allah beni korur demiş.  Sular yükselince hoca minarenin üstüne çıkmış, helikopter gelmiş hocam bak gidecek yeriniz kalmadı gelin, hoca yine demiş allah beni korur. Derken sel minareyi geçmiş hoca ölmüş cennete götürmüşler, hoca meleklere ben tanrıya kızgınım ona okadar güveniyordum beni kurtarmadı demiş, tanrı yukardan seslenmiş ben o salağa iki kayık bi de helikopter gönderdim kendisinin suçu…….

Artık ciddi bi Bektaşi eğitimi aldığından hiç şüphe duymadığım Gurdjieff de aynı durumu şöyle hicvetmişti:

“Aslında öğrenci öğretmenin seviyesini hiç göremez ve ne derece aşağıda iseler o derece yüksek bir öğretmen isterler. (Genellikle insanın kendisi beş para etmediği halde İsa’nın öğretmenliğinden başkasını istemez.) daha aşağısına razı değildir.

İşte hocanın kendine gönderilen iki kayık, bi helikopteri kabul etmemesi de tam bu sebepledir.

Okuma bilen her kimse kutsal bir kitabı okur (şüphesiz bulunduğu seviyeden anlar), ancak bi insanı okumak nerdeyse imkansızdır. Bir çok bilim dalı onu milim milim parçalayıp yeniden birleştirdi ancak nerdeyse hala hiç bişey bilmiyoruz.

TENSEGRITY ve Sihirli Geçişler – Carlos Castaneda Röportaj – 1997

“TENSEGRITY” VE SİHİRLİ GEÇİŞLER

Carlos Castaneda ile Clair Baron röportajı – The New Times – Temmuz 1997

Otuz yıldan daha uzun bir süre önce, Meksika, Sonora’daki Yaqui kızılderilileri arasında saha çalışması yapan bir antropolog olarak Carlos Castaneda bir Meksikalı şaman olan don Juan Matus’la tanıştı. Önce, don Juan’dan antropolojik bilgiler aldı, ve sonra onun öğretmeni oldu. Carlos Castaneda’ya, kadim zamanlarda Meksikada yaşayan ve kendisinin de üyesi olduğu sülalenin şamanların algı dünyasını tanıttı.

Carlos Castaneda don Juan ile olan çömezliğini hepsi de de çok satan olan dokuz tane kitap yazdı, Don Juan’nın Öğretileri: Yaqui Kızılderililerinin Bilgi Yöntemi idi ve 1968’de yayınlandı, ve en sonuncusu Rüya Görme Sanatı 1993’te yayınlandı. Tüm dokuz kitabın halen baskıları mevcuttur, ve en az on yedi farklı lisana çevrilmişlerdir.

Yazar tarafında HarperCollins yayın evince yeni bir kitap yayınlanması planlanmaktadır, başlığı, Sihirli Geçişler: Kadim Meksika Şamanlarının Uygulamalı Bilgeliği. Burada, Carlos Castaneda okuyucularını, don Juan tarafından öğretilen bir takım bedensel hareketlerle tanıştırmaktadır. Tensegrity bu hareketlerin modern şekline verilen isimdir, birleşik Devletler, Meksika, Güney Amerika ve Avrupada verilen seminer ve çalışmalar ile ilgili son bir buçuk yılda üç adet video yayınlanmıştır.

CB : Tensegrity nedir?

CC : Don Juan’nın bana öğrettiği sonsuz sayıdaki şeylerden biri olan kadim Meksika’daki şamanların kullandığı, fiziksel ve zihinsel olarak daha iyi olmayı sağlayan bedensel hareketlerdir. O, bunları kendisine öğreten şamanın hareketlere sihirli geçişler dediğini söylemişti, çünkü uygulayanlar üstündeki etkisi hayret verici idi. Hareketleri uygulayan şamanlar, muhteşem bir fiziksel ve zihinsel dengeyi başarmaktaydılar.

Bu hareketlerin sentezini yapmak için on sene çalıştım. Neticesi ise adına Tensegrity diye adlandırdığım bir şey oldu: sihirli geçişlerin modern uyarlaması. Tensegrity, sihirli geçişleri harekete geçiren iki güç olan, gerilim (tension) ve bütünlük (integrity) kelimelerinin bir karışımıdır.

CB : Bu hareketlerin “keşfedildiğini” söyledin …

CC : Don Juan, rüya görme denilen bir özel farkındalık durumunda, bu adamların ve kadınların ideal bir fiziksel denge durumuna eriştiklerini anlattı. Aynı zamanda, rüyada olmadıkları zamanda da ideal fiziksel denge durumuna gelmelerine imkan veren gerçek hareketleri – rüyada – keşfetmeyi becerdiler.

CB : Daha önceki kitaplarınızda neden bu hareketlerden hiç bahsetmediniz?

CC : Sihirli geçişler bunları keşfeden Meksika şamanların en büyük mükafatlarıdır. Bunları, gizem ve törensel ayinlerle çevrelemişler ve yalnız layık olanlara muazzam bir gizlilik içinde öğretmişlerdir. Don Juan öğrencileri olan Taisha Abelar, Florinda Donner-Grau, Carol Tiggs ve bana bunları bu tutumla öğretmiştir. Bunlar benim kişisel ihtiyaçlarıma göre ve gizlilikle öğretildiğinden hiç konuya hiç ilişmedim; söylemek istediğim bana öğretilen geçişler yalnız benim kişisel ve fiziksel duruma uygun olarak özel olarak tasarlandı.

Her bir diğer öğrencinin de kendine ait olan, özellikle enerji biçimine ve kişiliklerine uygun, bir dizi sihirli geçişi vardı.

Sülalenin son halkası olan biz dördümüz aynı fikirde idik, ve sihirli geçişler için olan gizliliğin, don Juan’nın dünyasının yoldaş erkek ve kadınlarca kullanılabileceğine dair inancımıza karşı olduğuna karar verdik.

Uzun bir sessizlikten sonra, güçlerimizi birleştirip sihirli geçişleri bu karanlık durumdan kurtarmaya karar verdik. Yıllarca süren çalışmadan sonra, bizim bu dört bireysel sihirli geçiş dizilerimizi, hareketleri değiştirerek herhangi bir fiziksel durum için uyarlamayı ve birleştirmeyi başardık. Hepimiz, bu bileşimin beklentilerimize uygun olduğuna anlaştık.

Bu bileşimlere Tensegrity adını verdik.

CB : Tensegrity sihirli geçişleri ile aerobik veya jimnastik gibi diğer egzersizlerden farkı nedir?

CC : Sihirli geçişler ile aerobik veya jimnastik arasındaki fark, sondakilerin bedenin yüzeysel kaslarını çalıştırmak için tasarlanmalarına karşın, sihirli geçişler bedenin derinlerinde gevşeme ve germeyi etkilemeleridir. Sihirli geçişler kas siteminin ötesini etkilemektedir: yani, bedendeki temel enerji sistemini.

Bu hareketlerin ilk hazırlandıkları anda dahi, sihirli geçiş olarak görüldüklerini don Juan söylemiştir. Bu hareketlerin “sihrini” uygulayıcıların hoş bir değişiklik olarak deneyimlediklerini; gözlerin ışıl ışıl olması gibi, bir çeşit parıldama ile fiziksel ve zihinsel durumlarında kısa süreli bir nitelik artışı getirdiğini açıklamıştır. Bu hoş değişiklik durumunu “ruha dokunma” olarak söylemiştir; sanki uygulayıcılar, bu hareketlerle, onları taşıyan yaşam gücü ile yepyeni bir bağlantıyı yeniden kurmuşlardır. Bu hareketlerin sihirli geçiş olarak adlandırılmalarının daha ileri bir açıklaması da, bunların uygulanması vasıtası ile, şamanlar algılama anlamında kendilerini aşmış ve varlığın başka durumlarına geçerek dünyayı anlatılamaz bir mana ile algılayabilmişlerdir.

CB : Bu hareketleri hiç yapmamış olanlara ne diyeceksiniz? Ne zaman “sonuçlar” beklenmelidir?

CC : Olumlu sonuçlar neredeyse anında olur, eğer biri titizlikle ve günlük olarak uyguladığında, artan enerji sakinlik, etkinlik ve niyet üretir. Hepimiz bir anda aydınlanmayı, anında uzman olmayı, isteriz; işte hata buradadır. Don Juan, günümüzdeki ortak illetin, amaç eksikliğinin olduğunu söylerdi. Sonsuz kez bize tekrarlamıştır ki, yeterli enerji olmadan, yaşamımızın herhangi gerçek bir amacının kavranması mümkün değildir. Sihirli geçişler, bizim enerji depolamamız ile düşünsel ve eylemsel olarak amaç fikrini kavramaya yardım etmektedir.

Gelecek yıl, don Juanın Öğretileri’nin basımının on üçüncü yıl dönümüdür, Simon ve Schuster firması yazarın yeni bir önsözü ile bu kitabın özel bir on üçüncü yıl baskısı yapacaktır.

Muhtelif Birleşik Devletler şehirlerinde, yeni bir dizi kısa ve yoğun Tensegrity seminerleri, Seattle’da 19 Temmuz’da bir günlük bir seminerle başlayacaktır. Carlos Castaneda ile en az on sene birlikte çalışmış olan iki kişilik bir ekiple yönlendirilecektir. Katılımcılar üç adet Tensegrity video’larında gösterilen, artı gevşemeye ve aynı zamanda tetikte olmaya yarayan bir dizi sihirli geçiş hareketini deneyimleyeceklerdir – bu kısa süredeki uygulamalar için gerekli olan keskin dikkatin bu iki koşula ihtiyaç vardır.

© Copyright The New Times
Yayın Tarihi : Temmuz 1997

Çeviri : Aki

Bir Başka Gerçekliğe Giriş – 2

Daha önce bahsedilen “benlik” (ego) tanımına göre, yeni bir gerçekliğe uyumlu olacak bir şekilde yeniden yapılandıracak alıştırmaların tekniklerini açıklamaya başlayabiliriz;

Ölümün Farkındalığı
Genelde tüm çağdaş toplumlarda bireysel benliğin ana “yapmalar” dan biri Ölümün yadsımasıdır. Genç yaşlarda ölüm bize unutturulur, her ne kadar bu unutma bilinmeyenden kaynaklanan korkuları yatıştırsa da yaşamın büyülü doğasını unutmak bunun bir yan etkisi olarak karşımıza gelir.
Bu “yapma” lar arasında, hayat sigortası satın alma, kendi cenaze masraflarını taksitlendirip ödeme gibilerini sayabiliriz. Yakın geçmişte hristiyan kilisesinin cennette arazi satışı gibi oldukça aşırı olayların da olmasına rağmen genelde her dinin amacı ardıllarının cennete gitmesi için gereken yolun tarif edilmesidir de diyebiliriz. Tabi bu yolda “ideal insan” olma dışında farklı algılanabilecek birçok uygulamanın da olduğu aşikardır. Kiliseye veya başka bir dinsel kuruluşa bağışta bulunmak cennette bir yer ayrılması için verilmiş en kaba anlamı ile bir rüşvettir. Reenkarnasyon da, “bu sefer olmasa da gelecek sefer cennete gidebilirim” düşüncesi için iyi bir nedendir.
Ölümden korkan “benlik” tir, çünki ölüm bilinmeyendir ve hiçliği temsil eder. Ölüm yaşamın yok sayılması değil, benliğin yok sayılmasıdır. Yaşam ise ölümle beslenir; bedenimiz hayvan ve bitkilerin ölümü ile beslenir, tıpkı bizim ölümümüzün onları besleyeceği gibi. Ölümün farkındalığı, bizi canlı olarak benliğin sınırlarının ötesine taşıyabilecek tek yoldur ve varlığın farkındalığına açılan kapıdır.
Ölümsüzlük sıradan insanın başlıca “yapma” larından biriyse, bunun karşıtı olan “yapma-ma” ölümün farkında olmaktır. Don Juan’ın kullandığı şekliyle “büyüklenme” kendini önemseme anlamındadır ve kendimizi ölümsüz olarak hissetiğimizde oluşur. Bilinçli ölümlüler, kısa ve geri dönülmez zamanlarını yıkıcı çoşkulara heba etmezler ve her edimlerini bir meydan okumaya dönüştürebilirler. Her edimleri onların yeryüzündeki son edimiymiş gibi erkleri yettiği ölçüde kusursuzlukla ve tadını çıkararak yaşamayı şeçerler.

Asla şunları yapmayı seçmezler;
• bugün yapılacak işleri belirsiz bir yarına erteleme,
• kendine ait olan imajı savunmak,
• kendini nefret, kin, gücenme ve bayağılık hislerine kaptırmak,
• depresyona girecek ve derin acı çekecek kadar hayıflanmak,
• sabırsız davranma, yakınma ve yenilmiş hissetmek,
• her şeyi “çirkin” olarak görmeyi öğrenmek,
• sevgiyi bastırma ve onu ifade etmeyi yadsımak,

Ölümüm farkındalığı zihinsel bir kavram değildir, o bir beden bilinçliliği olayıdır ve öteki özün farkındalığının özelliklerinden biridir, ona yalnızca “yapma-ma” uygulamaları ile ulaşabiliriz.

Bir Danışman Olarak Ölüm
Ölümü bir danışman olarak benimsemek gündelik yaşam konularında, sıradan bir insana oranla, daha ölçülü, etkili, ve gerçekçi bir yaklaşım imkanı verir. Yaşamın sizi yıprattığı ve parçaladığı bir anda ölümü hatırlayın, bu şekilde durumun gerçekliğini daha doğru değerlendirebilirsiniz. Büyüklenmenin herhangi bir çeşidine düştüğünüzde, zamana ve kişiliğiniz üzerinde egemen olmaya başladığınız anlarda bu daha da önem kazanır; çok değerli bir şeyi kaybetmekte olduğunuzu hissettiğinizde, bir şeye gücenip intikam hissi ile yanıp tutuştuğunuzda, kortuğunuzda ve eyleme geçmekten ürktüğünüzde; bu anlar ölüme bakıp onun öğüdünü almanın tam zamanıdır. Ölümün yanında gündelik sorunların tamamının, en ağırının bile, hiçbir değeri olmadığını göreceksiniz. Yaşamaktasınız; ve ölüm hangi köşede saklandığını bilmediğiniz halde, her an sizi beklemektedir. Önemli olan tek şey budur.

İskeletin Uyandırılması
Bu çalışma tek veya grupla açık havada ve gece yapılmalıdır. Herkes tamamen hareketsiz ve gevşemiş bir halde ayakta durarak başlanır. Başta fark edilemeyecek kadar yavaş hareket etmeye başlayın, mesela bir parmağınızı oynatarak başlayın, daha sonra diğer parmakları, kolları ve giderek tüm bedeni ağır çekimdeymişçesine harekete geçirin. Burdaki en önemli nokta her hareketin fiziksel olarak farkına varmaktır.
Ayağa kalkar gibi hareketlerle önce yavaş gittikçe hızlanarak hareket edin, hereketlere uygun ritimde nefes alın ve hızlanmayı 15 dakikada doruğa ulaşacak şekilde artırın, süre sonunda duygusal boşalım anını bekleyin. Buna ulaştığınızda bunu vurguluyan güçlü bir çığlık koyverin. Bundan sonra şu ana kadar yapılanların tersini uygulayarak tamamen hareketsiz kalana kadar devam edin.
Bu süre zarfında bedensel farkındalığınızı geliştirerek bedeninizdeki tüm kemiklere yöneltin, tamamen kemikten ibaretmişiniz gibi hissetmeye başlayın.
Bir maymun gibi eller ayakların arasından yere değer durumda çömelin. İskeletinizin farkındalığını derinleştirin. Bir iskelet olarak, dünyaya merak ve şaşkınlıkla bakan bilinmez bir varlıkmış gibi hissedin kendinizi. Bu arada derin nefesler alın, ve iskelet olduğunuz hissi berraklaşana kadar çömelmiş durumda kalın. Bundan sonra çok yavaş hareketlerle önce ayağa kalkın sonra harket etmeye başlayın, üç adım öne, üç adım arkaya. Dünyayı bir iskeletin göreceği şekilde görmeye çalışın, diğerlerini iskeletmiş gibi algılayın.

… devam edecek …

Aki