Sınır Belirlemek ve Bilinmeyen

Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz. #CengTzu

#urbanshaman eğitimi almış olanlar bu konuyu anımsayacaklardır. Her karar ve her seçim sınır belirleme harekatıdır ve varlık alemlerinde bulunabilmek bu eylemi gerektirir.

Mesele bunun bilincinde olmak ve sınır belirlenirken ortaya çıkan stresi -ki hastalık dediğimiz şeylerin kökeni strestir- muhtelif yöntemlerle ve PERİYODİK olarak salmayı başarabilmek stres-gevşeme döngüsünün bir yerde kırılmasına imkan vermemek için uyanık olmaktir. Uyanık kalalım birbirimizi sevgiyle dürtükleyelim çünkü hep bi yerlerde şekerleme yaptığımız olur. Yoldaşlık, bu gözetim işinde sevgiyle bizleri uyandırır. #aloha #anıdefterim 2016

**

Sıçrama taşları, göz görgüsü!

Sonsuza kadar durmadan akacak olan o nehri geçmek için sıçrama taşlarına ihtiyacımız var. O taşlar ki, iridirler ve suyun akışına heybetle direnirler. Onlar öylesine güçlü olmasaydı güvenle basamazdık üzerlerine.

Taşlara basa basa, taşlara bağımlılığı atlarız aslında.

Ey insan! Sen olarak kalmaya devam ettiğin sürece her ihtiyaç duyduğunda ayağının önünde bir taş bulacaksın. Kendi gelendir onlar.

Akan su kendi engelini sürükleyerek kendi getirir.

Akan suya dikersen gözünü; çeker seni, akıp gitmek yokluğa karışmak istersin.

Taşa dikersen gözünü; durup soluklanmak, hesap çıkarmak istersin. Bir kurtarıcı gibi heybetle dikilir ayağının dibinde. Ne kadar şanslı olduğuna inanmak istemezsin, sevinçle alkışlarsın kendini.

Bu taşlar bazen de acı verir, kabus olur; eğer kıyıda değilsen ve hızla akan nehrin içinde kontrolsüzce sürükleniyorsan. Bir sırtına çarpar, bir böğrüne! Ne zaman nerede rastlayacağını bilemediğin için sakınamazsın da onlardan. Birinin ağrısı geçmeden diğeri gelir.

Taşların hikmeti kıyıya çıkıldığında anlaşılır.

Nehri enine katetmeden boyuna ahkam kesilmez. Önce, bir kıyıya tırmanırsın güç bela. Oynaşırsın bir süre. Pek büyük şey başarmış olmanın keyfini çıkarırsın. O kıyının girdisini çıktısını öğrenirsin.

Sonra sıkılınca döner nehre bakarsın.

Evvelce kaburgalarını deşmiş olan taşlar bir başka görünür şimdi gözüne.

Birinden diğerine sıçrayarak alt etmek istersin nehri. Onu yenmek karşı kıyıya geçmek gibi görünür sana.

Bazı taşlar çok uzun süre kalmıştır yerinde, yosun tutmuştur ve kaygandır.

Çok kereler yuvarlanırsın çıktığın o nehre.

Yürümeyi öğrenen bir bebek gibi yılmadan, usanmadan çıkar çıkar, tekrar yuvarlanırsın.

Derken ayağını usturuplu basmayı öğrenirsin. Sana bir anda oldu gibi gelir. Sihirli bir deynek dokunmuş gibi olur omuz başına.

Oysa sihirli deyneğin hikmeti; taşların kayganlığında ve senin kıyıya çıkma azmindedir.

Geçtin mi bir kere karşı kıyıya, bayram edersin.

Fakat her şeyden bıkılır, gözümün bebeği, gönlümün çiçeği… Ah her şeyden bıkılır!

Bu kez dönüp yeniden kıyıda durursun. Karşı kıyı bildik, bu kıyı bildik, taşlar çok bildik, nehrin suyu bildik!

Bilmedik bi şey ister gönlün. #birkadınıöldürmek

**

Bilinmeyenden aşırılan parçalara isim verilip tanımlamalar yapılarak bilinenler dünyasına dahil edilir ve bunların hepsi doğrudur, birbirleriyle çelişkili görünseler dahi! (bütünselliğe dahildirler, doğru ancak eksiktirler). Bilinç dünyası böyle oluşuyor (oyunlar). Bunda hiç bi yanlışlık göremiyorum. Diğer taraftan eğer birileri -özellikle eril düşünce- bu isim konarak tarif edilerek varlık alemine ithal edilmiş parçalar sayesinde bilinmeyenin alanını küçülttüklerini sanıyorlarsa şimdilik buna katılmıyorum. Bilinmeyen her zaman boyutsuz ve tanımsız üstelik her bir bilinenle daha da büyümüş olacaktır ki bu onun #yokluğun ve bizim#varlığın mucizevi sistematiğidir. #anıdefterim 2012 -Aloha

 

️Resmin kaynağını bilmediğim için yazamadım fakat çok derin anlamları olduğunu hissettim. Sizce sanatçı ne demek istiyor?

 

 

 

 

Güvencesizlikteki Bilgelik

Alan Watts’ın Güvencesizlikteki Bilgelik kitabından alıntılar ve kısa eklemelerim:

Bu tipik bir insan sorunudur hem de tüm sorunların ana aksıdır: şu anı bozan şeyler; anıların ve beklentilerin gücü çoğu insan için öylesine önemlidir ki geçmiş ve gelecek şu andan daha gerçektir! Onlara göre geçmiş aydınlatılmadıkça ve gelecek umutla ışıldamadıkça, şu anın tadına varılamaz. İnsanlar adeta kendilerine ceza vermişlerdir düşünmeden ve çoğu kez bunun farkında da değillerdir. Masaldaki bir cadının laneti bu durumun yanında okşama gibi kalır.

Devamını oku “Güvencesizlikteki Bilgelik”

Barış, Anlayış Derinliği

Barış adeta bir güneş gibi anlayıştan doğar, bilinmeyenden korkarak batar. sa
İşte bu sebeple 3B dünyasında barış ve savaş birbirlerini gece ve gündüz gibi şaşmaz bi kararlılıkla takip eder. Ta ki bilinmeyenden zevk alana kadar devam eder. Sürprizlere açık olmak, yaratıcı 5B boyutunun temelidir. Sonsuz, tanımsız yaratıcının, sonsuz şefkatini bir kere hissettiğinizde, bilinmeyene karşı hazırlıklı olma telaşı kaybolur, şu an ve burada mantıksız (!) bir güven kaplar içinizi.

‘Yıldızları görmek için belirli bir karanlık gereklidir.’ Demiş Osho

İşte her şey bundan ibaret. Bilinçle bilinçaltı perdelemesi, bu sebepten oluşturulmuş bi oyun. Hızlanmak için…
Şimdi ben Barış isterken, anlayışı derin biri çıkıp “işimizi yavaşlatıyorsun Sibel” derse ona “evet aynen kardeşim” derim

14955819_1307922349267950_6595970015645645494_n
Devamını oku “Barış, Anlayış Derinliği”

Bilim, Bilimkurgu ve fantastik kurgular

Pek çok okur, fantastik edebiyat dendiğinde ya burun kıvırır ya da çocuk işi onlar deyip geçiştirirler. Fakat edebiyatın fantastikle doğduğunu biliyorlar mı dersiniz?
Yazılı ilk edebi eser olan Gılgamış Destanı, Uruk Kralı Gılgamış’ın ölümsüzlüğü aramasını konu alır. Böylelikle diyebiliriz ki edebiyat, fantastik kurgu ile başlamıştır.
Destanlar, mitolojiler ve hatta doğruluğu halen tartışılan tarihi yazıtlar bile fantastik kurgunun özü ve kaynağıdır.
. Düşleri ya da macera duygusu olmayan bireyler de toplumlar da durağanlığa hapsolur.
Einstein, “Hayalgücü bilgiden daha önemlidir,” diyerek düşünmenin, hayal etmenin ve hayal ederek yaratmanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştır.

IMG_20160823_150027

Fizikçi denildiğinde insanların aklına Einstein gelir genelde, ikinci sırada gelen bir fizikçi varsa o da Hawking’dir. Ama ülkemizde çok az insan Feynman adını, onun fiziğe eşsiz katkılarını veya bilimi geniş kitlelere sevdirmek için geçmiş geçmiş bütün bilimadamlarından daha çok katkı yaptığını bilir.

Feynman’ın en kuvvetli özelliği gözlemlediği olguları kendi kafasında tekrar yaratıp basitleştirebilmesi , bu sayede fizik kuramı haline getirip herkesin anlayabileceği şekilde insanlara aktarabilmesi idi. Bu yüzden Feynman gelmiş geçmiş en iyi fizik öğretmenlerinden biriydi.

Feynman’ın iyi bir bilim adamı ve öğretmen olmasındaki en büyük katkı kendisine  babasından gelmiştir. Feynman “The Making of a Scientist”(3) adlı yazısında babasının kendisinin eğitimine ve dünyayı algılayışına katkılarını detaylıca anlatır. Feynman’ın babası onu daima kendisine iletilen bilgileri kendi anlayışına göre tekrar yorumlamasını ve algılamasını öğretmiştir.  Misal, ansiklopediden bir dinazorun boyunun 5 metre olduğunu mu okudular hemen burda babası okumayı keser ve ona “Hadi bunun anlamını kavramaya çalışalım. Misal, eğer ön bahçemizde duruyor olsa idi kafasını pencremizden içeri uzatabilirdi” derdi . Feynman babasının bu sayede okuduğu her şeyi gerçek dünyaya yansıtabildiğini dile getirir. Feynman da bu huyu ondan kapmıştır ve artık öğrendiği her şeyi “çevirmeye” çalışır, gerçekte ne anlama gelmektedir öğrendiği onu dile getirmeye çalışır artık sürekli. Bir kır gezisinde gördükleri kuşun ismini bilmektense “kuşun nasıl davrandığını ve niye öğyle davrandığını “ gözlemlemek ve sonuçlar çıkarmak daha değerlidir. Feynman bilimsel metodolojiyi daha çocukken bu şekilde içselleştirmiştir. Gözlem, açıklama, deneme-sınama ve kuram oluşturma artık onun günlük hayatının bir parçasıdır.

Feynman bir çok fizik kuramını kendi oluşturduğu kanıtlarla ve inanılmaz şekilde basitleştirerek öğrencilerine aktarabilmekteydi.  “Yaratamadığım şeyi anlayamam” diyen bir insan olarak öncelikle her türlü olguyu ve kuramı kendi kafasında tekrar yaratmakta ve buradan yola çıkarak kendi fizik kuramlarını oluşturmaktaydı.

Biliminsanları açıkladıkça sanatçılar ve aralarında yeni bir tartışma da doğmuş oldu: Bir şeyin nedenini, nasılını bilmek onun güzelliğini algılamaya engel midir? İnsan gülüşünün sebebini, bir bebeğin annesini görünce neden heyecanlandığını, bir gülün neden güzel koktuğunu ve hatta acı biberin neden acı olduğunu bilmek onların güzelliğini takdir etmeye engel midir? Yıldızların füzyon reaksiyonları sayesinde yandığını ve nasıl ışıdıklarını bilmek onları gece görünce heyecanlanmamıza ve sevgilimizle hayal kurmamıza engel mi?

Sanatçılar gördüklerini, duyumsadıklarını ve güzellikleri/çirkinlikleri/neşeleri ve acıları  yorumlayarak eserlerine yansıtırlar, filozoflar ve biliminsanları gözlemlediklerini açıklamaya çalışırlar. Amaçları ve yöntemleri ne olursa olsun hepsini teşvik eden tek ortak şey “merak”tır. Bir sanatçı gülü tuvaline yansıtırken, bir filozof gülü neden estetik bulduğumuzu anlamaya çalışırken ve bir biliminsanı gülün kokusun hangi kimyasal birleşimden meydana geldiğini bulmaya çalışırken hep meraklı çocuklar gibidirler. Zaten dünya ve hatta bütün evren meraklı çocukların oyun alanı değil midir?

Çiçeğin sadece bu boyuta ait güzelliğini değil, daha küçük boyuttaki güzelliğini de takdir edebilirim. Onun yapraklarındaki hücreleri, bu hücreler içinde süregelen karmaşık tepkimeleri görebilirim, bunlar da güzellikler. Çiçeğin renklerinin, böceklerin aklını çelmek için evrimlemiş olduğu gerçeği çok ilginç ve güzel; bu, böceklerin renkleri ayırdedebildiğini gösteriyor. Bu da bize bir başka soru sorduruyor: Çiçekler neden güzel görünüyor? 

Bu gibi sorularla, bilim ancak çiçeğin güzelliği ve bu güzelliğin gizemine katkıda bulunabilir, onu ancak artırabilir.

Sadece artırır…Bilim nasıl güzelliği azaltır, anlayamıyorum.

Gerçek şu ki, bilimde söylediğimiz şeylerin hepsi, varılan sonuçların tümü kesinsizdir, çünkü hepsi sadece sonuçlardır. Onlar gelecekte neler olacağı hakkındaki tahminlerdir ve siz ne olacağım bilemezsiniz. Çünkü çok sayıda eksiksiz deney yapmadınız.

Eğer yeni bir yöne bakma arzusu duymamış ya da bu bakışı başaramamış olsaydık, eğer hiç şüphe duymamış ya da bilgisizliği kabul etmemiş olsaydık, yeni fıkirlere sahip olamayacaktık. Hiçbir şey kontrol etmeye değer olmayacaktı. Çünkü biz gerçeğin ne olduğunu zaten biliyor olacaktık. Bu nedenle, bizim bu gün bilimsel bilgi olarak adlandırdığımız şey, kesinliğin değişik düzeylerdeki ifadelerinden oluşan bir kümedir. Bunlardan bazıları pak fazla emin olunmayan şeylerdir. Bazıları ise hemen hemen emin olunacak türdendir. Ama bunların hiç biri mutlak olarak kesin değildir Bilimciler buna alışıktır. biz biliyoruz ki, yaşayabilmek ve bilmemek, birbiriyle uyumludur. Bazı insanlar, “bilmeksizin nasıl yaşayabilirsin?” diyor. Onların ne demek istediklerim bilmiyorum. Ben daima bilmeksizin yaşıyorum. Bu kolay bir Şeydir. Neyi bilmek istediğimi nasıl bilebilirsiniz?

“Sakin olun. Hiçbir alanda, bütün araştırmalar bitmedi. Araştırmalar, yeni keşifleri, yeni keşifler yeni sorunları ve bu yeni sorular da yeni araştırmaları getirir.”

Düzenleme Sibel Atasoy

Kaynaklar:

İnceleme: Eminim Kolaylaştırmışsınızdır Bay Feynman!

RICHARD FEYNMAN: ÇİÇEĞE ÖVGÜ

https://sonsuz.us/blog/yasayabilmek-ve-bilmemek-birbiriyle-uyumludur/https://sonsuz.us/blog/yasayabilmek-ve-bilmemek-birbiriyle-uyumludur/

BİLME duygusunu saygılı bir HAYRETe dönüştürmek

“Oynamak istiyorsan hadi oynayalım; fakat ölüme kadar oynuyoruz. Bu niyet içinde hayatımı oynuyorum, hiç de azını değil. Sonumun bir yerlerde beni beklediğini biliyorum, bundan kaçınmak için yapabileceğim bir şey yok. En büyük YOĞUNLAŞMAYLA yolumu katedeceğim. Yaşamak sorumluluğunu bütünüyle kabul ediyorum, her şey için her şeyi göze alacağım.” der Castaneda. ve ilave eder:
“Disiplin, bir savaşçının anlayışına göre, yaratıcıdır,açıktır ve özgürlükten doğar. Bu, BİLME duygusunu saygılı bir HAYRETe dönüştürerek bilinmeyenin karşısında durma kapasitesidir. Alışkanlıklarımızın menzilini aşan durumları değerlendirmek ve bedeli ödenesi olan bilgi muharebesiyle yüzleşmeye cesaret etmektir. Ne olursa olsun, eylemlerimizin sonuçlarını kabul etme cesaretidir, acıma ya da kabahat duygusu olmadan.”
Yani disiplin, BİLME duygusunu saygılı bir HAYRETe dönüştürerek bilinmeyenin karşısında durma kapasitesidir. BİLME duygusu ki buna ben kısaca AYMA diyorum, günlük hayatta zaman zaman, rüya görüşmelerinde ise sıkça yaşadığımız bir andır. Ve kişinin yüzündeki yansıması; tarifsiz bir şaşkınlık, hayranlık dolu bir saygı olarak belirir.
Sorumluluğu %100 alıyorum. Ho’oponopono. aloha