Babil Kulesi — TED Chiang

Port Jefferson, New York’ta doğup büyüyen Chiang, Brown Üniversitesi’nden bilgisayar bilimi diplomasına sahiptir. Onu Arrival filmi ile tanımış, dilimize çevrilen iki kitabını alarak diğer dahiyane öykülerini okumuştuk.
Chiang, “Bu hikayenin ilham kaynağı bir arkadaşıyla yaptığı bir konuşma sırasında geldi” diyor ve ekliyor: “Babil Kulesi efsanesinin İbranice okulunda öğretildiği versiyonundan bahsettiğinde. Sadece Eski Ahit hesabını biliyordum ve bu benim üzerimde hiçbir zaman büyük bir etki bırakmamıştı. Ancak tam uzunlukta versiyonda kule o kadar uzun ki tırmanması bir yıl alıyor; Bir adam ölümüne düştüğünde kimse yas tutmaz, ancak bir tuğla düştüğünde tepedeki işçiler ağlarlar çünkü onun yerini alması bir yıl sürer.

“Sanırım hikaye anlatıcısı projenin ahlakını sorguluyordu. Ancak benim için masal, Magritte’nin Pireneler’deki Kalesini anımsatan, gökyüzündeki fantastik bir şehrin görüntülerini çağrıştırdı. Böyle bir şeyi hayal eden kişinin küstahlığına, gevezeliğine şaşırdım. “Okuyucular, bu hikayenin ilkel bir dünya görüşünden  bilim-kurgusal a geçiş hakkında yorum yaptılar. Hikayenin bu yönünü yazarken fark etmediğimi itiraf etmeliyim. (Belki de kaç tane bilimsel yasayı çiğnediğimin farkında olduğum için; Babillilerin kendileri bu hikayeyi tamamen fantezi olarak kabul edecek kadar fizik ve astronomi biliyorlardı.) Hikaye hakkında bilim kurgu olduğunu düşündüğüm şey, Tanrı’nın varlığına dair aldığı rasyonalist konumdu. Tanrı’nın var olduğuna inanıyorsanız, evreni inancınızı destekleyecek şekilde kolayca yorumlayabilirsiniz. Ancak evrenin tamamen mekanik olduğuna inanıyorsanız, bu görüş için de bol miktarda kanıt bulabilirsiniz.”  TED Chiang

Şinar ovasının karşısına döşenecek kule olsaydı, bir ucundan diğer ucuna yürümek iki günlük bir yolculuk olurdu. Kule ayakta dururken, bir adam yüksüz yürürse tabanından zirvesine tırmanmak tam bir buçuk ay sürer. Ancak çok az insan kuleye boş ellerle tırmanır; Çoğu erkeğin hızı, arkalarından çektikleri tuğla arabasıyla çok yavaşlar. Bir tuğlanın bir arabaya yüklendiği gün ile kulenin bir parçasını oluşturmak için çıkarıldığı gün arasında dört ay geçer. Hillalum bütün hayatını Elam’da geçirmişti ve Babil’i yalnızca Elam’ın bakırının alıcısı olarak tanıyordu. Bakır külçeler, Karun’dan Aşağı Denize giden ve Fırat’a giden teknelerde taşındı. Hillalum ve diğer madenciler, bir tüccarın yüklü yük karavanıyla birlikte karadan seyahat ettiler. Yayladan, ovalardan, kanallar ve barajlarla ayrılmış yeşil alanlara inen tozlu bir yol boyunca yürüdüler. Hiçbiri kuleyi daha önce görmemişti. Hala fersah fersah uzaktayken görünür hale geldi: keten teli kadar ince, parıldayan havada sallanan, Babil’in kendisi olan çamur kabuğundan yükselen bir çizgi. Yaklaştıkça, kabuk güçlü surlara dönüştü, ama gördükleri tek şey kuleydi. Bakışlarını nehir ovasının seviyesine indirdiklerinde, kulenin şehir dışında yaptığı işaretleri gördüler; Fırat’ın kendisi artık tuğlalara kil sağlamak için kazılmış geniş, batık bir yatağın dibinden akıyordu. Şehrin güneyinde, artık yanmayan sıra sıra fırınlar görülüyordu.

Devamını oku “Babil Kulesi — TED Chiang”

Eterik beden nedir? İnsan Kalıbı mı? Ruh mu?

Eterik Beden, insan enerji sisteminden gelen ana enerji kütlelerinden biridir. Diğer ana bedenler Astral ve Nedensel Vücut’tır. Bu bedenlerin her biri giderek daha ince bir enerjiden oluşur.

Eterik beden fiziksel vücudun tam bir kopyasıdır. Ana işlevi güneşten gelen ışığı ve ısıyı emmek ve bunları fiziksel vücudun tüm bölgelerine iletmektir. Eterik gövde, daha yoğun fiziksel gövdenin üzerine inşa edilen arketip olan fiziksel vücudun kalıbıdır. Çoğu insan için eterik beden görünmezdir, görebilenler onu fiziksel bedenin çevresinde yaklaşık 5 cm genişliğinde mavi-gri buzluymuş gibi olduğunu, dakikada 15-20 kez titreştiğini tarif ediyorlar. Eterik beden genellikle ana oluşturucu veya fiziksel gövdenin matrisi olarak adlandırılır.

Burada bence en önemli husus; onun fiziksel bedenimizin organlarına eşdeğer biçimde bağlanmış oluşudur. Fiziksel bedenden bir organ çıkarılırsa, eterik organ hala vardır. Ve ilk zaman duyduğumda çok şaşırdığımı hatırladığım, örneğin fiziksel olarak artık olmayan bir kolun hala ağrımakta olduğunun söylendiği olaylar, işte o organın eterik bedende halen orjinal olarak bulunuşudur.

Bir diğer çok önemli husus da duyularımızın; Eterik, astral ve fiziksel bedenler arasında bir bağlantı aracı olmasıdır. Beş duyunun çalışmasına nedeni Eterik bedenimizdir ve bu sayede madde dünyasını deneyimleriz. Eterik vücut aynı zamanda daha ince dünyaları deneyimlememiz için de bir kanal sağlar.

Beni en çok şaşırtan ise Eterik bedenin, kişinin ego benliği tarafından şekillendirildiği olmuştur. Bir insan ruhsal bir yoldayken eterik beden ruh enerjisinin vericisi olur. Düşüncemiz madde dünyasına odaklıyken fiziksel bedene canlılık, sağlık, yaşam verir. Yani enerjileri yüksek bedenlerden fiziksel bedene indiriyor diyebiliriz. Eterik yapımız, sinir sistemi, kan akımı ve endokrin sistem aracılığıyla fiziksel bedene ileten yaşam gücünün alıcısıdır.

Ezoterik ustalar ve şamanlar Eterik bedenin fiziksel vücuttan ayrılabildiğini, ancak ondan çok uzağa gidemediğini söylüyorlar. Eterik vücudun fiziksel vücuttan herhangi bir şekilde ayrılması genellikle enerjide önemli bir azalmaya neden olur. İşte tam bu noktada ben “buldum buldummm!” moduna geldim. Hatırlar mısınız bilmem, yıllarca kitabını okumanızı önerdiğim, sonra her nasılsa mucize olarak dizisinin yapıldığı, Philip Pullman’ın His dark Materials üçlemesindeki ana konu ve sahneleri hatırladım. Konuyu dağıtmamak için aşağıya bir not ve video ekledim.

Astral ile eterik beden arasında bir ‘eterik ağ‘ bulunur. Şifacı ve yazar Simon Heather, bu ağın, özel bir enerji türü (prana) ile nüfuz eden tek bir atom katmanından oluştuğunu söyler. Bu kanallar psişiklere, dışa doğru yayılan ve enerjiyi hareket ettiren parlak telli saçlar olarak görünür. Eterik çakralar çift işleve sahiptir. Birincisi, pranayı fiziksel vücuda geçtiği yerden eterik vücuda emmek ve dağıtmak ve böylece canlı tutmaktır; ve ikincisi, fiziksel bilince daha yüksek bilgelik getirmek.

Eterik bedenin kendine ait bir hayatı yoktur. Fiziksel bedenin ölümüyle eterik vücut çözülür ve enerjisi genel eterik alana geri döner.  Yine Heather’ın söylediğine göre hamilelik esnasında, elementel bir varlık tarafından eterik enerjiden bir fetüs prototipi oluşur. Doğumda annenin psişik varlığı bebeğe uzanır. Bebeğe elektrik vücudunun bir kısmını verir.  Bu temel varlık, anne karnında gelişmeye başladığımız andan ölene kadar bizimledir. Fetüsün büyümesi, enkarnasyon yapan kişinin karması ile kontrol edilir. Yeni vücut büyüdükçe, eterik madde vücudunu inşa etmek için anneden alınır. Bu noktada akla Carlos Castaneda’nın öğrettiklerini hatırlamış olmalısınız (eğer konuya vakıfsanız):

Çocuğu olan insanların Karın bölgesinde oluşan kara delik. Bu bir enerji azlığı ve kişinin bu dünyaya gelme sebebini gerçekleştirme konusunda artık bir zorluk(imkansızdır demeye dilim varmıyor!) ortaya çıkarır.

Ayrıca Eterik bedenin fiziksel oluşum için oluşturduğu prototip ne kadar da “insan kalıbı” tanımlamasını andırıyor! Castaneda serisinde bunun için söylenenler şöyledir:

Devamını oku “Eterik beden nedir? İnsan Kalıbı mı? Ruh mu?”

Station eleven dizi İncelemesi

Son zamanlarda izlediğim en iyi dizi  Station Eleven. Dizi incelemesi dediğime bakmayın, ben sadece bana hissettirdiklerini paylaşırım. Eleştirmen olmak için Yazılımlarım uygun değil.

İnsanı öylesine derinden etkileyen bir yöntem kullanılmış ki, hikayenin ne olduğunu unutmak bile isteyebilir, bu büyünün etkisiyle yıllarca bu grupla dolaşabilirsiniz. Yönetmen sihri denen şey bu mudur bilmiyorum; fakat senarist arkadaşlarımın mutlaka izlemesini ve yorumlamasını isterim. Eğer izleyecekseniz beklenti ve alışkanlıklarınızı bir yana bırakmanız ve ilk üç bölümü geçebilmeniz gerekir. Ancak o zaman farklı bi şeyle karşı karşıya bulunduğunuzu anlayabilirsiniz. Hatta ben daha ikinci bölümde çöküş-hayatta kalma bahsinin, sanata, tiyatroya, çizgi romana bir güzelleme anlatısının gölgesinde kaldığını anladım, olur da her şeyi kaybedersek elimizde kalanın yarattığımız şeyler ve bunun toplamını yansıtan kültür olduğunun anlatıldığını görüp  şaşırdım. Bir Amerikan yapımından bu inceliği beklemiyordum belki!  Maalesef sadece on bölüm, fakat bence en doğru doz. Yıllar içinde değeri bilinip kült bir yapıma dönüşme ihtimali var. Şahsen ben dokuz puan verdim. An itibariyle medyatik olmamasının sebebi muhtemelen, savaş/kavga/teknik vahşet beklentisine boğulmuş eril zihniyetli seyircilerle, aşki güzellemeler, cinsellik temaları bekleyen diğerleri tarafından sıkıcı bulunmuştur. Genellemelerim için özür dilerim. Çünkü bu diziyi geç bulmuş olmamdan dolayı kendime kızgınlığım bu tür suçlamalar yaptırdı bana. İnsanız işte ne yapalım.

Dizinin değerini fark eden fakat  kültür dediğimiz şeyin sadece shakespeare olmadığını vurgulayan izleyiciler de var. Kesinlikle haklı bir gözlem fakat dizi dünyanın her yönünü arayıp neler olmuş bir felaket sonrası amacı taşıyan bir belgesel değil. Olay tam da bir shakespeare oyunu oynanırken başrol oyuncusunun(çok ünlü) sahnede ani ölümüyle başlıyor. Yumağın ucunu oyunculardan  ve izleyicilerden tutan yazar da doğal olarak onların devam öykülerine göz atmamızı sağlıyor, ölenler, kalanlar, ayrı düşenler, sadece belirli bir bölgenin yansıması bu hikaye. Duygusal ve doğrusal olmayan bir kurgu ve anlatı yapısıyla başlayıp sonlara doğru birer birer uçları çözüp/bağlıyor. Şahsen hiç ağlamadım fakat derin bir üzüntü çektim bitinceye kadar.(şaşkınlık ve merakıma ilaveten)

Dizi, bir kitap uyarlamasıymış;

Devamını oku “Station eleven dizi İncelemesi”

Demir Bağlama Kapasitesinin akla getirdikleri

uyarı: bu bir tıp yazısı değildir.

Öncelikle neden demir ile bilgi kafamın içinde eşleşir gibi oldu onu bulmalıyım.

 Dünyada oksijen, silisyum ve alüminyumdan sonra en bol bulunan element, Ağır metallerin en önemlisi. Yer kabuğunda % 4,2 nispetinde bulunurmuş. Taş devrinden sonra gelen çağa da ismini vermiş. Dünyada demiri ilk kez bulanlar Türkler, mö.1200, olduğu için bu konuda uzman olagelmişler. Daha önce belirtmiştim, şamanlar demircileri ustaları sayarmış! Hala ülkemizde ad ve soyadında demir geçen ciddi bir çoğunluk var. (Benim baba soyadımda da var). Türk boyları ve Osmanlıların başarısını demircilikteki ustalığa bağlayanları da hatırlarım. 

Her neyse vücudumuzdaki demir elementinden ne haber diye araştırdım. 

Demir hemoglobin yapıyor o da kanımızdaki alyuvarlarda bulunur ve oksijen taşıma işlemini yaparlar. Solunum yolu ile alınan oksijen akciğerlerde kanın içersindeki bu hücreler ile temasa geçer. Alyuvarlar da buradan aldıkları oksijeni dokulara taşırlar. Bedende ortalama 4 gram demir bulunurmuş.

Adalelerin çalışmaları için gereken oksijeni taşır.

Enerji üretimi ve protein metabolizmasına etkili bir çok enzim için demir gereklidir. Ayrıca vücut savunma sisteminde yer alan bir tür kan hücresinin yapımına etkilidir.

Başka şeyler de vardır eminim, tıp camiasından olmayan biri olarak benim anladığım özetle beden içinde oksijenin taşınması işi yeterince önemli zaten. Demirin eksikliği esas olarak kansızlık yaratır. 

Gelelim bende uyanan özdeşleşmeyi yaratan duruma;

Bilgi-demir şart ama bağlama kapasitesi yetersizse sorun var anlamına geliyor! (Aşağıda bu terimin anlamını alıntıladım). Aynı durum bilginin bağlama kapasitesi için de geçerlidir. Bilgi yeterli düzeyde bünyeye alınsa da bağlama kapasitesi yetersizse kişi sadece bilgili olmaktan ileri gitmez , bir nevi büyük kütüphanesi olan bir ev gibi olur. Kütüphane evin diğer öğelerini etkilemez değişip dönüştürmez. Bunun olması için bağlama kapasitesi olması gerekir. Bu durumu

Devamını oku “Demir Bağlama Kapasitesinin akla getirdikleri”

Kundalini Dönüşümünün Nedeni -3

Önceki bölüm için tıklayınız

Kundalini Dönüşümünün Nedeni

Kundalini dönüşümü, beyin ve sinir sistemini bir ışık bedenine yeniden düzenlemekle ilgilidir. Kişiliğin yapısı yeni bir yapı lehine kaldırılır. Sanırım genişleyen ve geliştirilmiş bir sinir sistemi nedeniyle vücutta artan bir titreşim yaşıyorum. Bence verileri işlemek için kendini yansıtma kullanan bölünmüş beyin-beden ve zihni, kendini yansıtma aparatına ihtiyaç duymayan bir şekle değiştiriyor. Mevcut durumda insan beyninin ilkel olduğunu anlamak garip gelse de, eski organizasyon güzeldi, çünkü kendini yansıtma aparatı, bedenin ve zihnin arkasındaki yüksek benliği tanımamızı sağlar.

Vücudum değiştikçe, sinir sisteminde her gün  daha ince dallara doğru sonsuz genişleyen bir fraktal gibi yeni devreler yapılıyor. Milyarlarca yönde genişleyen sinir sistemi yollarının bir Labirenti gibidir. Cildimin dış tabakası değişirken, uyuşma, karıncalanma, kaşıntı hissediyorum. Daha derin bağdoku katmanları değiştiğinde, vücut daha elastik hissediliyor. Beyin değiştiğinde değişmiş bir bilinç halim var ve ses tonlamalarını duyuyorum, ışık çakmaları görüyorum. Bir enerji devresi güçlendirildiğinde veya ana sinir yolu boyunca oluşturulduğunda, her türlü sinir semptomu hissedilir. Kundalini dönüşümü devam ettikçe, duyularım daha keskin hale geldi ve sezgisel yeteneğim yükseldi. Sık sık üçüncü gözüm mesajlar duydu, vizyonları ve canlı hayaller vardı. Bu bilgi dönüşümde bana rehberlik etti.

Omurgayı Yeniden İnşa Etmek Ve Vücudu Elastikleştirmek

Devamını oku “Kundalini Dönüşümünün Nedeni -3”