Castaneda kitapları okuma sırası

#carloscastaneda nın Toltec bilgeliği ismiyle anılan aslında Mu’nun #atlantis uzantısından göçmüş devamı yaqui kızılderilerine ait bir #şamanöğretisi olduğunu söyleyerek başlayayım. Castaneda’nın kendi çömezlik yıllarında yazdığı 12 kitap var.
Gelelim benim hikayeme CC ile 92 yılında tanıştım, ilk iki kitabı okudum (30 yıl olmuş!) 94 yılında #fethiye ye taşınırken kitapların gerisini almadım, aslında büyülenmiştim fakat mantık yürüterek; ben burada ne bir #nagual bulabilirim ne de #meskaline dolayısı ile bu bilgileri sindirmem mümkün olmaz dedim😏😔
200O yılında #7numara dizisi için İstanbul’a döndüm, altı ay kalacağımı düşünürken hala buradayım🤣
Seksenli yılların sonundan beri #kuantumfiziği ilgimi çekiyordu, Türkçe çok az veri olmasına rağmen tümünü okumuştum hatta 99 yılında yazdığım ilk kitabım #sırıtkankırmızıay da öğrendiğim #kuantumfelsefesi ne dair bir kurgu yaptım. mem mümkün olmaz dedim😏😔
200O yılında #7numara dizisi için İstanbul’a döndüm, altı ay kalacağımı düşünürken hala buradayım🤣
Seksenli yılların sonundan beri #kuantumfiziği ilgimi çekiyordu, Türkçe çok az veri olmasına rağmen tümünü okumuştum hatta 99 yılında yazdığım ilk kitabım #sırıtkankırmızıay da öğrendiğim #kuantumfelsefesi ne dair bir kurgu yaptım. İstanbul’a döndüğüm ilk yıllarda izleyici olarak katıldığım bir kuantum sempozyumunda konuşmacı olan ve sonra iyi bir dost olduğum Doç.Haluk Berkmen ile tanıştım. O bana Castanedanın kitaplarından birini hediye etti, gözüm parladı, hatırlamıştım ve artık eskisi kadar mantık odaklı değildim 😃 sözü uzatmayayım sonrasında onbeş yıl kadar bu kitapların sunduğu harika bilgiyi sindirmek için muntazam grup çalışmaları yaptık. Ben yirmi yılda kitapları altışar kez okuyup web siteme bin civarında yazı ekledim.
Sonuç olarak 12 kitabın uygun okuma sırasının fotoğraftaki gibi olmasını bi yana not etmişim.


Tamamen kişisel bir çıkarım, şu an bununla ilgili hangi kriterleri kullandım hatırlamıyorum. İsteyen kullansın ya da rastgele okusun.
Son söz: eğer CC çalışmam olmasaydı işin çıkış yerine #muuygarlığı na ve onun uzantısı

Devamını oku “Castaneda kitapları okuma sırası”

Kindred Spirit Dergisi – Carlos Castaneda Röportaj

Kindred Spirit Dergisi – Carlos Castaneda Röportaj

1960’ların başında Carlos Castaneda dokuz kitabından birincisi olan “Don Juan’nın Öğretileri – Yaqui Kızılderililerin Bilgi Yöntemi” yayınladığında dünyaya derin bir darbe vurmuştur. Bu kitapta,  Sonora Meksika’daki bir Yaqui Kızılderilisinin gözetimi altındaki bir büyücü çömezi olarak, edindiği deneyimleri anlatmaktadır. UCLA’dan bir antropoloji öğrencisi olarak doktora tezi için halüsinojen kaktüs olan peyote hakkında bilgi toplarken, don Juan Matus ile karşılaştı. Kitap yayınlandığı anda Castaneda bir inanç figürü oldu. Her ne kadar çok ender olarak röportaj vermesine rağmen Castaneda bu yılın (1997 yılından bahsediliyor ÇN) Şubat ayında konuştu, ve ne söylediğinin merak ettiğinizi sanıyoruz.
Castaneda’nın kitabı ‘savaşçının yolu’ görüşünü ileri sürmektedir, mükemmel yaşama, kişisel tarihi silme, ölümü danışman olarak alma ve kendi önemliliğini yok etme. Castaneda, don Juan, diğer öğretmen arkadaşları ve çömezleri ile olan etkileşimini, alayın ve eleştirinin hedefi olan ciddi bir Batı bilgininin, sosyal modelini bir tarafa bırakarak, bilinmeyenin gizeminde uyanışını açıklayarak, samimi olarak gözler önüne sermektedir.
Fayda değerinin yanında, Castaneda’nın çalışması şüphesiz yazınsal bir kaliteye de sahiptir. Şiir, büyü ve güzellik ile doldurulmuştur. Dokuz kitabı da çok satar kategorisine girmiş ve tüm önemli dillere çevirileri yapılmıştır.
Castaneda’nın arkadaşları, Taisha Abelar ve Florinda Donner-Grau, da don Juan ile olan deneyimlerini “Büyü Geçişi” ve “Rüyacı” kitapları ile anlatmışlardır. Castanedanın bazı kitaplarındaki kahramanı Carol Tiggs ise halen herhangi bir kitap yayınlamamıştır.
Carlos Castaneda’dan Tensegrity: Kadim Meksika Şamanlarından Büyülü Geçişler.
Şimdi, Carlos Castaneda ve arkadaşları Taisha Abelar, Florinda Donner-Grau ve Carol Tiggs, don Juan’nın dünyasının daha ulaşılabilir olmasına çalıştılar. Son günlerde don Juan’nın onlara öğrettiği Tensegry adındaki fiziksel hareketlerden oluşan bir yöntem ile ortaya çıktılar. İspanya fethi öncesi Meksika’da yaşayan şamanlar tarafından geliştirilmiş olan, algıyı yükseltmek ve fiziksel  bedeni güçlendirmek için tasarlanmış bu hareketlerin bazı modernleştirilmiş uyarlamalarına “Büyülü Geçişler” adı veriliyor. Tensegrity mimarlıktan ödünç alınmış bir kavram olup bedendeki kas ve tendonların gerginleştirmek ve gevşetmenin özü anlamına gelir. Bedene uygulandığında, büyülü geçişlere götüren gerilme ve bütünlüğün etkileşimi olarak tanımlanır.
Tensegrity seminerlerinin süresi bir hafta sonundan, günde birkaç saatin bu hareketlere tahsis edildiği, haftalarca uzunluğa kadar değişik dizilerdedir. Aynı zamanda üç adet video da yayınlandı: Bölüm 1, On iki Temel Hareket – Enerji Toplamak ve Sağlıyı İyileştirmek; Bölüm 2, Dağılmış Enerjiyi Paylaşmak; ve Bölüm 3, Enerjik olarak bir Alandan diğerine geçmek. Tüm bu videolar Cleargreen, Santa Monika, Kalifornia firmasınca yayınlandı ve oradan veya www.castaneda.com (www.webb.com/Castaneda – bu site artık kullanılmıyor ÇN) ‘dan tedarik edilebilir. Cleargreen Carlos Castanedanın Tensegrity kitabını bu yılın sonunda (1997 yılından bahsediliyor ÇN) yayınlıyacak.
Bu yıl Şubat ayında, Castaneda, Daniel Trujillo Rivas’ın Şili ve Arjantinde yayınlanan Uno Mismo dergisi için sorduğu soruları yanıtladı:
Carlos Castaneda ile karşılaşmam, 30 yıldır efsane ve mitlerle çevrelenmiş, bu sınıflandırılamayan yazar,  benim için dehşetli bir andı. Kolomb öncesi Amerikan kültürünün devrimci fikirleri ile yüzyılın en önemli yazınsal olgusu idi.
Dokuz kitaptan sonra dahi, başlangıçta halen Castaneda hakkında aynı sorular vardı: O gerçekte kimdi? Bir Antropolog? Yetenekli bir yazar? Bir büyücü çömezi? Veya kusursuz bir şaman mı? Şimdi kişisel olarak onunla konuşabilecek ve bu soruların cevabını alabileceğimin umudunu taşıyordum.

DTR : Bay Castaneda, yıllarca kesin bir kimliksizlikle saklandınız. Bu şartları değiştirmeye ve siz ve üç arkadaşınızla, nagual Juan Matus’tan edindiğiniz öğretiyi halk karşısında konuşmaya ne sebep oldu.

CC : Bizi don Juan Matus’un fikirlerini yaymaya zorlayan, öğrettiklerini aydınlığa çıkarma ihtiyacı oldu. Bizim için, bu daha fazla ertelenemeyecek bir görevdi. Onun diğer üç öğrencisi ve ben, don Juan Matus’un bize tanıştırdığı dünya, tüm insan varlıklarının algısı dahilinde olduğu fikrine vardık.  Hangi yolun uygun olacağını aramızda tartıştık. Don Juan’nın yolu bizim kimliğimizi saklamayı mı öneriyordu? Bu kabul edilemez bir olasılıktı. Diğer geçerli yol ise don Juan’nın fikirlerini yaymaktı: son derece tehlikeli ve zahmetli bir seçimdi, fakat bu, don Juan’nın tüm öğretilerine kattığına inandığımız kıymettin tek seçimi idi.

DTR : Savaşçının öngörülemez hareketleri ile ilgili söylediklerine göre, ki bunların on kez kanıtlanması gerekir, halka açık olan şu andaki gidişinizin bir yerde sona ereceğini beklemeli miyiz? Nereye kadar?

CC : Bizim için, zamana ait kriterler koymak mümkün değil. Biz don Juan’nın koyduğu öncül önermelere göre yaşıyor ve asla onlardan sapmıyoruz. Don Juan Matus bize, söylediklerine göre yaşayan bir adanın tüyler ürpertici örneğini vermişti. Ve ben de bunun tüyler ürpertici bir örnek olduğunu çünkü özenmek en zor şeydir; yekpare olmak ve aynı zamanda herhangi bir şeyle yüz-yüze gelebilecek kadar esnek olmak. Bu don Juan’nın hayatını yaşadığı yoldur.
Bu öncüller çerçevesinde, bir kimsenin olabileceği tek şey kusursuz uzlaştırıcı olmaktır. Biri, bu kozmik satranç maçındaki oyuncu değil, biri basitçe satranç tahtasındaki bir piyondur. Her şeye karar veren, büyücülerin niyet veya Ruh dedikleri kişisel olmayan bir farkındalık gücüdür.

DTR : Kanıtlayabildiğim kadarıyla, ortodoks antropoloji, ve aynı zamanda Kolomb-Öncesi Amerikan mirası iddiasını savunanlar, çalışmalarınızın güvenilirliğini baltalıyorlar. Çalışmalarınızın yalnızca sizin edebi yeteneğinizin sonucu olduğu inancı bugün de devam etmektedir. Aynı zamanda,  sizi çifte standart uygulamakla suçlayan başkaları da var, çünkü onlara göre, sizin yaşam şekliniz ve faaliyetleriniz çoğunlukla bir şamandan beklenenin aksidir. Bu şüpheleri nasıl açıklıyacaksınız?

CC : Batılı insanın algılama sistemi bizi ön yargılı fikirlere inanmaya itiyor. Tüm yargılarımızı her zaman önsel (a priori) bir şeye dayandırıyoruz. Örnek olarak, ‘ortodoks’ fikrinin ne olduğu. Ortodoks antropoloji nedir? Üniversite amfilerinde öğretileni midir? Şamanın davranış tarzı nedir? Başına tüyler takıp ruhlar için dans etmesi mi?
Otuz yıldır, insanlar Carlos Castaneda’yı yazınsal bir karakter yaratmakla suçluyor, çünkü basitçe benim anlattıklarım antropoloji ile ‘a priori’ olarak aynı fikirde değil – ders sınıflarında belirlenen veya  antropoloji çalışmaları alanında çalışılan fikirler değil. Ancak, don Juan’nın bana öğrettikleri,   toplu davranış olarak isimlendirilen duruma uygun geliyor, bu şartlar altında, ön yargıda bulunmak çok az veya neredeyse asla ortaya çıkmaz.
Şamanizm konusunda kararlar vermeye kendimi yeterli görmedim, çünkü bunu yapabilmek için şaman dünyasının aktif bir üyesi olmak gerekir. Bir sosyal bilimci, mesela sosyolog diyelim, batı dünyası ile ilgili bir konuda  sosyolojik bir karara varması çok kolaydır, çünkü kendisi bir sosyolog olarak batı dünyasının etkin bir üyesidir. Fakat şimdi, son iki yılını diğer kültürleri incelemekle geçiren bir antropolog, onlar için güvenilir bir karara nasıl varabilir? Bir kültürel dünyanın üyeliğini kazanmak yaşam boyu süren bir çabaya gerek duyar. Benim, kadim Meksika şamanlarının dünyasında otuz yıldan fazla çalışmalarım var, buna rağmen samimiyetle diyebilirim ki, bu dünya ile ilgili karar verecek hatta bir şey önerecek kadar bile bu üyeliği kazandığıma inanmıyorum.
Bunu farklı disiplinlerden gelen kişilerle tartıştım, ortaya koyduğum öncülleri hepsinin anladığını ve kabul ettiklerini gördüm. Fakat, daha sonra geriye döndüklerinde, vardıkları sonuçlarda saçma bir hata yapmış olabilecekleri ihtimalini dahi taşımadan, kabul ettikleri her şeyi unuttuklarını ve ortodoks akademik prensipleri desteklemeye devam ettiler. Öyle anlaşılıyor ki, algılama sistemimiz anlaşılmazdır.

DTR : Neden fotoğrafının çekilmesine, sesinin kaydedilmesine ve hayat hikayenin bilinmesine izin vermiyorsun? Bu insanı etkiler mi, eğer öğle ise nasıl, spiritüel çalışmalarında başardın? Bir doğrulama olarak, senin gerçekten kim olduğunun, duyurduğun yolu takip etmenin gerçekten mümkün olduğunu ve samimi olarak gerçeği arayanlar için yararlı bir bilgi olacağını düşünmüyor musun?

CC : Resim çektirme ve kişisel bilgiler konusunda, ben ve diğer üç çömez don Juan’nın talimatlarını uyguluyor. Don Juan gibi bir şaman için, kişisel bilgileri vermekten kaçınma düşüncesi çok basittir. “Kişisel tarihi” terk etmek bir zorunluluktur. “Ben” den ayrılmak son derece can sıkıcı ve zor bir şeydir. Don Juan gibi şamanların istediği, “ben” in hesaba katılmadığı bir akışkanlık durumunda olmaktır. O, fotoğrafın ve kişisel bilgilerin bulunmaması, bilinçaltı yolu ile etki alanına mutlak bir şekilde  herhangi birinin girmesini etkilediğini düşünür. Daima fotoğraf, ses kayıtları ve kişisel bilgileri kullanmaya alıştık, tüm bunlar kişisel önem düşüncesinden fışkırmaktadır. Don Juan, bir şaman hakkında bir şey bilmemenin daha iyi olduğunu; bu şekilde bir kişi ile karşılaşıldığında onu kabul edilebilir bir fikir olarak algılarız. Bu her günkü dünyada olanların  tersidir, orada psikolojik problemleri olup, fikirleri olmayan kişilerle karşılaşırız, tüm bu insanlar “ben, ben, ben” ile ağzına kadar doludur.

DTR : Takipçilerinizin, sizin ve arkadaşlarınızın yaydığı bilgiyi kuşatan, açıklığı ve ticari altyapıyı (yazınsal işinizin bu kısmını) nasıl yorumlamaları gerekir? Cleargreen, Laugan Productions and Toltek Artists gibi diğer şirketlerle ilişkiniz gerçekte nasıldır? Ticari bağlamda soruyorum.

CC : İşimin bu evresinde don Juan Matus’un fikirlerini yaymam için beni temsil edecek birilerine ihtiyacım var. Cleargreen bizim işimizle büyük benzerliği olan bir şirket, aynı zamanda  Laugan Productions and Toltek Artists de öyle. Don Juan’nın öğretilerini modern dünyaya yayma fikri benim ulaşamayacağım ticari ve sanatsal medyayı kullanmayı içermektedir. Don Juan’nın fikirlerine benzerlikleri olan şirketler olarak, Cleargreen ve Laugan Productions and Toltek Artists, benim yaymak istediklerimi yaymayı sağlama kapasiteleri olan şirketlerdir.
Her zaman, kişisel olmayan şirketlerde, onlara verilen ve kendi ideolojilerine uyarlanan, her şeye hakim olma ve dönüştürme eğilimi vardır. Eğer, Cleargreen ve Laugan Productions and Toltek Artists’in samimi ilgisi olmasaydı, don Juan’nın söyledikleri şimdiden başka bir şeye dönüştürülmüş olacaktı.

DTR : Şöhret elde etmek için, şu veya bu şekilde size bağlanan büyük sayıda insan var. Kendi kişisel teorisini üretmektense sizin öğretinizi yorumlayan ve yeniden düzenleyen Victor Sanchez’in  çalışmaları hakkında düşünceniz nedir? Ayrıca Ken Eagle Father’in, don Juan tarafından çömezi olarak seçildiğine ve yalnız onun için don Juan’nın geri geldiğine dair iddialarına ne diyorsunuz?

CC : Benim ve garanti ederim ki don Juan’nın da hiç tanımadığı veya hiç karşılaşmadığı birçok kişi kendini, benim veya don Juan’nın talebesi olarak tanıtmaktadır. Don Juan Matus özellikle kendi şaman sülalesinin devamı için ilgilendi. Bugün onun yalnız dört çömezi kaldı. Onunla birlikte giden başkaları da vardı. Don Juan bilgilerini öğretmeye ilgilenmedi; onu, sülalesinin devamı için çömezlerine öğretti. Don Juan’nın sülalesini onların devam ettirmedikleri gerçeğini göz önüne alırsak, onun dört çömezi fikirlerini yaymak için baskı gördüler.
Kendi bilgi yöntemini öğreten bir öğretmenin görüşü bizim bilişim sistemimizin bir parçasıdır, ama bu kadim Meksika şamanlarının bilişim sisteminin bir parçası değildir. Onlar için öğretmek saçma bir edimdir. Bilgileri sülalenin devamı için aktarmak başka bir konudur.
Birçok kişinin benim veya don Juan’nın adını kullanarak emek harcamadan kendilerine çıkar elde etmeleri basit bir harekettir.

DTR : “Spiritüalite” kelimesinin anlamı hakkında biraz konuşalım, bu insanların, türlerinin iktidar   kontrolünü ele geçirebilecekleri bir bilinç durumudur, ruhsal, ahlaki ve entelektüel bir eğitim gibi bir şeyler basit hayvansal koşulları başarı ile aşıyor. Bu iddiayı kabul ediyor musunuz? Bu bağlam don Juan’nın dünyasına bunu nasıl bütünleştirilebilir?

CC : Don Juan Matus için, uygulamacı ve aşırı dengeli şaman için, “Spiritüalite” boş bir idealdir, yazınsal kavramları ve şiirsel ifadeleri kapsadığından çok güzel olduğuna inandığımız, temeli olmayan fakat asla bunun ilerisine geçemeyen bir savdır.
Aslında şamanlar don Juan gibi pratik insanlardır. Onlar için yalnızca yağmacı bir evren vardır, ki arada anlayış veya farkındalık yaşamın bir üretimi ve ölümün meydan okumasıdır. Bir şamanın yaptığı gibi bilinmeyende gezeceğine, sınırsız pragmatizme, sonsuz dikkate ve “çelik gibi cesarete” ihtiyacı olan sonsuzda bir gezgin olarak düşünmüş kendisini. Tüm bunların görünümünde, don Juan “Spiritüalitenin” her günki dünyada başarılması mümkün olmayan basit bir açıklama, ve gerçek bir davranış tarzı olmadığına, inanıyordu.

DTR : Çalışmalarınızdaki bazı kavramların, birleşim noktası, enerji iplikçikleri, inorganik varlıkların dünyası, iz sürmek ve rüya görmek gibi, batı kültüründe karşılıkları var mı? Örnek olarak, birçok kişi insanın parlak bir yumurta görünümünün bir aura ifadesi olduğunu söylüyor.

CC :  bildiğim kadarı ile, don Juan’nın öğrettiklerinin hiçbirinin batıda bir karşılığı yok. Bir zamanlar, don Juan’nın halen burada olduğunda, bütün bir yılımı guruların, öğretmenlerin ve bilge insanların yaptıklarının ipuçlarını bana söylemeleri için arayarak geçirdim. Don Juan’nın söylediği ve yaptığı bir şeyin benzerinin bu dünyada olup olmadığını bilmek istiyordum. Kaynakların oldukça kısıtlı idi, ve yalnızca milyonlarca takipçileri olan belirli ustalara ulaşabildim, sonuçta herhangi bir benzerlik bulamadım.

DTR : Yazınsal çalışmalarınızda gerçekten inanılmaz olaylar bulunur. Takipçiniz olmayan biri,  söylediğiniz tüm bu “başka gerçeklikler” i nasıl doğrulayabilir?

CC : Bu, birinin yalnızca zihnini değil, tüm bedenini alarak kolaylıkla doğrulanabilir. Ne, Don Juan’nın dünyasına, bir amatörün hızlı ve çabuk bilgeliği araması gibi, zihinle girilebilir. Ne de don Juan’nın dünyasında, bir şey kesinlikle doğrulanabilir. Yaptığımız tek şey,  çevremizi saran dünyayı daha kapsamlı manada algılamaya müsaade eden yükseltilmiş farkındalık  duruma gelmektir. Başka bir değişle, don Juan’nın Şamanizmi, tarihsel karakteristikleri ve günlük algılamayı kırarak bilinmeyeni algılamaktır. Bunun için kendisine sonsuzun gezgini adını takmıştır. O, sonsuzluğun günlük algılama dışında yalan olduğunu iddia etmektedir. Bu karakteristikleri kırmak yaşamının hedefidir. O, olağan dışı bir şaman olduğundan, tüm dördümüze de bu isteği aşıladı. Bizi zihni aşmaya ve tarihsel karakteristiklerin sınırlarını kırma görüşünü somutlaştırmaya zorladı.

DTR : şimdi fiziksel bir çalışma olan Tensegrity’i sunuyorsunuz. Tam olarak ne olduğunu açıklayabilir misiniz? Amacı nedir? Bunu uygulayan bir kişi spiritüel açıdan kazancı ne olacaktır.

CC : don Juan Matus’un bize öğrettiğine göre, kadim Meksika’da yaşayan şamanlar,  uygulandığında, bedene fiziksel ve ruhsal açıdan öyle güçler sağlıyordu ki, bu hareketlere sihirli geçişler olarak adlandırdıkları, bir dizi hareket keşfetmişler.
Don Juan bize demişti ki, bu büyülü geçişler sayesinde, şamanlar tarifsiz bir algılama başarısına ulaşmaya izin veren yükseltilmiş bir farkındalık düzeyine ulaştı.
Nesiller boyunca, büyülü geçişler yalnızca şaman çömezlerine öğretildi. Bu hareketler büyük bir gizlilikle ve karmaşık ritüellerle sarmalandı. Don Juan bunları bu şekilde öğrendi ve dört çömezine bu yolla öğretti.
Bizim amacımız, sihirli geçişler öğretisini isteyen herhangi birinin öğreneceği şekle getirmektir. Bunlara Tensegrity adını verdik, ve don Juan’ın dört çömezi için özel olan bu hareketleri, herkese uygun olan genel hareketlere dönüştürdük.
Tek başına veya toplu olarak, Tensegrity’i uygulamak, sağlığa iyi gelir, canlılık verir ve genel olarak kendini iyi hissetme duygusu yaratır. Don Juan’ın dediğine göre, sihirli geçişleri uygulamak,  yükseltilmiş farkındalık ve algılama karakteristiklerini genişletmek için gerekli olan enerjiyi biriktiriyor.

DTR : Sizin üç çömezden başka, seminerlerinize katılanlar başka insanlarla da karşılaştılar, Chamcool’lar, Enerji Takipçileri, Elementler, Mavi İzciler … Bunlar kimdir? Sizin tarafınızdan yönlendirilen yeni nesil görücüler midir? Eğer öyle ise, nasıl biri bu çömez grubunun parçası olabilir?

CC : Bu kişilerden her biri don Juan tarafından tanımlanmış varlıklardır, bu sülalenin yöneticisi olarak bunları beklememizi istedi. Bu görünün bir parçası olarak her birinin geleceğini önceden bize   haber verdi. Dört öğrencisinin enerji konumları nedeniyle, don Juan’nın sülalesini devam edemeyeceği andan itibaren, görevleri, sülaleyi sürdürmek yerine eğer mümkünse altın bir taç ile  sonlandırmak olarak dönüştü.
Biz bu talimatları değiştirecek durumda değiliz. Biz don Juan’nın görüleri için ne çömez ne de aktif üye aramıyoruz. Tek yapabileceğimiz şey, niyetin tasarısına razı olmaktır.
Büyülü geçişlerin, bu kadar özenle ve bu kadar çok sülale tarafından korunması, şimdi anlaşıldı ki gerçekten de, birinin dolaylı bir yoldan yapabileceğinin kanıtıdır, Tensegrity çalışmaları ve savaşçının yolu önermelerini takip etmek bu yeni görünün bir parçasıdır.

DTR : Sıklıkla kendime sorduğum bir soru da: savaşçının yolu, diğer disiplinlerde olduğu gibi, çiftler için spiritüel bir çalışma mıdır?

CC : Savaşçının yolu her şeyi ve herkesi kapsar. Tüm bir aile kusursuz savaşçılar olabilir. İşin zorluğu, bireysel ilişkilerin duygusal yatırım temelli oluşunun korkunç gerçeğine yatmaktadır, ve uygulayıcı gerçekte bu uygulamaları öğrendiği anda ilişki çöker. Günlük dünyada, duygusal yatırımlar genellikle sorgulanmaz, ve tüm yaşamımızı karşılık bulmayı bekleyerek geçiririz. Don Juan benim tutucu bir yatırımcı olduğumu ve benim yaşama ve hissetme yolumun basitçe; “Ben yalnızca diğerlerinin bana verdiği kadarını veririm.” olarak tanımlanacağını söyledi.

DTR :  Birisinin, sizin kitaplarınızda yaydığınız bilgilerle, olası bir spiritüel gelişme için, çalışmayı arzu etmesi nasıl bir istektir. Don Juan öğretilerini kendi kendilerine uygulamayı isteyenlere ne tavsiye edersiniz?

CC : Bireysel olarak başarmak için birinin niyeti kusursuz bir niyetse ona sınır koymak mümkün değil. Don Juan’nın öğretisi spiritüel değil. Bunu tekrarlıyorum çünkü bu soru devamlı olarak gelmektedir. Spiritüalizm fikri savaşçının demir disiplini ile bağdaşmaz. Don Juan gibi bir şaman için en önemli şey uygulama fikridir. Onunla karşılaştığımda, kendimin pratik bir insan olduğumu zannediyordum, tarafsızlık ve uygulamacılık ile dolu bir sosyal bilimci. O, bu iddiamı yıktı ve bir Batılı olarak ne uygulamacı ne de spiritüel biri olmadığımı görmemi sağladı. Anladım ki, “Spiritüel” kelimesini yalnızca günlük yaşamdaki çıkarcı karşıtı olarak tekrarlıyorum. Günlük yaşamdaki ticarilikten uzaklaşmak istiyordum ve bunu yapmak için olan heves “spiritüalizm” dediğim şeydi. Karar anına gelip: spiritüalite derken neyi göz önüne aldığımı tanımladığımda, don Juan’nın haklı olduğunu gördüm. Ne konuda konuştuğumu bilmiyordum.
Söylediğim küstahça gelebilir, ama bunu söylemenin başka yolu yok. Don Juan gibi bir şamanın istediği farkındalığı yükseltmektir, bu, tüm insani algılama ihtimalleri ile algılamayı başarmaktır; bu muazzam bir görevi ve bükülmeyen bir amacı içeriyor ki batı dünyasının spiritüalizmi bunun yerine geçemez.

Kinder Spirit Magazine
Yayınlama Tarihi : Temmuz – Ağustos 1997
Çeviri : Aki

Carlos Castaneda Röportaj – La Jornada Gazetesi

***   Az Küfür içeriyor, rahatsız olacaksanız okumayın!   ***

Carlos Castaneda Röportaj – La Jornada Gazetesi

Orijinal yazı İspanyol’ca ve Arturo Garcia Hernandez tarafından yazılmıştır.

“Markos? Onu tanımıyorum… Özür dilerim. Hiç tanımıyorum…”

“Biz insan varlıkları olarak, hem kendimizi özgürleştirme şiddetli arzusu hem de korkusu ile birlikte yaşıyoruz” (Castaneda)
Şaman, “Bizim için gerekli olan şey manyakça kendini beğenmekten vazgeçip enerji bedenimizi keşfetmektir” noktasına işaret eder.

Carlos Castaneda ne ‘Markos’ ne de EZLN’yi (*) biliyor; o gazete okumuyor; bir guru veya kurtarıcı olmayı reddediyor; şefkat ve sosyal ilgi’nin kendini yenileyen bir yalan olduğunu düşünüyor; o gurulara ve tanrı tüccarlarına karşı; annesinin komünist ve kısa yazılar biri olduğunu garanti ediyor; Meksiko City’de, Cuma’dan Pazar’a kadar süren ‘Tensegrity’nin yeni yolu’ seminerinin molasında medya ile konuşurken, bir büyücü veya şaman olarak tesirli olarak bilgisini yaymanın hangi kademe ile başladığı, ve şu bu gibi meseleleri ele aldı; Cumartesi gecesi, bir saatten fazla bir süre ile ‘Don Juan’nın Öğretileri’ ve ‘Erk Öyküleri’ yazarı birçok farklı soruyu cevapladı. Sakin bir konuşma ile, sıkça şaka yaparak, her zaman muhataplarına saygılı, ihtiyatlı, çevresindeki sekiz gazetecinin soruları peş-peşe ateşlendiğinde, Castaneda bir konudan diğerine gidiyordu. Tek istediği, resim ve ses kaydının olmaması idi. Aşağıda notlardan düzenlenmiş, bu konuşmanın bir metni bulunuyor.

Castaneda için, bir büyücü olarak deneyimlerini anlatması ve açıklaması için kelimeler yetersiz ve sınırlıdır; aynı zamanda o, kelimelere doğrusal mantıktan kaçan ve normalde bizim oynadığımız değer ve anlamlar bağladığı, akılda tutulmalıdır.


(*) EZLN = Ejercito Zapatista de Liberacion National – Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu. Marcos da bu silahlı devrimci örgütün başı olan  Subcomandante Insurgente Marcos’dur.

“Büyücülerin spiritüalizm ve kutsallık hissine nasıl bakıyor?”

“Spiritüalizmi sizin nasıl anladığınızı bilmiyorum. Maddiyatın tersi mi?”

“Şart değil, bütünün bir parçası, başka.”

“Evet, bu durumda, Juan Matus saf bir ruhtur. Büyücüler, spiritüalizme değil, insan ruhuna inanır. Don Juan sıkça diyordu ki: ‘Ruhumu seviyorum. İnsan güzel bir ruhtur. Eğer bana ödeyemediğin bir şey borçlu olduğunu düşünüyorsan, insan ruhuna öde’. Kutsallık için ise:

“Şamanlarda bir rahip hissiyatı yok, ve kutsallık karşısında diz çökmezler. Yarmaya gerek yok. Niyet tutarlar, her şeyi yapmaya ve değiştirmeye yeterli olan erk, sürekli güç. Fakat onlar dilenmez.”

“Kadim Meksika’nın büyücülerinden bahsederken, kimleri kast ediyorsun? Çünkü burada farklı kültürler vardı: Maya’lar, Aztek’ler …”

“Hayır. Don Juan için Meksika’nın kadim zamanları yedi ile on bin yıl öncesiydi.”

“Don Juan’dan ayrılma sürecin nasıl olmuştu?”

“Ben ayrılmadım. O bana böyle dedi. Zamanı geldiğinde o benimle devam edemeyecek kadar   kendisinden büyük ölçüde farklı olduğumu kavradı. Ve beni tuzağa düşürmeye başladı; benim tüm çıkışlarımı kapatıp beni yalnız bıraktı.”

“Sen Meksika Yerlilerini biliyorsun. Çok kötü şartlarda yaşıyor, ve onların altı bin tanesi hapiste; Meksika’daki Yerlilerle ne kadar ilgilendin?”

“Ben kesinlikle ilgilendim. Bir keresinde don Juan’a bir soru sormuştum. Bir süre önce yayınlayamadığım bir kitap yazdım, ‘Nacho Coronado’nun Şöhreti’. Nacho, verem olan bir Yaqui yerlisi idi, ve banka kredisi ile ‘Vitaminol’ ilaçını alıp iyileşeceğini zannediyordu. Don Juana sormuştum: ‘Bunun için endişe etmiyor musun?’ Nacho’nun ana maddeleri benimkiler ile aynı’. ‘Evet, çok endişeleniyorum; Fakat aynı anda senin için de endişeleniyorum, sen daha iyi olduğunu mu sanıyorsun?… Tabi ki, Ben onlarla da ilgileniyorum; fakat seninle de ilgileniyorum. Biz öyle bir durumdayız ki, hiçbir şey, bir ara dahi vermeden, bizi tüketen isteklere aç bir şekilde katılıyoruz.’ dedi.”

“Markos, Ejercito Zapatista de Liberation Nacional (Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu), ve Chiapas’ta ayaklanan Yerliler hakkında ne düşünüyorsun?”

“Kim? Markos? Onu tanımıyorum. Hiç fikrim yok. Lanet olsun, (TRT çevirisi 🙂 Ben uçtum! Özür dilerim, hiçbir şey bilmiyorum.”

“İnsanlık için ne düşünüyorsunuz?”

“Hüzünlü bir hissim var. İnsanlık için çalışıyorum (…) İnsan, muazzam sorumlulukları olan, olağanüstü bir varlıktır. Fakat o hep ben, ben, ben, ben, durumundadır. Neden bu kadar homojendir. Neden her şeyi ego’nun tutkusu haline çeviriyor? Neden kendi özgürlüğünden korkuyor?”

Castaneda’nın anladığı özgürlük, “idrak kabiliyeti ön yargısını” nın kırılmasına neden oluyor, kendini manyakça beğenmekten vazgeçmek; her birimizi kendi ‘enerji bedeni’ ni keşfetmeye imkan veren; Rüya görmeyi başarmak. Ve her şeyden sonra, neticede, diğer dünyalara giden ‘zor fakat zarif’ bir yola başlama durumunda olmak.

“Bizim günlük dünya mantığına göre, bu özgürleşme niyeti mesihe aitmiş gibi yorumlanabilir; ve zaten biliyoruz ki mesihlik deneyimleri ile gerçekleşir.”

“Hayır, hayır, hayır. Bu çok utandırıcı. Biz bu kadar önemli değiliz. Mesihlik, yeni dalganın (new wave) tüm guru’ları ve yeni çağdır (new age). Ben bir  şey taslamıyorum. Biz veremeyeceğimiz bir şeyin umudunu önermiyoruz.”

“Pek çok insanın acı çektiği, Bosna, veya Chiapas’taki sorunların, insanlığa dair ilgi eksikliği  kaygısını nasıl yatıştıracaksın.”

Fakat, bal-peteğim, lütfen, acı çekme her tarafta var, yalnız orada değil ki! Annem bir komünistti, makaleler yazan biriydi, bir proleter idi. Bu bana miras kaldı. Fakat don Juan dedi ki: ‘Sen yalancısın. Endişelendiğini söylüyorsun ve bak nasıl davranıyorsun kendine. Bedenini bozmayı durdur. Gerçekten insan kardeşlerin için şefkat duyuyor musun?’ ‘Evet’ diye cevapladım. ‘Sigarayı bırakman yeterli mi?’. Hayııııır! Şefkatim yalandı. Eski haydut bana dedi ki: “sosyal ziyafetlerde çok dikkatli ol. Bunlar plasebo’dur, onlar büyük enayilerdir. Kendilerini yeniledikleri yalandır.”

“Neden, zamanımızın insanı gibi, gazeteleri okumuyorsun?”

“Çok basit bir nedenle, çünkü ben yerel şeyler konusunda çok, çok, çok, çok katılaştım.”

“Savaşçının yolunun, ıssız bir yol olduğunu yazmıştın. Çok katılımlı Tensegrity kursları yapmak bunu yalanlamıyor mu?”

“Hayır. Burada zor şeylerden bahsetmiyorum. Belki Tensegrity sana gerçekten zor şeyler hakkında konuşacak enerjiyi verecek. Fakat bir yerden başlamak gerekiyor.”

“’Don Juan’nın Öğretileri’ halisunojen bitkiler için bir inanç yarattı, fakat şimdi sen bu kitabı menettin; en iyisi unutmaktır diyorsun. Neden?”

“Bir kimseyi hazırlıksız olarak bu bitkilerle ilgilenmesi onu hiçbir yere götürmez. En çok, birleşim noktasını kaydırır, o da kısa süreliğine.

Şimdi, don Juan bunları bana verdiğinde, bu anın uyumuydu. Büyük babamın ciddiyet değerlerine inanarak büyüdüm. Birleşim noktam neredeyse kaynaklanmıştı. Don Juan Matus dedi ki: ‘Büyük deden yaşlı bir osuruktur’. Birleşim noktam kaynaklanmıştı ve yalnızca halusinojenik bitkilerle kaydırılabileceğini biliyordu. Fakat, diğerlerine aynı şeyi hiçbir zaman yapmadı; onlara kahve dahi vermedi. Halisunojenikler benim için gerçek bir değerdi, fakat ben onları bir gösterge için aldım.”

“Şimdi başlayan bu açılımdan ne bekliyorsun?”

“Ne olacağını bilmiyorum. Don Juan hiçbir zaman bu ayinde bana ne olacağını söylemedi (…).

Önceleri uyumlu bir şekilde don Juan’nın emirleri ile biz bunu sürdürmekte dikkatli idik. O, bizim sahne ışıklarının altında olmamızı yasaklamıştı. Şimdi ben de öğretiyi böyle devam ettirmek istiyorum, daha fazla ona ödeyemeyeceğim büyük bir borçtur.”

“Guru olmaktan korkmaz mısın?”

“Hayır, çünkü ego yok bende; bunun başka yolu yok.”

———-   I. BÖLÜM   ———-

Tensegrity semineri bitti.

“Ben hepiniz gibi bir aptalım.” Carlos Castaneda

“Eğer burada bir enerji varsa, Mexiko’ya gelmeyi sürdüreceğim.”

Carlos Castaneda’da onun spiritüel rehber olduğunu belli edecek hiçbir şey görünür değil. O, çok zayıf, kısa ve gösterişsizdir. Esmerdir; saçları kısa ve öne taralıdır. Uzun kollu bir gömlek ve arka cepleri olmayan bir blucin giyer. Sahnede, gömleğine iliştirilmiş küçük bir mikrofonla, seyircileri karşısında sakince davranır, Tensegrity’nin yeni yolu ile ilgili üç konferans için Centro Asturiano’da 700 kişi toplanmış. Oturarak veya yerdeki halıda yatarak, şakalarını bekleyerek onu dinliyorlardı, bazen yüksek sesle gülerek bazen de alkışlayarak ona beğenilerini sunuyorlardı.

“Dün gece anlattığım fıkrayı hatırlıyor musunuz? Onu şimdi tekrar anlatacağım… ne demiştim?
Ben bunadım!.”

Castaneda konuşmalarına her zaman şakalar ilave ediyordu, bu da kuşkuları hallediyor veya onları oldukları gibi bırakıyordu, konuşmanın üstüne düşünmek için denemeye yer bırakmıyordu.

“Kısa ve fonksyonel sorular sorun. Benim sizi dinlemem içi değil, bilmek istediğiniz için sorun.”

“Abartılı sorular” ile karşılaşmamak için yazılı soruları almıyordu, ve takipçilerinden aldığı bunların birkaçından bahsediyordu:

“Bir kuş olduğumun rüyasını gördüm”

“Nasıl bir kuş? İbne misin nesin? Bir Çin cevabı oldu ama gayet uygun.”

“Eğer çift’imsem bunu nasıl bilebilirim?”

“Sen çift’sin akılsız ahmak. Çift akılsız ahmak.”

“Hiç bir zaman olmadığım gibi nasıl olabilirim?”

“Hımmm, bilmiyorum. Mastürbasyon …”

“Mantıklı olma nedeni için bir neden söyleyin. Hayır, hayır! Birileri zihin ile yönlendirilmemelidir.  Bunlar derin sorular gibi gözükür ama değiller. Bunlar gösteridir. Don Juan o kadar basitti ki beni ürkütüyordu. O dolaysız bir varlıktı. Hiçbir yere gitmeyen sokaklara saparak kaybolmuyordu. Büyücüler pragmatik varlıklardır. Biz amatörleriz. İnançlarımız sürdürülemezdir. Bizim için bunları sürdürmenin tek yolu öfkelenmektir: ‘Bunun doğru olmadığını nasıl söyleyebilirsin, sen geri zekalı?’ ve böylece gideriz, öfkelenerek. Burada korkunç bir gerçek var: hiç kimse özgür olmak istemiyor. Ürkmüş bir durumdayız. Ne çıkar ki? Bilmiyorum. Ürktük. Bir cesur tavuk polisten kaçarak bir firari oldu, bir mülteci. Sonsuza kadar mı?, diye sordu bir kız. Bal peteğim, ya tavuk kümesi ya özgürlük! Ben özgürlüğü seviyorum. Kümesleri sevmiyorum. Kümeslerde benim olmayan şeyler var.”

“Ben guru değilim. Ben kimseye bir şeyi yapması için ne izin verebilirim ne de yasaklayabilirim. Bu çok Hintli bir şey olurdu! Ben kimseye ne şaman olup olmadığını, nede aptal olduğunu söyleyemem. Ben kimim ki ona bunu söyleyeyim? Beni savunulamayacak duruma sokuyorlar. Saygısız olduğunu düşündüğüm birini gıcık edemem. Bu dostluklarda olur. Fakat ben kimsenin dostu değilim. Ve kendimi korumak için kimseyi görmeme yolunu seçtim.” Kimliğini açığa çıkarmak için başka bir zaman düşünülmeyecek bir şey yapar: “Yukatan’dan değil, Güney Amerika’dan geldim. Campeche’den geldiğimi soruyorlar, çünkü kısa boylu ve koca kafalıyım. Hayır, Campeche’den gelmedim. Daha aşağılardan geldim …”

Beni özel bir şeye dönüştürecek gerçekten bir şey yok. Yok! Enerji boyutunda talepler de yaptım ama yok, bende olağanüstü bir şey yok. Ben sizin hepiniz gibi bir salağım. Don Juan’dan öğrendiğim en önemli şey içsel sessizliği başarmaktır, zihnin hegemonyasını kaldırarak özgürlüğe ulaşan bir yöntem. Bu zihni susturmaktır. Don Juan, 8 veya 10 saniye zihni susturmayı başarmanın olayları ilginç olmaya başlatacağını söyledi, ve bir osuruk olarak şunu sordum: ‘Sekiz saniye olduğunu nasıl anlayacağım?’. Hayır, tatlım, olay böyle değil. Sekiz saniyenin sana ne ifade ettiğini bilmiyorum. İçsel bir ses bize söyler. Önemli olan nokta, sessizliği saniye saniye biriktirmek. Saniye saniye biriktirirken bir anda bilmeden eşiği geçtim. Artık orada zihin yoktu. Yalnızca sessizlik. Bu sessizlik otuz yıldan daha yaşlı artık. Simdi sizinle bu sessizlikten konuşuyorum.”

“Bu tür seminerlerde, don Juan’nın hiç görmediği şeyler gördüm.  iddia etti. İnsanlar bilmeden enerji bedenlerini etkiliyorlar. 30 yılda öğrenilen bilgi iki saniyede geliyor. Ağustos’tan bugüne kadar, ne düşüneceğimi bilemiyorum. Kendimde birçok enerji yeteneği gördüm ve bunlarla ne yapacağımı bilemiyorum. Senin ne kadar hızlı öğrendiğini gördüm. Her birinizi teker teker alsaydı, bu boktan an’ı size göstermem aylar alacaktı. Birlikte olunca neden bu kadar çabuk oluyor? Bilmiyorum. Topluluk … grup daha fazla güç veriyor …”

O, ‘Zihni takmadan’ ve enerji bedenini kullanmayı önerdi.

“Zihnim, benim için çok yabancı bir şey. Gerçek senle aranda bir tabaka var. Zihni çıkar, ve işte, bu sensin. Bu birinden doğruculuğu ayırır ve seni işlevsel bir şeye dönüştürür: savaşan bir varlık yapar.

O, tekrar ben merkezcilikle mücadele eder.

“Ben ideolojisi en ölümcül olanıdır. İnsanlar yalnız kendilerini düşünerek yaşarlar, psikiyatrlara yalnızca kendilerini anlatmak için giderler. Ne felaket! Kendim, ve kendim, yalnızca kendim hakkında kaygılanırım. Biz böyle değiliz! Bizim olmayan tavırları neden savunuruz? Bunlar zihinsel mastürbasyondur. Bize ne yüklediklerini sorgulamıyoruz, çünkü enerjimiz yok. Davranışlarımızı dönüştürebilen enerji bedenimizdir, ve biz ona sahip değiliz. Bu bir büyücü paranoyası değil. Büyücüler çok sade ve dolaysızlar, maske giymezler, doğrudan cevaba yönelirler.”

Bir süre önce görmeye gittiği ünlü bir astrologla olan bir deneyimini nalatmaya başladı. Kendisini Joe Cortez Chicano olarak tanıtmış, ve ona çakralarının kötü durumda olduğunu söylemiş.

“Kafamı karıştırdı ve aylar sonra tekrar ona ziyarete gittim. Beni unutmuştu. Ona Carlos Castaneda olduğumu söyledim ve şimdi de haykırdı: ‘Çok ışık çok!’.

“Julio Iglesias’in ona yanaştığını söyledi. “O benim sevgilimdi”. Diye açığa vurdu: Her gün sevişiyorduk. Çok iyi değildi, ama her gün sevişiyorduk.’

Castaneda bu kişisel açıklamanın nedenini bilmiyordu, ama şöyle cevapladı: ‘Ben de. Sen seviştin, ben düşündüm.

O açıkladı: “Ben bıkkın bir sıkışın çocuğuyum. Don Juan beni bir enerji pintisi haline getirdi. Onu harcamıyorum. Hiçbir şey yapmıyorum. Fakat her şeyi yapıyorum. Hiçbir şey hissetmediğinde seksüel dürtü nedir ki? ‘Yatak karısı’ denen bir kadını tanıyordum. O hiçbir şey hissetmiyordu ama 11 tane çocuğu vardı.”

İki saat süre ile, son konferansındaki katılımcıların sorularını dinliyordu. Tesegrity ve ima edilen bir dizi fiziksel egzersiz konusunda epeyi tereddüt vardı. Birçoğu ona ‘nagual’ olarak hitap ediyordu.

“İrade nasıl güçlendirilir?”

“Enerji ile. Bunun tek yolu budur.”

“Niyet yeterli mi?”

“Enerji ile. Tek yolu budur.”

“Tatlım! Niyet her şeydir. Bu ‘Hayat yeterli midir?’ demeye benzer. Niyet evrende bir güç’tür.”

“Biz Niyetin birer parçası mıyız?”

“Biz Niyetin ara toplamıyız.”

“Tensegrity tek çözü mü?”

“Benim bildiğim tek. Carlos Castaneda olarak 30 yıldır senden çok daha fazlasını duydum… Off! Ne mucizeler duydum.”

“Ayakkabı giymeden Tensegrity yapılabilir mi?”

“İstersen çıplak yap, ama yap.”

“Konuşmanın doğru yolu nedir?”

“Hımm! Doğru sıçmanın yolundan da bahsetmemiz gerekir. Don Juan doğru çiğneme hakkında konuşuyordu. ‘Neden?’ diye sordum ona. ‘Günahtan
kaçınmak için’ diye cevapladı. (Belli ki bu da başka bir kelime oyunu. Başka bir yerde Castaneda, don Juan’nın yerken osurmaması için konuşmaması gerektiğini söylemişti. İspanyolca ‘günah’ ve ‘osuruk’ birbirine çok benzeyen kelimeler.)

“Tensegrity’i denedim ama yeterli olmadığını hissediyorum.”

“Ne için yeterli?”

“Çocuklarımızı sosyal düzenden çıkarabilir miyiz?”

“Biz sosyal düzenin bir parçasıyız. Ebeveynler olarak yapacağımız, sosyal düzenin tüm saçmalıklarında kendimizi ayırmaktır.”

“Bir çok insan senin dediklerini yaparsa ne olaca?”

“Ne olacak? Nereden bileyim? Tahminde bulunamam. Don Juan’nın dediği gibi: ‘Yıldızlara sor …’

“Meksika’ya gelmeye devam edecek misin?”

“Burada enerji varsa, evet. Biz bir birlik kuracağız… Evet, bu şeylerden fazlasını bilmek isteyen insanlardan oluşan küçük bir grup. Bu semineri düzenleyen aynı kişilerdir… Meksika anlaşılmayan şeylerle dolu, çünkü yeterli zekamız yok. Bu şartlar altında, davranışlarımızla bulamayacağımız, bir sürü uygulanabilir olmayan şeyle doluyuz…”

Konferans bitti ve Castaneda kürsüden, kendisine yaklaşmak isteyen halkın arasına aşağı indi. O, yalnız bir kitap imzaladı. Genç bir adam şu soruyu sordu: ‘Nagual, benim için parmağınla bir imza verebilirmisin?’. Sağ bileğini Castaneda’ya dokunmak için uzattı, fakat hayır, dedi, ve kapının ardında kayboldu.

L Jordana Gazetesi
Yayım Tarihi : 30 Ocak 1996
Çeviri : Aki

Carlos Castaneda ile Yemek – Benjamin Epstein / La Jornada Newspaper – 1996

***  Küfür içeriyor, rahatsız olacaksanız okumayın!  ***

Carlos Castaneda ile yemek
Benjamin Epstein

Özet : Carlos Castaneda’ya odaklanmak; Şöhret; Yapıtları; Sihirli Geçişler; Tensegrity üzerine tartışma; Din ve Yaşam üstüne görüşler.
Modern zamanların en anlaşılmaz şahsı, Castaneda, geçenlerde Anaheim Kaliforniadaki küçük bir konferansta sürpriz bir şekilde ortaya çıktı. Gazeteci Benjamin Epstein de oradaydı.

O, 20.nci yüzyılın büyücü yamağı idi. O görünmeyen adamdı, geçiciydi, fani idi: bir görünüyor, bir kayboluyordu. O, yaşayan evrenlerde zarif bir akışla yolculuk eden, bir denizcidir. Veya Carlos Castaneda’nın kendi için söylediği gibi, o bir geri zekalı, bir salak, bir osuruktur. İsa’nın ya Tanrının Oğlu ya da yaşayan en büyük yalancı olduğunu söylemiştir. Carlos Castaneda, bir inanç takipçisi olarak, tanrısallığın insanların ihtiyacı olan son şey olduğunu söyleyerek, benzer bir muammaya neden olmuştur. Eleştiriler onu tam ortadan kancaladı: Biri onu “Hediyeler taşıyan yalancı-adam … Bize gerçeği getirdiği yalanını söylüyor.” diye tanımladı.

Don Juan’nın Öğretileri, kitabı yayınlandığından ve 1960’larda ve 70’lerdeki akademik fırtınadan beri, jüri onu yargıladı ve halen de yargılamaya devam ediyor. Şu ana kadar Castaneda dokuz kitap yazdı, bunları Yaqui görücüsü olan don Juan’nın doğaüstü deneyimlerine dayandırdığını iddia etmektedir. Görünmez olmak, dediğine göre savaşçının yoludur. Resminin çekilmesine ve sesinin kaydına izin vermemektedir. Ender olarak röportajlar vermektedir. 80’lerde tamamen gözden kaybolmuştur. Fakat kitapları satmaya devam etmiştir (17 ülkede 8 milyon adet) ve hiçbir zaman baskıları tükenmemiştir. 1993 yılında, ender olarak seminerler vermeye başlamıştır, ve bundan sonraki yıl Rüya Görme Sanatı yayınlanmıştır.

Reklamla desteklenmesine rağmen “Carlos Castaneda Tensegrity” etkinliği organizatörleri dahi Castaneda’nın Anaheim, Disneyland’daki hafta sonu seminerinde ortaya çıkıp çıkmayacağını bilmiyorlardı. Tüm dünyadan, üçte biri Kalifornia’dan olmak üzere, 400 meraklı, Castaneda gelsin veya gelmesin katılım ücreti olarak 250 $ ödemişti. Algıyı artırmaya yarayan hareketler olan “Sihirli Geçişleri” öğrenmeye geleceklerdi.

“Bu bir düşünsel evren, yaşayan evren, zarif bir evrendir!” diyordu Castaneda, coşku ile seminerine başladığında. “Bilinen evrenin doğrusallığını, bilinmeyen evrenin doğrusal olmaması ile  dengelememiz gerekir.” Karizmatik Castaneda, inorganik varlıkları tarif ederken, belli ki onlarla uzun zaman geçirmiş ki şaşırtıcı inandırıcılıkla kanıtlıyordu; birleşişim noktası, yerinden oynatıldığında başka diyarlara gidebileceğimiz, kürek kemiğinin hizasından bir el boyu ilerisindeki yer; ışıklı  yumurtamızın parlaklığını çalan ve yalnız aşırı bencillik döküntülerini bırakan, sürekli olarak insan ırkının farkındalığı ile beslenen yağmacı evrendeki “uçucular”.

O, bunlardan hiçbirini icat etmedi, yalnızca doğruluklarına ısrar etti. “Biliyorsun ben çılgın değilim. Eh! Belki birazcık çılgınım ama komik olacak kadar değil!”

O, aynı zamanda  büyüleyici, enerjik, sağlıklı ve neşelidir. Ve açılış konuşmasının sonunda, Castaneda bir röportaj için beklenmedik bir şekilde yazarı yemeğe davet ederek bu isteği cevapladı.

Anaheim’deki bir kahvede, Castaneda’nın karşısında oturmakla, herhangi birinin birleşim noktası kolaylıkla yerinden oynayabilir. Yazar daha sonra doğrusal olmamayı kalbinde hissetti, yemek ile seminer konuşmaları arasında gidip gelirken, Castaneda’nın esas fikirlerini açıklarken kullandığı konuşma şekline kendini verdi. Hepsinden başka, Castaneda don Juan’ı, iki ışıklı küresi olan bir varlık, nagual, baş büyücü, olarak değiştirmiş, ve eğer bu bir nagual için yeterli derecede iyi idi ise, bir diğeri için de iyidir demiştir.

Masada birkaç Tensegrity uygulayıcısı ve Castaneda’nın yardımcısı olan, hareketleri derleyip seminerlerde adım adım öğreten üç tane chacmool(*) Şaman kadını vardı.

“Sihirli Geçişler, tüm bu zaman zarfında yaptığınız bu muydu?” diye sordum Castaneda’ya.

“Hayıııır … çok tombuldum,” dedi. “Don Juan, bedenimi iyi durumda tutmam için sihirli geçişlerin akıldan çıkmayacak bir kullanım şeklini tavsiye etti. Fiziksel etkinlik olarak kast ediliyorsan, evet, yaptığımız buydu. Hareketler aynı zamanda, farkındalığımızın, ışıklı bir küre, özel bir yapıştırıcı ile   birbirine yapışık tutulan bir enerji alanı kümesi olduğumuz, fikrine odaklanmasına etki eder.

“Tensegrity Tolteklerin t’ai chi’si? Yaquilerin yoga’sı mıdır?” diye sordum.

“Tensegrity’yi yoga veya t’ai chi ile kıyaslamak mümkün değil. Farklı bir kökeni ve farklı bir amacı var. Şaman kökenli ve şaman amaçlıdır. Varlık olmamızla ilgili nedenle ilişkilidir. Varlık olma nedenimiz ise, sonsuzlukla yüzleşmektir.”

“Öldüğümüz anda hepimiz sonsuzlukla yüzleşeceğiz,” dedi. “Neden en zayıf olduğumuz anda, bozulduğumuz anda yüzleşeceğiz? Neden en güçlü olduğumuz anda yüzleşmiyoruz? Neden şimdi değil? Pragmatik olarak yüzleşmek gerekiyor. İdeal oluşlara izin verilmiyor.”

“İsa tüm bunların neresinde? Buda bunun neresine uygun düşüyor?”

“Onlar hepsi ideal oluşlar,” diye Castaneda cevapladı. “Gerçek olmak için çok büyük, çok devasa. Onlar tanrısal. Biri Budizm’in Prensi, diğeri Tanrının Oğlu… İdeal oluşlar pragmatik hareketler için kullanılamaz.”

“Algılamanızı, yorumlama sistemini kırması için serbest bırakmalısınız – ağaç bir ağaçtır ve tamamen enerjidir – bu bir pragmatik harekettir. Şamanın uğraştığı şeyler fazlasıyla uygulanabilirdir. Normal  tarihi gerçekliğin karakteristiklerini kıran sihirli geçişler, bunun için, yalnızca bir tavırdır.

Castaneda din konusunda çok olumsuzdu. Fakat bu, sizin bildiğiniz sert bir eleştiri tarzında değildi: “Bırakın İsa çarmıhta kalsın. O, orada çok mutlu! Dedi don Juan, ‘Onu rahatsız etme, bırak öyle kalsın. “Neden orada çarmıha gerildin?” diye sormayın ona. Ayvayı yerken sana nedenini açıklamaya çalışacak.’ Ben böyle yaptım. O da bana selam, ve hoşça kal dedi.”

Garson gelip siparişlerimizi aldı. New Age disiplinlerine en iyi uyacak seçenekler olarak, bonfile, pirzola, ve file mignon arasında tartışma olduğu gözüküyordu.

“Büyücüler der ki, marul da yesen, biftek de, duyarlı bir varlıksın,” chacmool Kylie Lundahl açıkladı. Chacmool, harfi harfine, Meksika piramitlerindeki, devasa büyüklükteki arkaya yatmış şekilde bulunan muhafız tasvirlerine verilen isimdir. Castaneda seminerinde yaptığı kapanış konuşmasından sonra onları rahatlatmak için yanına almıştı. Hiç kimse savaşçının yolunun kolay olduğunu söyleyemez.


(*) CHACMOOL = 1) En eski Maya Bereket Tanrısı, dört ana yönde yaşayan ve ekinlerin yetişmesi için yağmur yağdıran bir tanrıdır. Yağmur yağdırması için su kabağı taşıyan bir rahip dans ederken gök gürültüsü sesleri çıkarır ve parlak kılıcını yıldırım gibi sallar, bu arada görevli şaman merasime katılanlara bal likörü dağıtır, ve daha sonra hepsi birlikte tanrı için verilen şölene katılırlar. 2) Maya Bereket Tanrısının takipçisi olan şaman. 3) Meksika’daki maya piramitlerinde arkaya doğru yatmış durumda, elleri karnındaki bir kaseyi tutan ve muhafız olduğuna inanılan heykel. Ç.N.

Castaneda çavdarda eritilmiş peynir ile beykın ve kızarmış patates sipariş etti.

“Tortillayı sarmalanmış bir gizem, bir muamma,” olarak tanımlamış don Juan, ve Castaneda’da bunu sürdürmüştür. Tracy Kramer ve Cleargreen Inc., seminerleri organize eden temsilcisi, Santa Monika’da bulunuyordu. Castaneda’nın burada ne kadar zaman harcadığı belirsizdi. Eğer seminer sözü tam anlamı ile kabul edilseydi, bir yerlere varlık vergisi ödenecekti.

“Ben burada yaşamıyorum,” dedi Castaneda. “Ben hiç burada değilim. Ben her zaman bir şaşırtmaca   kullanırım. Ben Meksika’dayım. Hepimiz, zamanımızı burada olmak ile, tanımlanamayan bir şey tarafından çekilerek, başka diyarlarda ziyaretçi olmak arasında bölüyoruz. Fakat sen bununla ilgili olarak konuşmaya başladın, ve böylece tam bir avanak gibi ses vermeye başladın.

“Bir keresinde bir röportajdaydım. Yazarın ilk söylediği şey, “Bana senin bir kargaya dönüştüğünü söylediler. Bu doğru mu? Hahahaha!” dedi. Özneler arası kavramını anlatmaya çalıştım. “Pfhhhh! Bana evet veya hayır de.” dedi. Bende “Hayır” dedim.

“Neden fotoğrafının çekilmesini ve sesinin kaydedilmesine izin vermiyorsun?” diye sordum.

“Kayıt edilmen, zamana sabitlenme yoludur,” diye Castaneda cevapladı. “Hareketsiz dünya, hareketsiz resim, bunlar büyücünün anti-tezidir … belki Castanedanın bir çizimini görmüşündür [Psychology Today Aralık 1977 sayısı, Richard Oden tarafından çizilmiş]. Çekilmiş bir fotoğraf yoktu onun için o, bunu çizdi. Bu 30 sene önce idi. Ve hiç de güzel değildi. Yeniden çizmeye karar verdi. Başarısızlığa uğramıştı.”

Fotoğraflar halen bütünün kendisi değildir. “Tanrının dünyası değişmezdir,” dedi, “O bir yaşayan evrendir. Akışta olan yaşamda olandır.

Değişmeyen bir dünya ölü bir dünyayı tanımlar. Değişime zorlanan bir evrende, yazılmış bir dünya nasıl değişime zorlanmayacaktır? Bu hayvan dolduran birinin dünyasıdır.”

Castaneda’nın erimiş peynirli sandviçi geldiğinde, çavdar, çavdar ekmeği ile karıştırılmıştı. “Nedir bu? Çikolata ekmeği mi?” diye sordu, geri göndermeden önce. Benim zihnim dünyaların ötesindeydi, belki de Oaxaca’da bir banktaydı.

“Kartalın Armağanı, kitabına göre, don Juan Matus ölmemişti, o ‘içten yanmıştı’. Sen ölecek misin, yanacak mısın?”

“Ben bir geri zekalı olduğumdan, eminim ki öleceğim,” diye cevapladı Castaneda. “Keşke onun yaptığını yapabilecek bütünlüğe sahip olabilseydim… Yapamayacağım korkusu var bende. Keşke yapabilseydim. Kafamı –her iki kafamı- bununla yoruyorum.”

En az on yıl öncesinde Castaneda’yı “Yeni Asrın babası” olarak betimleyen bir makaleden bahsettim.

“O ‘dede’ idi!” diye itiraz etti. “Lütfen beni amca, veya kuzen diye betimleyin, dede değil! Charlie amca yapacak. Bir şeyin dedesi olmayı, çok boktan buluyorum. Ben yaş ile savaşıyorum, bunaklık ve yaşlılıkla, senin inanamayacağın kadar. Don Juan ile karşılaştığımda bunaktım, 35 sene savaşmam gerekti…”

“Genç ve dinç olmak bir şey değil,” dedi Castaneda. “Yaşlı ve dinç olmak, işte bu büyücülüktür!”

Castaneda kimin için bir belirsizlik yaşam tarzı ise, acımasızca izlemek, her ikisidir. Ve yaşı, bir adamın hissini anlaması için, iyi olan bir yerdedir.

Günümüz Yazarlarına göre, Castaneda’nın doğum tarihi ve yeri 25 Aralık 1931, Sao Paulo Brezilya’dır; göçmenlik kayıtları ise 25 Aralık fakat 1925 ve Cajamarca Peru olarak gözükmektedir; başka kaynaklar ise 1930’ların sonu gibi. New York Times makalesinde ise 1981 yılında onun 66 yaşında olduğunu yazmaktadır.

Böylece, o 60 ile 80 arasında bir yerdedir, büyük ihtimalle 64 veya 70. Benzer bir şekilde güvenilir kaynaklar UCLA antropoloji doktorasını 1970 ve 1973 yıllarında aldığını söylemektedir. Başka bir sözle, bu kaygan organik bir varlıktır.

İnorganik varlıkları sordum.

“Bilince sahipler, fakat bir canlı varlığınınki gibi değil,” diye Castaneda cevapladı. “Neden farkındalık ayrıcalıklı canlı varlıkların sahipliğinde olmaktadır?”

Rüya Görme Sanatı, Castaneda’nın anlattığı bir olay ile bitiyor, 70’lerin ortasında o ve Carol Tiggs Meksiko City şehrindeki bir otel odasında “rüya” görüyorlardı, ve Tiggs bu rüyalarda kayboldu. (O,  “uçucuların” yiyemediği bir bilinç durumu olan “ikinci dikkatte” bir seyahatte idi.) Castaneda’ya göre, O, 10 yıl sonra Santa Monica’da bir kitapçıda konuşmasını yaparken geri geldi.

Tensegrity’nin “büyülü geçişleri” ni derleme dürtüsünü sağlamak için yeniden oluşturulmuş olan Tiggs’ti, Castanedaya göre, don Juan dört müride farklı çizgileri sürekli değişen büyülü geçişleri öğretti. Diğer ikisi, Florinda Donner-Grau ve Taisha Abelar’dı, her birinin çömezliğinin Castaneda tarafından farklı işaretlenmiş, fakat onun tarafından onaylanmış yetenekleri vardı.

Geçen 10 yılda grup, “geçişleri sabitledi,” insanlar tarafından kullanılabilir yeterli bir kapsam üzerene fikir birliğine ulaştı. Eğer Tensegrity hareketleri (isim iskelet etkinliği ile ilgili mimari bir terimden türetilmiş, “gerilim” ve “bütünlüğün” mutlulukla birleşimidir.) sıkça sevimsiz ve sert karakterli görülse de, bir etkinin ortaya konması için tasarlanmıştır.

“Bir keresinde, başka bir gezegenden gelen yaratıkların ortaya çıktığı, güzel bir kurgu-bilim filmi seyretmiştim,” dedi Castaneda, “algıda çoook yavaş bir değişim oluyordu, benim dediğim onun gibi değil. Bunun gibidir, ‘Yürü kim tutar seni!’ Sıradan algının karakteristiklerini iptal edersin. Soyguncu bir haydut gibi girersin içine. Neredeyse anında, soyguncu haydut geri gelir. Bir anda. Fakat anlar uzadıkça uzar.”
Chacmool’lar belki de silindiler ama Tensegrity halen yaşıyor. Don Juan’nın tüm dört müridi tarafından verilecek gelecekteki seminerlere öncülük etmek için, savaşçı muhafızların -ve mavi izci adında bir inorganik varlık- yeni bir biçimi başlatıldı.

Don Juan, bildiğimiz dünyanın, bir dizi kültürel olarak kafamıza sokulmuş “anlaşma” ile “tanım”, ve yalnızca gerçekliğin bir versiyonu olduğu önermesini yapmıştır.

“Eğer zihin ile ararsan, açıkça devamlı tekrarlanan bir durum dışında, seni hiçbir yere götürmeyecek. Bilimde, devamlı tekrarlanan sorular kendilerini ispatlıyor. Bu bizim bilimin sanatıdır … ‘Tüm bunlar  değişkendir, başka bir şey değil.’ Biz sahte kontrol şampiyonlarıyız -sorunu yönetilebilir bilim seviyesine alçaltıyoruz. Ne fantezi!”

“Bir gün UCLA’daki kafeteryaya giderken, artık insanları görmüyordum, enerjileri görüyordum, ışıklı küreleri. Büyüleyici idi. Bundan önce benden başka hiç bir şey mevcut değildi. Birlikte çalıştığım bir psikolog ile konuşmaya gittim. Bir yatıştırıcı yazıp, ‘Carlos, çok fazla çalışıyorsun. İki gün tatil yap’ diye önerdi. Onunla diyalog kurmak imkansızdı.”

Castaneda’nın kendi araştırmaları onu akademik antropolojiden, pratik yorumlamaya yöneltti, yorumlama sanatına; Ocak ayında bir makale yayımladı, Savaşçının yolu: Uygulamalı Yorumlama Günlüğü. Göz altındaki başlıklar “Etnik Yorumlama” ve “Fenomenolojik Antropoloji” içeriyordu ve devasa büyüklükteki gelişmekte olan bir işti.

“Büyücüler gördüğünde, yorumlama bizim için en son meseledir,” dedi Castaneda. Görme, geri kalanlarımız için, anlaşılan yalnızca optik hissi kapsıyor, o da yalnızca en düşük düzeyde.

“Şimdi bana baktığında, ne görüyorsun?` diye sordum.

“Özel bir duruma girmem lazım görme için,” dedi. “Benim için görme çok zor. Çok kasvetli, çok ciddi  olmam gerekiyor. Neşeli olduğumda sana baktığımda hiçbir şey görmüyorum. ‘Dünyayı görmek için denizci oldum, ve ne gördüm? Denizi gördüm.’ Ondan sonra döndüm ve onu gördüm, o zaman ne gördüm? ”

“Bilmek istediğimden fazlasını biliyorum, Bu cehennem gibi, gerçek bir cehennem. Çok şey görüyorsan, çekilmez oluyorsun.”
Castaneda bir kapuçino ısmarladı, sonra özenle köpürmüş sütü kaşıkla ayıkladı.

Castaneda’ya göre, çoğu büyücünün enerjisini muhafaza etmesi için bekar kalması gerekiyor. Her şey tasarlandıkları şartlara bağlı.
“Çoğumuz BS dediklerimizdeniz, bıkkın bir sikişin üretimi,” diye açıkladı. “Ben nasıl tasarlandım? Büyük bir seksüel tahrikin ortasında mı? Yoksa o bir saçmalık, aptalca, anlamsız bir şey miydi? Benimki salaklıktı. İlgili iki kişi ne yaptıklarını bilmiyorlardı. Ben bir kapının arkasında tasarlandım, bundan dolayı çok sinirli bir şekilde bakarak çıktım dışarıya. Ve bu benim yolumdur, basitçe, benim için olmayan enerjiden faydalanmak öldürücüdür.

“Ya evli insanlar?”

“Bu soru çokça geldi. Enerji ile ilgili bir sorudur,” dedi. “Eğer gerçek bir heyecan durumunda tasarlanmadıysan, o zaman hayır. Bir seviyede, kişilerin evli olmasının bir önemi yok. Tesegrity’ye başlamakla, gerçekten gerçekten ne olacağını bilemeyiz.”
“Ne olacağını bilemiyor musunuz? Bu bir sorumsuzluktur.”

“Nasıl bilebilirsin ki?” diye sordu. “Bu bizim söz dizimsel sitemimizin bir çıkarımıdır. Söz dizimi kurallarımızın bir başlangıca, gelişmeye, ve bir sona ihtiyacı var. Ben vardım, Ben varım, Ben var olacağım. Biz buna yakalandık. Eğer yeterli enerjin varsa neyi başarabileceğini nasıl bilebiliriz?”

“Sana bir dizi fikir veriyorum, eğer taşaklıysan onları ciddiye alman gerekiyor. Belki bunların aptalca olduğunu söyleyebilirsin, ne boktan şeyler bunlar? Bir küçük çocuğun kurbanı [sızlanması] gibi, ‘Fakat bana ne olacak?’ hiçbir zaman bulamayacaklar.

“Diğer üç mürit -o osuruklar- taşaklıydı; bunlar, görebileceğin en büyük taşakları olan kocaman kadınlardı . Taisha Abelar’ı durdurmaya çalış bakalım ne olacak. Florinda’yı durdurmayı dene bakalım.

Dördüncü mürit cik cik öten biri değildi kendisi.

“Don Juan üç tip olarak sınıflandırıyordu insanları,” dedi. “Biri osuruktandır, benim gibi, kötü kokulu osuruk – çok iddialı, ‘Siktir ulan, bunu yapmanın yolu bu olduğundan emin misin?’ demeye hazır, ve don Juan büyük bir sabırla beni ikna etti ki, evet, o emindi. Kendimde bu sabır yok. Eğer biri bana emin olup olmadığımı sorarsa, ayvayı yerim, çünkü emin değilim!”

Diğeri, boktandır – en tatlı, harika varlıklar. Senin için ölürler, veya öyle derler, yapmazlar ama bunu  söylerler, ki bu çok güzeldir- osuruktan iyidir ama bundan sonra sen onu niçin ölürsün.”

“Üçüncü tip, kusmuk. Ne osuruk, ne bok, yalnızca kusmuk – verecek hiç bir şeyi olmayan bir tip, ama dünyaları vaat eder, ve seni yalvartır …”

“Bereket versin ki ben osuruktum. Ve don Juan bu osuruğa karşı taşaklı biri idi.

Psycology Today
Yayın Tarihi : Mart / Nisan 1996
Çeviri : Aki

Castanedayı Görmek – Sam Keen / Psychology Today – 1972

Çevirisini yaptığım bu yazı Psychology Today dergisinde Sam Keen ile yapılan ve Aralık 1972 de yayınlanan bir röportajdır.

Castaneda’yı Görmek, Sam Keen

Psychology Today

SK : Sizin üç kitabınızdan don Juan’ı takip ettiğim kadar, bazı zamanlar, onun Carlos Castaneda tarafından yaratıldığından şüphelendim. O gerçek olmak için fazla iyidir – insan doğası ile ilgili bilgisi neredeyse herkesten daha üstün olan bilge bir kızılderili.

CC : Don Juan gibi bir kişiliği benim uydurmuş olma fikri neredeyse inanılmazdır. O, benim Avrupalı entelektüel geleneklerime göre uydurulması güç bir tasvirdir. Gerçek daha tuhaftır. Ben don Juan ile işbirliği için hayatımda yapmam gereken değişikliklere dahi hazırlanmamıştım.

SK : Nasıl ve nerede don Juan ile karşılaştınız ve onun çömezi oldunuz?

CC : UCLA’daki lisans eğitimimi bitirmiştim ve antropoloji için master yapmayı düşünüyordum. Profesör olmaya niyetlenmiştim ve doğru yolla başlayıp tıbbi bitkiler konusunda küçük bir makale yayınlamam gerekiyordu. Don Juan gibi tuhaf bir tip bulmayı aklımdan bile geçirmemiştim. Arizonada bir okul arkadaşımla bir otobüs deposundaydım. Bana yaşlı bir kızılderiliyi işaret ederek peyote ve tıbbi bitkiler hakkında bilgisi olduğunu söyledi. Tüm havamı takınıp ona kendimi tanıttım ve dedim ki: “Biliyorum ki peyote hakkında engin bilgin var. Ben de peyote konusunda bir uzmanım (Weston La Barre’nin Peyote Kültü kitabını okumuştum) benimle yemek yiyerek konuşman işine yarayacak.” Şey, yalnızca bana baktı ve tüm meydan okumam eridi gitti. Dilim tutulmuş ve uyuşmuştum. Genellikle epeyi saldırgan ve konuşkandım, bir bakışla susmam ciddi bir olaydı. Bundan sonra, onu ziyaret etmeye başladım ve bir yıl sonra bana kendi öğretmeni tarafından ona öğretilen büyücülüğün bilgisini bana aktarmaya karar verdiğini söyledi.

SK : demek ki don Juan soyutlanmış bir olay değildi. Orada gizli bilgileri paylaşan bir büyücü topluluğu mu vardı?

CC : Kesinlikle. Üç tane büyücü ve yedi çömezi tanıyorum, birçok başkası da var. Eğer Meksika’nın İspanyol keşfini okursanız, Katolik engizisyoncularının büyücülüğü şeytanın işi saydıkları için başını ezmeye çalıştıklarını göreceksiniz. Bu birçok yüzyıl için böyle oldu. Don Juan’nın bana öğretti çoğu teknik çok eskilere dayanmaktadır.

SK : Büyücülerin kullandığı tekniklerden bazıları geniş çapta başka gizli gruplar tarafında da kullanılıyor. Kişiler genellikle rüya görmeyi kayıp eşyaları bulmakta kullanırlar, ve uykularında beden dışı seyahatler yaparlar. Fakat, don Juan ve Genaro’nun güpegündüz arabanı nasıl yok ettiklerini anlatırken, ben yalnızca kafamı kaşıdım. Biliyorum ki ipnotizma ile olan veya olmayan bir eşya ile yanılsama yaratılabilir. İpnotize edildiğini düşünüyor musun?

CC : Belki de böyle bir şey. Fakat, don Juan’ın dediği gibi, genellikle bildiğimiz gibi birden fazla dünyanın var olduğunu kavramaya başlayarak başlamalıyız. Bizim gerçeklik hakkındaki normal beklentimiz sosyal fikir birliği ile yaratılmıştır. Dünyayı nasıl göreceğimiz ve nasıl düşüneceğimiz bize öğretildi. Sosyalleşmenin aldatmacası, kabul ettiğimiz tanımın gerçek dünyanın sınırlarını belirlediğini bize inandırmasıdır. Gerçeklik dediğimiz şey dünyaya bakmanın yalnızca bir yoludur, sosyal fikir birliği ile desteklenen yol.

SK : Demek ki, büyücü de bir ipnotizmacı gibi farklı beklentiler inşa ederek ve hünerli işaretlerle sosyal fikir birliğine neden olarak alternatif bir dünya yaratır.

CC : Aynen. İyi anladım ki büyücülük Talcot Parsons’un (Amerikalı Sosyolog, Filozof, Biyolog, Ekonomist) fikir yorumlarının koşuludur. Yorum algının ve lisanın toplam bir sistemidir. Örnek olarak, bu oda bir yorumdur. Birlikte bir toplamı oluşturmak için birçok soyutlanmış algıyı – zemin, tavan, pencere, ışıklar, halı vs. – üst üste yığdık. Fakat bu yolla dünyayı birlikte görmek için düşünmemiz gerekir. Bir çocuk, herkesin kabul ettiği tanımlamalara ulaştığını görene kadar dünyayı birkaç ön yargı ile araştırır. Dünya bir anlaşmadır. Yorumlama sisteminin, yürümek gibi bir şey olduğu görülüyor. Yürümeyi öğrenmemiz gerekir, fakat bir kez öğrendiğimizde lisanın kanıtları söz konusu olur ve algı yöntemini kapsar.

SK : O zaman büyücülük, sanat gibi, yeni bir yorum sistemi öğretir. Örneğin, van Gogh geleneksel sanattan ayrılıp “Yıldızlı Geceleri” resmettiğinde şunu söylemek istedi : burada nesnelere yeni bir bakış açısı var/ yıldızlar canlıdır ve kendi enerji alanları çevresinde dolaşmaktadırlar.

CC : Kısmen. Burada bir değişiklik var. Bir sanatçı genellikle eski yorumları yeniden düzenler, kendi bağlı olduğu düşüncelerine uygun olarak. Bağlı olduğu düşünceler, bir uzman olarak, kültürün içindeki anlamı kapsayan bir imasından ibarettir. Örneğin, benim temel düşüncelerim, birçok eğitimli batılı insan gibi, Avrupalı entelektüel dünyadadır. Bir düşünceyi bir diğerine bağlanmadan bırakamazsın. Yalnızca yorumları yeniden düzeltebilirsin.

SK : Don Juan sizi yeniden sosyalleştirdi mi yoksa sosyallikten çıkardı mı? Yeni anlamları olan bir sistem mı yoksa eski sitemi soyarak dünyayı merak eden bir çocuk gibi görmeniz için bir metot mu öğretti?

CC : Don Juan ve ben bu konuda fikir birliğinde değiliz. Ben, onun beni yeniden yorumladığını, o ise yorumdan çıkardığını, söylüyoruz. Bana büyücülüğü öğreterek yeni bir yorum bakışı verdi, yeni bir lisan ve yeni bir dünyayı görme yöntemi. Ludwig Wittgenstein’in dilbilimsel felsefesi hakkında don Juan’na biraz okuyunca o güldü ve : “Arkadaşın Wittgenstein yuları boynuna çok sıkı bağlamış böylece hiçbir yere gidemiyor.” dedi.

SK : Wittgenstein do Juan’ı anlayabilmiş az filozoftan biri. Onun kanısına göre pek çok lisan oyununun bulunduğundan – bilim, politika, şiir, din, metafizik, her biri kendi söz dizimi ve kuralları ile – büyücülüğü bir alternatif algı ve anlamlar sistemi olarak anlayabilmesine müsaade etmektedir.

CC : Fakat don Juan görme olarak kast ettiği şeyin dünyayı herhangi bir yorum katmadan kavramak olduğunu düşünüyor; saf mükemmel bir algı. Büyücülük bu amaç için aracıdır. Dünyanın size her zaman öğretilen kesinliğinin terk edilmesi için dünyanın yeni bir açıklamasının öğrenilmesi gerekir – büyücülük – ancak o zaman eski ve yeniyi birlikte tutabilirsiniz. Ondan sonra hiçbir açıklamanın kesin olmadığı göreceksiniz. Şaşkınlığı terk edeceksiniz; gerçek şaşkınlık dünyayı yorumlamadan görmektir.

SK : Psikotrop ilaç kullanarak yorumlamadan görmenin mümkün olduğunu düşünüyor musunuz?

CC : Zannetmiyorum. Timothy Leary gibi insanlarla olan didişmem bu nedenledir. Zannedersem Avrupalılık düşünceleri nedeniyle uydurmaktadır ve yalnızca eski yorumları yeniden düzenlemektedir. Hiç LSD kullanmadım, fakat don Juan öğretilerinden anladığıma göre sıradan yorumlamayı durdurmak, yorumlardaki tezatları abartmak ve kesinlikleri parçalamak için bu kullanılan bu psikotrop ilaçlardır. Fakat tek başına ilaçlar dünyayı durduramaz. Bunu yapmak için bir alternatif tanımlamaya ihtiyacınız var. Bunun için don Juan bana büyücülüğü öğretti.

SK : Bir tarafta Batılıların kesin olarak tek dünya dedikleri sıradan bir gerçeklik var, diğer tarafta ise büyücülerin bir başka gerçekliği. Aralarındaki köklü farklar nelerdir?

CC : Avrupalılarda dünya gözlerin zihne gönderdikleri ile tanımlanır. Büyücülükte ise tün beden bir algılayıcı olarak kullanılır. Avrupalılara göre dünyayı orada görüyoruz ve bizler hakkında konuşuyoruz. Biz buradayız ve dünya orada. Gözlerimiz nedenleri besler ve nesler hakkında doğrusal bilgimiz yok. Büyücülüğe göre ise gözlerin bu zorunluluğu gerekli değildir. Tüm bedenimizle biliyoruz.

SK : Batılılar bir özne ve bir nesnenin ayrı olduğunun varsayımı ile başlarlar. Biz dünyadan soyutlanmış bir durumdayız ve ona ulaşmak için uçurumları geçmemiz gerekir. Don Juan ve büyücülük geleneğine göre, beden zaten dünyadadır. Biz dünya ile birleşik bir haldeyiz, ondan yabancılaşmadık.

CC : Bu doğru. Büyücülüğün faklı bir somutlaşma teorisi var. Büyücülükteki sorun, iyi bir algılayıcı olması için bedeni uyumlu ve düzenli yapmaktır. Avrupalılar bedenlerini bir nesne olarak davranırlar. Onu alkol ile, kötü yiyeceklerle ve kaygı ile doldurur. Bir şey yanlış gittiğinde, mikropların dışarıdan saldırdıklarını düşünürüz, ve bu nedenle iyileşmek için dışarıdan ilaçlar alırız. Hastalıklar bizim bir parçamız değildir. Don Juan buna inanmaz. Onun için hastalıklar insan ile onun dünyası arasındaki uyumsuzluktur. Beden bir farkındalıktır ve ona kusursuz davranılmalıdır.

SK : Bu Norman O’nun dediklerine benziyor. Brown’in düşüncesi de, çocuklar, şizofrenler, ve Dionisos bilincindeki esrik kahinler, nesneleri ve diğer kişileri bedenlerinin bir uzantısı olduğunun farkındadır. Don Juan, bilgi insanının solar plexus’tan (göbek sinir ağı) ışık lifleri ile dünyaya bağlanır dediğinde buna benzer bir şeyi kast etmektedir.

CC : Çakal ile konuşmam cisimleşme ile ilgili farklı teoriler için iyi bir örnektir. Bana geldiğinde ve ben : “Selam küçük çakal. Nasılsın?” dediğimde, “İyiyim. Sen nasılsın?” diye cevap verdi. Şimdi, kelimeleri normal şekilde duymadım. Fakat bedenim .akalın bir şey söylediğini biliyordu ve ben bunu bir karşılıklı konuşma olarak tercüme ettim. Bir entelektüel olarak, karşılıklı konuşmalar ile ilişkilerim o kadar derindir ki, bu hayvanın benimle iletişim kurma hissini bedenim otomatik olarak kelimelere tercüme etti. Bedenimiz bilinmeyeni her zaman bilinen koşullarla görür.

SK : Bilincin büyülü kip’te olduğu sırada, çakalların konuştuğu ve her şeyin uygun ve parlak göründüğü dünyanın canlı bir yer olduğu, insan varlıkları hayvanlar ve bitkiler de dahil olmak üzere her şeyle bir duygu ortaklığındalar. Bizim algılayan ve iletişim kuran tek yaşam formu olduğumuzun kibirli varsayımını terk edersek, her çeşit varlığın bizimle konuştuğunu bulabiliriz. John Lilly yunuslarla konuyordu. Eğer tek zeki yaşamın biz olmadığımıza inanabilirsek, belki de kendimizi daha az yabancı hissedebiliriz.

CC : Herhangi bir hayvanla konuşabiliriz. Don Juan ve diğer büyücüler için benim çakal ile konuşmam alışılmadık bir şey değildi. İşin doğrusu, arkadaş olarak daha güvenilir bir hayvanı seçmem gerektiğini söylediler. Çakallar hilekardır ve güvenilir değiller.

SK : Hangi hayvanlar daha iyi arkadaş olurlar?

CC : Yılanlar müthiş arkadaşlardır?

SK : Bir kez yılanla bir konuşmam olmuştu. Bir gece çocukken yaşadığımız evin tavan arasında bir yılan olduğunu hayal etmiştim. Bir sopa alıp onu öldürmeye çalışmıştım. Sabah kız arkadaşıma rüyamı anlattım ve o, hayali bir tavan arasında olsa bile yılan öldürmenin iyi bir şey olmadığını hatırlattı bana. Gelecek sefer eğer rüyamda bir yılan belirirse, onu beslememi veya dostça davranmamı önerdi. Takriben bir saat sonra az kullanılan bir yolda skooter ile giderken yola uzanmış güneşlenirken beni bekleyen bir buçuk metrelik bir yılanla karşılaştım. Yanına kadar aracımı sürdüğüm halde o hiç kıpırdamadı. Kısa bir süre birbirimize baktıktan sonra, rüyamda kardeşini öldürdüğüm için ona iyi niyetimi göstermeye karar verdim. Kuyruğuna dokundum. Kıvrıldı ve samimiyeti bozduğumu belirtti. Böylece vazgeçtim ve yalnızca seyrettim. Beş dakika sonra çalılıkların arasında kayboldu.

CC : Onu almadın mı?

SK : Hayır.

CC : Çok iyi bir arkadaştı. İnsan yılanları çağırmasını öğrenmesi gerekir. Fakat çok iyi bir durumda olman lazım, dingin, sakinleşmiş – arkadaşlık ruh hali içinde – kuşku veya bir beklentinin olmaması gerekir.

SK : Yılanım bana doğa hakkında her zaman paranoyak hisler taşıdığımı öğretti. Hayvanları ve yılanları tehlikeli olarak tanımlıyordum. Bu karşılaşmadan sonra hiçbir yılanı öldürmedim, ve bir çeşit yaşayan bağımızın olması gerektiği bana daha mantıklı görünmeye başladı. Bizim ekosistemimiz değişik yaşam formları arasında iletişimi gayet iyi bir şekilde kapsayabilir.

CC : Don Juan’nın bu konuda çok enteresan bir teorisi vardı. Bitkiler, hayvanlar gibi, her zaman sizi etkiler. Eğer onları kopardığın için özürdilemezsen, muhtemelen hasta olursun veya kazaya uğrarsın, diyordu.

SK : Amerikan kızılderilileri öldürdükleri hayvanlar için benzer inançları var. Eğer, yaşaman için sana hayatını veren hayvana teşekkür etmezsen, ruhu sana sorun yaratabilir.

CC : Tüm hayatla bir ortaklığımız var. Kasten bitki veya hayvan yaşamını yaraladığımızda, her zaman bir şeyler değişiyor. Yaşamak yerine yaşamı alıyoruz, fakat sıramız geldiğinde gücenmeden, yaşamımızı vermeye hazır olmamız lazım. Kendimizi o kadar önemli ve ciddi sanıyoruz ki, dünyanın büyük bir gizem olduğunu ve eğer dinlersek bunu bize öğretebileceğini unutuyoruz.

SK : Belki psikotrop ilaçlar bir an için soyutlanmış egomuzu yok ederek doğa ile gizemli bir birleşime izin verir. İnsan ve doğa arasındaki duygu ortaklığını unutmamış çoğu kültürlerde törensel olarak psikodelik ilaç kullanımı vardır. Çakal ile konuştuğunda peyote kullanmış mıydın?

CC : Hayır. Hiçbir şey kullanmamıştım.

SK : Bu deneyim don Juan’nın psikotrop ilaçlar verdiği benzer deneyimlerden daha şiddetli miydi?

CC : Çok daha şiddetli. Psikotrop ilaç kullandığım her sefer bir şey aldığımı biliyor ve her zaman deneyimin geçerliliğini sorguluyordum. Fakat çakal benimle konuştuğunda, savunmam yoktu. Hiçbir şekilde bunu açıklayamıyordum. Gerçekten de, kısa bir süreliğine, dünyayı durdurmuş ve Avrupa yorumun sisteminden tamamen ayrılmıştım.

SK : Don Juan’nın çoğu zaman bu farkındalık düzeyinde yaşadığını düşünüyor musun?

CC : Evet. O büyülü bir zamanda yaşıyor ve ender olarak sıradan zamana dönüyor. Ben sıradan zamanda yaşıyor ve ender olarak büyülü zamana gidiyorum.

SK : Fikir birliğinin çiğnenmiş patikalardan bu kadar uzak yerlere seyahat eden biri çok yalnız olmalı.

CC : Sanırım öyle. Don Juan dehşet verici bir dünyada yaşıyordu, ve sıradan insanları çok geride bırakmıştı. Don Juan ve arkadaşı Genaro ile birlikte olduğum zamanda, sıradan toplumun debdebeli hayatının ve referanslar noktalarının dışında yaşadıkları için, onların paylaştığı yalnızlığı ve kederi gördüm. Don Juan’nın yalnızlığı sanata dönüştürdüğünü düşünüyorum. O, mucizeyi, yalnızlığı ve erki içeriyor ve kontrol ederek sanata çeviriyor.

Sanatı yaşam şeklinin mecazi bir yolu. Bunun içi öğretilerinde bu kadar dramatik bir tat ve bütünlük bulunuyor. O, yaşamını bilerek öğretilerine göre yapılandırıyor.

SK : Mesela, don Juan seni tepelere ava götürdüğünde bilerek bir alegori mi sahneledi?

CC : Evet. Spor veya yemek için avlanmasının bir ihtiyacı yoktu. Onu tanıdığım 10 yıl içinde bildiğim kadarı ile yalnızca dört hayvanı öldürmüştür, ve bu yalnızca ölümün onlar veya başka bir şey için ödül olduğundan olmuştur. Kurduğumuz bir kapana tavşan yakalandığı zaman don Juan onun zamanı geldiği için öldürmem gerektiğini söylemişti. Çaresizdim çünkü kendimin tavşan olduğunu hissediyordum. Onu özgür bırakmaya çalıştım ama kapanı açamadım. Ayağımla ezerek kapanı açmaya çalışırken kaza ile tavşanın boynunu kırdım. Don Juan bana, bu fevkalade dünyada varlıkların sorumluluğunu almamın gerektiğini öğretmeye çalışıyordu. Bana doğru eğilerek kulağıma fısıldadı: “Söyledim sana, tavşanın bu güzel çölde dolaşacak zamanı kalmamıştı.” Bana savaşçının yolunu öğretmek için kasten bir metafor yarattı. Savaşçı avlanan ve kişisel erk toplayan bir insandır. Bunu yapmak için sabrını ve azmini geliştirmeli ve her zaman tasarlayarak bu dünyada hareket etmelidir. Don Juan gerçek avı bana öğretmek için, bu çarpıcı durumu kullandı, çünkü doğrudan bedenimle konuşuyordu.

SK : En son kitabın Ixlan Yolculuğunda, ilk kitaplarındaki psikotrop bitki kullanımının don Juan’nın senin büyücülüğü öğretmeye yönelik esas yöntemi olduğu izlenimi tersine çevirdin. Psikotrop bitkilerin yerini onun eğitimindeki yerini şimdi nasıl anladın?

CC : Don Juan psikotrop bitkileri benim çömezliğimin yalnızca orta döneminde kullanmıştır çünkü ben çok aptal, çok bilmiş ve kendini beğenmiş biri idim. Kendi dünya tanımlamamı sanki tek gerçekmiş gibi görüyordum. Psikotrop bitkiler benim yorumlama sistemimde bir uçurum yarattılar. Benim dogmatik kesinliğimi tahrip ettiler. Fakat muazzam bir bedel ödedim. Dünyayı birbirine yapışık tutan zamk eridiğinde, bedenim zayıfladı ve iyileşmem aylar sürdü. Endişeli ve en alt seviyede işlev görüyordum.

SK : Don Juan dünyayı durdurmak içi düzenli olarak psikotrop ilaç kullanıyor muydu?

CC : Hayır. Kendi isteği ile durdurabilir. Psikotrop bitki yardımı olmadan benim görmeye çalışmamın faydasız olacağını söylemişti. Fakat, bir savaşçı gibi davranırsam ve sorumluluk alırsam onlara ihtiyacım olmayacaktı; o zaman yalnızca bedenimi zayıflatacaklardı.

SK : Bu takipçilerinin birçoğu için bir şok etkisi yapacak. Sen psikodelik devrimin kutsal hamisi gibisin.

CC : Şu varki, onların benim hakkımda garip fikirleri var. Kalifornia, Long Beach’te vereceğim bir konferansa gidiyordum, beni tanıyan biri bir kıza beni işaret ederek söyle dedi: “Hey, bu Castaneda.” kız ona inanmadı çünkü benin çok mistik biri olmam gerektiğini düşünüyordu. Bir arkadaşım benim hakkımda dolaşan bir çok hikayeyi toplamıştı. Mistik ayaklarım olduğu fikir birliğine varılmıştı.

SK : Mistik ayak?

CC : Evet, İsa gibi çıplak ayakla dolaştığımı ve nasır olmadığının. Çoğu zaman uyuşturucu almış olduğum farz ediliyordu. Aynı zamanda intihar etmiştim ve birkaç farklı yerde ölmüştüm.

Sınıfımdakiler, fenomenoloji ve aidiyet, ile algı araştırması ve sosyalizasyon konularında konuşmaya başladığımda, çılgına dönüyorlardı. Gevşemeyi, zihinlerini açmak ve uçurmak gibi konuların anlatılmasını istiyorlardı. Fakat benim için kavrayış önemliydi.

SK : İstihbarat süpürgesi ile söylentiler savruluyor. Don Juan hakkında bazı şeyler, ama Castaneda hakkında çok az şey biliyoruz.

CC : Bu bir savaşçının hayatı için tasarlanmış bir plandır. Farklı dünyalara girip çıkabilmek için fark edilmez olarak kalmalısın. Hakkında ne kadar çok şey bilinir ve tanımlanırsa, özgürlüğün o kadar çok kırpılır. Kişilerin, senin kim olduğun ve nasıl davranacağın hakkında kesin fikirleri varsa, o zaman sen hareket edemezsin. Don Juan’nın ilk öğretiği şeylerden biri, kişisel tarihimin silinmesi gerektiğidir. Eğer, yavaş yavaş çevrende bir sis perdesi yaratırsan, o zaman varsayılmış olarak kabul edilmeyecek ve değişim için daha geniş alanın olacak. Bu nedenle konferanslarda ses kayıtlarından ve fotoğraf çekimlerinden kaçınıyorum.

SK : Belki de tarihsel olmadan kişisel olabiliriz. Şimdi sen çömezliğinle bağlantılı psikodelik deneyimin önemini en aza indirdin. Ve sen ortalıkta dolanıp, anlattığın gibi büyücülerin repertuarındaki hileli şeyleri yaparken gözükmüyorsun. Don Juan’nın öğretisinin senin için önemli olan unsurları nelerdir? Onlar tarafından değiştirildin mi?

CC : Bence, son amacı dünyayı durdurmak olan, savaşçı ve bilgi adamı olma fikri, en çok uygulanabilir olanıdır. Yaşamımı kontrol edebilme yeteneği bana huzur ve güven veriyor. Don Juan’la ilk karşılaştığım zaman çok az kişisel erkim vardı. Hayatım çok tutarsızdı. Brezilyadaki doğum yerimden çok uzun bir yoldan gelmiştim. Görünüşte, kavgacı ve kendini beğenmiş biri idim, aynı zamanda, kararsız ve kendimden emin değildim. Her zaman kendim için mazeretlerim vardı. Kendime acıma ile o kadar çok dolu idim ki, bir keresinde don Juan beni profesyonel bir çocuk olmakla suçladı. Kendimi rüzgardaki bir yaprak gibi hissediyordum. Genelde pek çok entelektüel gibi sırtım duvara değmişti. Gidecek yerim kalmamıştı. Beni gerçekten heyecanladıracak herhangi bir yaşam tarzı bulamıyordum. Tek yapabileceğim şey, sıkıntılı bir hayata olgun biri gibi bazı düzenlemeler yapmak, veya eğlenmek için psikodelik ilaç ve ot kullanmak ve seks maceralarına atılmak gibi daha karışık yollar bulmaktı. Tüm bunlar benim iç gözlem alışkanlıklarımdan abartılmıştı. Her zaman kendime bakıyor ve kendim ile konuşuyordum. İç sesim seyrek olarak duruyordu. Don Juan gözlerimi dışa çevirtti ve kişisel erk toplamayı öğretti. Eğer biri coşkulu bir hayat yaşamak istiyorsa bunun başka bir yolu olduğunu zannetmiyorum.

SK : eski filozofların oyunu olan ölümü gözlerinin önünde tutarak seni bağladığı gözüküyor. Don Juan’ın yaklaşımının ne kadar olağanüstü olduğuna çarpıldım. Platon’un, bir filozofun gerçek dünyada herhangi bir ilerlemeye başlamadan önce ölümü öğrenmesi ve Martin Heidegger’in insanı ölüme-giden-varlık olarak tanımlaması fikirleri, kulaklarımda yankılandı.

CC : Evet, fakat don Juan’ın yaklaşımının tuhaf bir kıvrımı var çünkü ölümün hissedilen ve görülen fiziksel oluş olduğu büyücülük geleneğinden geliyor. Büyücülükteki yorumlardan biri şöyle der: ölüm solunda duruyor. Ölüm, sana doğruyu söyleyen kesin nasihatler veren, tarafsız bir yargıçtır. Hepsinden başka, ölümün acelesi yok. Seni yarın, veya gelecek hafta, ya da 50 yıl sonra alacak. Onun için fark etmez. Neticede hatırladığın bir anda öleceksin, ve bu ölüm doğru boyutta olacak.

Sanırım bu fikri yeterli derecede inandırıcı yapamadım. “Ölüm solundadır” yorumu, entelektüel bir konu değil, bir algılamadır. Bedenin uygun bir şekilde dünyaya uyumlu ise ve gözlerini sola kaydırırsan, olağanüstü olaya şahit olacaksın, bir gölge gibi ölümün varlığına.

SK : Varoluşçu gelenekte, sorumluluk tartışmasını genellikle ölüm tartışması takip eder.

CC : O halde don Juan iyi bir varoluşçudur. Yaşamımın bir dakika daha var olup olmadığını bilmenin bir yolu olmadığı zaman, bunun hayatımın son dakikası gibi yaşamalıyım. Her eylem savaşçının son mücadelesidir. Bu nedenle her şeyin kusursuz yapılması lazım. Hiç bir şeyi askıda bırakmamak gerekir. Bu fikir beni özgürleştirmiştir. Bu burada seninle konuşuyorum ve belki artık hiçbir zaman Los Angeles’e geri dönmeyeceğim. Fakat bunun bir önemi yok, çünkü ben daha gelmeden her şeyi zaten hallettim.

SK : Bu ölümlü dünya ve kesinlik, sonsuz zaman vizyonunun seçimin trajik kalitesini tahrip eden psikodelik ütopyalardan çok uzak bir yoldadır.

CC : Ölüm senin solunda durduğunda, bir takım kararlarla kendi dünyanı yaratmalısın. Burada küçük veya büyük kararlar yoktur, yalnızca şimdi alınması gerekli olan kararlar vardır. Kararsızlık veya pişmanlık için vakit yok. Eğer vaktimi dün yaptıklarımın pişmanlığı ile harcarsam, bugün vermem gereken kararları eksiltmiş olurum.

SK : Don Juan sana kararlı olmanı nasıl öğretti?

CC : Hareketleri ile bedenimle konuştu. Benim eski yöntemim her şeyi askıda bırakmak ve hiçbir şeye karar vermemekti. Benim için kararlar çirkin şeylerdi. Hassa bir insan için karar vermek zorunda olmak bana haksızlık gibi görünürdü. Bir gün don Juan bana şöyle bir soru yöneltti: “Benim ve senin eşit olduğumuzu düşünüyor musun?” Ben entelektüel bir üniversite öğrencisi idim, o ise yaşlı bir kızılderili idi, ben lütfederek söyle cevapladım: “Tabi ki eşitiz.” Buna karşı, “Ben öyle olduğunu zannetmiyorum. Ben bir avcı ve savaşçıyım, sen ise bir pezevenksin. Ben her an yaşamımı özetlemeye hazırım. Senin kararsızlık ve keder dolu çürük dünyan benimki ile eşit değil.” Al İşte, ben kendimi çok aşağılanmış hissettim ve gitmek istiyordum ama çölün ortasındaydık. Yere çöktüm, kendi egomun tuzağına düşmüştüm. O, eve gitmeye karar verene kadar bu şekilde oturarak bekleyecektim. Birkaç saat sonra, don Juan’nın eğer beklemesi gerekiyorsa burada sonsuza kadar kalacağını anladım. Neden beklemesin ki? Askıda olan bir işi olmayan biri için bu onun erki idi. Sonunda farkına vardım ki bu adam, 20 tane yeni yıl kararı verip sonra tamamından vazgeçen baban gibi biri değildi. Don Juan’ın kararları ilgili olduğu süre için değiştirilmezdi. Ancak bir başka karar nedeniyle iptal edilebilirdi. Bu nedenle kalktım ona doğru giderek dokundum, o da kalktı ve eve gittik. Darbenin etkisi muazzamdı. Beni, savaşçının yolunun, coşkulu ve güçlü bir yaşam yolu olduğuna ikna etti.

SK : Kararın içeriği çok da önemli değildi, önemli olan karalı olmaktı.

CC : Bu don Juan’ın işaret dili olarak kast ettiği şeydi. İşaret dili karar vermekten gelen gücün üstlendiği planlanmış bir harekettir. Örnek olarak, eğer bir savaşçı uyuşmuş ve üşümüş bir yılan bulursa, onu ısırılmadan, sıcak bir yere götürecek bir yol bulması için çabalaması gerekir. Savaşçı bu işareti yalnız gırgır için yapmalıdır. Fakat mükemmel uygulamalıdır.

SK : Varoluşçu felsefe ile don Juan’nın öğretileri arasında birçok benzerlikler olduğu görülüyor. Karar verme ve işaret konularında söylediklerin don Juan’nın, Nietzsche ve Sartre gibi, azmin insanın en temel yeteneği olduğuna inandığını akla getiriyor.

CC : Sanırım söylediğin doğru. Kendi adıma konuşmam gerekirse. Yapmak istediğim, ve belki de başardığım, kontrolü nedenden ayırmaktır. Zihnim tüm yaşamımı kontrol etmektedir ve eğer kontrol etmeyi bırakırsa beni öldürür. Çömezliğimin bir noktasında derin bir depresyona girdim. Dehşet, hüzün ve intihar düşüncesi ile bunaldım. Sonra, bunlar kontrolün elden kaçmaması için yaptığı sağduyunun yaptığı aldatmacaların sonuçları olduğuna dair don Juan beni uyardı. Sağduyum, bedenimin yaşamın bir anlamı olmadığını hissetmeye sebep olduğunu söyledi. Zihnim bunu savaşı sürdürdüğü ve kaybettiğinde, sağduyu bedenin uygun bir aracı olduğunu farz eder.

SK : “Sağduyunun ne olduğunu bilmediği, kalbin kendi sağduyusu var” ve bu bedenin geri kalanı için de geçerlidir.

CC : Konu budur. Bedenin kendi bir iradesi var. Daha doğrusu, irade bedenin sesidir. Bunun içi don Juan sürekli olarak öğretilerini dramatik bir şekle sokmaktaydı. Benim zihnim kolaylıkla büyücülüğün dünyasını saçmalık diye defederdi. Fakat bedenim bu dünyayı ve yaşam tarzını cazip bulur. Ve beden bir kez bunu başardığında, yeni ve daha sağlıklı bir saltanat kurulur.

SK : Don Juan’nın rüya ile ilgili teknikleri beni meşgul eden rüya görüntülerini gönüllü kontrol etme ihtimalini akla getirdi. O, her ne kadar, iç dünya ile kalıcı, istikrarlı bir gözlem kurmayı önerse de, bana don Juan’nın rüya eğitiminden bahset.

CC : rüya görmede esas numara rüya görüntülerini dikkatli görmeye yetecek uzunlukta tutmayı becermektir. Bu çeşit bir kontrolü elde etmek için ihtiyacın olan bir şeyi peşinen seçmek ve rüyanda onu bulmayı öğrenmektir. Don Juan, ellerimi sabit bir nokta gibi kullanmamı, ve onlar ile görüntüler arasında ileri geri gitmeyi önerdi. Birkaç ay sonra, ellerimi bulmayı ve rüyayı durdurmayı öğrendim. Bu teknikle o kadar büyülendim ki uyumayı bile zorla bekler oldum.

SK : Rüyada görüntüleri durdurmak, dünyayı durdurmak gibi bir şey midir?

CC : Benzer bir şey. Fakat bazı farklılıklar da var. İradenle ellerini bulma kabiliyetine ulaşırsan, bunun yalnızca bir teknik olduğunun farkına varıyorsun. Bundan sonrası kontrol ile ilgilidir. Bilgi adamı kişisel erk toplamalıdır. Fakat bu da dünyayı durdurmak için yeterli değildir. Aynı zamanda bir coşku da gereklidir. Zihnindeki iç sesini susturmalı ve kendini dış dünyaya teslim etmelisin.

SK : Don Juan’nın dünyayı durdurmak için sana öğretti birçok teknikten, hangisini halen kullanıyorsun?

CC : Şu andaki esas denetimim alışkanlıklarımı bozmaktır. Her zaman çok düzenli bir kişi olmuşumdur. Belli saatlerde yer ve uyurdum. 1965’te alışkanlıklarımı değiştirmeye başladım. Gecenin sakin saatlerinde yazıyor ve ihtiyaç hissettiğim saatte yiyor ve uyuyordun. Şimdi pek çok önceleri alışkanlığım olan pek çok şeyi artık bıraktım, kendim için dahi bilinmez ve sürpriz biri oldum.

SK : Senin denetimin bana iki müridin mucizevi güçler hakkındaki övünmesini anlatan bir Zen hikayesini hatırlattı. Bir mürit üyesi olduğu tarikatın kurucusundan nehrin bir yakasında dururken karşı kıyıdaki yardımcısının elindeki bir kağıda Buda’nın ismini yazmasını istedi . İkinci mürit ise bu tür bir mucizenin etkileyici olmadığını söyledi. “Benim mucizem,” dedi, “aç olduğumda yemek, susadığımda su içmektir.”

CC : Beni, Don Juan’nın gösterdiği yolu takip etmeye iten bu dünyadaki sorumluluk unsuru idi. Dünyayı aşmaya gerek yok. Bilmemiz gereken her şey karşımızdadır, eğer dikkat edersek tabi. Olağan dışı bir gerçeklik durumuna girersen, psikotrop ilaç kullandığında olduğu gibi, sıradan gerçekliğin mucizevi karakterini görmek için ihtiyacın olan şey kendini oradan geri çekmendir. Benim için yaşam yolu – yüreği olan yol – iç gözlem veya mistik kendini aşmak değil, dünyada var olmaktır. Bu dünya savaşçının avlanma alanıdır.

SK : Senin ve don Juan’ın çizdiği dünya resmi, büyülü çakallarla doludur, büyülenmiş kargalar ve güzel büyücüler. Seni nasıl bağladığını görmek kolay. Fakat modern şehirli kişilerin dünyası için nasıl olacak? Büyü oranın neresinde? Eğer hepimiz dağlarda yaşasaydık mucizeyi canlı tutardık. Fakat bir yarımız otobana yakınlaştığında bu nasıl mümkün olacak?

CC : Bir keresinde ben de don Juan’a bu soruyu sormuştum. Yuma’da bir kafe’de oturuyorduk, eğer kendisi ile birlikte çölde yaşarsam benim de dünyayı durdurup görebileceğim aklıma geldi. Camın dışında geçen arabalara baktı ve dedi ki : “Bu, dışarısı, senin dünyan.” Ben şimdi Los Angeles’te yaşıyorum ve bu dünyadaki ihtiyaçlarımı karşılayabiliyorum. Düzenli bir dünyada alışkanlıklar olmadan yaşamak bir mucizedir. Ama bu yapılabilir.

SK : Ses seviyesi ve insanların sürekli baskısı, dünyayı durdurmak için gerekli olan sessizliği ve yalnızlığı tahrip ettiği görülüyor.

CC : Aslında değil. Gürültü bu iş için kullanılabilir. Otobanın gürültüsünü dış dünyayı dinlemeyi öğrenmek için kullanabilirsin. Dünyayı durdurduğumuzda, aslında durdurduğumuz bu dünya, genellikle bizim iç konuşmamızla sürdürdüğümüz dünyadır. İçsel boşboğazlığımızı durdurduğumuzda, eski dünyamızı da sürdürmeyi durdururuz. Tanım çöker. Bu kişisel değişimin başladığında olur. Seslere yoğunlaştığında, farkına varırsın ki beyninin tüm sesleri sınıflandırması zorlaşır, ve kısa bir sürede bunu yapmaktan vaz geçersin. Bu, bizi sınıflandıran, biçimlendiren ve düşünmeye sevk eden, farklı bir görsel algı gibidir. Konuşmayı kestiğinde, sınıflandırmadığında ve yargılamadığında çok huzur vericidir.

SK : İç dünya değişir, fakat dış dünya için ne oluyor? Bireysel Bilinçlere köklü değişiklikler yapabiliriz, fakat halen yabancılaştırmanın yarattığı sosyal yapıya dokunamayız. Sizin düşüncenizde sosyal veya politik bir reform var mı?

CC : Ben entelektüellerin her zaman politik ve sosyal devrimler hakkında konuştuğu ve birçok bombanın patladığı Latin Amerika’dan geldim. Fakat devrim çok şeyi değiştirmedi. Binaları bombalamak için biraz cesaret verdi, fakat sigara ikram etmek, veya endişeli olmayı durdurmak, veya içsel gevezeliği durdurmak için kendini yenilemen gerekir. Burası gerçek reformun başladığı yerdir. Çok uzun olmayan bir süre önce, bir tatil esnasında, don Juan ve ben Tuscon’da bulunuyorduk. Bazı insanlar ekoloji ve Vietnam savaşı hakkında bir konferans veriyordu. Bu adam devamlı olarak sigara içiyordu. Don Juan, “Kendi bedeni ile ilgilenmeyen bu adamın başka insanların bedeni ile ilgilenebileceğini düşünemiyorum.” dedi. Bizim ilk ilgimiz kendimizin olması gerekir. Ancak kendim enerjimin zirvesinde olduğumda ve karamsar olmadığımda arkadaşımı düşünebilirim. Bu durumda olmak için ise bedenimi düzenli tutmalıyım. Herhangi bir devrim burada, bu bedende başlamalı. Kültürümü değiştirebilirim, ama bunu yalnızca kusursuz bir şekilde bu acayip dünyaya uyumlu olan bir bedenin içinden yapabilirim. Benim için, gerçek başarı savaşçı olma sanatıdır, don Juan’nın dediği gibi, insan olma mucizesi ile insan olmanın dehşetini dengelemenin tek yoludur.

Psychology Today

Yayın Tarihi : Aralık 1972

Çeviri : Aki