Tarantino – Bir zamanlar Hollywood’da

Tarantino 9. filmi olan Bir zamanlar Hollywood’da filmi ile büyücülüğün alt dalı olan hikaye anlatımı üzerine güzel bir örnek sergilemiştir. Tarihi değiştirmek ve kutsamak için yapılan bu tür girişimler her zaman takdirimi kazanır. Tarihi insanların hikayeleri belirler ve hikaye anlatıcıları mitlerin, mitolojinin, tarihin yaratıcılarıdırlar. Konuya daha açıklık getirmesi için hoş bir alıntı ekliyorum.

Ona yetkinleşme düzeyinin ne olduğunu sordum. Saf anlayış, diye yanıtladı. Böylesine ani bir erke değişimi yaşayabilmek için, kişinin niyet ile temiz bir bağlantı hattının olması gerekirmiş ve bunun için de saf anlayışla bunu niyet etmek gerekirmiş.

Doğal olarak ondan saf anlayışın ne olduğunu açıklamasını istedim. Güldü ve bir banka oturdu.

“Sana büyücülük ve büyücülerin eylemleri hakkında çok temel bi şey söyleyeceğim,” diye devam etti. Düşüncelerinin kavranamaza doğru attığı perende konusunda.”

Bazı büyücülerin öykü anlatıcı olduklarını söyledi. Öykü anlatmak yalnızca algı sınırlarını genişletmek için öncü koşucu göndermek değil aynı zamanda kusursuzluğa, erke, ve tine bir geçit, bir kapı açmak demekmiş. Bir süre verecek uygun bir örnek ararcasına sessiz kaldı. Sonra, bana Yaqui Kızılderililerinin ‘unutulmaz günler’ dedikleri bir tarihi olaylar derlemine sahip olduklarını anımsattı. Unutulmaz günler dedikleri hikayelerin onların topraklarını işgal eden İspanyollar ve Meksikalılarla verdikler savaşların kulaktan kulağa anlatımı olduğunu biliyordum. Kendisi de bir Yaqui olan don Juan, gönüldeş bir edayla, unutulmaz günlerin kendi ulusunun yenilgi ve dağılışının anlatısı olduğunu vurguladı.

“Peki,” dedi, “okumuş bi adam olduğuna göre, bi öykü anlatıcı büyücünün unutulmaz günlerden bi anlatıyı alıp—örneğin Calixto Muni’ninkini— sonunu değiştirmesine, İspanyol cellatları tarafından sürülüp, bedeninin dörde bölündüğünü söylemek yerine ki işin gerçeği budur, onu halkını kurtaran muzaffer bi asi olarak anlatmasına ne derdin?”

Calixto Muni’nin öyküsünü biliyordum. Unutulmaz günlere göre, savaş stratejisi öğrenmek için, Karayib’lerde bir korsan gemisinde yıllarca çalışmış bir Yaqui Kızılderilisiydi. Sonra Sonora’ya dönmüş, İspanyollara karşı bir özgürlük isyanı başlatmayı başarmış ve sonuçta ihanete uğramış, yakalanmış, ve idam edilmişti.

Don Juan bir yorum yapmam konusunda tatlı dille ısrar etti. Gerçek anlatıyı onun söylediği şekilde değiştirmenin, bu öyküyü anlatan büyücünün olayı aslında olmasını dilediği şekle dönüştürdüğü psikolojik bir amaca hizmet ettiğini söyledim. Ya da belki son derece kendine özgü kişisel bir tavırla olaya dair öfkesini ancak bu şekilde yatıştırabiliyordu. Böyle bir büyücüye, acı yenilgiyi kabullenememesi dolayısıyla vatansever biri diyebileceğimi de ekledim.

Don Juan nefesi kesilene kadar güldü.

“Ama bu tek bi büyücünün sorunu değil,” dedi, “bunu hepsi yapar.”

“O halde bu bütün bir toplumun bilinç altı isteğinin ifade edilmesinin yine aynı toplumca onaylandığı bir düzenbazlık,” diye karşılık verdim.

“Savın çok ikna edici ve mantıklı,” dedi, “ama tinin ölü olduğu için ondaki hatayı göremiyorsun.”

Söylediğini anlamaya davet eder şekilde tatlı tatlı süzdü beni. Söyleyecek herhangi bir şeyim yoktu, bir şey söylersem bu beni hırçın gösterebilirdi.

“Gerçek anlatının sonunu değiştiren bi büyücü,” dedi “bunu tinin doğrultusunda ve onun desteği altında yapar. Çünkü o, niyet ile olan eşsiz bağını kullanarak gerçekten bi şeyleri değiştirebilir. Öykü anlatıcı büyücü şapkasını çıkarıp yere koyar ve onu saat yönünün tersi doğrultusunda üç yüz altmış derece döndürerek buna niyet ettiğini ima eder. Tinin desteği altında, bu basit eylem onu tinin kendisine daldırır. Böylelikle düşüncesinin kavranamaza doğru bi perende atmasına izin vermiş olur.”

Don Juan kolunu başının üzerine doğru kaldırarak, bir an ufkun üzerindeki gökyüzünü işaret etti.

“Saf anlayış oradaki enginliğe doğru giden öncü bi koşucu olduğundan,” diye devam etti, “öyküyü anlatan büyücü içinde kuşkunun zerresi olmadan bilir ki, orada, sonsuzlukta, tam şu anda, tin inmektedir. Calxto Muni, zaferi kazanmıştır. Halkını kurtarmış, amacı, kendisinin ötesine geçmiştir.”

Gorme ve Buyuculuk

Don Juan, “GORMEnin, dostlardan ve buyuculuk uygulamalarindan bagimsiz bir surec oldugunu ileri surmekteydi. GORMEnin, baska insanlari etkileme ugrasi demek olan buyuculugun cikarci uygulayimlariyla bir ilintisi olmadigina gore, bunun dogal bi sey oldugunu belirtti. GORME , buyuculuk degildir ama hep karistirirlar bu iki seyi, ustelik gorme buyuculuge ters duser cunku GOREN kisi her seyin onemsizligini kavramistir.

Bir baska dumancik uygulamasindan sonra Don Juan, bir savascinin bos yere kendini ortaya koymayacagini, yol ortasinda durup marizlenmeyi beklemeyecegini ve siradan insanlarin kaza dedigi seylerden cogu kez kacinilabilecegini soyledi ve soyle ilave etti: “Yasam kosullari, olcup bicip onlardan yararlanma alistirmalaridir bir savasciya, oysa sen yasamin anlamini bulmaya calismaktasin. Ne yapsin yasamin anlamini bi savasci!”

Yasamin anlamindansa comezini GORMEye ulastirmak istegiyle dopdolu oldugunu gorebiliyoruz bu yakinmada 🙂

Kendimi sana gormeyi ogretmeye adamisim, der DJ, ancak once bir savasci olmadan GORMEK insani enez kilar. Gostermelik bi alcakgonulluluk takinmana, cekilmene kacmana yol acar. Ilgisizligin yuzunden curuyup gider govden. Unufak olmayasin, silinip gitmeyesin diye seni bi savasci yapmaktir ilk gorevim. Seni bi kez zor kurtarmistim o dostundan hani hatirlarsin, cunku kalkanini yitirmistin. Nedir bu kalkanlar dersen, insanlar neyle ugrasiyorlarsa, iste o seyler onlarin KALKANlaridir. Senn de kendi dunyanin ogelerini secmelisin artik. Bi savasci o bilinmedik ve amansiz guclerle karsilasiverir; cunku zaten onlari arayip durmaktadir. O gucler bi geliverdiler mi uzerine, apisip kalacaksin; yarigin aciliverecek, korkudan da yasamin ucup gidiverecek sen karsi koyamadan. O halde yapilacak ilk sey hazirlanmaktir. Bu guclerden biri karsina dikilir de yarigini acarsa, kendi kendine kapatmalisin yarigini. Bunu basarabilmen icin sana buyuk erinc ve zevk veren bir takim seyler bulman secmen gerekir; aklini korkundan uzaklastirmak ve yarigini kapatip kendini sapasaglam yapabilmek icin, bile bile kullanabilecegin seyler… Savascinin kalkanlarini olusturan seyler, nesneler YUREK TASIYAN BI YOLDAKI seylerdir. Bi savasci olmanin ilk kurali ise siradan insanlarin olumlerine kadar yapadurduklari IC KONUSMAYI kesmendir. Bunun icin once gozlerini biraz olsun rahatlatmak icin kulaklarini kullanmayi ogrenmelisin. Dogdugumuzdan bu yana dunyayi degerlendirmek icin gozlerimizi kullanmisizdir, bi savasci bunun farkindadir ve dunyayi dinler. Dunyanin sesine kulak verir. Bu dinleme isini buyuk bi sabirla yapmalisin. Dunya soyledir boyledir demeyi durdurursak, dunya da oyle soyle olmaktan cikacaktir. Sorun su ki, insanlarin yaptigi seyler, bizi cepecevre saran guclere karsi birer kalkandirlar. Bu seyler bize rahatlik verir, guven duymamizi saglar. Insanlarin yaptigi bu seyler dogrudur ve cok onemlidir; ama yalnizca kalkan olarak. Ne yazik ki siradan insanlar olarak ne yaptigimizi, bu seyleri hic ogrenemeyiz ve bunlarin yasamimiza egemen olarak yasamimizi yikmalarina goz yumariz. Hatta diyebilirim ki insanliga gore, insanlarin yaptiklari bu seyler dunyanin kendisinden bile buyuktur ve onemlidir. Siradan bi insan icin dunya bi giz olmamistir hic. Ve yaslaninca da, artik yasamasina bi neden kalmadi sanir. Yasli biri icin dunya tukenmis degildir, yalnizca insanlarin yaptigi seyler tukenmistir. Ama kafasi oyle karismistir ki sersemce, dunyada kendisi icin bi giz kalmadigini sanir. O kalkanlar karsiliginda odenen igrenc bir bedeldir bu! Bunu bilen bi savasci dunyayi sonsuz bi giz kaynagi ve insanlarin yaptigi seyleri de sonsuz bi sacmalik diye ele alir.

 

Geleceğe duyulan Merak!

Kadınlar neden geleceği böylesine arzulu ve hırsla merak ederler?
Bunda önemli bi ipucu olabilir frekanslar. Nedir sizce cevap?

  • YENİ’den DOĞAnlar Kulubü garanti… güven duygusu… gelecek iyiyse, bugünden iyi hissedersin… bugünün iyi değilse geleceğinin iyi olmasını ümit edersin…
  • Turan Erdal Geleceği çoğu insan merak eder, çünkü belirsizlik stres yaratır. Geleceği bilmek ve onu kendi isteği yönünde etkilemek çoğu insanın istegidir.

    YENİ’den DOĞAnlar Kulubü bence sadece kadınlar değil erkeklerde merak eder.Erkekler gelecekle ilgili kaygı duyarlar ve bu da bir çeşit merak,emin olamama,güvenlik arayışıdır.Gelecek geçmişin deneyimlerine dayanılarak endişeye dönüşür Bu da kimliklerle ilgilidir diye düşünüyorum.K.Ama safiyane tatlı bir meraksa zaten sezgilerle yanıtını barındırır.

    YENİ’den DOĞAnlar Kulubü kadınların çocuk sahibi olma konusunda da erkeklere göre farklı bi tutumları var.geleceğe dair hırs ve arzularına bir işaret olarak görülebilir bu.

    YENİ’den DOĞAnlar Kulubü Gelecekte ne giyeceğini ayakkabısını çantasını hazırlamak ister :))) tedbir yanii

    YENİ’den DOĞAnlar Kulubü Ben falcı kuyruğunda bekleyen erkeğerastlamadım. Ayrıca uygulamalarımda konu uysun ya da uymasın, sadece kadınlar bu uygulamanın geleceği haber verip vermeyeceği ile ilgileniyorlar. Tuhaf ama gerçek budur. Kaçınmaya gerek yok. Halının altına süpürdüklerin çok geçmeden açığa çıkar. Sebeplerinin üstüne gitmeliyiz.

    YENİ’den DOĞAnlar Kulubü her fırsatta fal baktıran medyuma giden çok erkek gördüm..KUyrukta gözükmek işlerine gelmez sadece:))

    YENİ’den DOĞAnlar Kulubü Sağ beyin farkı , bence kadınlar sağ beyinlerini daha fazla kullanırlar . Kadın duygusal bir varlık hem kendinde hemde erkektede duygu yaratabilen bir organizma . Hem başlatıyor hemde çoğaltıyor . hayal kurma , tasarlama konusunda yaratılış itibariyle daha yetkin . Bilerek veya bilmeyerek tasarladığı , hayal ettiği şeyi merak etmesi kadar normal başka birşey olamaz .

    Sibel Atasoy Kurgusunun gerçeğe dönüşüp dönüşmeyeceğini merak ediyor diyorsun, mantığa uygun doğrusu. O halde kadınlar kurguların gerçekleşmeye mecbur olduğundan emin olsunlar böylece geleceği bu denli kovalamaya gerekleri kalmaz. Şu anda oturup halı örer gibi kurgular ya da geri söküverirler 🙂

    YENİ’den DOĞAnlar Kulubü Kurgulamak pasif -dişil bir iş. Hareket olmadan , hamle olmadan olmaz. Eril bir etki lazım . Oyuna bir ortak lazım . Oyun kurmak yetmez oyuncular lazım . Tek başına olmaz . Tek başına yapamaz .

    YENİ’den DOĞAnlar Kulubü Çok doğru bir tespit ancak eski dünyanın kuralları bunlar. Çünkü yeni dünya Kendiliği bulmayı gereksiniyor. Kendilik ise açıkça eril ve dişil yanların tam ve eksiksiz olarak her insanda aktif hale geçişiyle başlayan bir süreç. Kendilik devreye girdiğinde, dış unsurlara ihtiyaçtan değil gerçek ilgi ve sevinçten yakınlaşırsınız.

Carlos Castaneda ile Yemek – Benjamin Epstein / La Jornada Newspaper – 1996

***  Küfür içeriyor, rahatsız olacaksanız okumayın!  ***

Carlos Castaneda ile yemek
Benjamin Epstein

Özet : Carlos Castaneda’ya odaklanmak; Şöhret; Yapıtları; Sihirli Geçişler; Tensegrity üzerine tartışma; Din ve Yaşam üstüne görüşler.
Modern zamanların en anlaşılmaz şahsı, Castaneda, geçenlerde Anaheim Kaliforniadaki küçük bir konferansta sürpriz bir şekilde ortaya çıktı. Gazeteci Benjamin Epstein de oradaydı.

O, 20.nci yüzyılın büyücü yamağı idi. O görünmeyen adamdı, geçiciydi, fani idi: bir görünüyor, bir kayboluyordu. O, yaşayan evrenlerde zarif bir akışla yolculuk eden, bir denizcidir. Veya Carlos Castaneda’nın kendi için söylediği gibi, o bir geri zekalı, bir salak, bir osuruktur. İsa’nın ya Tanrının Oğlu ya da yaşayan en büyük yalancı olduğunu söylemiştir. Carlos Castaneda, bir inanç takipçisi olarak, tanrısallığın insanların ihtiyacı olan son şey olduğunu söyleyerek, benzer bir muammaya neden olmuştur. Eleştiriler onu tam ortadan kancaladı: Biri onu “Hediyeler taşıyan yalancı-adam … Bize gerçeği getirdiği yalanını söylüyor.” diye tanımladı.

Don Juan’nın Öğretileri, kitabı yayınlandığından ve 1960’larda ve 70’lerdeki akademik fırtınadan beri, jüri onu yargıladı ve halen de yargılamaya devam ediyor. Şu ana kadar Castaneda dokuz kitap yazdı, bunları Yaqui görücüsü olan don Juan’nın doğaüstü deneyimlerine dayandırdığını iddia etmektedir. Görünmez olmak, dediğine göre savaşçının yoludur. Resminin çekilmesine ve sesinin kaydına izin vermemektedir. Ender olarak röportajlar vermektedir. 80’lerde tamamen gözden kaybolmuştur. Fakat kitapları satmaya devam etmiştir (17 ülkede 8 milyon adet) ve hiçbir zaman baskıları tükenmemiştir. 1993 yılında, ender olarak seminerler vermeye başlamıştır, ve bundan sonraki yıl Rüya Görme Sanatı yayınlanmıştır.

Reklamla desteklenmesine rağmen “Carlos Castaneda Tensegrity” etkinliği organizatörleri dahi Castaneda’nın Anaheim, Disneyland’daki hafta sonu seminerinde ortaya çıkıp çıkmayacağını bilmiyorlardı. Tüm dünyadan, üçte biri Kalifornia’dan olmak üzere, 400 meraklı, Castaneda gelsin veya gelmesin katılım ücreti olarak 250 $ ödemişti. Algıyı artırmaya yarayan hareketler olan “Sihirli Geçişleri” öğrenmeye geleceklerdi.

“Bu bir düşünsel evren, yaşayan evren, zarif bir evrendir!” diyordu Castaneda, coşku ile seminerine başladığında. “Bilinen evrenin doğrusallığını, bilinmeyen evrenin doğrusal olmaması ile  dengelememiz gerekir.” Karizmatik Castaneda, inorganik varlıkları tarif ederken, belli ki onlarla uzun zaman geçirmiş ki şaşırtıcı inandırıcılıkla kanıtlıyordu; birleşişim noktası, yerinden oynatıldığında başka diyarlara gidebileceğimiz, kürek kemiğinin hizasından bir el boyu ilerisindeki yer; ışıklı  yumurtamızın parlaklığını çalan ve yalnız aşırı bencillik döküntülerini bırakan, sürekli olarak insan ırkının farkındalığı ile beslenen yağmacı evrendeki “uçucular”.

O, bunlardan hiçbirini icat etmedi, yalnızca doğruluklarına ısrar etti. “Biliyorsun ben çılgın değilim. Eh! Belki birazcık çılgınım ama komik olacak kadar değil!”

O, aynı zamanda  büyüleyici, enerjik, sağlıklı ve neşelidir. Ve açılış konuşmasının sonunda, Castaneda bir röportaj için beklenmedik bir şekilde yazarı yemeğe davet ederek bu isteği cevapladı.

Anaheim’deki bir kahvede, Castaneda’nın karşısında oturmakla, herhangi birinin birleşim noktası kolaylıkla yerinden oynayabilir. Yazar daha sonra doğrusal olmamayı kalbinde hissetti, yemek ile seminer konuşmaları arasında gidip gelirken, Castaneda’nın esas fikirlerini açıklarken kullandığı konuşma şekline kendini verdi. Hepsinden başka, Castaneda don Juan’ı, iki ışıklı küresi olan bir varlık, nagual, baş büyücü, olarak değiştirmiş, ve eğer bu bir nagual için yeterli derecede iyi idi ise, bir diğeri için de iyidir demiştir.

Masada birkaç Tensegrity uygulayıcısı ve Castaneda’nın yardımcısı olan, hareketleri derleyip seminerlerde adım adım öğreten üç tane chacmool(*) Şaman kadını vardı.

“Sihirli Geçişler, tüm bu zaman zarfında yaptığınız bu muydu?” diye sordum Castaneda’ya.

“Hayıııır … çok tombuldum,” dedi. “Don Juan, bedenimi iyi durumda tutmam için sihirli geçişlerin akıldan çıkmayacak bir kullanım şeklini tavsiye etti. Fiziksel etkinlik olarak kast ediliyorsan, evet, yaptığımız buydu. Hareketler aynı zamanda, farkındalığımızın, ışıklı bir küre, özel bir yapıştırıcı ile   birbirine yapışık tutulan bir enerji alanı kümesi olduğumuz, fikrine odaklanmasına etki eder.

“Tensegrity Tolteklerin t’ai chi’si? Yaquilerin yoga’sı mıdır?” diye sordum.

“Tensegrity’yi yoga veya t’ai chi ile kıyaslamak mümkün değil. Farklı bir kökeni ve farklı bir amacı var. Şaman kökenli ve şaman amaçlıdır. Varlık olmamızla ilgili nedenle ilişkilidir. Varlık olma nedenimiz ise, sonsuzlukla yüzleşmektir.”

“Öldüğümüz anda hepimiz sonsuzlukla yüzleşeceğiz,” dedi. “Neden en zayıf olduğumuz anda, bozulduğumuz anda yüzleşeceğiz? Neden en güçlü olduğumuz anda yüzleşmiyoruz? Neden şimdi değil? Pragmatik olarak yüzleşmek gerekiyor. İdeal oluşlara izin verilmiyor.”

“İsa tüm bunların neresinde? Buda bunun neresine uygun düşüyor?”

“Onlar hepsi ideal oluşlar,” diye Castaneda cevapladı. “Gerçek olmak için çok büyük, çok devasa. Onlar tanrısal. Biri Budizm’in Prensi, diğeri Tanrının Oğlu… İdeal oluşlar pragmatik hareketler için kullanılamaz.”

“Algılamanızı, yorumlama sistemini kırması için serbest bırakmalısınız – ağaç bir ağaçtır ve tamamen enerjidir – bu bir pragmatik harekettir. Şamanın uğraştığı şeyler fazlasıyla uygulanabilirdir. Normal  tarihi gerçekliğin karakteristiklerini kıran sihirli geçişler, bunun için, yalnızca bir tavırdır.

Castaneda din konusunda çok olumsuzdu. Fakat bu, sizin bildiğiniz sert bir eleştiri tarzında değildi: “Bırakın İsa çarmıhta kalsın. O, orada çok mutlu! Dedi don Juan, ‘Onu rahatsız etme, bırak öyle kalsın. “Neden orada çarmıha gerildin?” diye sormayın ona. Ayvayı yerken sana nedenini açıklamaya çalışacak.’ Ben böyle yaptım. O da bana selam, ve hoşça kal dedi.”

Garson gelip siparişlerimizi aldı. New Age disiplinlerine en iyi uyacak seçenekler olarak, bonfile, pirzola, ve file mignon arasında tartışma olduğu gözüküyordu.

“Büyücüler der ki, marul da yesen, biftek de, duyarlı bir varlıksın,” chacmool Kylie Lundahl açıkladı. Chacmool, harfi harfine, Meksika piramitlerindeki, devasa büyüklükteki arkaya yatmış şekilde bulunan muhafız tasvirlerine verilen isimdir. Castaneda seminerinde yaptığı kapanış konuşmasından sonra onları rahatlatmak için yanına almıştı. Hiç kimse savaşçının yolunun kolay olduğunu söyleyemez.


(*) CHACMOOL = 1) En eski Maya Bereket Tanrısı, dört ana yönde yaşayan ve ekinlerin yetişmesi için yağmur yağdıran bir tanrıdır. Yağmur yağdırması için su kabağı taşıyan bir rahip dans ederken gök gürültüsü sesleri çıkarır ve parlak kılıcını yıldırım gibi sallar, bu arada görevli şaman merasime katılanlara bal likörü dağıtır, ve daha sonra hepsi birlikte tanrı için verilen şölene katılırlar. 2) Maya Bereket Tanrısının takipçisi olan şaman. 3) Meksika’daki maya piramitlerinde arkaya doğru yatmış durumda, elleri karnındaki bir kaseyi tutan ve muhafız olduğuna inanılan heykel. Ç.N.

Castaneda çavdarda eritilmiş peynir ile beykın ve kızarmış patates sipariş etti.

“Tortillayı sarmalanmış bir gizem, bir muamma,” olarak tanımlamış don Juan, ve Castaneda’da bunu sürdürmüştür. Tracy Kramer ve Cleargreen Inc., seminerleri organize eden temsilcisi, Santa Monika’da bulunuyordu. Castaneda’nın burada ne kadar zaman harcadığı belirsizdi. Eğer seminer sözü tam anlamı ile kabul edilseydi, bir yerlere varlık vergisi ödenecekti.

“Ben burada yaşamıyorum,” dedi Castaneda. “Ben hiç burada değilim. Ben her zaman bir şaşırtmaca   kullanırım. Ben Meksika’dayım. Hepimiz, zamanımızı burada olmak ile, tanımlanamayan bir şey tarafından çekilerek, başka diyarlarda ziyaretçi olmak arasında bölüyoruz. Fakat sen bununla ilgili olarak konuşmaya başladın, ve böylece tam bir avanak gibi ses vermeye başladın.

“Bir keresinde bir röportajdaydım. Yazarın ilk söylediği şey, “Bana senin bir kargaya dönüştüğünü söylediler. Bu doğru mu? Hahahaha!” dedi. Özneler arası kavramını anlatmaya çalıştım. “Pfhhhh! Bana evet veya hayır de.” dedi. Bende “Hayır” dedim.

“Neden fotoğrafının çekilmesini ve sesinin kaydedilmesine izin vermiyorsun?” diye sordum.

“Kayıt edilmen, zamana sabitlenme yoludur,” diye Castaneda cevapladı. “Hareketsiz dünya, hareketsiz resim, bunlar büyücünün anti-tezidir … belki Castanedanın bir çizimini görmüşündür [Psychology Today Aralık 1977 sayısı, Richard Oden tarafından çizilmiş]. Çekilmiş bir fotoğraf yoktu onun için o, bunu çizdi. Bu 30 sene önce idi. Ve hiç de güzel değildi. Yeniden çizmeye karar verdi. Başarısızlığa uğramıştı.”

Fotoğraflar halen bütünün kendisi değildir. “Tanrının dünyası değişmezdir,” dedi, “O bir yaşayan evrendir. Akışta olan yaşamda olandır.

Değişmeyen bir dünya ölü bir dünyayı tanımlar. Değişime zorlanan bir evrende, yazılmış bir dünya nasıl değişime zorlanmayacaktır? Bu hayvan dolduran birinin dünyasıdır.”

Castaneda’nın erimiş peynirli sandviçi geldiğinde, çavdar, çavdar ekmeği ile karıştırılmıştı. “Nedir bu? Çikolata ekmeği mi?” diye sordu, geri göndermeden önce. Benim zihnim dünyaların ötesindeydi, belki de Oaxaca’da bir banktaydı.

“Kartalın Armağanı, kitabına göre, don Juan Matus ölmemişti, o ‘içten yanmıştı’. Sen ölecek misin, yanacak mısın?”

“Ben bir geri zekalı olduğumdan, eminim ki öleceğim,” diye cevapladı Castaneda. “Keşke onun yaptığını yapabilecek bütünlüğe sahip olabilseydim… Yapamayacağım korkusu var bende. Keşke yapabilseydim. Kafamı –her iki kafamı- bununla yoruyorum.”

En az on yıl öncesinde Castaneda’yı “Yeni Asrın babası” olarak betimleyen bir makaleden bahsettim.

“O ‘dede’ idi!” diye itiraz etti. “Lütfen beni amca, veya kuzen diye betimleyin, dede değil! Charlie amca yapacak. Bir şeyin dedesi olmayı, çok boktan buluyorum. Ben yaş ile savaşıyorum, bunaklık ve yaşlılıkla, senin inanamayacağın kadar. Don Juan ile karşılaştığımda bunaktım, 35 sene savaşmam gerekti…”

“Genç ve dinç olmak bir şey değil,” dedi Castaneda. “Yaşlı ve dinç olmak, işte bu büyücülüktür!”

Castaneda kimin için bir belirsizlik yaşam tarzı ise, acımasızca izlemek, her ikisidir. Ve yaşı, bir adamın hissini anlaması için, iyi olan bir yerdedir.

Günümüz Yazarlarına göre, Castaneda’nın doğum tarihi ve yeri 25 Aralık 1931, Sao Paulo Brezilya’dır; göçmenlik kayıtları ise 25 Aralık fakat 1925 ve Cajamarca Peru olarak gözükmektedir; başka kaynaklar ise 1930’ların sonu gibi. New York Times makalesinde ise 1981 yılında onun 66 yaşında olduğunu yazmaktadır.

Böylece, o 60 ile 80 arasında bir yerdedir, büyük ihtimalle 64 veya 70. Benzer bir şekilde güvenilir kaynaklar UCLA antropoloji doktorasını 1970 ve 1973 yıllarında aldığını söylemektedir. Başka bir sözle, bu kaygan organik bir varlıktır.

İnorganik varlıkları sordum.

“Bilince sahipler, fakat bir canlı varlığınınki gibi değil,” diye Castaneda cevapladı. “Neden farkındalık ayrıcalıklı canlı varlıkların sahipliğinde olmaktadır?”

Rüya Görme Sanatı, Castaneda’nın anlattığı bir olay ile bitiyor, 70’lerin ortasında o ve Carol Tiggs Meksiko City şehrindeki bir otel odasında “rüya” görüyorlardı, ve Tiggs bu rüyalarda kayboldu. (O,  “uçucuların” yiyemediği bir bilinç durumu olan “ikinci dikkatte” bir seyahatte idi.) Castaneda’ya göre, O, 10 yıl sonra Santa Monica’da bir kitapçıda konuşmasını yaparken geri geldi.

Tensegrity’nin “büyülü geçişleri” ni derleme dürtüsünü sağlamak için yeniden oluşturulmuş olan Tiggs’ti, Castanedaya göre, don Juan dört müride farklı çizgileri sürekli değişen büyülü geçişleri öğretti. Diğer ikisi, Florinda Donner-Grau ve Taisha Abelar’dı, her birinin çömezliğinin Castaneda tarafından farklı işaretlenmiş, fakat onun tarafından onaylanmış yetenekleri vardı.

Geçen 10 yılda grup, “geçişleri sabitledi,” insanlar tarafından kullanılabilir yeterli bir kapsam üzerene fikir birliğine ulaştı. Eğer Tensegrity hareketleri (isim iskelet etkinliği ile ilgili mimari bir terimden türetilmiş, “gerilim” ve “bütünlüğün” mutlulukla birleşimidir.) sıkça sevimsiz ve sert karakterli görülse de, bir etkinin ortaya konması için tasarlanmıştır.

“Bir keresinde, başka bir gezegenden gelen yaratıkların ortaya çıktığı, güzel bir kurgu-bilim filmi seyretmiştim,” dedi Castaneda, “algıda çoook yavaş bir değişim oluyordu, benim dediğim onun gibi değil. Bunun gibidir, ‘Yürü kim tutar seni!’ Sıradan algının karakteristiklerini iptal edersin. Soyguncu bir haydut gibi girersin içine. Neredeyse anında, soyguncu haydut geri gelir. Bir anda. Fakat anlar uzadıkça uzar.”
Chacmool’lar belki de silindiler ama Tensegrity halen yaşıyor. Don Juan’nın tüm dört müridi tarafından verilecek gelecekteki seminerlere öncülük etmek için, savaşçı muhafızların -ve mavi izci adında bir inorganik varlık- yeni bir biçimi başlatıldı.

Don Juan, bildiğimiz dünyanın, bir dizi kültürel olarak kafamıza sokulmuş “anlaşma” ile “tanım”, ve yalnızca gerçekliğin bir versiyonu olduğu önermesini yapmıştır.

“Eğer zihin ile ararsan, açıkça devamlı tekrarlanan bir durum dışında, seni hiçbir yere götürmeyecek. Bilimde, devamlı tekrarlanan sorular kendilerini ispatlıyor. Bu bizim bilimin sanatıdır … ‘Tüm bunlar  değişkendir, başka bir şey değil.’ Biz sahte kontrol şampiyonlarıyız -sorunu yönetilebilir bilim seviyesine alçaltıyoruz. Ne fantezi!”

“Bir gün UCLA’daki kafeteryaya giderken, artık insanları görmüyordum, enerjileri görüyordum, ışıklı küreleri. Büyüleyici idi. Bundan önce benden başka hiç bir şey mevcut değildi. Birlikte çalıştığım bir psikolog ile konuşmaya gittim. Bir yatıştırıcı yazıp, ‘Carlos, çok fazla çalışıyorsun. İki gün tatil yap’ diye önerdi. Onunla diyalog kurmak imkansızdı.”

Castaneda’nın kendi araştırmaları onu akademik antropolojiden, pratik yorumlamaya yöneltti, yorumlama sanatına; Ocak ayında bir makale yayımladı, Savaşçının yolu: Uygulamalı Yorumlama Günlüğü. Göz altındaki başlıklar “Etnik Yorumlama” ve “Fenomenolojik Antropoloji” içeriyordu ve devasa büyüklükteki gelişmekte olan bir işti.

“Büyücüler gördüğünde, yorumlama bizim için en son meseledir,” dedi Castaneda. Görme, geri kalanlarımız için, anlaşılan yalnızca optik hissi kapsıyor, o da yalnızca en düşük düzeyde.

“Şimdi bana baktığında, ne görüyorsun?` diye sordum.

“Özel bir duruma girmem lazım görme için,” dedi. “Benim için görme çok zor. Çok kasvetli, çok ciddi  olmam gerekiyor. Neşeli olduğumda sana baktığımda hiçbir şey görmüyorum. ‘Dünyayı görmek için denizci oldum, ve ne gördüm? Denizi gördüm.’ Ondan sonra döndüm ve onu gördüm, o zaman ne gördüm? ”

“Bilmek istediğimden fazlasını biliyorum, Bu cehennem gibi, gerçek bir cehennem. Çok şey görüyorsan, çekilmez oluyorsun.”
Castaneda bir kapuçino ısmarladı, sonra özenle köpürmüş sütü kaşıkla ayıkladı.

Castaneda’ya göre, çoğu büyücünün enerjisini muhafaza etmesi için bekar kalması gerekiyor. Her şey tasarlandıkları şartlara bağlı.
“Çoğumuz BS dediklerimizdeniz, bıkkın bir sikişin üretimi,” diye açıkladı. “Ben nasıl tasarlandım? Büyük bir seksüel tahrikin ortasında mı? Yoksa o bir saçmalık, aptalca, anlamsız bir şey miydi? Benimki salaklıktı. İlgili iki kişi ne yaptıklarını bilmiyorlardı. Ben bir kapının arkasında tasarlandım, bundan dolayı çok sinirli bir şekilde bakarak çıktım dışarıya. Ve bu benim yolumdur, basitçe, benim için olmayan enerjiden faydalanmak öldürücüdür.

“Ya evli insanlar?”

“Bu soru çokça geldi. Enerji ile ilgili bir sorudur,” dedi. “Eğer gerçek bir heyecan durumunda tasarlanmadıysan, o zaman hayır. Bir seviyede, kişilerin evli olmasının bir önemi yok. Tesegrity’ye başlamakla, gerçekten gerçekten ne olacağını bilemeyiz.”
“Ne olacağını bilemiyor musunuz? Bu bir sorumsuzluktur.”

“Nasıl bilebilirsin ki?” diye sordu. “Bu bizim söz dizimsel sitemimizin bir çıkarımıdır. Söz dizimi kurallarımızın bir başlangıca, gelişmeye, ve bir sona ihtiyacı var. Ben vardım, Ben varım, Ben var olacağım. Biz buna yakalandık. Eğer yeterli enerjin varsa neyi başarabileceğini nasıl bilebiliriz?”

“Sana bir dizi fikir veriyorum, eğer taşaklıysan onları ciddiye alman gerekiyor. Belki bunların aptalca olduğunu söyleyebilirsin, ne boktan şeyler bunlar? Bir küçük çocuğun kurbanı [sızlanması] gibi, ‘Fakat bana ne olacak?’ hiçbir zaman bulamayacaklar.

“Diğer üç mürit -o osuruklar- taşaklıydı; bunlar, görebileceğin en büyük taşakları olan kocaman kadınlardı . Taisha Abelar’ı durdurmaya çalış bakalım ne olacak. Florinda’yı durdurmayı dene bakalım.

Dördüncü mürit cik cik öten biri değildi kendisi.

“Don Juan üç tip olarak sınıflandırıyordu insanları,” dedi. “Biri osuruktandır, benim gibi, kötü kokulu osuruk – çok iddialı, ‘Siktir ulan, bunu yapmanın yolu bu olduğundan emin misin?’ demeye hazır, ve don Juan büyük bir sabırla beni ikna etti ki, evet, o emindi. Kendimde bu sabır yok. Eğer biri bana emin olup olmadığımı sorarsa, ayvayı yerim, çünkü emin değilim!”

Diğeri, boktandır – en tatlı, harika varlıklar. Senin için ölürler, veya öyle derler, yapmazlar ama bunu  söylerler, ki bu çok güzeldir- osuruktan iyidir ama bundan sonra sen onu niçin ölürsün.”

“Üçüncü tip, kusmuk. Ne osuruk, ne bok, yalnızca kusmuk – verecek hiç bir şeyi olmayan bir tip, ama dünyaları vaat eder, ve seni yalvartır …”

“Bereket versin ki ben osuruktum. Ve don Juan bu osuruğa karşı taşaklı biri idi.

Psycology Today
Yayın Tarihi : Mart / Nisan 1996
Çeviri : Aki

Carlos Castaneda – Time Dergisi Söyleşi – 1973

Carlos Castaneda Time Dergisi Söyleşi

Don Juan ve Büyücünün Çırağı

Meksika sınırı önemli bir bölünmeyi ifade eder. Altında Batının “mantık” yapısı çalkanıyor ve darmadağın oluyor. Toplumun bilinen yapı taşları – arazi sahipleri ve köylüler, rahipler ve politikacılar – brujolar (falcılar) ve karizmatikler (etkileyiciler), büyücüler ve kahinler ile tuhaf bir zeminde oturuyor esrarlı Meksika’da. Çoğu uygulamalar 2,000 hatta 3,000 yıl öncesine Aztek ve Tolteklere dayanıyor. Dört yüzyıllık Katolik baskısı inanç adına alay konusu ve işkence yaparak bu alt kültürleri yok olma aşamasına getirdi. Ancak beş yıl önce (bu yazı 1973 yılında yayınlandı) tahmin edilemeyecek bir şekilde tutucu Kalifornia Üniversitesi Yayın evi tarafından yayınlanan bir kitap 70’lerin başında çok satan oldu.

YAŞLI YAQUİ. Bu kitap Don Juan’ın öğretileri idi. Devamında Bir Başka Gerçeklik ve Ixtlan Yolculuğu Amerikalıları, yazar CC ve Sonorada yaşayan gizemli yaşlı Yaqui Kızılerilisi Juan Matus’un, tutkulu şahısları yaptı. Özünde, Castaneda’nın kitapları bir Avrupalı mantıkçının nasıl bir Kızılderili Büyücüye dönüştüğünün hikayesidir. Bu on yılı kapsayan sürede, don Juan’ın esrarengiz, yorucu ve bazen de komik olan vesayeti ile genç bir akademisyen, büyücülerin dünyasındaki “başka gerçekliğe” girdi ve bunu kavradı. Bu aydınlanma bu günkü Amerikalılar için sıradan bir meseledir, örnek: Herman Hesse’in romanı Sidarta. Aralarındaki fark Castaneda’nın don Juan’nı bir düş kahramanı olarak değil fakat süslenmemiş ve belgelenmiş gerçek bir kişi olarak takdim etmesidir.

Kurnaz, zayıf ve yaşlı büyücü ile akademik yapılı sıradan insan ilk olarak, Castaneda’nın psikotrop bitkilerle deneyimlerini yazması nedeniyle, alt kültürden gençler arasında okuyucu kitlesi edindi. Öğretiler haftada 16,000 ortalama ile 300,000 fazla sattı. Fakat, Castaneda’nın kitapları psikotrop bitki reklamı değildi ve şimdi orta sınıf ve sıradan insanların satın aldığı kitaplar oldu. Ixtlan da bir çoksatan oldu ve böylece yazarını milyoner yaptı.

Don Juan’ın öğretileri tam da her zamankinden daha çok Amerikalı gerçekliğe “mantıklı olmayan” bir yaklaşımı düşünmeye istekli oldukları bir anda yayınlandı. Bu yeni açık fikirlilik kendini birçok seviyede gösteriyordu. Tabi ki, Castaneda’nın yükselen şöhreti şüpheleri de beraberinde getirdi. Don Juan’nın başka bir kanıtlanabilir şahidi yoktu, ve Yaqui’lerde Juan Matus ismi kuzeydeki John Smith kadar çok kullanılan bir isimdi. Castaneda gerçek miydi? Eğer öyle ise Don Juan’nı o mu yarattı?

Tüm ihtimallerin arasında, bir şey kesindi. Castaneda adında biri vardı: yaşıyordu ve Los Angeles’te idi, bu geveze, esmer antropoloğun, Volkswagen bir minibüsü, Master Charge kartı, Westwood’da bir apartman dairesi ve bir yazlık evi gibi sağlam, yaşayan biri olduğunun kanıtları vardı. Şu anda “mümkün olduğu kadar ulaşılmaz” bir şekilde Los Angeles’te yaşıyordu, ve Malibu’nun yakınlarındaki bir dağ tepesindeki Pasifik denizine bakan kayalıklarda, kendisinin ve Don Juan’nın “erk noktası” dediği bir yerde kendisini zaman zaman sarj ediyordu. Castaneda’nın hayatını derinlemesine araştırmak isteyen biri kendini bir tezatlar labirentinde bulur. Fakat bu durum Castaneda hayranlarının hiç de umurunda değildi. “Duruma bir de bu yönden bakın,” diyordu biri. “Eğer Carlos kendi ve don Juan hakkında gerçeği söylüyorsa, o büyük bir antropologdur. Yok eğer bunlar hayal ürünü ise, o büyük bir romancıdır. Her halükarda Carlos kazanır.”

Castanedanın açıkladığına göre büyücünün eğitimi çok çetindir. Genç antropoloğun dünyayı yorumlama şekli, veya her ne “gerçek” olarak adlandırılıyorsa don Juan tarafından tahrip edilir. Öğretiler bunun ilk adımıdır. Doğal ilaçları da kapsarlar. Bunlardan biri don Juan’nın Mescalito olarak adlandırdığı ve “yaşamın doğru yolunu gösteren” güçlü bir öğretmen olan peyote kaktüsüdür. Diğeri, don Juanın amansız bir kadının varlığı olarak anlattığı Jimson otudur. Üçüncüsü “küçük duman” dediği kurutulmuş mantar ve ada çayının da olduğu birkaç başka otla karıştırılan humito’dur. Bu ritüel bir pipo ile kehanetler için tüttürülür.

Don Juanın dediğine göre bu ilaçları kullanılmasını öğrenmesi gerekir, çünkü bunlar “bilgi adamı” nın dünyasındaki “erk” lere ulaşmayı sağlar. Don Juan tarafından hazırlanan bu ilaçlar Castanedayı birbirini takip eden dehşetli veya esrik karşılaşmalara sürekledi. Peyoteyi çiğnedikten sonra Castaneda Mescalito ile bir siyah köpek olarak karşılaştı. Humitoyu tüttürdükten ve çakalla konuştuktan sonra “diğer dünyanın gardiyanını” gördü. Datura ile bedenini ovduktan sonra ise uçma ile ilgili tüm hisleri deneyimledi.

Her şeye rağmen, olanlar hakkında pek bir fikri yoktu. Ne olduğundan emin değildi veya “gerçekte” olup olmadığından da. Bu yorumların don Juan tarafından yapılması gerekiyordu.

O halde neden bir sürü iyi ve kötü yolculuk yorumları dolu bir süre içinde Castanedanın hisleri başkalarından daha önemlidir. Birincisi, bir sistem içinde yönetildiklerinden. İkincisi, çünkü Castaneda pek çok inandırıcı ve olağan dışı not tutmuştur. Peyote ile ilgili bir notunda, “bir an çevremde çok alçak ve dar bir tünel oluştu, sert ve tuhaf bir şekilde soğuktu. Bir folyo’ya dokunuyormuş gibiydi. Tünelin sonunda birçok virajı yavaşça geçmem gerektiğini hatırlıyorum; sonuna ulaştığımda, eğer ulaştıysam, kendim, don Juan ve köpek hakkında her şeyi unutmuştum.” Belki de en önemlisi, Castaneda hep bir rasyonel olarak kalmıştır. Onun kaynağı sorulardı; ısrarlı olarak, beceriksizce don Juan ile Sokratik bir diyalog sürdürmeye çalışıyordu:

“Bir kuş gibi mi uçtum?”, “Her zaman cevaplayamayacağım sorular soruyorsun… bilmek istediğinin bir önemi yok. Kuşlar bir kuş gibi uçar, datura alan bir adam da adam gibi uçar.” “O halde ben gerçekte uçmadım, don Juan. Uçtuğumu hayal ettim. Bedenim neredeydi?” ve bu böyle devam ediyordu.

Onun hesabına göre Castanedanın ilk çömezliği 1961 ile 1965 arasındaydı, gerçeklik hissini kaybettiğinin dehşetine kapıldığında – bu arada binlerce sayfa nota da sahip olmuştu – don Juan’dan uzaklaştı. 1968’de Öğretiler yayınlandığında, don Juan’a bir kitap vermek için Meksika’ya tekrar gitti. Böylece eğitimin ikinci safhası başlamış oldu. Kademeli olarak Castaneda anladı ki psikotropik ilaç kullanımı bir son değildi ve büyücünün yoluna ilaçsız da devam edilebilirdi.

Bu fikir onun isteğini keskinleştirdi. Don Juanın bilgi adamının gelişmesinin ilk önce bir “savaşçı” olarak başlayacağına ısrar etti. Savaşçı her ediminin belki de son edim olacağını bilir. O tek başınadır. Ölüm hayatın temelidir, ve her zaman kusursuz olması gerekir. Bu kitabın anahtar düşüncesidir. Savaşçının amacı “bilgi adamı” olmanın yolu büyücünün “görme” ediminden geçer. Don Juan’nın sisteminde “Görmek” dünyayı doğrudan deneyimlemek, yorumlamadan özünü kavramaktır. Castanedanın ikinci kitabı, Bir Başka Gerçeklik, don Juan’nın mantar tüttürme ile “görme”ye ikna gayretlerini anlatır. Ixtlan Yolculuğunda, birçok çöl deneyiminde Castanedayı peyote, datura ve mantar ile tanıştırır, datura ve mantar ikinci adım ile ilgilidir: ilaç kullanmadan “görmek”.

“Zor olan, yalnız gözlerle değil, tüm beden ile algılamaktır.” der Castaneda, “Dünya akışkan, muazzam hızlı ve eşsiz olaylarla dolu bir yer olur. Bedenini iyi bir alıcı yapmak için düzeltmelisin; beden bir farkındalıktır ve kusursuz davranmalıdır.” Söylemek yapmaktan kolaydır tabi. Eğitim özenle planlanıyor, çöldeki hayvan ve kuşlarla, ses ve gölgelerle, rüzgarla, ve bir şamanın ruhunun varlığı ile yüz-yüze geleceği: erk alanları, sığınak çukurları gibi göstermelik uyarlamalar dahi kullanılıyor. Castaneda eğitimini, avcı ve bitki toplayıcısı, tavşan tuzakçısı olarak ilginç bir şekilde tarif ediyor. Don Juan ve çöl gelişigüzel ve ilaç kullanmadan “görmeye” veya Yaqui’lerin dediği gibi “dünyayı durdurmaya” olanak verdi. Fakat bu şartlarda özgür deneyimin yorumu Castaneda takipçilerinin dahi tanımlamaktan sakındığı bir durumdur.

BİLGE. Herkes olamaz, olmadı veya olmayacak. Fakat bazı bölgelerde Castaneda’nın işleri, batıda Materyalizm tarafından örtülmüş ve Rönensastan beri Pascal’ın umutsuzluğu ile ihmal edilmiş olan uyanışın idraki ölçüsüz olarak beğenilir. Esalen Enstitüsünün kurucusu olan Mike Murphy, “Don Juanın başlıca öğrettiği dersler Hindistan’ın büyük bilgeleri ve modern zamanların spiritüel ustaları tarafından öğretilen zamana bağlı olmayanlar ile aynıdır. Yazar Alan Watts ise Castaneda’nın kitapları hem Musevi-Hristiyan hem de insanların körlemesine inandığı mekanik görüşlere bir alternatif olduğunu iddia ediyor. “Don Juan’nın yolu, kendimizi doğadan ayırmadan şerefli bir pozisyona oturtarak, insanı merkezi ve önemli bir şey olduğunun bakışını getiriyor.”

Fakat, bu destek ve paralellikler, Castaneda’nın kitaplarını dünyasal önemini daha geçerli yapmaz: yani,onlar antropolojidir, Juan Matus adındaki bir şamanın anlatımı ve eylemleri ile gösterilen, Meksika yerli kültürüne özel doğruların görünüşü ile ilgilidirler. Bu ispat don Juan’nın var oluşunun güvenilirliğinin ve Castaneda’nın bir şahit olmasının dayanağıdır. Castaneda’nın yazdıklarında arkasında don Juan’nın yaptıklarının ve söylediklerinin doğrulaması yoktur, hatta varlığının bile çok az kanıtları vardır.

Öğretiler ortaya çıktıktan sora, taraftarlar ve alt kültür takipçileri Meksika’yı bu yaşlı adam için taramaya başladılar. İlk toplantı Meskalito Otelindeki Brujo Bar’da yapıldı. Bu esnada Meksikalı gençler otoritelerinin Castaneda kitap çevirilerinin yayınlanmasına izin verilmemesine kızdılar. Don Juan takipçisi olan bir bir öğrenci: “Eğer kitaplar yayınlansa, don Juan için arama kolaylıkla bir altın arama paniğine dönüşebilirdi.” dedi.

Castanedan’nın iddiasına göre öğretmeni 1891 yılında doğdu ve tüm Meksika’daki sürgün Yaquiler gibi 1890’dan 1910’na kadar eziyet çekti. Ailesi askerler tarafından katledilmişti ve bir göçebe olarak yaşamıştı. Bu durum don Juan büyücülüğünün neden değişik kültürlerin şamanik inançlarının karışımı olduğunu açıklamaktadır. Bu inançlardan birçoğu Yaquileri temsil etmemektedir. Birçok yerli kabilesi, Huichol’lar gibi, ayinlerde peyote kullanırlar, bazılarında ise Hristiyanlık ile Şamanizmin bir karışımı olan uygulamalar vardır, fakat Yaqui’lerde peyote kullanımı yoktur.

Don Juanı bulmak zordu, çünkü hayranlarından uzak kalarak onları zekice usandırdı. Belki de o karışık bir yerli, başkalarının bir kolaj’ı olduğundan, veya Castaneda tarafından uydurulmuş hayali bir şaman olduğundan bulunamadı.

Castaneda yazılarının koyu takipçilerinin arasında dahi bu konudaki inançları sert ve tamamen farklı idi. “Yazar Joyce Carol Oates yumuşak bir şekilde “Kitapların kurgusal olmaması mümkün mü?” diye sormaktaydı. “Bana, genç birinin gerçekliği ‘başka bir yolla’ kabul edişinin dikkate değer bir Herrman Hesse türü sanatsal çalışmasıdır, gibi görünmektedir. Çok güzel yapılandırılmışlar ve don Juan karakteri unutulmazdır. Burada romancıya özgü bir ivme, meraklı bir faaliyet, kademeli olarak açığa çıkan bir karakter yakalanmıştır.”

GULİVER. Castaneda’nın kitapları iyi ayarlanmış bir Bildungsroman (Karakteri gelişen bir roman türü) gibi okunması gerekir. Fakat antropolojistler, yazınsal mükemellik’ten çok şamanın belirsizliğinden kaygılanırlar, ve onun Yaqui’lerden belirgin kopukluğu gibi. “İnanıyorum ki, temel olarak bu iş büyük ölçüde hayal ürünüdür,” diyor, Meksika Antropoloji Müzesi Başkanı, Jesus Ochoa. Northwestern Üniversitesinden Dr. Francis Hsu: “Castaneda yeni bir çılgınlıktır. Kitaplarından Guliverin Hikayeleri kadar hoşlandım.” diyor. Fakat Castaneda’nın UCLA daki kıdemli meslekdaşları, ki eski talebelerine Ixlan için Ph.D. (Felsefe Doktorası) unvanı vermişlerdi, kesinlikle aynı fikirde değillerdi. Bir profesörün dediği gibi Castaneda, bir “Yerli Deha” idi, onun için bürokrasi ve bürokratik saçma sapan laflar silinmişti; bir şahit olarak onun gerçekleri söz konusu bile değildir.

En azından, “Juan Matus” öğretmeninin özel yaşamını korumak için kullanılan bir takma ad olduğu açıktı. Kitaplardaki ana tema ulaşılmaz ve anlaşılmaz olma ihtiyacı idi. Don Juan, Castaneda’yı kendisine benzemeye ve yalnız algıyı körelten günlük işlerden değil aynı zamanda kendisini sınırlayan geçmişinden de kendisini özgürleştirmeye zorladı. Ixlan’da “Hiç kimse benim kişisel geçmişimi bilmiyor,” dedi yaşlı adam. “Hiç kimse benim kim olduğumu veya ne yaptığımı bilmiyor. Ben dahi… biz her şeyi gerçek olarak kabul ederiz, veya etmeyiz. Eğer ilk önermeyi kabul edersek, kendimizden ve dünyadan ölümüne sıkılırız. Eğer ikinci önermeyi kabul edersek ve kişisel tarihimizi silersek, ilginç ve gizemli bir durum yaratan, çevremizde bir sis perdesi oluştururuz. “

Castaneda’nın yaşamının kesinliği için umutsuzca kızgın olan biri için, don Juan’nın çırağı kalben çok ders almıştır. Öğretiler’in yeni akımın çok satanı olduktan sonra, yazarın, beyni gizemli alkaloidler tarafından yakılarak kömürleşmiş labirent gibi olan, ve şapkasında bir karga ile çölde sendeleyen, Akademik Asit El Freako olduğu kanısı çokça geçerli idi. Fakat Castaneda’nın anlamı kestane ağacı idi, ve adam biraz kestaneye benziyordu: görünüşe göre vitaminlerle beslenmiş, tıknaz ve nazik bir Latin Amerikalı. Kara kıvırçık saçları kısa kesilmişti, ve gözleri nemli bir uyanıklık ile parıldıyordu. Koyu renk iş elbiseleri veya spor gömlekli kılığı ile, Castaneda adını saklamakta tutucu davranıyordu. Kendi ile alay eden ve şaşkınlık verici bir akıcılıkla, durmadan ağzından dökülen kelimeler onun süslü elbiseleri idi. “Hey, ben saçmalayan biriyim!” diyerek kütük gibi nasırlı ellerini açarak gevezelik ediyordu. “Hey! Etrafa palavra atmayı nasıl da seviyorum!”

SİS. Castaneda sigara ve içki içmediğini söylüyor; marihuana kullanmıyor; kahve dahi sinirlerini ziplatıyormuş. Bir tek don Juan ile ilaç kullanımını deneyimledi ve artık hiç peyote kullanmıyor. Asit kültürü ile ilişkisi verimsiz olmuş. 1964’te bir partiye davet edildiğinde Timothy Leary gibi aydınlarla karşılaşmış ancak şu konuşmayı mantıksız bulmuş; “Onlar çocuktu, gizli şeylerden zevk almak anlamsızdı. Bir büyücü kafa yapmaktan başka nedenlerle halusinojenikleri kullanır, ve gitmek istediği yere vardığında, onları almayı bırakır.”

Castaneda kendini Mr. Straight (Bay Dosdoğru) olarak tanıtıyordu, bu unutulmamalıdır, kendi kişisel geçmişini bilmek isteyenleri bozmak için bundan daha iyi bir şey tasarlanamazdı. Aslında, onun öz geçmişi ne idi? “Tarihsel” olarak Carlos Castanedanın hayatının itibarı, kitapları ve iyi belgelenmiş UCLA’daki kariyeri, bir antropolog ve şaman çömezi olarak, 1960’da don Juan ile karşılaştığı zaman başladı. Bunun öncesi, sisli.

Castaneda ile haftalarca pek çok saati birlikte geçiren, TIME muhabiri Sandra Burton onu çekici,yardımsever ve inandırıcı – bir noktaya kadar – buldu, fakat don Juan öncesi yaşamı ile ilgili konuşma konusunda çok katı idi, bununla beraber yaşamının duygusal gerçeklerini değiştirmeden, isimleri, yerleri ve tarihleri değiştirmişti. “Yalan söylemedim veya uydurmadım,” demişti ona. “Uydurmak geri çekilerek hiçbir şey söylememek veya herkesin istediği teminatı vermek olacaktır.” Konuşmalar devam ettikçe, Burton’un ona bu bilgileri herhangi bir şekilde kontrol etmeyeceğini söylemesi üzerine, Castaneda yaşamı ile ilgili birçok farklı tanımlamasını anlatmıştır.

Kendi hesabına, Castaneda asıl adı değildi. 1935 yılının Noel günüde Brezilya Sao Poluda “İyi bilinen” fakat isimsiz bir ailede doğduğunu söyledi. Daha sonra edebiyat profesörü olan babası 17, annesi ise 15 yaşında idi. Ebeveynleri çok genç oldukları için, Carlos annesinin ailesi tarafından Brezilyanın bir taşra kasabasındaki bir tavuk çiftliğinde büyütüldü.

Carlos altı yaşında olduğunda, hikayesi başladı, ebeveynleri tek çocuklarını geri aldılar ve çok fazla bir düşkünlük ve sevgi verdiler ona. “Cehennem gibi bir yıldı,” dedi açıkça, “çünkü iki çocukla birlikte yaşıyordum.” bir yıl sonra annesi öldü. Doktorlar zatürre tanısı koydular, Castaneda ise, batı kültürünün bir hastalığı olan, nedeni uyuşukluk ve hareketsizlik olan, tembellik olduğunu düşünüyordu. Acıklı bir hatırasını anlattı: “O suratsız bir kadındı, çok güzel ve hoşnutsuz, bir süs eşyası. Benim umutsuzluğum onu başka bir şey yapmak isteğimdi, fakat nasıl beni dinleyebilirdi ki? Ben altı yaşındaydım.”

Şimdi Carlos, kitaplarında küçümseme ile örtülmüş sevgi ve merhamet ile bahsettiği belirsiz bir figür olan babası ile kaldı. Babasının irade zayıflığı, meselenin öbür yanı ona sahip çıkan babası, don Juan’nın “kusursuzluk” edimiydi. Castaneda babasının yazar olma çabalarını bir kararsızlık saçmalığı olarak tanımlamaktadır. Fakat, diye ekledi, “Ben babamdım. Don Juan ile karşılaşmadan önce yıllarca kalemimin ucunu sivriltmiştim, ve her yazmaya oturuşumda bir baş ağrısı ile karşılaştım. Don Juan bunun aptallık olduğunu bana öğretti. Eğer bir şey yapmak istiyorsan, onu kusursuz yap, bütün mesele bu.”

Carlos Buenos Aires’te “çok iyi” olan Nicolas Avellaneda ilk okuluna başlatıldı. 15 yaşına kadar burada kaldı, daha sonra don Juan ile görüşmelerini yaptığı İspanyolcayı öğrendi (aynı zamanda İtalyanca ve Portekizce de konuşuyordu). Fakat bir amca ile o kadar zapt edilemez oldu ki, aile reisi onu Los Angeles’te bir ailenin yanına yerleştirdi. 1951’de Amerika’ya taşındı ve Hollywood Lisesine kaydoldu. İki yıl sonra mezun olduğunda, Milan Güzel Sanatlar akademisinde heykeltıraşlık dersleri almaya başladı fakat “Büyük bir sanatçı olmak için gerekli olan duyarlılığa sahip değildim.” Depresyonda, Los Angeles’e geri dönüp UCLA’da, daha sonra antropolojiye çevirdiği, sosyal psikoloji derslerine devam etmeye başladı. “Gerçekten yaşamımı pencereden dışarı attım. Kendime söyle dedim: Eğer bu bir iş olacaksa, yeni bir şey olmalı.” 1956 yılında ismini resmen Castaneda olarak değiştirdi.

BİYOGRAFİ. Bu Castaneda’nın kendi biyografisidir. Mükemmel bir uyum yaratır – cesur genç adam akademik geçmişinden tükenmiş, taşralı bir Avrupa kültürüne doğru hareket ederek bir şaman tarafından yeniden canlandırılmış; geçmişi terke etmenin işareti, zayıflatan hatıralardan kendini serbest bırakmaktır. Ne yazık ki, bu büyük ölçüde doğru değildir.

1955 ile 1959 arasında, Castaneda bu isim altında Los Angeles City Koleji pre-psikoloji branşına kaydolmuş. İlk iki yıldaki serbest sanat çalışmaları, iki dönem yaratıcı yazarlığı ve bir dönem gazeteciliğı kapsamaktadır. LACC’deki yaratıcı yazarlık profesörü Vernon King’de, adına ithaf edilmiş ve “Onun öğrencilerinden birinden, büyük öğretmenim Vernon King’e. Carlos Castaneda” yazılı bir kopya mevcuttur.

Bundan başka, göçmenlik kayıtları, Carlos Cesar Arana Castaneda’nın Birleşik Devletlere girişinin San Fransisko’dan ve yazarın dediği gibi 1951 yılında olduğunu gözükmektedir. Bu Castaneda da Latin Amerika’dan gelmiş fakat Peru vatandaşı olup 1925 yılı noelinde bir İnka şehri olan Cajamarca’da doğmuştur, ki bu onu dediği gibi 38 değil 48 yaşında yapmaktadır. Babası bir akademisyen olmayıp, bir kuyumcu ve saatçi idi ve Cesar Arana Burungaray adını taşıyordu. Annesi, Susana Castaneda Navoa, Carlos’un altı değil 24 yaşında olduğunda ölmüştü. Oğulları Cajamarca’da lisede 3 yıl bulunmuş ve sonra ailesi ile birlikte 1948 yılında Lima şehrine taşındılar, burada Colegio Nacional de Nuestra Senora de Guadalupe kolej’inden mezun olmuş ve sonra resim ve heykel eğitimi almıştır, ama Milan’da değil Peru Ulusal Güzel Sanatlar Okulunda. Buradaki okul arkadaşlarından biri olan Jose Bracamonte, dostu Carlos’u becerikli ve usta bir kumarbaz (kağıt, at, zar oyunlarında) olarak, ve “takıntılı” bir şeklinde Birleşik Devletlere gitmeyi istediğini hatırlamaktadır. “Hepimiz Carlos’u severdik,” diye hatırlıyor Bracamonte. “O, esprili, yaratıcı, neşeli – büyük bir yalancı ve gerçek bir arkadaştı.”

KIZ KARDEŞ. Anlaşılan Castaneda düzensiz olarak yazıyordu, hiç değilse 1969’a don Juan’ın gidişinden kadar. Kendisi ile birlikte “bir kız kardeş” gibi büyüyen kuzeni Lucy Chavez, halen mektuplarını saklıyor. Birleşik Devletler ordusunda hizmet ettiğine işaret ediyorlar. Ordu, orayı önemsiz bir yara veya “sinir krizi” geçirdikte sonra mı bıraktığını Lucy emin değil. Bu arada, Savunma Bakanlığında, Carlos Arana Castaneda’nın hizmet kaydı bulunmuyor.

TIME annesinin ölüm zaman ve yerini değiştirmesi gibi detaylarla Castanedayı yüzleştirdiğinde getirdiğinde, o sersemledi. “Birinin annesi ilgili hisleri,” diye açıkladı, “biyolojisine veya zamana bağlı değil. Akrabalık bir sistem olarak duygulara bir şey yapmaz.” Kuzen Lucy Carlos’un annesi öldüğün olanları hatırladı, o kahrolmuştu. Cenazeye katılmayı reddetmiş, üç gün süresince kendisini bir odaya yemek yemeden kapatmıştı. Ve dışarı çıktığında evi terk edeceğini açıklamıştı. Carlos’un bu yalan hakkındaki basit açıklamaları genellikle eksiksiz ve tamamen tepkisizde. “Hayatımı doğrulamak için sizin bazı bilgileri sormanız,” dedi, “büyücülüğü bilimle doğrulamaktır. Dünyayı kendi büyüsünden çalar ve dönüm noktalarını hepimizden uzak tutar.” Kısaca, Castaneda kimliği üzerine mutlak kontrol için tavır koymaktadır.

İyi ve güzel. Fakat yazarın aşırı serbestliği, Castanedanın iddia ettiği gibi “sanatsal kendi-rolü”, nerede biter? Don Juan hikayesinde ne kadar nüfuz etmiştir? Kitapların satışları çoğaldıkça, bu direnç çoğalır. Son zamanlarda New York dergi ve gazetelerinde Castaneda’nın üç parodisi yayınlandı, eleştirilerin don Juan’ı şişlemek için hazırlandıkları gözüktüğüne işaret ediliyor.

Ama, Castanedanın yandaşları paniklemedi. Kuvvetli bir delil, don Juan’ın kitaplarını Castaneda’nın don Juan öncesi geçmişinden gelen farklı bir doğruluk yöntemi ile yapılabildiğini gösterir. Örnek olarak, bilimsel bir dikkatle hazırlanmış olmalarının nedenidir. Öğretiler bir üniversite basımevine önerilmiş, ve muhtemel olarak çoksatar olma umudu yoktu. Bundan başka, UCLA’dan bir antropoloji unvanı almak çok da zor değildi, araştırmadan kaçınmak için aday geniş bir sohbet için görevlendirilecektir. Belki de, biraz abartarak, başlangıçta bütünü olmasa dahi, bilinmeyen bir öğrenci tarafından yazılmış bu Öğretilerin ticari başarı için hiçbir umut yoktu.

1960 yazındaki Castaneda’nın durumu tam olarak buydu: sınırlı bir hırs’a sahip Perulu bir genç öğrenci. İşin nasıl başladığının şüphe edilecek bir durumu yoktu. “Akademik kariyer ve iyi bir iş için bir üniversiteye girmeyi istiyordum, ve biliyordum ki eğer önceden bir şeyler yayınlatabilirsem, bunu becerirdim.” UCLA’daki öğretmenlerinden biri, Profesör Clement Meighan, onu şamanizm için yönlendirmişti. Castaneda en kolay bölümün etnobotanik (insan – bitki ilişkilerinin incelenmesi), büyücülerin kullandığı psikotrop bitkilerin sınıflandırılması, olduğuna karar vermiş. Sonra don Juan geldi.

Güneybatı ve Meksika çölüne ziyaretler kademeli olarak Castaneda’nın yaşamının bel kemiği oldu. Yaptığı işten etkilen UCLA personeli onu yüreklendirdi. Profesör Meighan’nın hatırladığı: “Carlos her öğretmenin beklediği bir öğrenci tipi idi.” Etnometodolojinin babalarından Sosyoloji profesörü Harold Garfinkel, Castaneda’ya ısrarlı uyarılar ve sert eleştirilerde bulunmuştu. İlk peyote deneyiminden sonra (1961 Ağustos), Castaneda vizyonlarının uzun bir “analizini” Garfinkel’e sundu. “Bana izah etme. Sen bir hiçsin. Bana yalnızca düz ve detaylı bir şekilde olanları anlat. Detaylardaki zenginlik tüm hikayedir.” dedi Garfinkel. Bozulan talebe, taxi şoförü ve teslimatçı gibi devamlı olmayan işler yaparak yaşamını sürdürerek, tezini düzeltmek için birkaç yılını harcadı ve tekrar gönderdi. Granfinkel halen etkilenmemişti. “Don Juan’nın davranışlarını psikolojik olarak açıklama gayretlerimi beğenmemişti. ‘Esalen’in sevgilisi olmak ister misin?’ diye sordu.” Castaneda tezini üçüncü defa yeniden yazdı.

Castaneda’nın yaşamının çeşitli uyarlamaları gibi, kitapları da çelişkili gerçeklikleri hesaba katmaya davettir. Kitaplarının özü ve don Juan’nın yöntemi, tabi ki, gerçekliğin mutlak olmadığı varsayımıdır. Her birimize kültürümüz tarafından tanımlanmış ve önceden paketlenmiş olarak gelir. “Dünya bizim açıklamalarımızla tutarlı bir hale gelmiştir,” diye don Juan’ı taklit ederek Castaneda iddia eder. “Doğduğumuz andan itibaren, dünya bizim için tanımlanmaktadır. Gördüğümüz yalnızca bir tanımdır.”

ÇOKLUEVREN. Kısaca, insanın gerçek olarak algıladığı, tabi ki, dünyadaki rasyonel ihtimallerin dahilindeki kendi eğilimlerine göre oluşan ve tabi ki sosyal bir anlaşma etkisinde olup kültürden kültüre farklılaşan ortak görüş tarafından belirlenir. Gerçek hikaye, bu yol soruları satır aralarında arayan bir kişi için oldukça zor olacaktır, özellikle Castaneda gibi, başkalarının da bu görüşe inanmalarına çalışıyorsa.

Antropoloji, yapısı gereği farklı açıklamalarla, açıkçası ve daha doğrusu farklı gerçekliklerle, ve farklı kültürlerle uğraşır. Castaneda’nın meslektaşı Adelphi College’den Edmund Carpenter, “Yerlilerin birçok farklı gerçeklikleri var.” diyor. “Onlar çokluevren’e veya çiftevren’e inanıyorlar, fakat bu bizim inandığımız evren gibi değil.” Henüz görecelik kuramı bile fazla bilimseldir, yalnızca bir dünya olduğuna dair kendilerine güvence vermek isteyip, bir kültürün yorumlarını “geçerli” ve bir tek bu norm ile ölçülmelidir diyen, pek çok kişi için hazmı kolay değil. Herhangi bir mit, diyeceklerdi, Batının doğrusal tarih olarak kabul ettiği bir ilkel form olarak görünür; Hopi yağmur dansı yalnızca bulut tohumlamasının yaptığının yetersiz yapılışıdır.

Castaneda’nın kitapları aksini iddia ediyor. Bir başka kültürün tamamını birinin kendi kategorilerine göre açıklamanın veya yargılamanın ne kadar faydasız olduğunu güzel bir konuşma ve inandırıcılıkla anlatıyor. “Farz et ki burada bir Navajo’lu antropolog var,” diyor. “Bizi incelemesini istemek çok ilginç olacak. ‘Akrabalarınızdan kaçına büyü yapıldı?’ gibi sıra dışı sorular soracak. Bu Navajo’lar için çok önemli bir konudur. Ve tabi ki siz ‘Bilmiyorum’ diye cevaplayacak ve ‘Ne kadar aptalca bir soru.’ diye düşünürken, bu esnada Navajo ise ‘Aman Tanrım, ne garip! Ne kadar garip ve ilkel biri!’ ” diye düşünecektir.

Durumu tersine çevir diyor Castaneda, ve işte tipik Batılı antropolog ortaya çıktı. Halen “çok basit” bir alternatif var: antropolojinin püf noktası gerçek bir üyelik kazanmaktır. “Bu bir sürü iş demek,” diyor, ve don Juan ile harcadığı yılları anlatıyor. “Don Juan’ın benimle yaptığı basitçe şuydu: eskiden kalma gerekli adımlarla, kendi büyücülük üyeliğini benimle geçerli kılıyordu.” Castaneda’nın arkadaşı ve Şamanizm konusunda bir otorite olan, Sosyal Araştırmalar Yeni Okulu’ndan Profesör Michael Harner, “Görüşmelerin sentezini yapmaktan çok genelde antropologlar sonuçları gösterir, Castaneda bizi bu yöntemin içine soktu.”

O yıllardaki çalışmaları değil, fakat ilham’ın doğası Castanedayı rasyonalizmle ters düşürmüştür. Bir diğer insanın gerçekliği ile fikir birliğinde olmak için, kendi yapman lazım, ve hiç kimse kolaylıkla kendi alışılmış tanımlarını terk etmeyeceğinden, zorla ayrılması gerekir. Tarihsel örnekler, Batıda dahi, oldukça çoktur. Kendinden geçmiş gizemli Helen inancından beri, bizim kültürümüz kendi hakim niteliklerinin devamlı kaçma isteği tarafından meydan okunmuştur: doğrusallık, kesinlik ve değişmezlik.

Castaneda, önde gelen bilim adamlarının düşündüğü gibi, antropolojinin gelişmesindeki önemli bir şahıs veya çöl ve Yerli biliminin eşsiz bilgili parlak bir romancısı olsa da, yaptıkları hesaba katılmalıdır. Ve devam ediyor. Şu anda gelecek yıl basımı planlanan don Juan serisinin dördüncü bölümünü bitirdi, Erk Öyküleri.

ERK NOKTASI. Don Juan’nın acılı öğretilerinin nihai amacı, ilk üç kitapla daha anlaşılır bir şekilde karşılaştırılmalı: kadim bir istek olan bilme’nin özel durumunu, yatıştır, ve eğer mümkünse, evrenin gizemli güçlerini kullan. Bu durumda, atomun parçalanması, Prometus’un günahı ve Castaneda’nın Los Angeles yakınlarındaki “erk noktasını” araması dolaylı olarak ilişkilendirildi. Kitaplarda, Don Juan’ın büyüsü Castaneda üzerinde, (örnek olarak, Carlos’u arabasının kaybolduğuna inandırması) sanki guru’ların anlamsız olarak nitelediği bir çeşit hint fakiri urgan hilesi gibi, iyi çalışıyor. Sonuçta, kitaplar demir tozunun kocaman bir manyetik alandaymış gibi, dünyada akan bir erk’in ilkel hissini naklediyor ve gerçeklik algımızı buna hazırlıyor.

Bir büyücünün erk’i, “inanılmazdır” diyor Castaneda, fakat diğer şeyler arasında, bir büyücü çömezinin onu kullanması, ve ne ölçüde umutlu olacağını, kendisinin bağlılık derecesi belirler. Erk’in tam kullanımı bir “dostun”, bir ruhsal varlığın öğrenciye rehber olarak, tehlikeli bir şekilde, yanaşarak, yardım etmesi ile kazanılır. Dost, çömez “görmeyi” öğrendiğinde meydan okur, Castaneda’nın önceki kitaplarında yaptığı gibi. Çömez belki bu savaşı savuşturur. Eğer dost işle güreşirse ve kaybederse, don Juan’ın hafif gizemli bir terimle dediği gibi “hayatı söner.” Ama eğer kazanırsa ödülü, “tüm yorumların durduğu ve büyücü üyeliğinin en son kazanımı olan gerçek erktir.”

Şimdiye kadar, Castaneda dost ile nihayi savaşı savuşturmayı seçtiğini iddia etmiştir. Bu konuda bir iç savaş yaşadığını itiraf etti. Bazen, büyücülük kararından kuvvetle olağan dünyaya çekildiğini hissettiğini söylüyordu. İyi bir yazar ve antropolog olmak, ve yeni bulduğu şöhretin erk’ini kullanarak, istekli okuyucularıyla başka gerçeklikleri yazılı sözcüklerle ifade etmek için gerçek bir arzusu vardı.

DORUK. Dahası, gizemli başka gerçeklikler keşfedip dönem birçok adam gibi, geri dönme problemleri olduğu gözüküyor. Kitaplara göre, don Juan her zamanki saatlerinden (iş veya eğlence için) vazgeçmesini öğretti, Los Angeles’teki apartmanında bile çöldeki gibi saçma zamanlarda yiyor ve uyuyordu. Fakat çoğu zaman yazıları için günde 18 saat çalışıyordu. Toplumdan kaçınmak gibi büyük bir yeteneği vardı. Günün veya yılın herhangi bir anında nerede olacağına hiç kimse emin olamazdı. “Carlos bir genel telefondan arayıp ve Los Angeles’te olduğunu söyler,” diyordu, Simon & Schuster’deki editörü olan Michael Korda, “sonra operatör değişiklik için devreye girdiğinde başka bir şehirde olduğu ortaya çıkardı.” Birkaç iyi arkadaşı dahi olduğu yeri ele veremezlerdi, çünkü kendi deneyimleri gizemli idi ve kendi de açıklayamıyordu. Bir kız arkadaşı da vardı fakat arkadaşları dahi onun soy adını bilmiyordu. Felaket tellalları gibi gördü fotoğrafçılardan kaçınıyordu. “Benden çıkacak bir kelime için çok tuhaf adamların beklediği bu girişte yaşıyorum. Kesinlikle veremeyeceğim bir şey umuyorlar. Irvine’de çok geniş olan bir sınıfım vardı, ve sanki benim dağıldığımı görmek için bekliyorlardı.

Diğer zamanlarda gerçek bir büyücü olmayı veya becerememeyi karar vermiş gibi gözüküyordu. “Erk seni halleder,” diyordu, “ve sen nasıl olduğunu bilmezsin. Şimdi ben uçtayım, ve tüm biçimimi değiştirmem gerekiyor. Doktoramı almak için yazmam benim başarımdı, büyücülüğüm, ve şimdi ben şöhretin de dahil olduğu bir çemberin zirvesindeyim. Bu don Juan için yazacağım son şeydir. Şimdi ben gerçek bir büyücü olacağım. Yalnızca ölümüm bunu durdurabilir.” Boşluktaki varoluşun üstünde, bu antropolojik hareket, romantik bir rol seçimiydi, farklı bir çağda buna iblis derlerdi. Sombrero şapkalı Mephistopheles’e kulak vererek, Castaneda Malibu Paljının Dr. Faustus’u mu olacaktı? Gelecek hikaye için bizi izlemeye devam edin. Bu arada, ilkelliği hor görmeyi, kitaplarının okuyucuları için zor kullanılacak bir cümle yaptı.

Time Dergisi

Yayın Tarihi: 5 Mart 1973

** Çeviri : Aki **