Carlos Castaneda Röportaj – La Jornada Gazetesi

***   Az Küfür içeriyor, rahatsız olacaksanız okumayın!   ***

Carlos Castaneda Röportaj – La Jornada Gazetesi

Orijinal yazı İspanyol’ca ve Arturo Garcia Hernandez tarafından yazılmıştır.

“Markos? Onu tanımıyorum… Özür dilerim. Hiç tanımıyorum…”

“Biz insan varlıkları olarak, hem kendimizi özgürleştirme şiddetli arzusu hem de korkusu ile birlikte yaşıyoruz” (Castaneda)
Şaman, “Bizim için gerekli olan şey manyakça kendini beğenmekten vazgeçip enerji bedenimizi keşfetmektir” noktasına işaret eder.

Carlos Castaneda ne ‘Markos’ ne de EZLN’yi (*) biliyor; o gazete okumuyor; bir guru veya kurtarıcı olmayı reddediyor; şefkat ve sosyal ilgi’nin kendini yenileyen bir yalan olduğunu düşünüyor; o gurulara ve tanrı tüccarlarına karşı; annesinin komünist ve kısa yazılar biri olduğunu garanti ediyor; Meksiko City’de, Cuma’dan Pazar’a kadar süren ‘Tensegrity’nin yeni yolu’ seminerinin molasında medya ile konuşurken, bir büyücü veya şaman olarak tesirli olarak bilgisini yaymanın hangi kademe ile başladığı, ve şu bu gibi meseleleri ele aldı; Cumartesi gecesi, bir saatten fazla bir süre ile ‘Don Juan’nın Öğretileri’ ve ‘Erk Öyküleri’ yazarı birçok farklı soruyu cevapladı. Sakin bir konuşma ile, sıkça şaka yaparak, her zaman muhataplarına saygılı, ihtiyatlı, çevresindeki sekiz gazetecinin soruları peş-peşe ateşlendiğinde, Castaneda bir konudan diğerine gidiyordu. Tek istediği, resim ve ses kaydının olmaması idi. Aşağıda notlardan düzenlenmiş, bu konuşmanın bir metni bulunuyor.

Castaneda için, bir büyücü olarak deneyimlerini anlatması ve açıklaması için kelimeler yetersiz ve sınırlıdır; aynı zamanda o, kelimelere doğrusal mantıktan kaçan ve normalde bizim oynadığımız değer ve anlamlar bağladığı, akılda tutulmalıdır.


(*) EZLN = Ejercito Zapatista de Liberacion National – Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu. Marcos da bu silahlı devrimci örgütün başı olan  Subcomandante Insurgente Marcos’dur.

“Büyücülerin spiritüalizm ve kutsallık hissine nasıl bakıyor?”

“Spiritüalizmi sizin nasıl anladığınızı bilmiyorum. Maddiyatın tersi mi?”

“Şart değil, bütünün bir parçası, başka.”

“Evet, bu durumda, Juan Matus saf bir ruhtur. Büyücüler, spiritüalizme değil, insan ruhuna inanır. Don Juan sıkça diyordu ki: ‘Ruhumu seviyorum. İnsan güzel bir ruhtur. Eğer bana ödeyemediğin bir şey borçlu olduğunu düşünüyorsan, insan ruhuna öde’. Kutsallık için ise:

“Şamanlarda bir rahip hissiyatı yok, ve kutsallık karşısında diz çökmezler. Yarmaya gerek yok. Niyet tutarlar, her şeyi yapmaya ve değiştirmeye yeterli olan erk, sürekli güç. Fakat onlar dilenmez.”

“Kadim Meksika’nın büyücülerinden bahsederken, kimleri kast ediyorsun? Çünkü burada farklı kültürler vardı: Maya’lar, Aztek’ler …”

“Hayır. Don Juan için Meksika’nın kadim zamanları yedi ile on bin yıl öncesiydi.”

“Don Juan’dan ayrılma sürecin nasıl olmuştu?”

“Ben ayrılmadım. O bana böyle dedi. Zamanı geldiğinde o benimle devam edemeyecek kadar   kendisinden büyük ölçüde farklı olduğumu kavradı. Ve beni tuzağa düşürmeye başladı; benim tüm çıkışlarımı kapatıp beni yalnız bıraktı.”

“Sen Meksika Yerlilerini biliyorsun. Çok kötü şartlarda yaşıyor, ve onların altı bin tanesi hapiste; Meksika’daki Yerlilerle ne kadar ilgilendin?”

“Ben kesinlikle ilgilendim. Bir keresinde don Juan’a bir soru sormuştum. Bir süre önce yayınlayamadığım bir kitap yazdım, ‘Nacho Coronado’nun Şöhreti’. Nacho, verem olan bir Yaqui yerlisi idi, ve banka kredisi ile ‘Vitaminol’ ilaçını alıp iyileşeceğini zannediyordu. Don Juana sormuştum: ‘Bunun için endişe etmiyor musun?’ Nacho’nun ana maddeleri benimkiler ile aynı’. ‘Evet, çok endişeleniyorum; Fakat aynı anda senin için de endişeleniyorum, sen daha iyi olduğunu mu sanıyorsun?… Tabi ki, Ben onlarla da ilgileniyorum; fakat seninle de ilgileniyorum. Biz öyle bir durumdayız ki, hiçbir şey, bir ara dahi vermeden, bizi tüketen isteklere aç bir şekilde katılıyoruz.’ dedi.”

“Markos, Ejercito Zapatista de Liberation Nacional (Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu), ve Chiapas’ta ayaklanan Yerliler hakkında ne düşünüyorsun?”

“Kim? Markos? Onu tanımıyorum. Hiç fikrim yok. Lanet olsun, (TRT çevirisi 🙂 Ben uçtum! Özür dilerim, hiçbir şey bilmiyorum.”

“İnsanlık için ne düşünüyorsunuz?”

“Hüzünlü bir hissim var. İnsanlık için çalışıyorum (…) İnsan, muazzam sorumlulukları olan, olağanüstü bir varlıktır. Fakat o hep ben, ben, ben, ben, durumundadır. Neden bu kadar homojendir. Neden her şeyi ego’nun tutkusu haline çeviriyor? Neden kendi özgürlüğünden korkuyor?”

Castaneda’nın anladığı özgürlük, “idrak kabiliyeti ön yargısını” nın kırılmasına neden oluyor, kendini manyakça beğenmekten vazgeçmek; her birimizi kendi ‘enerji bedeni’ ni keşfetmeye imkan veren; Rüya görmeyi başarmak. Ve her şeyden sonra, neticede, diğer dünyalara giden ‘zor fakat zarif’ bir yola başlama durumunda olmak.

“Bizim günlük dünya mantığına göre, bu özgürleşme niyeti mesihe aitmiş gibi yorumlanabilir; ve zaten biliyoruz ki mesihlik deneyimleri ile gerçekleşir.”

“Hayır, hayır, hayır. Bu çok utandırıcı. Biz bu kadar önemli değiliz. Mesihlik, yeni dalganın (new wave) tüm guru’ları ve yeni çağdır (new age). Ben bir  şey taslamıyorum. Biz veremeyeceğimiz bir şeyin umudunu önermiyoruz.”

“Pek çok insanın acı çektiği, Bosna, veya Chiapas’taki sorunların, insanlığa dair ilgi eksikliği  kaygısını nasıl yatıştıracaksın.”

Fakat, bal-peteğim, lütfen, acı çekme her tarafta var, yalnız orada değil ki! Annem bir komünistti, makaleler yazan biriydi, bir proleter idi. Bu bana miras kaldı. Fakat don Juan dedi ki: ‘Sen yalancısın. Endişelendiğini söylüyorsun ve bak nasıl davranıyorsun kendine. Bedenini bozmayı durdur. Gerçekten insan kardeşlerin için şefkat duyuyor musun?’ ‘Evet’ diye cevapladım. ‘Sigarayı bırakman yeterli mi?’. Hayııııır! Şefkatim yalandı. Eski haydut bana dedi ki: “sosyal ziyafetlerde çok dikkatli ol. Bunlar plasebo’dur, onlar büyük enayilerdir. Kendilerini yeniledikleri yalandır.”

“Neden, zamanımızın insanı gibi, gazeteleri okumuyorsun?”

“Çok basit bir nedenle, çünkü ben yerel şeyler konusunda çok, çok, çok, çok katılaştım.”

“Savaşçının yolunun, ıssız bir yol olduğunu yazmıştın. Çok katılımlı Tensegrity kursları yapmak bunu yalanlamıyor mu?”

“Hayır. Burada zor şeylerden bahsetmiyorum. Belki Tensegrity sana gerçekten zor şeyler hakkında konuşacak enerjiyi verecek. Fakat bir yerden başlamak gerekiyor.”

“’Don Juan’nın Öğretileri’ halisunojen bitkiler için bir inanç yarattı, fakat şimdi sen bu kitabı menettin; en iyisi unutmaktır diyorsun. Neden?”

“Bir kimseyi hazırlıksız olarak bu bitkilerle ilgilenmesi onu hiçbir yere götürmez. En çok, birleşim noktasını kaydırır, o da kısa süreliğine.

Şimdi, don Juan bunları bana verdiğinde, bu anın uyumuydu. Büyük babamın ciddiyet değerlerine inanarak büyüdüm. Birleşim noktam neredeyse kaynaklanmıştı. Don Juan Matus dedi ki: ‘Büyük deden yaşlı bir osuruktur’. Birleşim noktam kaynaklanmıştı ve yalnızca halusinojenik bitkilerle kaydırılabileceğini biliyordu. Fakat, diğerlerine aynı şeyi hiçbir zaman yapmadı; onlara kahve dahi vermedi. Halisunojenikler benim için gerçek bir değerdi, fakat ben onları bir gösterge için aldım.”

“Şimdi başlayan bu açılımdan ne bekliyorsun?”

“Ne olacağını bilmiyorum. Don Juan hiçbir zaman bu ayinde bana ne olacağını söylemedi (…).

Önceleri uyumlu bir şekilde don Juan’nın emirleri ile biz bunu sürdürmekte dikkatli idik. O, bizim sahne ışıklarının altında olmamızı yasaklamıştı. Şimdi ben de öğretiyi böyle devam ettirmek istiyorum, daha fazla ona ödeyemeyeceğim büyük bir borçtur.”

“Guru olmaktan korkmaz mısın?”

“Hayır, çünkü ego yok bende; bunun başka yolu yok.”

———-   I. BÖLÜM   ———-

Tensegrity semineri bitti.

“Ben hepiniz gibi bir aptalım.” Carlos Castaneda

“Eğer burada bir enerji varsa, Mexiko’ya gelmeyi sürdüreceğim.”

Carlos Castaneda’da onun spiritüel rehber olduğunu belli edecek hiçbir şey görünür değil. O, çok zayıf, kısa ve gösterişsizdir. Esmerdir; saçları kısa ve öne taralıdır. Uzun kollu bir gömlek ve arka cepleri olmayan bir blucin giyer. Sahnede, gömleğine iliştirilmiş küçük bir mikrofonla, seyircileri karşısında sakince davranır, Tensegrity’nin yeni yolu ile ilgili üç konferans için Centro Asturiano’da 700 kişi toplanmış. Oturarak veya yerdeki halıda yatarak, şakalarını bekleyerek onu dinliyorlardı, bazen yüksek sesle gülerek bazen de alkışlayarak ona beğenilerini sunuyorlardı.

“Dün gece anlattığım fıkrayı hatırlıyor musunuz? Onu şimdi tekrar anlatacağım… ne demiştim?
Ben bunadım!.”

Castaneda konuşmalarına her zaman şakalar ilave ediyordu, bu da kuşkuları hallediyor veya onları oldukları gibi bırakıyordu, konuşmanın üstüne düşünmek için denemeye yer bırakmıyordu.

“Kısa ve fonksyonel sorular sorun. Benim sizi dinlemem içi değil, bilmek istediğiniz için sorun.”

“Abartılı sorular” ile karşılaşmamak için yazılı soruları almıyordu, ve takipçilerinden aldığı bunların birkaçından bahsediyordu:

“Bir kuş olduğumun rüyasını gördüm”

“Nasıl bir kuş? İbne misin nesin? Bir Çin cevabı oldu ama gayet uygun.”

“Eğer çift’imsem bunu nasıl bilebilirim?”

“Sen çift’sin akılsız ahmak. Çift akılsız ahmak.”

“Hiç bir zaman olmadığım gibi nasıl olabilirim?”

“Hımmm, bilmiyorum. Mastürbasyon …”

“Mantıklı olma nedeni için bir neden söyleyin. Hayır, hayır! Birileri zihin ile yönlendirilmemelidir.  Bunlar derin sorular gibi gözükür ama değiller. Bunlar gösteridir. Don Juan o kadar basitti ki beni ürkütüyordu. O dolaysız bir varlıktı. Hiçbir yere gitmeyen sokaklara saparak kaybolmuyordu. Büyücüler pragmatik varlıklardır. Biz amatörleriz. İnançlarımız sürdürülemezdir. Bizim için bunları sürdürmenin tek yolu öfkelenmektir: ‘Bunun doğru olmadığını nasıl söyleyebilirsin, sen geri zekalı?’ ve böylece gideriz, öfkelenerek. Burada korkunç bir gerçek var: hiç kimse özgür olmak istemiyor. Ürkmüş bir durumdayız. Ne çıkar ki? Bilmiyorum. Ürktük. Bir cesur tavuk polisten kaçarak bir firari oldu, bir mülteci. Sonsuza kadar mı?, diye sordu bir kız. Bal peteğim, ya tavuk kümesi ya özgürlük! Ben özgürlüğü seviyorum. Kümesleri sevmiyorum. Kümeslerde benim olmayan şeyler var.”

“Ben guru değilim. Ben kimseye bir şeyi yapması için ne izin verebilirim ne de yasaklayabilirim. Bu çok Hintli bir şey olurdu! Ben kimseye ne şaman olup olmadığını, nede aptal olduğunu söyleyemem. Ben kimim ki ona bunu söyleyeyim? Beni savunulamayacak duruma sokuyorlar. Saygısız olduğunu düşündüğüm birini gıcık edemem. Bu dostluklarda olur. Fakat ben kimsenin dostu değilim. Ve kendimi korumak için kimseyi görmeme yolunu seçtim.” Kimliğini açığa çıkarmak için başka bir zaman düşünülmeyecek bir şey yapar: “Yukatan’dan değil, Güney Amerika’dan geldim. Campeche’den geldiğimi soruyorlar, çünkü kısa boylu ve koca kafalıyım. Hayır, Campeche’den gelmedim. Daha aşağılardan geldim …”

Beni özel bir şeye dönüştürecek gerçekten bir şey yok. Yok! Enerji boyutunda talepler de yaptım ama yok, bende olağanüstü bir şey yok. Ben sizin hepiniz gibi bir salağım. Don Juan’dan öğrendiğim en önemli şey içsel sessizliği başarmaktır, zihnin hegemonyasını kaldırarak özgürlüğe ulaşan bir yöntem. Bu zihni susturmaktır. Don Juan, 8 veya 10 saniye zihni susturmayı başarmanın olayları ilginç olmaya başlatacağını söyledi, ve bir osuruk olarak şunu sordum: ‘Sekiz saniye olduğunu nasıl anlayacağım?’. Hayır, tatlım, olay böyle değil. Sekiz saniyenin sana ne ifade ettiğini bilmiyorum. İçsel bir ses bize söyler. Önemli olan nokta, sessizliği saniye saniye biriktirmek. Saniye saniye biriktirirken bir anda bilmeden eşiği geçtim. Artık orada zihin yoktu. Yalnızca sessizlik. Bu sessizlik otuz yıldan daha yaşlı artık. Simdi sizinle bu sessizlikten konuşuyorum.”

“Bu tür seminerlerde, don Juan’nın hiç görmediği şeyler gördüm.  iddia etti. İnsanlar bilmeden enerji bedenlerini etkiliyorlar. 30 yılda öğrenilen bilgi iki saniyede geliyor. Ağustos’tan bugüne kadar, ne düşüneceğimi bilemiyorum. Kendimde birçok enerji yeteneği gördüm ve bunlarla ne yapacağımı bilemiyorum. Senin ne kadar hızlı öğrendiğini gördüm. Her birinizi teker teker alsaydı, bu boktan an’ı size göstermem aylar alacaktı. Birlikte olunca neden bu kadar çabuk oluyor? Bilmiyorum. Topluluk … grup daha fazla güç veriyor …”

O, ‘Zihni takmadan’ ve enerji bedenini kullanmayı önerdi.

“Zihnim, benim için çok yabancı bir şey. Gerçek senle aranda bir tabaka var. Zihni çıkar, ve işte, bu sensin. Bu birinden doğruculuğu ayırır ve seni işlevsel bir şeye dönüştürür: savaşan bir varlık yapar.

O, tekrar ben merkezcilikle mücadele eder.

“Ben ideolojisi en ölümcül olanıdır. İnsanlar yalnız kendilerini düşünerek yaşarlar, psikiyatrlara yalnızca kendilerini anlatmak için giderler. Ne felaket! Kendim, ve kendim, yalnızca kendim hakkında kaygılanırım. Biz böyle değiliz! Bizim olmayan tavırları neden savunuruz? Bunlar zihinsel mastürbasyondur. Bize ne yüklediklerini sorgulamıyoruz, çünkü enerjimiz yok. Davranışlarımızı dönüştürebilen enerji bedenimizdir, ve biz ona sahip değiliz. Bu bir büyücü paranoyası değil. Büyücüler çok sade ve dolaysızlar, maske giymezler, doğrudan cevaba yönelirler.”

Bir süre önce görmeye gittiği ünlü bir astrologla olan bir deneyimini nalatmaya başladı. Kendisini Joe Cortez Chicano olarak tanıtmış, ve ona çakralarının kötü durumda olduğunu söylemiş.

“Kafamı karıştırdı ve aylar sonra tekrar ona ziyarete gittim. Beni unutmuştu. Ona Carlos Castaneda olduğumu söyledim ve şimdi de haykırdı: ‘Çok ışık çok!’.

“Julio Iglesias’in ona yanaştığını söyledi. “O benim sevgilimdi”. Diye açığa vurdu: Her gün sevişiyorduk. Çok iyi değildi, ama her gün sevişiyorduk.’

Castaneda bu kişisel açıklamanın nedenini bilmiyordu, ama şöyle cevapladı: ‘Ben de. Sen seviştin, ben düşündüm.

O açıkladı: “Ben bıkkın bir sıkışın çocuğuyum. Don Juan beni bir enerji pintisi haline getirdi. Onu harcamıyorum. Hiçbir şey yapmıyorum. Fakat her şeyi yapıyorum. Hiçbir şey hissetmediğinde seksüel dürtü nedir ki? ‘Yatak karısı’ denen bir kadını tanıyordum. O hiçbir şey hissetmiyordu ama 11 tane çocuğu vardı.”

İki saat süre ile, son konferansındaki katılımcıların sorularını dinliyordu. Tesegrity ve ima edilen bir dizi fiziksel egzersiz konusunda epeyi tereddüt vardı. Birçoğu ona ‘nagual’ olarak hitap ediyordu.

“İrade nasıl güçlendirilir?”

“Enerji ile. Bunun tek yolu budur.”

“Niyet yeterli mi?”

“Enerji ile. Tek yolu budur.”

“Tatlım! Niyet her şeydir. Bu ‘Hayat yeterli midir?’ demeye benzer. Niyet evrende bir güç’tür.”

“Biz Niyetin birer parçası mıyız?”

“Biz Niyetin ara toplamıyız.”

“Tensegrity tek çözü mü?”

“Benim bildiğim tek. Carlos Castaneda olarak 30 yıldır senden çok daha fazlasını duydum… Off! Ne mucizeler duydum.”

“Ayakkabı giymeden Tensegrity yapılabilir mi?”

“İstersen çıplak yap, ama yap.”

“Konuşmanın doğru yolu nedir?”

“Hımm! Doğru sıçmanın yolundan da bahsetmemiz gerekir. Don Juan doğru çiğneme hakkında konuşuyordu. ‘Neden?’ diye sordum ona. ‘Günahtan
kaçınmak için’ diye cevapladı. (Belli ki bu da başka bir kelime oyunu. Başka bir yerde Castaneda, don Juan’nın yerken osurmaması için konuşmaması gerektiğini söylemişti. İspanyolca ‘günah’ ve ‘osuruk’ birbirine çok benzeyen kelimeler.)

“Tensegrity’i denedim ama yeterli olmadığını hissediyorum.”

“Ne için yeterli?”

“Çocuklarımızı sosyal düzenden çıkarabilir miyiz?”

“Biz sosyal düzenin bir parçasıyız. Ebeveynler olarak yapacağımız, sosyal düzenin tüm saçmalıklarında kendimizi ayırmaktır.”

“Bir çok insan senin dediklerini yaparsa ne olaca?”

“Ne olacak? Nereden bileyim? Tahminde bulunamam. Don Juan’nın dediği gibi: ‘Yıldızlara sor …’

“Meksika’ya gelmeye devam edecek misin?”

“Burada enerji varsa, evet. Biz bir birlik kuracağız… Evet, bu şeylerden fazlasını bilmek isteyen insanlardan oluşan küçük bir grup. Bu semineri düzenleyen aynı kişilerdir… Meksika anlaşılmayan şeylerle dolu, çünkü yeterli zekamız yok. Bu şartlar altında, davranışlarımızla bulamayacağımız, bir sürü uygulanabilir olmayan şeyle doluyuz…”

Konferans bitti ve Castaneda kürsüden, kendisine yaklaşmak isteyen halkın arasına aşağı indi. O, yalnız bir kitap imzaladı. Genç bir adam şu soruyu sordu: ‘Nagual, benim için parmağınla bir imza verebilirmisin?’. Sağ bileğini Castaneda’ya dokunmak için uzattı, fakat hayır, dedi, ve kapının ardında kayboldu.

L Jordana Gazetesi
Yayım Tarihi : 30 Ocak 1996
Çeviri : Aki

Carlos Castaneda ile Yemek – Benjamin Epstein / La Jornada Newspaper – 1996

***  Küfür içeriyor, rahatsız olacaksanız okumayın!  ***

Carlos Castaneda ile yemek
Benjamin Epstein

Özet : Carlos Castaneda’ya odaklanmak; Şöhret; Yapıtları; Sihirli Geçişler; Tensegrity üzerine tartışma; Din ve Yaşam üstüne görüşler.
Modern zamanların en anlaşılmaz şahsı, Castaneda, geçenlerde Anaheim Kaliforniadaki küçük bir konferansta sürpriz bir şekilde ortaya çıktı. Gazeteci Benjamin Epstein de oradaydı.

O, 20.nci yüzyılın büyücü yamağı idi. O görünmeyen adamdı, geçiciydi, fani idi: bir görünüyor, bir kayboluyordu. O, yaşayan evrenlerde zarif bir akışla yolculuk eden, bir denizcidir. Veya Carlos Castaneda’nın kendi için söylediği gibi, o bir geri zekalı, bir salak, bir osuruktur. İsa’nın ya Tanrının Oğlu ya da yaşayan en büyük yalancı olduğunu söylemiştir. Carlos Castaneda, bir inanç takipçisi olarak, tanrısallığın insanların ihtiyacı olan son şey olduğunu söyleyerek, benzer bir muammaya neden olmuştur. Eleştiriler onu tam ortadan kancaladı: Biri onu “Hediyeler taşıyan yalancı-adam … Bize gerçeği getirdiği yalanını söylüyor.” diye tanımladı.

Don Juan’nın Öğretileri, kitabı yayınlandığından ve 1960’larda ve 70’lerdeki akademik fırtınadan beri, jüri onu yargıladı ve halen de yargılamaya devam ediyor. Şu ana kadar Castaneda dokuz kitap yazdı, bunları Yaqui görücüsü olan don Juan’nın doğaüstü deneyimlerine dayandırdığını iddia etmektedir. Görünmez olmak, dediğine göre savaşçının yoludur. Resminin çekilmesine ve sesinin kaydına izin vermemektedir. Ender olarak röportajlar vermektedir. 80’lerde tamamen gözden kaybolmuştur. Fakat kitapları satmaya devam etmiştir (17 ülkede 8 milyon adet) ve hiçbir zaman baskıları tükenmemiştir. 1993 yılında, ender olarak seminerler vermeye başlamıştır, ve bundan sonraki yıl Rüya Görme Sanatı yayınlanmıştır.

Reklamla desteklenmesine rağmen “Carlos Castaneda Tensegrity” etkinliği organizatörleri dahi Castaneda’nın Anaheim, Disneyland’daki hafta sonu seminerinde ortaya çıkıp çıkmayacağını bilmiyorlardı. Tüm dünyadan, üçte biri Kalifornia’dan olmak üzere, 400 meraklı, Castaneda gelsin veya gelmesin katılım ücreti olarak 250 $ ödemişti. Algıyı artırmaya yarayan hareketler olan “Sihirli Geçişleri” öğrenmeye geleceklerdi.

“Bu bir düşünsel evren, yaşayan evren, zarif bir evrendir!” diyordu Castaneda, coşku ile seminerine başladığında. “Bilinen evrenin doğrusallığını, bilinmeyen evrenin doğrusal olmaması ile  dengelememiz gerekir.” Karizmatik Castaneda, inorganik varlıkları tarif ederken, belli ki onlarla uzun zaman geçirmiş ki şaşırtıcı inandırıcılıkla kanıtlıyordu; birleşişim noktası, yerinden oynatıldığında başka diyarlara gidebileceğimiz, kürek kemiğinin hizasından bir el boyu ilerisindeki yer; ışıklı  yumurtamızın parlaklığını çalan ve yalnız aşırı bencillik döküntülerini bırakan, sürekli olarak insan ırkının farkındalığı ile beslenen yağmacı evrendeki “uçucular”.

O, bunlardan hiçbirini icat etmedi, yalnızca doğruluklarına ısrar etti. “Biliyorsun ben çılgın değilim. Eh! Belki birazcık çılgınım ama komik olacak kadar değil!”

O, aynı zamanda  büyüleyici, enerjik, sağlıklı ve neşelidir. Ve açılış konuşmasının sonunda, Castaneda bir röportaj için beklenmedik bir şekilde yazarı yemeğe davet ederek bu isteği cevapladı.

Anaheim’deki bir kahvede, Castaneda’nın karşısında oturmakla, herhangi birinin birleşim noktası kolaylıkla yerinden oynayabilir. Yazar daha sonra doğrusal olmamayı kalbinde hissetti, yemek ile seminer konuşmaları arasında gidip gelirken, Castaneda’nın esas fikirlerini açıklarken kullandığı konuşma şekline kendini verdi. Hepsinden başka, Castaneda don Juan’ı, iki ışıklı küresi olan bir varlık, nagual, baş büyücü, olarak değiştirmiş, ve eğer bu bir nagual için yeterli derecede iyi idi ise, bir diğeri için de iyidir demiştir.

Masada birkaç Tensegrity uygulayıcısı ve Castaneda’nın yardımcısı olan, hareketleri derleyip seminerlerde adım adım öğreten üç tane chacmool(*) Şaman kadını vardı.

“Sihirli Geçişler, tüm bu zaman zarfında yaptığınız bu muydu?” diye sordum Castaneda’ya.

“Hayıııır … çok tombuldum,” dedi. “Don Juan, bedenimi iyi durumda tutmam için sihirli geçişlerin akıldan çıkmayacak bir kullanım şeklini tavsiye etti. Fiziksel etkinlik olarak kast ediliyorsan, evet, yaptığımız buydu. Hareketler aynı zamanda, farkındalığımızın, ışıklı bir küre, özel bir yapıştırıcı ile   birbirine yapışık tutulan bir enerji alanı kümesi olduğumuz, fikrine odaklanmasına etki eder.

“Tensegrity Tolteklerin t’ai chi’si? Yaquilerin yoga’sı mıdır?” diye sordum.

“Tensegrity’yi yoga veya t’ai chi ile kıyaslamak mümkün değil. Farklı bir kökeni ve farklı bir amacı var. Şaman kökenli ve şaman amaçlıdır. Varlık olmamızla ilgili nedenle ilişkilidir. Varlık olma nedenimiz ise, sonsuzlukla yüzleşmektir.”

“Öldüğümüz anda hepimiz sonsuzlukla yüzleşeceğiz,” dedi. “Neden en zayıf olduğumuz anda, bozulduğumuz anda yüzleşeceğiz? Neden en güçlü olduğumuz anda yüzleşmiyoruz? Neden şimdi değil? Pragmatik olarak yüzleşmek gerekiyor. İdeal oluşlara izin verilmiyor.”

“İsa tüm bunların neresinde? Buda bunun neresine uygun düşüyor?”

“Onlar hepsi ideal oluşlar,” diye Castaneda cevapladı. “Gerçek olmak için çok büyük, çok devasa. Onlar tanrısal. Biri Budizm’in Prensi, diğeri Tanrının Oğlu… İdeal oluşlar pragmatik hareketler için kullanılamaz.”

“Algılamanızı, yorumlama sistemini kırması için serbest bırakmalısınız – ağaç bir ağaçtır ve tamamen enerjidir – bu bir pragmatik harekettir. Şamanın uğraştığı şeyler fazlasıyla uygulanabilirdir. Normal  tarihi gerçekliğin karakteristiklerini kıran sihirli geçişler, bunun için, yalnızca bir tavırdır.

Castaneda din konusunda çok olumsuzdu. Fakat bu, sizin bildiğiniz sert bir eleştiri tarzında değildi: “Bırakın İsa çarmıhta kalsın. O, orada çok mutlu! Dedi don Juan, ‘Onu rahatsız etme, bırak öyle kalsın. “Neden orada çarmıha gerildin?” diye sormayın ona. Ayvayı yerken sana nedenini açıklamaya çalışacak.’ Ben böyle yaptım. O da bana selam, ve hoşça kal dedi.”

Garson gelip siparişlerimizi aldı. New Age disiplinlerine en iyi uyacak seçenekler olarak, bonfile, pirzola, ve file mignon arasında tartışma olduğu gözüküyordu.

“Büyücüler der ki, marul da yesen, biftek de, duyarlı bir varlıksın,” chacmool Kylie Lundahl açıkladı. Chacmool, harfi harfine, Meksika piramitlerindeki, devasa büyüklükteki arkaya yatmış şekilde bulunan muhafız tasvirlerine verilen isimdir. Castaneda seminerinde yaptığı kapanış konuşmasından sonra onları rahatlatmak için yanına almıştı. Hiç kimse savaşçının yolunun kolay olduğunu söyleyemez.


(*) CHACMOOL = 1) En eski Maya Bereket Tanrısı, dört ana yönde yaşayan ve ekinlerin yetişmesi için yağmur yağdıran bir tanrıdır. Yağmur yağdırması için su kabağı taşıyan bir rahip dans ederken gök gürültüsü sesleri çıkarır ve parlak kılıcını yıldırım gibi sallar, bu arada görevli şaman merasime katılanlara bal likörü dağıtır, ve daha sonra hepsi birlikte tanrı için verilen şölene katılırlar. 2) Maya Bereket Tanrısının takipçisi olan şaman. 3) Meksika’daki maya piramitlerinde arkaya doğru yatmış durumda, elleri karnındaki bir kaseyi tutan ve muhafız olduğuna inanılan heykel. Ç.N.

Castaneda çavdarda eritilmiş peynir ile beykın ve kızarmış patates sipariş etti.

“Tortillayı sarmalanmış bir gizem, bir muamma,” olarak tanımlamış don Juan, ve Castaneda’da bunu sürdürmüştür. Tracy Kramer ve Cleargreen Inc., seminerleri organize eden temsilcisi, Santa Monika’da bulunuyordu. Castaneda’nın burada ne kadar zaman harcadığı belirsizdi. Eğer seminer sözü tam anlamı ile kabul edilseydi, bir yerlere varlık vergisi ödenecekti.

“Ben burada yaşamıyorum,” dedi Castaneda. “Ben hiç burada değilim. Ben her zaman bir şaşırtmaca   kullanırım. Ben Meksika’dayım. Hepimiz, zamanımızı burada olmak ile, tanımlanamayan bir şey tarafından çekilerek, başka diyarlarda ziyaretçi olmak arasında bölüyoruz. Fakat sen bununla ilgili olarak konuşmaya başladın, ve böylece tam bir avanak gibi ses vermeye başladın.

“Bir keresinde bir röportajdaydım. Yazarın ilk söylediği şey, “Bana senin bir kargaya dönüştüğünü söylediler. Bu doğru mu? Hahahaha!” dedi. Özneler arası kavramını anlatmaya çalıştım. “Pfhhhh! Bana evet veya hayır de.” dedi. Bende “Hayır” dedim.

“Neden fotoğrafının çekilmesini ve sesinin kaydedilmesine izin vermiyorsun?” diye sordum.

“Kayıt edilmen, zamana sabitlenme yoludur,” diye Castaneda cevapladı. “Hareketsiz dünya, hareketsiz resim, bunlar büyücünün anti-tezidir … belki Castanedanın bir çizimini görmüşündür [Psychology Today Aralık 1977 sayısı, Richard Oden tarafından çizilmiş]. Çekilmiş bir fotoğraf yoktu onun için o, bunu çizdi. Bu 30 sene önce idi. Ve hiç de güzel değildi. Yeniden çizmeye karar verdi. Başarısızlığa uğramıştı.”

Fotoğraflar halen bütünün kendisi değildir. “Tanrının dünyası değişmezdir,” dedi, “O bir yaşayan evrendir. Akışta olan yaşamda olandır.

Değişmeyen bir dünya ölü bir dünyayı tanımlar. Değişime zorlanan bir evrende, yazılmış bir dünya nasıl değişime zorlanmayacaktır? Bu hayvan dolduran birinin dünyasıdır.”

Castaneda’nın erimiş peynirli sandviçi geldiğinde, çavdar, çavdar ekmeği ile karıştırılmıştı. “Nedir bu? Çikolata ekmeği mi?” diye sordu, geri göndermeden önce. Benim zihnim dünyaların ötesindeydi, belki de Oaxaca’da bir banktaydı.

“Kartalın Armağanı, kitabına göre, don Juan Matus ölmemişti, o ‘içten yanmıştı’. Sen ölecek misin, yanacak mısın?”

“Ben bir geri zekalı olduğumdan, eminim ki öleceğim,” diye cevapladı Castaneda. “Keşke onun yaptığını yapabilecek bütünlüğe sahip olabilseydim… Yapamayacağım korkusu var bende. Keşke yapabilseydim. Kafamı –her iki kafamı- bununla yoruyorum.”

En az on yıl öncesinde Castaneda’yı “Yeni Asrın babası” olarak betimleyen bir makaleden bahsettim.

“O ‘dede’ idi!” diye itiraz etti. “Lütfen beni amca, veya kuzen diye betimleyin, dede değil! Charlie amca yapacak. Bir şeyin dedesi olmayı, çok boktan buluyorum. Ben yaş ile savaşıyorum, bunaklık ve yaşlılıkla, senin inanamayacağın kadar. Don Juan ile karşılaştığımda bunaktım, 35 sene savaşmam gerekti…”

“Genç ve dinç olmak bir şey değil,” dedi Castaneda. “Yaşlı ve dinç olmak, işte bu büyücülüktür!”

Castaneda kimin için bir belirsizlik yaşam tarzı ise, acımasızca izlemek, her ikisidir. Ve yaşı, bir adamın hissini anlaması için, iyi olan bir yerdedir.

Günümüz Yazarlarına göre, Castaneda’nın doğum tarihi ve yeri 25 Aralık 1931, Sao Paulo Brezilya’dır; göçmenlik kayıtları ise 25 Aralık fakat 1925 ve Cajamarca Peru olarak gözükmektedir; başka kaynaklar ise 1930’ların sonu gibi. New York Times makalesinde ise 1981 yılında onun 66 yaşında olduğunu yazmaktadır.

Böylece, o 60 ile 80 arasında bir yerdedir, büyük ihtimalle 64 veya 70. Benzer bir şekilde güvenilir kaynaklar UCLA antropoloji doktorasını 1970 ve 1973 yıllarında aldığını söylemektedir. Başka bir sözle, bu kaygan organik bir varlıktır.

İnorganik varlıkları sordum.

“Bilince sahipler, fakat bir canlı varlığınınki gibi değil,” diye Castaneda cevapladı. “Neden farkındalık ayrıcalıklı canlı varlıkların sahipliğinde olmaktadır?”

Rüya Görme Sanatı, Castaneda’nın anlattığı bir olay ile bitiyor, 70’lerin ortasında o ve Carol Tiggs Meksiko City şehrindeki bir otel odasında “rüya” görüyorlardı, ve Tiggs bu rüyalarda kayboldu. (O,  “uçucuların” yiyemediği bir bilinç durumu olan “ikinci dikkatte” bir seyahatte idi.) Castaneda’ya göre, O, 10 yıl sonra Santa Monica’da bir kitapçıda konuşmasını yaparken geri geldi.

Tensegrity’nin “büyülü geçişleri” ni derleme dürtüsünü sağlamak için yeniden oluşturulmuş olan Tiggs’ti, Castanedaya göre, don Juan dört müride farklı çizgileri sürekli değişen büyülü geçişleri öğretti. Diğer ikisi, Florinda Donner-Grau ve Taisha Abelar’dı, her birinin çömezliğinin Castaneda tarafından farklı işaretlenmiş, fakat onun tarafından onaylanmış yetenekleri vardı.

Geçen 10 yılda grup, “geçişleri sabitledi,” insanlar tarafından kullanılabilir yeterli bir kapsam üzerene fikir birliğine ulaştı. Eğer Tensegrity hareketleri (isim iskelet etkinliği ile ilgili mimari bir terimden türetilmiş, “gerilim” ve “bütünlüğün” mutlulukla birleşimidir.) sıkça sevimsiz ve sert karakterli görülse de, bir etkinin ortaya konması için tasarlanmıştır.

“Bir keresinde, başka bir gezegenden gelen yaratıkların ortaya çıktığı, güzel bir kurgu-bilim filmi seyretmiştim,” dedi Castaneda, “algıda çoook yavaş bir değişim oluyordu, benim dediğim onun gibi değil. Bunun gibidir, ‘Yürü kim tutar seni!’ Sıradan algının karakteristiklerini iptal edersin. Soyguncu bir haydut gibi girersin içine. Neredeyse anında, soyguncu haydut geri gelir. Bir anda. Fakat anlar uzadıkça uzar.”
Chacmool’lar belki de silindiler ama Tensegrity halen yaşıyor. Don Juan’nın tüm dört müridi tarafından verilecek gelecekteki seminerlere öncülük etmek için, savaşçı muhafızların -ve mavi izci adında bir inorganik varlık- yeni bir biçimi başlatıldı.

Don Juan, bildiğimiz dünyanın, bir dizi kültürel olarak kafamıza sokulmuş “anlaşma” ile “tanım”, ve yalnızca gerçekliğin bir versiyonu olduğu önermesini yapmıştır.

“Eğer zihin ile ararsan, açıkça devamlı tekrarlanan bir durum dışında, seni hiçbir yere götürmeyecek. Bilimde, devamlı tekrarlanan sorular kendilerini ispatlıyor. Bu bizim bilimin sanatıdır … ‘Tüm bunlar  değişkendir, başka bir şey değil.’ Biz sahte kontrol şampiyonlarıyız -sorunu yönetilebilir bilim seviyesine alçaltıyoruz. Ne fantezi!”

“Bir gün UCLA’daki kafeteryaya giderken, artık insanları görmüyordum, enerjileri görüyordum, ışıklı küreleri. Büyüleyici idi. Bundan önce benden başka hiç bir şey mevcut değildi. Birlikte çalıştığım bir psikolog ile konuşmaya gittim. Bir yatıştırıcı yazıp, ‘Carlos, çok fazla çalışıyorsun. İki gün tatil yap’ diye önerdi. Onunla diyalog kurmak imkansızdı.”

Castaneda’nın kendi araştırmaları onu akademik antropolojiden, pratik yorumlamaya yöneltti, yorumlama sanatına; Ocak ayında bir makale yayımladı, Savaşçının yolu: Uygulamalı Yorumlama Günlüğü. Göz altındaki başlıklar “Etnik Yorumlama” ve “Fenomenolojik Antropoloji” içeriyordu ve devasa büyüklükteki gelişmekte olan bir işti.

“Büyücüler gördüğünde, yorumlama bizim için en son meseledir,” dedi Castaneda. Görme, geri kalanlarımız için, anlaşılan yalnızca optik hissi kapsıyor, o da yalnızca en düşük düzeyde.

“Şimdi bana baktığında, ne görüyorsun?` diye sordum.

“Özel bir duruma girmem lazım görme için,” dedi. “Benim için görme çok zor. Çok kasvetli, çok ciddi  olmam gerekiyor. Neşeli olduğumda sana baktığımda hiçbir şey görmüyorum. ‘Dünyayı görmek için denizci oldum, ve ne gördüm? Denizi gördüm.’ Ondan sonra döndüm ve onu gördüm, o zaman ne gördüm? ”

“Bilmek istediğimden fazlasını biliyorum, Bu cehennem gibi, gerçek bir cehennem. Çok şey görüyorsan, çekilmez oluyorsun.”
Castaneda bir kapuçino ısmarladı, sonra özenle köpürmüş sütü kaşıkla ayıkladı.

Castaneda’ya göre, çoğu büyücünün enerjisini muhafaza etmesi için bekar kalması gerekiyor. Her şey tasarlandıkları şartlara bağlı.
“Çoğumuz BS dediklerimizdeniz, bıkkın bir sikişin üretimi,” diye açıkladı. “Ben nasıl tasarlandım? Büyük bir seksüel tahrikin ortasında mı? Yoksa o bir saçmalık, aptalca, anlamsız bir şey miydi? Benimki salaklıktı. İlgili iki kişi ne yaptıklarını bilmiyorlardı. Ben bir kapının arkasında tasarlandım, bundan dolayı çok sinirli bir şekilde bakarak çıktım dışarıya. Ve bu benim yolumdur, basitçe, benim için olmayan enerjiden faydalanmak öldürücüdür.

“Ya evli insanlar?”

“Bu soru çokça geldi. Enerji ile ilgili bir sorudur,” dedi. “Eğer gerçek bir heyecan durumunda tasarlanmadıysan, o zaman hayır. Bir seviyede, kişilerin evli olmasının bir önemi yok. Tesegrity’ye başlamakla, gerçekten gerçekten ne olacağını bilemeyiz.”
“Ne olacağını bilemiyor musunuz? Bu bir sorumsuzluktur.”

“Nasıl bilebilirsin ki?” diye sordu. “Bu bizim söz dizimsel sitemimizin bir çıkarımıdır. Söz dizimi kurallarımızın bir başlangıca, gelişmeye, ve bir sona ihtiyacı var. Ben vardım, Ben varım, Ben var olacağım. Biz buna yakalandık. Eğer yeterli enerjin varsa neyi başarabileceğini nasıl bilebiliriz?”

“Sana bir dizi fikir veriyorum, eğer taşaklıysan onları ciddiye alman gerekiyor. Belki bunların aptalca olduğunu söyleyebilirsin, ne boktan şeyler bunlar? Bir küçük çocuğun kurbanı [sızlanması] gibi, ‘Fakat bana ne olacak?’ hiçbir zaman bulamayacaklar.

“Diğer üç mürit -o osuruklar- taşaklıydı; bunlar, görebileceğin en büyük taşakları olan kocaman kadınlardı . Taisha Abelar’ı durdurmaya çalış bakalım ne olacak. Florinda’yı durdurmayı dene bakalım.

Dördüncü mürit cik cik öten biri değildi kendisi.

“Don Juan üç tip olarak sınıflandırıyordu insanları,” dedi. “Biri osuruktandır, benim gibi, kötü kokulu osuruk – çok iddialı, ‘Siktir ulan, bunu yapmanın yolu bu olduğundan emin misin?’ demeye hazır, ve don Juan büyük bir sabırla beni ikna etti ki, evet, o emindi. Kendimde bu sabır yok. Eğer biri bana emin olup olmadığımı sorarsa, ayvayı yerim, çünkü emin değilim!”

Diğeri, boktandır – en tatlı, harika varlıklar. Senin için ölürler, veya öyle derler, yapmazlar ama bunu  söylerler, ki bu çok güzeldir- osuruktan iyidir ama bundan sonra sen onu niçin ölürsün.”

“Üçüncü tip, kusmuk. Ne osuruk, ne bok, yalnızca kusmuk – verecek hiç bir şeyi olmayan bir tip, ama dünyaları vaat eder, ve seni yalvartır …”

“Bereket versin ki ben osuruktum. Ve don Juan bu osuruğa karşı taşaklı biri idi.

Psycology Today
Yayın Tarihi : Mart / Nisan 1996
Çeviri : Aki

Güneş Tutulması ve Yeni Ay

4 Ocak 2011’de yine birden fazla gökyüzü olayına sahne olacak.

1) Parçalı Güneş tutulması. yılın ilk parçalı tutulması gerçekleşecek. Kuzey Avrupa’dan başlayıp Asya’ya kadar olan bir bölgede izlenebilecek. Türkiye de bu bölgenin içinde tabi. Tutulmanın başlangıcı Ankara için 09:13 olarak belirtiliyor (İstanbul’u bulamadım sanırım 10-15 dk. önce civarında) maximum örtünme 10:44 ve bitiş ise 12:20 olacak. Bu parçalı bir tutulma olacak, yani maximumda dahi güneşin bir kısmı gözükecek, İstanbulda güneşin takriben % 60’ı örtünecek, onun için çıplak göz ile bakmamak gerekiyor, ya bu iş için özel bir filtre kullanın yada dürbünle bir yere yansıtarak gözlemleyin.
Bu yıl güneş tutulmaları açısından olağanüstü bir yıl olacak, 4 defa farklı parçalı tutulma izlenebilecek.

2) Yeni Ay. Bilindiği gibi yeni ay yeni oluşumlara açık bir evredir.

Sevgiler & Selamlar,
Aki

Carlos Castaneda – Time Dergisi Söyleşi – 1973

Carlos Castaneda Time Dergisi Söyleşi

Don Juan ve Büyücünün Çırağı

Meksika sınırı önemli bir bölünmeyi ifade eder. Altında Batının “mantık” yapısı çalkanıyor ve darmadağın oluyor. Toplumun bilinen yapı taşları – arazi sahipleri ve köylüler, rahipler ve politikacılar – brujolar (falcılar) ve karizmatikler (etkileyiciler), büyücüler ve kahinler ile tuhaf bir zeminde oturuyor esrarlı Meksika’da. Çoğu uygulamalar 2,000 hatta 3,000 yıl öncesine Aztek ve Tolteklere dayanıyor. Dört yüzyıllık Katolik baskısı inanç adına alay konusu ve işkence yaparak bu alt kültürleri yok olma aşamasına getirdi. Ancak beş yıl önce (bu yazı 1973 yılında yayınlandı) tahmin edilemeyecek bir şekilde tutucu Kalifornia Üniversitesi Yayın evi tarafından yayınlanan bir kitap 70’lerin başında çok satan oldu.

YAŞLI YAQUİ. Bu kitap Don Juan’ın öğretileri idi. Devamında Bir Başka Gerçeklik ve Ixtlan Yolculuğu Amerikalıları, yazar CC ve Sonorada yaşayan gizemli yaşlı Yaqui Kızılerilisi Juan Matus’un, tutkulu şahısları yaptı. Özünde, Castaneda’nın kitapları bir Avrupalı mantıkçının nasıl bir Kızılderili Büyücüye dönüştüğünün hikayesidir. Bu on yılı kapsayan sürede, don Juan’ın esrarengiz, yorucu ve bazen de komik olan vesayeti ile genç bir akademisyen, büyücülerin dünyasındaki “başka gerçekliğe” girdi ve bunu kavradı. Bu aydınlanma bu günkü Amerikalılar için sıradan bir meseledir, örnek: Herman Hesse’in romanı Sidarta. Aralarındaki fark Castaneda’nın don Juan’nı bir düş kahramanı olarak değil fakat süslenmemiş ve belgelenmiş gerçek bir kişi olarak takdim etmesidir.

Kurnaz, zayıf ve yaşlı büyücü ile akademik yapılı sıradan insan ilk olarak, Castaneda’nın psikotrop bitkilerle deneyimlerini yazması nedeniyle, alt kültürden gençler arasında okuyucu kitlesi edindi. Öğretiler haftada 16,000 ortalama ile 300,000 fazla sattı. Fakat, Castaneda’nın kitapları psikotrop bitki reklamı değildi ve şimdi orta sınıf ve sıradan insanların satın aldığı kitaplar oldu. Ixtlan da bir çoksatan oldu ve böylece yazarını milyoner yaptı.

Don Juan’ın öğretileri tam da her zamankinden daha çok Amerikalı gerçekliğe “mantıklı olmayan” bir yaklaşımı düşünmeye istekli oldukları bir anda yayınlandı. Bu yeni açık fikirlilik kendini birçok seviyede gösteriyordu. Tabi ki, Castaneda’nın yükselen şöhreti şüpheleri de beraberinde getirdi. Don Juan’nın başka bir kanıtlanabilir şahidi yoktu, ve Yaqui’lerde Juan Matus ismi kuzeydeki John Smith kadar çok kullanılan bir isimdi. Castaneda gerçek miydi? Eğer öyle ise Don Juan’nı o mu yarattı?

Tüm ihtimallerin arasında, bir şey kesindi. Castaneda adında biri vardı: yaşıyordu ve Los Angeles’te idi, bu geveze, esmer antropoloğun, Volkswagen bir minibüsü, Master Charge kartı, Westwood’da bir apartman dairesi ve bir yazlık evi gibi sağlam, yaşayan biri olduğunun kanıtları vardı. Şu anda “mümkün olduğu kadar ulaşılmaz” bir şekilde Los Angeles’te yaşıyordu, ve Malibu’nun yakınlarındaki bir dağ tepesindeki Pasifik denizine bakan kayalıklarda, kendisinin ve Don Juan’nın “erk noktası” dediği bir yerde kendisini zaman zaman sarj ediyordu. Castaneda’nın hayatını derinlemesine araştırmak isteyen biri kendini bir tezatlar labirentinde bulur. Fakat bu durum Castaneda hayranlarının hiç de umurunda değildi. “Duruma bir de bu yönden bakın,” diyordu biri. “Eğer Carlos kendi ve don Juan hakkında gerçeği söylüyorsa, o büyük bir antropologdur. Yok eğer bunlar hayal ürünü ise, o büyük bir romancıdır. Her halükarda Carlos kazanır.”

Castanedanın açıkladığına göre büyücünün eğitimi çok çetindir. Genç antropoloğun dünyayı yorumlama şekli, veya her ne “gerçek” olarak adlandırılıyorsa don Juan tarafından tahrip edilir. Öğretiler bunun ilk adımıdır. Doğal ilaçları da kapsarlar. Bunlardan biri don Juan’nın Mescalito olarak adlandırdığı ve “yaşamın doğru yolunu gösteren” güçlü bir öğretmen olan peyote kaktüsüdür. Diğeri, don Juanın amansız bir kadının varlığı olarak anlattığı Jimson otudur. Üçüncüsü “küçük duman” dediği kurutulmuş mantar ve ada çayının da olduğu birkaç başka otla karıştırılan humito’dur. Bu ritüel bir pipo ile kehanetler için tüttürülür.

Don Juanın dediğine göre bu ilaçları kullanılmasını öğrenmesi gerekir, çünkü bunlar “bilgi adamı” nın dünyasındaki “erk” lere ulaşmayı sağlar. Don Juan tarafından hazırlanan bu ilaçlar Castanedayı birbirini takip eden dehşetli veya esrik karşılaşmalara sürekledi. Peyoteyi çiğnedikten sonra Castaneda Mescalito ile bir siyah köpek olarak karşılaştı. Humitoyu tüttürdükten ve çakalla konuştuktan sonra “diğer dünyanın gardiyanını” gördü. Datura ile bedenini ovduktan sonra ise uçma ile ilgili tüm hisleri deneyimledi.

Her şeye rağmen, olanlar hakkında pek bir fikri yoktu. Ne olduğundan emin değildi veya “gerçekte” olup olmadığından da. Bu yorumların don Juan tarafından yapılması gerekiyordu.

O halde neden bir sürü iyi ve kötü yolculuk yorumları dolu bir süre içinde Castanedanın hisleri başkalarından daha önemlidir. Birincisi, bir sistem içinde yönetildiklerinden. İkincisi, çünkü Castaneda pek çok inandırıcı ve olağan dışı not tutmuştur. Peyote ile ilgili bir notunda, “bir an çevremde çok alçak ve dar bir tünel oluştu, sert ve tuhaf bir şekilde soğuktu. Bir folyo’ya dokunuyormuş gibiydi. Tünelin sonunda birçok virajı yavaşça geçmem gerektiğini hatırlıyorum; sonuna ulaştığımda, eğer ulaştıysam, kendim, don Juan ve köpek hakkında her şeyi unutmuştum.” Belki de en önemlisi, Castaneda hep bir rasyonel olarak kalmıştır. Onun kaynağı sorulardı; ısrarlı olarak, beceriksizce don Juan ile Sokratik bir diyalog sürdürmeye çalışıyordu:

“Bir kuş gibi mi uçtum?”, “Her zaman cevaplayamayacağım sorular soruyorsun… bilmek istediğinin bir önemi yok. Kuşlar bir kuş gibi uçar, datura alan bir adam da adam gibi uçar.” “O halde ben gerçekte uçmadım, don Juan. Uçtuğumu hayal ettim. Bedenim neredeydi?” ve bu böyle devam ediyordu.

Onun hesabına göre Castanedanın ilk çömezliği 1961 ile 1965 arasındaydı, gerçeklik hissini kaybettiğinin dehşetine kapıldığında – bu arada binlerce sayfa nota da sahip olmuştu – don Juan’dan uzaklaştı. 1968’de Öğretiler yayınlandığında, don Juan’a bir kitap vermek için Meksika’ya tekrar gitti. Böylece eğitimin ikinci safhası başlamış oldu. Kademeli olarak Castaneda anladı ki psikotropik ilaç kullanımı bir son değildi ve büyücünün yoluna ilaçsız da devam edilebilirdi.

Bu fikir onun isteğini keskinleştirdi. Don Juanın bilgi adamının gelişmesinin ilk önce bir “savaşçı” olarak başlayacağına ısrar etti. Savaşçı her ediminin belki de son edim olacağını bilir. O tek başınadır. Ölüm hayatın temelidir, ve her zaman kusursuz olması gerekir. Bu kitabın anahtar düşüncesidir. Savaşçının amacı “bilgi adamı” olmanın yolu büyücünün “görme” ediminden geçer. Don Juan’nın sisteminde “Görmek” dünyayı doğrudan deneyimlemek, yorumlamadan özünü kavramaktır. Castanedanın ikinci kitabı, Bir Başka Gerçeklik, don Juan’nın mantar tüttürme ile “görme”ye ikna gayretlerini anlatır. Ixtlan Yolculuğunda, birçok çöl deneyiminde Castanedayı peyote, datura ve mantar ile tanıştırır, datura ve mantar ikinci adım ile ilgilidir: ilaç kullanmadan “görmek”.

“Zor olan, yalnız gözlerle değil, tüm beden ile algılamaktır.” der Castaneda, “Dünya akışkan, muazzam hızlı ve eşsiz olaylarla dolu bir yer olur. Bedenini iyi bir alıcı yapmak için düzeltmelisin; beden bir farkındalıktır ve kusursuz davranmalıdır.” Söylemek yapmaktan kolaydır tabi. Eğitim özenle planlanıyor, çöldeki hayvan ve kuşlarla, ses ve gölgelerle, rüzgarla, ve bir şamanın ruhunun varlığı ile yüz-yüze geleceği: erk alanları, sığınak çukurları gibi göstermelik uyarlamalar dahi kullanılıyor. Castaneda eğitimini, avcı ve bitki toplayıcısı, tavşan tuzakçısı olarak ilginç bir şekilde tarif ediyor. Don Juan ve çöl gelişigüzel ve ilaç kullanmadan “görmeye” veya Yaqui’lerin dediği gibi “dünyayı durdurmaya” olanak verdi. Fakat bu şartlarda özgür deneyimin yorumu Castaneda takipçilerinin dahi tanımlamaktan sakındığı bir durumdur.

BİLGE. Herkes olamaz, olmadı veya olmayacak. Fakat bazı bölgelerde Castaneda’nın işleri, batıda Materyalizm tarafından örtülmüş ve Rönensastan beri Pascal’ın umutsuzluğu ile ihmal edilmiş olan uyanışın idraki ölçüsüz olarak beğenilir. Esalen Enstitüsünün kurucusu olan Mike Murphy, “Don Juanın başlıca öğrettiği dersler Hindistan’ın büyük bilgeleri ve modern zamanların spiritüel ustaları tarafından öğretilen zamana bağlı olmayanlar ile aynıdır. Yazar Alan Watts ise Castaneda’nın kitapları hem Musevi-Hristiyan hem de insanların körlemesine inandığı mekanik görüşlere bir alternatif olduğunu iddia ediyor. “Don Juan’nın yolu, kendimizi doğadan ayırmadan şerefli bir pozisyona oturtarak, insanı merkezi ve önemli bir şey olduğunun bakışını getiriyor.”

Fakat, bu destek ve paralellikler, Castaneda’nın kitaplarını dünyasal önemini daha geçerli yapmaz: yani,onlar antropolojidir, Juan Matus adındaki bir şamanın anlatımı ve eylemleri ile gösterilen, Meksika yerli kültürüne özel doğruların görünüşü ile ilgilidirler. Bu ispat don Juan’nın var oluşunun güvenilirliğinin ve Castaneda’nın bir şahit olmasının dayanağıdır. Castaneda’nın yazdıklarında arkasında don Juan’nın yaptıklarının ve söylediklerinin doğrulaması yoktur, hatta varlığının bile çok az kanıtları vardır.

Öğretiler ortaya çıktıktan sora, taraftarlar ve alt kültür takipçileri Meksika’yı bu yaşlı adam için taramaya başladılar. İlk toplantı Meskalito Otelindeki Brujo Bar’da yapıldı. Bu esnada Meksikalı gençler otoritelerinin Castaneda kitap çevirilerinin yayınlanmasına izin verilmemesine kızdılar. Don Juan takipçisi olan bir bir öğrenci: “Eğer kitaplar yayınlansa, don Juan için arama kolaylıkla bir altın arama paniğine dönüşebilirdi.” dedi.

Castanedan’nın iddiasına göre öğretmeni 1891 yılında doğdu ve tüm Meksika’daki sürgün Yaquiler gibi 1890’dan 1910’na kadar eziyet çekti. Ailesi askerler tarafından katledilmişti ve bir göçebe olarak yaşamıştı. Bu durum don Juan büyücülüğünün neden değişik kültürlerin şamanik inançlarının karışımı olduğunu açıklamaktadır. Bu inançlardan birçoğu Yaquileri temsil etmemektedir. Birçok yerli kabilesi, Huichol’lar gibi, ayinlerde peyote kullanırlar, bazılarında ise Hristiyanlık ile Şamanizmin bir karışımı olan uygulamalar vardır, fakat Yaqui’lerde peyote kullanımı yoktur.

Don Juanı bulmak zordu, çünkü hayranlarından uzak kalarak onları zekice usandırdı. Belki de o karışık bir yerli, başkalarının bir kolaj’ı olduğundan, veya Castaneda tarafından uydurulmuş hayali bir şaman olduğundan bulunamadı.

Castaneda yazılarının koyu takipçilerinin arasında dahi bu konudaki inançları sert ve tamamen farklı idi. “Yazar Joyce Carol Oates yumuşak bir şekilde “Kitapların kurgusal olmaması mümkün mü?” diye sormaktaydı. “Bana, genç birinin gerçekliği ‘başka bir yolla’ kabul edişinin dikkate değer bir Herrman Hesse türü sanatsal çalışmasıdır, gibi görünmektedir. Çok güzel yapılandırılmışlar ve don Juan karakteri unutulmazdır. Burada romancıya özgü bir ivme, meraklı bir faaliyet, kademeli olarak açığa çıkan bir karakter yakalanmıştır.”

GULİVER. Castaneda’nın kitapları iyi ayarlanmış bir Bildungsroman (Karakteri gelişen bir roman türü) gibi okunması gerekir. Fakat antropolojistler, yazınsal mükemellik’ten çok şamanın belirsizliğinden kaygılanırlar, ve onun Yaqui’lerden belirgin kopukluğu gibi. “İnanıyorum ki, temel olarak bu iş büyük ölçüde hayal ürünüdür,” diyor, Meksika Antropoloji Müzesi Başkanı, Jesus Ochoa. Northwestern Üniversitesinden Dr. Francis Hsu: “Castaneda yeni bir çılgınlıktır. Kitaplarından Guliverin Hikayeleri kadar hoşlandım.” diyor. Fakat Castaneda’nın UCLA daki kıdemli meslekdaşları, ki eski talebelerine Ixlan için Ph.D. (Felsefe Doktorası) unvanı vermişlerdi, kesinlikle aynı fikirde değillerdi. Bir profesörün dediği gibi Castaneda, bir “Yerli Deha” idi, onun için bürokrasi ve bürokratik saçma sapan laflar silinmişti; bir şahit olarak onun gerçekleri söz konusu bile değildir.

En azından, “Juan Matus” öğretmeninin özel yaşamını korumak için kullanılan bir takma ad olduğu açıktı. Kitaplardaki ana tema ulaşılmaz ve anlaşılmaz olma ihtiyacı idi. Don Juan, Castaneda’yı kendisine benzemeye ve yalnız algıyı körelten günlük işlerden değil aynı zamanda kendisini sınırlayan geçmişinden de kendisini özgürleştirmeye zorladı. Ixlan’da “Hiç kimse benim kişisel geçmişimi bilmiyor,” dedi yaşlı adam. “Hiç kimse benim kim olduğumu veya ne yaptığımı bilmiyor. Ben dahi… biz her şeyi gerçek olarak kabul ederiz, veya etmeyiz. Eğer ilk önermeyi kabul edersek, kendimizden ve dünyadan ölümüne sıkılırız. Eğer ikinci önermeyi kabul edersek ve kişisel tarihimizi silersek, ilginç ve gizemli bir durum yaratan, çevremizde bir sis perdesi oluştururuz. “

Castaneda’nın yaşamının kesinliği için umutsuzca kızgın olan biri için, don Juan’nın çırağı kalben çok ders almıştır. Öğretiler’in yeni akımın çok satanı olduktan sonra, yazarın, beyni gizemli alkaloidler tarafından yakılarak kömürleşmiş labirent gibi olan, ve şapkasında bir karga ile çölde sendeleyen, Akademik Asit El Freako olduğu kanısı çokça geçerli idi. Fakat Castaneda’nın anlamı kestane ağacı idi, ve adam biraz kestaneye benziyordu: görünüşe göre vitaminlerle beslenmiş, tıknaz ve nazik bir Latin Amerikalı. Kara kıvırçık saçları kısa kesilmişti, ve gözleri nemli bir uyanıklık ile parıldıyordu. Koyu renk iş elbiseleri veya spor gömlekli kılığı ile, Castaneda adını saklamakta tutucu davranıyordu. Kendi ile alay eden ve şaşkınlık verici bir akıcılıkla, durmadan ağzından dökülen kelimeler onun süslü elbiseleri idi. “Hey, ben saçmalayan biriyim!” diyerek kütük gibi nasırlı ellerini açarak gevezelik ediyordu. “Hey! Etrafa palavra atmayı nasıl da seviyorum!”

SİS. Castaneda sigara ve içki içmediğini söylüyor; marihuana kullanmıyor; kahve dahi sinirlerini ziplatıyormuş. Bir tek don Juan ile ilaç kullanımını deneyimledi ve artık hiç peyote kullanmıyor. Asit kültürü ile ilişkisi verimsiz olmuş. 1964’te bir partiye davet edildiğinde Timothy Leary gibi aydınlarla karşılaşmış ancak şu konuşmayı mantıksız bulmuş; “Onlar çocuktu, gizli şeylerden zevk almak anlamsızdı. Bir büyücü kafa yapmaktan başka nedenlerle halusinojenikleri kullanır, ve gitmek istediği yere vardığında, onları almayı bırakır.”

Castaneda kendini Mr. Straight (Bay Dosdoğru) olarak tanıtıyordu, bu unutulmamalıdır, kendi kişisel geçmişini bilmek isteyenleri bozmak için bundan daha iyi bir şey tasarlanamazdı. Aslında, onun öz geçmişi ne idi? “Tarihsel” olarak Carlos Castanedanın hayatının itibarı, kitapları ve iyi belgelenmiş UCLA’daki kariyeri, bir antropolog ve şaman çömezi olarak, 1960’da don Juan ile karşılaştığı zaman başladı. Bunun öncesi, sisli.

Castaneda ile haftalarca pek çok saati birlikte geçiren, TIME muhabiri Sandra Burton onu çekici,yardımsever ve inandırıcı – bir noktaya kadar – buldu, fakat don Juan öncesi yaşamı ile ilgili konuşma konusunda çok katı idi, bununla beraber yaşamının duygusal gerçeklerini değiştirmeden, isimleri, yerleri ve tarihleri değiştirmişti. “Yalan söylemedim veya uydurmadım,” demişti ona. “Uydurmak geri çekilerek hiçbir şey söylememek veya herkesin istediği teminatı vermek olacaktır.” Konuşmalar devam ettikçe, Burton’un ona bu bilgileri herhangi bir şekilde kontrol etmeyeceğini söylemesi üzerine, Castaneda yaşamı ile ilgili birçok farklı tanımlamasını anlatmıştır.

Kendi hesabına, Castaneda asıl adı değildi. 1935 yılının Noel günüde Brezilya Sao Poluda “İyi bilinen” fakat isimsiz bir ailede doğduğunu söyledi. Daha sonra edebiyat profesörü olan babası 17, annesi ise 15 yaşında idi. Ebeveynleri çok genç oldukları için, Carlos annesinin ailesi tarafından Brezilyanın bir taşra kasabasındaki bir tavuk çiftliğinde büyütüldü.

Carlos altı yaşında olduğunda, hikayesi başladı, ebeveynleri tek çocuklarını geri aldılar ve çok fazla bir düşkünlük ve sevgi verdiler ona. “Cehennem gibi bir yıldı,” dedi açıkça, “çünkü iki çocukla birlikte yaşıyordum.” bir yıl sonra annesi öldü. Doktorlar zatürre tanısı koydular, Castaneda ise, batı kültürünün bir hastalığı olan, nedeni uyuşukluk ve hareketsizlik olan, tembellik olduğunu düşünüyordu. Acıklı bir hatırasını anlattı: “O suratsız bir kadındı, çok güzel ve hoşnutsuz, bir süs eşyası. Benim umutsuzluğum onu başka bir şey yapmak isteğimdi, fakat nasıl beni dinleyebilirdi ki? Ben altı yaşındaydım.”

Şimdi Carlos, kitaplarında küçümseme ile örtülmüş sevgi ve merhamet ile bahsettiği belirsiz bir figür olan babası ile kaldı. Babasının irade zayıflığı, meselenin öbür yanı ona sahip çıkan babası, don Juan’nın “kusursuzluk” edimiydi. Castaneda babasının yazar olma çabalarını bir kararsızlık saçmalığı olarak tanımlamaktadır. Fakat, diye ekledi, “Ben babamdım. Don Juan ile karşılaşmadan önce yıllarca kalemimin ucunu sivriltmiştim, ve her yazmaya oturuşumda bir baş ağrısı ile karşılaştım. Don Juan bunun aptallık olduğunu bana öğretti. Eğer bir şey yapmak istiyorsan, onu kusursuz yap, bütün mesele bu.”

Carlos Buenos Aires’te “çok iyi” olan Nicolas Avellaneda ilk okuluna başlatıldı. 15 yaşına kadar burada kaldı, daha sonra don Juan ile görüşmelerini yaptığı İspanyolcayı öğrendi (aynı zamanda İtalyanca ve Portekizce de konuşuyordu). Fakat bir amca ile o kadar zapt edilemez oldu ki, aile reisi onu Los Angeles’te bir ailenin yanına yerleştirdi. 1951’de Amerika’ya taşındı ve Hollywood Lisesine kaydoldu. İki yıl sonra mezun olduğunda, Milan Güzel Sanatlar akademisinde heykeltıraşlık dersleri almaya başladı fakat “Büyük bir sanatçı olmak için gerekli olan duyarlılığa sahip değildim.” Depresyonda, Los Angeles’e geri dönüp UCLA’da, daha sonra antropolojiye çevirdiği, sosyal psikoloji derslerine devam etmeye başladı. “Gerçekten yaşamımı pencereden dışarı attım. Kendime söyle dedim: Eğer bu bir iş olacaksa, yeni bir şey olmalı.” 1956 yılında ismini resmen Castaneda olarak değiştirdi.

BİYOGRAFİ. Bu Castaneda’nın kendi biyografisidir. Mükemmel bir uyum yaratır – cesur genç adam akademik geçmişinden tükenmiş, taşralı bir Avrupa kültürüne doğru hareket ederek bir şaman tarafından yeniden canlandırılmış; geçmişi terke etmenin işareti, zayıflatan hatıralardan kendini serbest bırakmaktır. Ne yazık ki, bu büyük ölçüde doğru değildir.

1955 ile 1959 arasında, Castaneda bu isim altında Los Angeles City Koleji pre-psikoloji branşına kaydolmuş. İlk iki yıldaki serbest sanat çalışmaları, iki dönem yaratıcı yazarlığı ve bir dönem gazeteciliğı kapsamaktadır. LACC’deki yaratıcı yazarlık profesörü Vernon King’de, adına ithaf edilmiş ve “Onun öğrencilerinden birinden, büyük öğretmenim Vernon King’e. Carlos Castaneda” yazılı bir kopya mevcuttur.

Bundan başka, göçmenlik kayıtları, Carlos Cesar Arana Castaneda’nın Birleşik Devletlere girişinin San Fransisko’dan ve yazarın dediği gibi 1951 yılında olduğunu gözükmektedir. Bu Castaneda da Latin Amerika’dan gelmiş fakat Peru vatandaşı olup 1925 yılı noelinde bir İnka şehri olan Cajamarca’da doğmuştur, ki bu onu dediği gibi 38 değil 48 yaşında yapmaktadır. Babası bir akademisyen olmayıp, bir kuyumcu ve saatçi idi ve Cesar Arana Burungaray adını taşıyordu. Annesi, Susana Castaneda Navoa, Carlos’un altı değil 24 yaşında olduğunda ölmüştü. Oğulları Cajamarca’da lisede 3 yıl bulunmuş ve sonra ailesi ile birlikte 1948 yılında Lima şehrine taşındılar, burada Colegio Nacional de Nuestra Senora de Guadalupe kolej’inden mezun olmuş ve sonra resim ve heykel eğitimi almıştır, ama Milan’da değil Peru Ulusal Güzel Sanatlar Okulunda. Buradaki okul arkadaşlarından biri olan Jose Bracamonte, dostu Carlos’u becerikli ve usta bir kumarbaz (kağıt, at, zar oyunlarında) olarak, ve “takıntılı” bir şeklinde Birleşik Devletlere gitmeyi istediğini hatırlamaktadır. “Hepimiz Carlos’u severdik,” diye hatırlıyor Bracamonte. “O, esprili, yaratıcı, neşeli – büyük bir yalancı ve gerçek bir arkadaştı.”

KIZ KARDEŞ. Anlaşılan Castaneda düzensiz olarak yazıyordu, hiç değilse 1969’a don Juan’ın gidişinden kadar. Kendisi ile birlikte “bir kız kardeş” gibi büyüyen kuzeni Lucy Chavez, halen mektuplarını saklıyor. Birleşik Devletler ordusunda hizmet ettiğine işaret ediyorlar. Ordu, orayı önemsiz bir yara veya “sinir krizi” geçirdikte sonra mı bıraktığını Lucy emin değil. Bu arada, Savunma Bakanlığında, Carlos Arana Castaneda’nın hizmet kaydı bulunmuyor.

TIME annesinin ölüm zaman ve yerini değiştirmesi gibi detaylarla Castanedayı yüzleştirdiğinde getirdiğinde, o sersemledi. “Birinin annesi ilgili hisleri,” diye açıkladı, “biyolojisine veya zamana bağlı değil. Akrabalık bir sistem olarak duygulara bir şey yapmaz.” Kuzen Lucy Carlos’un annesi öldüğün olanları hatırladı, o kahrolmuştu. Cenazeye katılmayı reddetmiş, üç gün süresince kendisini bir odaya yemek yemeden kapatmıştı. Ve dışarı çıktığında evi terk edeceğini açıklamıştı. Carlos’un bu yalan hakkındaki basit açıklamaları genellikle eksiksiz ve tamamen tepkisizde. “Hayatımı doğrulamak için sizin bazı bilgileri sormanız,” dedi, “büyücülüğü bilimle doğrulamaktır. Dünyayı kendi büyüsünden çalar ve dönüm noktalarını hepimizden uzak tutar.” Kısaca, Castaneda kimliği üzerine mutlak kontrol için tavır koymaktadır.

İyi ve güzel. Fakat yazarın aşırı serbestliği, Castanedanın iddia ettiği gibi “sanatsal kendi-rolü”, nerede biter? Don Juan hikayesinde ne kadar nüfuz etmiştir? Kitapların satışları çoğaldıkça, bu direnç çoğalır. Son zamanlarda New York dergi ve gazetelerinde Castaneda’nın üç parodisi yayınlandı, eleştirilerin don Juan’ı şişlemek için hazırlandıkları gözüktüğüne işaret ediliyor.

Ama, Castanedanın yandaşları paniklemedi. Kuvvetli bir delil, don Juan’ın kitaplarını Castaneda’nın don Juan öncesi geçmişinden gelen farklı bir doğruluk yöntemi ile yapılabildiğini gösterir. Örnek olarak, bilimsel bir dikkatle hazırlanmış olmalarının nedenidir. Öğretiler bir üniversite basımevine önerilmiş, ve muhtemel olarak çoksatar olma umudu yoktu. Bundan başka, UCLA’dan bir antropoloji unvanı almak çok da zor değildi, araştırmadan kaçınmak için aday geniş bir sohbet için görevlendirilecektir. Belki de, biraz abartarak, başlangıçta bütünü olmasa dahi, bilinmeyen bir öğrenci tarafından yazılmış bu Öğretilerin ticari başarı için hiçbir umut yoktu.

1960 yazındaki Castaneda’nın durumu tam olarak buydu: sınırlı bir hırs’a sahip Perulu bir genç öğrenci. İşin nasıl başladığının şüphe edilecek bir durumu yoktu. “Akademik kariyer ve iyi bir iş için bir üniversiteye girmeyi istiyordum, ve biliyordum ki eğer önceden bir şeyler yayınlatabilirsem, bunu becerirdim.” UCLA’daki öğretmenlerinden biri, Profesör Clement Meighan, onu şamanizm için yönlendirmişti. Castaneda en kolay bölümün etnobotanik (insan – bitki ilişkilerinin incelenmesi), büyücülerin kullandığı psikotrop bitkilerin sınıflandırılması, olduğuna karar vermiş. Sonra don Juan geldi.

Güneybatı ve Meksika çölüne ziyaretler kademeli olarak Castaneda’nın yaşamının bel kemiği oldu. Yaptığı işten etkilen UCLA personeli onu yüreklendirdi. Profesör Meighan’nın hatırladığı: “Carlos her öğretmenin beklediği bir öğrenci tipi idi.” Etnometodolojinin babalarından Sosyoloji profesörü Harold Garfinkel, Castaneda’ya ısrarlı uyarılar ve sert eleştirilerde bulunmuştu. İlk peyote deneyiminden sonra (1961 Ağustos), Castaneda vizyonlarının uzun bir “analizini” Garfinkel’e sundu. “Bana izah etme. Sen bir hiçsin. Bana yalnızca düz ve detaylı bir şekilde olanları anlat. Detaylardaki zenginlik tüm hikayedir.” dedi Garfinkel. Bozulan talebe, taxi şoförü ve teslimatçı gibi devamlı olmayan işler yaparak yaşamını sürdürerek, tezini düzeltmek için birkaç yılını harcadı ve tekrar gönderdi. Granfinkel halen etkilenmemişti. “Don Juan’nın davranışlarını psikolojik olarak açıklama gayretlerimi beğenmemişti. ‘Esalen’in sevgilisi olmak ister misin?’ diye sordu.” Castaneda tezini üçüncü defa yeniden yazdı.

Castaneda’nın yaşamının çeşitli uyarlamaları gibi, kitapları da çelişkili gerçeklikleri hesaba katmaya davettir. Kitaplarının özü ve don Juan’nın yöntemi, tabi ki, gerçekliğin mutlak olmadığı varsayımıdır. Her birimize kültürümüz tarafından tanımlanmış ve önceden paketlenmiş olarak gelir. “Dünya bizim açıklamalarımızla tutarlı bir hale gelmiştir,” diye don Juan’ı taklit ederek Castaneda iddia eder. “Doğduğumuz andan itibaren, dünya bizim için tanımlanmaktadır. Gördüğümüz yalnızca bir tanımdır.”

ÇOKLUEVREN. Kısaca, insanın gerçek olarak algıladığı, tabi ki, dünyadaki rasyonel ihtimallerin dahilindeki kendi eğilimlerine göre oluşan ve tabi ki sosyal bir anlaşma etkisinde olup kültürden kültüre farklılaşan ortak görüş tarafından belirlenir. Gerçek hikaye, bu yol soruları satır aralarında arayan bir kişi için oldukça zor olacaktır, özellikle Castaneda gibi, başkalarının da bu görüşe inanmalarına çalışıyorsa.

Antropoloji, yapısı gereği farklı açıklamalarla, açıkçası ve daha doğrusu farklı gerçekliklerle, ve farklı kültürlerle uğraşır. Castaneda’nın meslektaşı Adelphi College’den Edmund Carpenter, “Yerlilerin birçok farklı gerçeklikleri var.” diyor. “Onlar çokluevren’e veya çiftevren’e inanıyorlar, fakat bu bizim inandığımız evren gibi değil.” Henüz görecelik kuramı bile fazla bilimseldir, yalnızca bir dünya olduğuna dair kendilerine güvence vermek isteyip, bir kültürün yorumlarını “geçerli” ve bir tek bu norm ile ölçülmelidir diyen, pek çok kişi için hazmı kolay değil. Herhangi bir mit, diyeceklerdi, Batının doğrusal tarih olarak kabul ettiği bir ilkel form olarak görünür; Hopi yağmur dansı yalnızca bulut tohumlamasının yaptığının yetersiz yapılışıdır.

Castaneda’nın kitapları aksini iddia ediyor. Bir başka kültürün tamamını birinin kendi kategorilerine göre açıklamanın veya yargılamanın ne kadar faydasız olduğunu güzel bir konuşma ve inandırıcılıkla anlatıyor. “Farz et ki burada bir Navajo’lu antropolog var,” diyor. “Bizi incelemesini istemek çok ilginç olacak. ‘Akrabalarınızdan kaçına büyü yapıldı?’ gibi sıra dışı sorular soracak. Bu Navajo’lar için çok önemli bir konudur. Ve tabi ki siz ‘Bilmiyorum’ diye cevaplayacak ve ‘Ne kadar aptalca bir soru.’ diye düşünürken, bu esnada Navajo ise ‘Aman Tanrım, ne garip! Ne kadar garip ve ilkel biri!’ ” diye düşünecektir.

Durumu tersine çevir diyor Castaneda, ve işte tipik Batılı antropolog ortaya çıktı. Halen “çok basit” bir alternatif var: antropolojinin püf noktası gerçek bir üyelik kazanmaktır. “Bu bir sürü iş demek,” diyor, ve don Juan ile harcadığı yılları anlatıyor. “Don Juan’ın benimle yaptığı basitçe şuydu: eskiden kalma gerekli adımlarla, kendi büyücülük üyeliğini benimle geçerli kılıyordu.” Castaneda’nın arkadaşı ve Şamanizm konusunda bir otorite olan, Sosyal Araştırmalar Yeni Okulu’ndan Profesör Michael Harner, “Görüşmelerin sentezini yapmaktan çok genelde antropologlar sonuçları gösterir, Castaneda bizi bu yöntemin içine soktu.”

O yıllardaki çalışmaları değil, fakat ilham’ın doğası Castanedayı rasyonalizmle ters düşürmüştür. Bir diğer insanın gerçekliği ile fikir birliğinde olmak için, kendi yapman lazım, ve hiç kimse kolaylıkla kendi alışılmış tanımlarını terk etmeyeceğinden, zorla ayrılması gerekir. Tarihsel örnekler, Batıda dahi, oldukça çoktur. Kendinden geçmiş gizemli Helen inancından beri, bizim kültürümüz kendi hakim niteliklerinin devamlı kaçma isteği tarafından meydan okunmuştur: doğrusallık, kesinlik ve değişmezlik.

Castaneda, önde gelen bilim adamlarının düşündüğü gibi, antropolojinin gelişmesindeki önemli bir şahıs veya çöl ve Yerli biliminin eşsiz bilgili parlak bir romancısı olsa da, yaptıkları hesaba katılmalıdır. Ve devam ediyor. Şu anda gelecek yıl basımı planlanan don Juan serisinin dördüncü bölümünü bitirdi, Erk Öyküleri.

ERK NOKTASI. Don Juan’nın acılı öğretilerinin nihai amacı, ilk üç kitapla daha anlaşılır bir şekilde karşılaştırılmalı: kadim bir istek olan bilme’nin özel durumunu, yatıştır, ve eğer mümkünse, evrenin gizemli güçlerini kullan. Bu durumda, atomun parçalanması, Prometus’un günahı ve Castaneda’nın Los Angeles yakınlarındaki “erk noktasını” araması dolaylı olarak ilişkilendirildi. Kitaplarda, Don Juan’ın büyüsü Castaneda üzerinde, (örnek olarak, Carlos’u arabasının kaybolduğuna inandırması) sanki guru’ların anlamsız olarak nitelediği bir çeşit hint fakiri urgan hilesi gibi, iyi çalışıyor. Sonuçta, kitaplar demir tozunun kocaman bir manyetik alandaymış gibi, dünyada akan bir erk’in ilkel hissini naklediyor ve gerçeklik algımızı buna hazırlıyor.

Bir büyücünün erk’i, “inanılmazdır” diyor Castaneda, fakat diğer şeyler arasında, bir büyücü çömezinin onu kullanması, ve ne ölçüde umutlu olacağını, kendisinin bağlılık derecesi belirler. Erk’in tam kullanımı bir “dostun”, bir ruhsal varlığın öğrenciye rehber olarak, tehlikeli bir şekilde, yanaşarak, yardım etmesi ile kazanılır. Dost, çömez “görmeyi” öğrendiğinde meydan okur, Castaneda’nın önceki kitaplarında yaptığı gibi. Çömez belki bu savaşı savuşturur. Eğer dost işle güreşirse ve kaybederse, don Juan’ın hafif gizemli bir terimle dediği gibi “hayatı söner.” Ama eğer kazanırsa ödülü, “tüm yorumların durduğu ve büyücü üyeliğinin en son kazanımı olan gerçek erktir.”

Şimdiye kadar, Castaneda dost ile nihayi savaşı savuşturmayı seçtiğini iddia etmiştir. Bu konuda bir iç savaş yaşadığını itiraf etti. Bazen, büyücülük kararından kuvvetle olağan dünyaya çekildiğini hissettiğini söylüyordu. İyi bir yazar ve antropolog olmak, ve yeni bulduğu şöhretin erk’ini kullanarak, istekli okuyucularıyla başka gerçeklikleri yazılı sözcüklerle ifade etmek için gerçek bir arzusu vardı.

DORUK. Dahası, gizemli başka gerçeklikler keşfedip dönem birçok adam gibi, geri dönme problemleri olduğu gözüküyor. Kitaplara göre, don Juan her zamanki saatlerinden (iş veya eğlence için) vazgeçmesini öğretti, Los Angeles’teki apartmanında bile çöldeki gibi saçma zamanlarda yiyor ve uyuyordu. Fakat çoğu zaman yazıları için günde 18 saat çalışıyordu. Toplumdan kaçınmak gibi büyük bir yeteneği vardı. Günün veya yılın herhangi bir anında nerede olacağına hiç kimse emin olamazdı. “Carlos bir genel telefondan arayıp ve Los Angeles’te olduğunu söyler,” diyordu, Simon & Schuster’deki editörü olan Michael Korda, “sonra operatör değişiklik için devreye girdiğinde başka bir şehirde olduğu ortaya çıkardı.” Birkaç iyi arkadaşı dahi olduğu yeri ele veremezlerdi, çünkü kendi deneyimleri gizemli idi ve kendi de açıklayamıyordu. Bir kız arkadaşı da vardı fakat arkadaşları dahi onun soy adını bilmiyordu. Felaket tellalları gibi gördü fotoğrafçılardan kaçınıyordu. “Benden çıkacak bir kelime için çok tuhaf adamların beklediği bu girişte yaşıyorum. Kesinlikle veremeyeceğim bir şey umuyorlar. Irvine’de çok geniş olan bir sınıfım vardı, ve sanki benim dağıldığımı görmek için bekliyorlardı.

Diğer zamanlarda gerçek bir büyücü olmayı veya becerememeyi karar vermiş gibi gözüküyordu. “Erk seni halleder,” diyordu, “ve sen nasıl olduğunu bilmezsin. Şimdi ben uçtayım, ve tüm biçimimi değiştirmem gerekiyor. Doktoramı almak için yazmam benim başarımdı, büyücülüğüm, ve şimdi ben şöhretin de dahil olduğu bir çemberin zirvesindeyim. Bu don Juan için yazacağım son şeydir. Şimdi ben gerçek bir büyücü olacağım. Yalnızca ölümüm bunu durdurabilir.” Boşluktaki varoluşun üstünde, bu antropolojik hareket, romantik bir rol seçimiydi, farklı bir çağda buna iblis derlerdi. Sombrero şapkalı Mephistopheles’e kulak vererek, Castaneda Malibu Paljının Dr. Faustus’u mu olacaktı? Gelecek hikaye için bizi izlemeye devam edin. Bu arada, ilkelliği hor görmeyi, kitaplarının okuyucuları için zor kullanılacak bir cümle yaptı.

Time Dergisi

Yayın Tarihi: 5 Mart 1973

** Çeviri : Aki **

Castanedayı Görmek – Sam Keen / Psychology Today – 1972

Çevirisini yaptığım bu yazı Psychology Today dergisinde Sam Keen ile yapılan ve Aralık 1972 de yayınlanan bir röportajdır.

Castaneda’yı Görmek, Sam Keen

Psychology Today

SK : Sizin üç kitabınızdan don Juan’ı takip ettiğim kadar, bazı zamanlar, onun Carlos Castaneda tarafından yaratıldığından şüphelendim. O gerçek olmak için fazla iyidir – insan doğası ile ilgili bilgisi neredeyse herkesten daha üstün olan bilge bir kızılderili.

CC : Don Juan gibi bir kişiliği benim uydurmuş olma fikri neredeyse inanılmazdır. O, benim Avrupalı entelektüel geleneklerime göre uydurulması güç bir tasvirdir. Gerçek daha tuhaftır. Ben don Juan ile işbirliği için hayatımda yapmam gereken değişikliklere dahi hazırlanmamıştım.

SK : Nasıl ve nerede don Juan ile karşılaştınız ve onun çömezi oldunuz?

CC : UCLA’daki lisans eğitimimi bitirmiştim ve antropoloji için master yapmayı düşünüyordum. Profesör olmaya niyetlenmiştim ve doğru yolla başlayıp tıbbi bitkiler konusunda küçük bir makale yayınlamam gerekiyordu. Don Juan gibi tuhaf bir tip bulmayı aklımdan bile geçirmemiştim. Arizonada bir okul arkadaşımla bir otobüs deposundaydım. Bana yaşlı bir kızılderiliyi işaret ederek peyote ve tıbbi bitkiler hakkında bilgisi olduğunu söyledi. Tüm havamı takınıp ona kendimi tanıttım ve dedim ki: “Biliyorum ki peyote hakkında engin bilgin var. Ben de peyote konusunda bir uzmanım (Weston La Barre’nin Peyote Kültü kitabını okumuştum) benimle yemek yiyerek konuşman işine yarayacak.” Şey, yalnızca bana baktı ve tüm meydan okumam eridi gitti. Dilim tutulmuş ve uyuşmuştum. Genellikle epeyi saldırgan ve konuşkandım, bir bakışla susmam ciddi bir olaydı. Bundan sonra, onu ziyaret etmeye başladım ve bir yıl sonra bana kendi öğretmeni tarafından ona öğretilen büyücülüğün bilgisini bana aktarmaya karar verdiğini söyledi.

SK : demek ki don Juan soyutlanmış bir olay değildi. Orada gizli bilgileri paylaşan bir büyücü topluluğu mu vardı?

CC : Kesinlikle. Üç tane büyücü ve yedi çömezi tanıyorum, birçok başkası da var. Eğer Meksika’nın İspanyol keşfini okursanız, Katolik engizisyoncularının büyücülüğü şeytanın işi saydıkları için başını ezmeye çalıştıklarını göreceksiniz. Bu birçok yüzyıl için böyle oldu. Don Juan’nın bana öğretti çoğu teknik çok eskilere dayanmaktadır.

SK : Büyücülerin kullandığı tekniklerden bazıları geniş çapta başka gizli gruplar tarafında da kullanılıyor. Kişiler genellikle rüya görmeyi kayıp eşyaları bulmakta kullanırlar, ve uykularında beden dışı seyahatler yaparlar. Fakat, don Juan ve Genaro’nun güpegündüz arabanı nasıl yok ettiklerini anlatırken, ben yalnızca kafamı kaşıdım. Biliyorum ki ipnotizma ile olan veya olmayan bir eşya ile yanılsama yaratılabilir. İpnotize edildiğini düşünüyor musun?

CC : Belki de böyle bir şey. Fakat, don Juan’ın dediği gibi, genellikle bildiğimiz gibi birden fazla dünyanın var olduğunu kavramaya başlayarak başlamalıyız. Bizim gerçeklik hakkındaki normal beklentimiz sosyal fikir birliği ile yaratılmıştır. Dünyayı nasıl göreceğimiz ve nasıl düşüneceğimiz bize öğretildi. Sosyalleşmenin aldatmacası, kabul ettiğimiz tanımın gerçek dünyanın sınırlarını belirlediğini bize inandırmasıdır. Gerçeklik dediğimiz şey dünyaya bakmanın yalnızca bir yoludur, sosyal fikir birliği ile desteklenen yol.

SK : Demek ki, büyücü de bir ipnotizmacı gibi farklı beklentiler inşa ederek ve hünerli işaretlerle sosyal fikir birliğine neden olarak alternatif bir dünya yaratır.

CC : Aynen. İyi anladım ki büyücülük Talcot Parsons’un (Amerikalı Sosyolog, Filozof, Biyolog, Ekonomist) fikir yorumlarının koşuludur. Yorum algının ve lisanın toplam bir sistemidir. Örnek olarak, bu oda bir yorumdur. Birlikte bir toplamı oluşturmak için birçok soyutlanmış algıyı – zemin, tavan, pencere, ışıklar, halı vs. – üst üste yığdık. Fakat bu yolla dünyayı birlikte görmek için düşünmemiz gerekir. Bir çocuk, herkesin kabul ettiği tanımlamalara ulaştığını görene kadar dünyayı birkaç ön yargı ile araştırır. Dünya bir anlaşmadır. Yorumlama sisteminin, yürümek gibi bir şey olduğu görülüyor. Yürümeyi öğrenmemiz gerekir, fakat bir kez öğrendiğimizde lisanın kanıtları söz konusu olur ve algı yöntemini kapsar.

SK : O zaman büyücülük, sanat gibi, yeni bir yorum sistemi öğretir. Örneğin, van Gogh geleneksel sanattan ayrılıp “Yıldızlı Geceleri” resmettiğinde şunu söylemek istedi : burada nesnelere yeni bir bakış açısı var/ yıldızlar canlıdır ve kendi enerji alanları çevresinde dolaşmaktadırlar.

CC : Kısmen. Burada bir değişiklik var. Bir sanatçı genellikle eski yorumları yeniden düzenler, kendi bağlı olduğu düşüncelerine uygun olarak. Bağlı olduğu düşünceler, bir uzman olarak, kültürün içindeki anlamı kapsayan bir imasından ibarettir. Örneğin, benim temel düşüncelerim, birçok eğitimli batılı insan gibi, Avrupalı entelektüel dünyadadır. Bir düşünceyi bir diğerine bağlanmadan bırakamazsın. Yalnızca yorumları yeniden düzeltebilirsin.

SK : Don Juan sizi yeniden sosyalleştirdi mi yoksa sosyallikten çıkardı mı? Yeni anlamları olan bir sistem mı yoksa eski sitemi soyarak dünyayı merak eden bir çocuk gibi görmeniz için bir metot mu öğretti?

CC : Don Juan ve ben bu konuda fikir birliğinde değiliz. Ben, onun beni yeniden yorumladığını, o ise yorumdan çıkardığını, söylüyoruz. Bana büyücülüğü öğreterek yeni bir yorum bakışı verdi, yeni bir lisan ve yeni bir dünyayı görme yöntemi. Ludwig Wittgenstein’in dilbilimsel felsefesi hakkında don Juan’na biraz okuyunca o güldü ve : “Arkadaşın Wittgenstein yuları boynuna çok sıkı bağlamış böylece hiçbir yere gidemiyor.” dedi.

SK : Wittgenstein do Juan’ı anlayabilmiş az filozoftan biri. Onun kanısına göre pek çok lisan oyununun bulunduğundan – bilim, politika, şiir, din, metafizik, her biri kendi söz dizimi ve kuralları ile – büyücülüğü bir alternatif algı ve anlamlar sistemi olarak anlayabilmesine müsaade etmektedir.

CC : Fakat don Juan görme olarak kast ettiği şeyin dünyayı herhangi bir yorum katmadan kavramak olduğunu düşünüyor; saf mükemmel bir algı. Büyücülük bu amaç için aracıdır. Dünyanın size her zaman öğretilen kesinliğinin terk edilmesi için dünyanın yeni bir açıklamasının öğrenilmesi gerekir – büyücülük – ancak o zaman eski ve yeniyi birlikte tutabilirsiniz. Ondan sonra hiçbir açıklamanın kesin olmadığı göreceksiniz. Şaşkınlığı terk edeceksiniz; gerçek şaşkınlık dünyayı yorumlamadan görmektir.

SK : Psikotrop ilaç kullanarak yorumlamadan görmenin mümkün olduğunu düşünüyor musunuz?

CC : Zannetmiyorum. Timothy Leary gibi insanlarla olan didişmem bu nedenledir. Zannedersem Avrupalılık düşünceleri nedeniyle uydurmaktadır ve yalnızca eski yorumları yeniden düzenlemektedir. Hiç LSD kullanmadım, fakat don Juan öğretilerinden anladığıma göre sıradan yorumlamayı durdurmak, yorumlardaki tezatları abartmak ve kesinlikleri parçalamak için bu kullanılan bu psikotrop ilaçlardır. Fakat tek başına ilaçlar dünyayı durduramaz. Bunu yapmak için bir alternatif tanımlamaya ihtiyacınız var. Bunun için don Juan bana büyücülüğü öğretti.

SK : Bir tarafta Batılıların kesin olarak tek dünya dedikleri sıradan bir gerçeklik var, diğer tarafta ise büyücülerin bir başka gerçekliği. Aralarındaki köklü farklar nelerdir?

CC : Avrupalılarda dünya gözlerin zihne gönderdikleri ile tanımlanır. Büyücülükte ise tün beden bir algılayıcı olarak kullanılır. Avrupalılara göre dünyayı orada görüyoruz ve bizler hakkında konuşuyoruz. Biz buradayız ve dünya orada. Gözlerimiz nedenleri besler ve nesler hakkında doğrusal bilgimiz yok. Büyücülüğe göre ise gözlerin bu zorunluluğu gerekli değildir. Tüm bedenimizle biliyoruz.

SK : Batılılar bir özne ve bir nesnenin ayrı olduğunun varsayımı ile başlarlar. Biz dünyadan soyutlanmış bir durumdayız ve ona ulaşmak için uçurumları geçmemiz gerekir. Don Juan ve büyücülük geleneğine göre, beden zaten dünyadadır. Biz dünya ile birleşik bir haldeyiz, ondan yabancılaşmadık.

CC : Bu doğru. Büyücülüğün faklı bir somutlaşma teorisi var. Büyücülükteki sorun, iyi bir algılayıcı olması için bedeni uyumlu ve düzenli yapmaktır. Avrupalılar bedenlerini bir nesne olarak davranırlar. Onu alkol ile, kötü yiyeceklerle ve kaygı ile doldurur. Bir şey yanlış gittiğinde, mikropların dışarıdan saldırdıklarını düşünürüz, ve bu nedenle iyileşmek için dışarıdan ilaçlar alırız. Hastalıklar bizim bir parçamız değildir. Don Juan buna inanmaz. Onun için hastalıklar insan ile onun dünyası arasındaki uyumsuzluktur. Beden bir farkındalıktır ve ona kusursuz davranılmalıdır.

SK : Bu Norman O’nun dediklerine benziyor. Brown’in düşüncesi de, çocuklar, şizofrenler, ve Dionisos bilincindeki esrik kahinler, nesneleri ve diğer kişileri bedenlerinin bir uzantısı olduğunun farkındadır. Don Juan, bilgi insanının solar plexus’tan (göbek sinir ağı) ışık lifleri ile dünyaya bağlanır dediğinde buna benzer bir şeyi kast etmektedir.

CC : Çakal ile konuşmam cisimleşme ile ilgili farklı teoriler için iyi bir örnektir. Bana geldiğinde ve ben : “Selam küçük çakal. Nasılsın?” dediğimde, “İyiyim. Sen nasılsın?” diye cevap verdi. Şimdi, kelimeleri normal şekilde duymadım. Fakat bedenim .akalın bir şey söylediğini biliyordu ve ben bunu bir karşılıklı konuşma olarak tercüme ettim. Bir entelektüel olarak, karşılıklı konuşmalar ile ilişkilerim o kadar derindir ki, bu hayvanın benimle iletişim kurma hissini bedenim otomatik olarak kelimelere tercüme etti. Bedenimiz bilinmeyeni her zaman bilinen koşullarla görür.

SK : Bilincin büyülü kip’te olduğu sırada, çakalların konuştuğu ve her şeyin uygun ve parlak göründüğü dünyanın canlı bir yer olduğu, insan varlıkları hayvanlar ve bitkiler de dahil olmak üzere her şeyle bir duygu ortaklığındalar. Bizim algılayan ve iletişim kuran tek yaşam formu olduğumuzun kibirli varsayımını terk edersek, her çeşit varlığın bizimle konuştuğunu bulabiliriz. John Lilly yunuslarla konuyordu. Eğer tek zeki yaşamın biz olmadığımıza inanabilirsek, belki de kendimizi daha az yabancı hissedebiliriz.

CC : Herhangi bir hayvanla konuşabiliriz. Don Juan ve diğer büyücüler için benim çakal ile konuşmam alışılmadık bir şey değildi. İşin doğrusu, arkadaş olarak daha güvenilir bir hayvanı seçmem gerektiğini söylediler. Çakallar hilekardır ve güvenilir değiller.

SK : Hangi hayvanlar daha iyi arkadaş olurlar?

CC : Yılanlar müthiş arkadaşlardır?

SK : Bir kez yılanla bir konuşmam olmuştu. Bir gece çocukken yaşadığımız evin tavan arasında bir yılan olduğunu hayal etmiştim. Bir sopa alıp onu öldürmeye çalışmıştım. Sabah kız arkadaşıma rüyamı anlattım ve o, hayali bir tavan arasında olsa bile yılan öldürmenin iyi bir şey olmadığını hatırlattı bana. Gelecek sefer eğer rüyamda bir yılan belirirse, onu beslememi veya dostça davranmamı önerdi. Takriben bir saat sonra az kullanılan bir yolda skooter ile giderken yola uzanmış güneşlenirken beni bekleyen bir buçuk metrelik bir yılanla karşılaştım. Yanına kadar aracımı sürdüğüm halde o hiç kıpırdamadı. Kısa bir süre birbirimize baktıktan sonra, rüyamda kardeşini öldürdüğüm için ona iyi niyetimi göstermeye karar verdim. Kuyruğuna dokundum. Kıvrıldı ve samimiyeti bozduğumu belirtti. Böylece vazgeçtim ve yalnızca seyrettim. Beş dakika sonra çalılıkların arasında kayboldu.

CC : Onu almadın mı?

SK : Hayır.

CC : Çok iyi bir arkadaştı. İnsan yılanları çağırmasını öğrenmesi gerekir. Fakat çok iyi bir durumda olman lazım, dingin, sakinleşmiş – arkadaşlık ruh hali içinde – kuşku veya bir beklentinin olmaması gerekir.

SK : Yılanım bana doğa hakkında her zaman paranoyak hisler taşıdığımı öğretti. Hayvanları ve yılanları tehlikeli olarak tanımlıyordum. Bu karşılaşmadan sonra hiçbir yılanı öldürmedim, ve bir çeşit yaşayan bağımızın olması gerektiği bana daha mantıklı görünmeye başladı. Bizim ekosistemimiz değişik yaşam formları arasında iletişimi gayet iyi bir şekilde kapsayabilir.

CC : Don Juan’nın bu konuda çok enteresan bir teorisi vardı. Bitkiler, hayvanlar gibi, her zaman sizi etkiler. Eğer onları kopardığın için özürdilemezsen, muhtemelen hasta olursun veya kazaya uğrarsın, diyordu.

SK : Amerikan kızılderilileri öldürdükleri hayvanlar için benzer inançları var. Eğer, yaşaman için sana hayatını veren hayvana teşekkür etmezsen, ruhu sana sorun yaratabilir.

CC : Tüm hayatla bir ortaklığımız var. Kasten bitki veya hayvan yaşamını yaraladığımızda, her zaman bir şeyler değişiyor. Yaşamak yerine yaşamı alıyoruz, fakat sıramız geldiğinde gücenmeden, yaşamımızı vermeye hazır olmamız lazım. Kendimizi o kadar önemli ve ciddi sanıyoruz ki, dünyanın büyük bir gizem olduğunu ve eğer dinlersek bunu bize öğretebileceğini unutuyoruz.

SK : Belki psikotrop ilaçlar bir an için soyutlanmış egomuzu yok ederek doğa ile gizemli bir birleşime izin verir. İnsan ve doğa arasındaki duygu ortaklığını unutmamış çoğu kültürlerde törensel olarak psikodelik ilaç kullanımı vardır. Çakal ile konuştuğunda peyote kullanmış mıydın?

CC : Hayır. Hiçbir şey kullanmamıştım.

SK : Bu deneyim don Juan’nın psikotrop ilaçlar verdiği benzer deneyimlerden daha şiddetli miydi?

CC : Çok daha şiddetli. Psikotrop ilaç kullandığım her sefer bir şey aldığımı biliyor ve her zaman deneyimin geçerliliğini sorguluyordum. Fakat çakal benimle konuştuğunda, savunmam yoktu. Hiçbir şekilde bunu açıklayamıyordum. Gerçekten de, kısa bir süreliğine, dünyayı durdurmuş ve Avrupa yorumun sisteminden tamamen ayrılmıştım.

SK : Don Juan’nın çoğu zaman bu farkındalık düzeyinde yaşadığını düşünüyor musun?

CC : Evet. O büyülü bir zamanda yaşıyor ve ender olarak sıradan zamana dönüyor. Ben sıradan zamanda yaşıyor ve ender olarak büyülü zamana gidiyorum.

SK : Fikir birliğinin çiğnenmiş patikalardan bu kadar uzak yerlere seyahat eden biri çok yalnız olmalı.

CC : Sanırım öyle. Don Juan dehşet verici bir dünyada yaşıyordu, ve sıradan insanları çok geride bırakmıştı. Don Juan ve arkadaşı Genaro ile birlikte olduğum zamanda, sıradan toplumun debdebeli hayatının ve referanslar noktalarının dışında yaşadıkları için, onların paylaştığı yalnızlığı ve kederi gördüm. Don Juan’nın yalnızlığı sanata dönüştürdüğünü düşünüyorum. O, mucizeyi, yalnızlığı ve erki içeriyor ve kontrol ederek sanata çeviriyor.

Sanatı yaşam şeklinin mecazi bir yolu. Bunun içi öğretilerinde bu kadar dramatik bir tat ve bütünlük bulunuyor. O, yaşamını bilerek öğretilerine göre yapılandırıyor.

SK : Mesela, don Juan seni tepelere ava götürdüğünde bilerek bir alegori mi sahneledi?

CC : Evet. Spor veya yemek için avlanmasının bir ihtiyacı yoktu. Onu tanıdığım 10 yıl içinde bildiğim kadarı ile yalnızca dört hayvanı öldürmüştür, ve bu yalnızca ölümün onlar veya başka bir şey için ödül olduğundan olmuştur. Kurduğumuz bir kapana tavşan yakalandığı zaman don Juan onun zamanı geldiği için öldürmem gerektiğini söylemişti. Çaresizdim çünkü kendimin tavşan olduğunu hissediyordum. Onu özgür bırakmaya çalıştım ama kapanı açamadım. Ayağımla ezerek kapanı açmaya çalışırken kaza ile tavşanın boynunu kırdım. Don Juan bana, bu fevkalade dünyada varlıkların sorumluluğunu almamın gerektiğini öğretmeye çalışıyordu. Bana doğru eğilerek kulağıma fısıldadı: “Söyledim sana, tavşanın bu güzel çölde dolaşacak zamanı kalmamıştı.” Bana savaşçının yolunu öğretmek için kasten bir metafor yarattı. Savaşçı avlanan ve kişisel erk toplayan bir insandır. Bunu yapmak için sabrını ve azmini geliştirmeli ve her zaman tasarlayarak bu dünyada hareket etmelidir. Don Juan gerçek avı bana öğretmek için, bu çarpıcı durumu kullandı, çünkü doğrudan bedenimle konuşuyordu.

SK : En son kitabın Ixlan Yolculuğunda, ilk kitaplarındaki psikotrop bitki kullanımının don Juan’nın senin büyücülüğü öğretmeye yönelik esas yöntemi olduğu izlenimi tersine çevirdin. Psikotrop bitkilerin yerini onun eğitimindeki yerini şimdi nasıl anladın?

CC : Don Juan psikotrop bitkileri benim çömezliğimin yalnızca orta döneminde kullanmıştır çünkü ben çok aptal, çok bilmiş ve kendini beğenmiş biri idim. Kendi dünya tanımlamamı sanki tek gerçekmiş gibi görüyordum. Psikotrop bitkiler benim yorumlama sistemimde bir uçurum yarattılar. Benim dogmatik kesinliğimi tahrip ettiler. Fakat muazzam bir bedel ödedim. Dünyayı birbirine yapışık tutan zamk eridiğinde, bedenim zayıfladı ve iyileşmem aylar sürdü. Endişeli ve en alt seviyede işlev görüyordum.

SK : Don Juan dünyayı durdurmak içi düzenli olarak psikotrop ilaç kullanıyor muydu?

CC : Hayır. Kendi isteği ile durdurabilir. Psikotrop bitki yardımı olmadan benim görmeye çalışmamın faydasız olacağını söylemişti. Fakat, bir savaşçı gibi davranırsam ve sorumluluk alırsam onlara ihtiyacım olmayacaktı; o zaman yalnızca bedenimi zayıflatacaklardı.

SK : Bu takipçilerinin birçoğu için bir şok etkisi yapacak. Sen psikodelik devrimin kutsal hamisi gibisin.

CC : Şu varki, onların benim hakkımda garip fikirleri var. Kalifornia, Long Beach’te vereceğim bir konferansa gidiyordum, beni tanıyan biri bir kıza beni işaret ederek söyle dedi: “Hey, bu Castaneda.” kız ona inanmadı çünkü benin çok mistik biri olmam gerektiğini düşünüyordu. Bir arkadaşım benim hakkımda dolaşan bir çok hikayeyi toplamıştı. Mistik ayaklarım olduğu fikir birliğine varılmıştı.

SK : Mistik ayak?

CC : Evet, İsa gibi çıplak ayakla dolaştığımı ve nasır olmadığının. Çoğu zaman uyuşturucu almış olduğum farz ediliyordu. Aynı zamanda intihar etmiştim ve birkaç farklı yerde ölmüştüm.

Sınıfımdakiler, fenomenoloji ve aidiyet, ile algı araştırması ve sosyalizasyon konularında konuşmaya başladığımda, çılgına dönüyorlardı. Gevşemeyi, zihinlerini açmak ve uçurmak gibi konuların anlatılmasını istiyorlardı. Fakat benim için kavrayış önemliydi.

SK : İstihbarat süpürgesi ile söylentiler savruluyor. Don Juan hakkında bazı şeyler, ama Castaneda hakkında çok az şey biliyoruz.

CC : Bu bir savaşçının hayatı için tasarlanmış bir plandır. Farklı dünyalara girip çıkabilmek için fark edilmez olarak kalmalısın. Hakkında ne kadar çok şey bilinir ve tanımlanırsa, özgürlüğün o kadar çok kırpılır. Kişilerin, senin kim olduğun ve nasıl davranacağın hakkında kesin fikirleri varsa, o zaman sen hareket edemezsin. Don Juan’nın ilk öğretiği şeylerden biri, kişisel tarihimin silinmesi gerektiğidir. Eğer, yavaş yavaş çevrende bir sis perdesi yaratırsan, o zaman varsayılmış olarak kabul edilmeyecek ve değişim için daha geniş alanın olacak. Bu nedenle konferanslarda ses kayıtlarından ve fotoğraf çekimlerinden kaçınıyorum.

SK : Belki de tarihsel olmadan kişisel olabiliriz. Şimdi sen çömezliğinle bağlantılı psikodelik deneyimin önemini en aza indirdin. Ve sen ortalıkta dolanıp, anlattığın gibi büyücülerin repertuarındaki hileli şeyleri yaparken gözükmüyorsun. Don Juan’nın öğretisinin senin için önemli olan unsurları nelerdir? Onlar tarafından değiştirildin mi?

CC : Bence, son amacı dünyayı durdurmak olan, savaşçı ve bilgi adamı olma fikri, en çok uygulanabilir olanıdır. Yaşamımı kontrol edebilme yeteneği bana huzur ve güven veriyor. Don Juan’la ilk karşılaştığım zaman çok az kişisel erkim vardı. Hayatım çok tutarsızdı. Brezilyadaki doğum yerimden çok uzun bir yoldan gelmiştim. Görünüşte, kavgacı ve kendini beğenmiş biri idim, aynı zamanda, kararsız ve kendimden emin değildim. Her zaman kendim için mazeretlerim vardı. Kendime acıma ile o kadar çok dolu idim ki, bir keresinde don Juan beni profesyonel bir çocuk olmakla suçladı. Kendimi rüzgardaki bir yaprak gibi hissediyordum. Genelde pek çok entelektüel gibi sırtım duvara değmişti. Gidecek yerim kalmamıştı. Beni gerçekten heyecanladıracak herhangi bir yaşam tarzı bulamıyordum. Tek yapabileceğim şey, sıkıntılı bir hayata olgun biri gibi bazı düzenlemeler yapmak, veya eğlenmek için psikodelik ilaç ve ot kullanmak ve seks maceralarına atılmak gibi daha karışık yollar bulmaktı. Tüm bunlar benim iç gözlem alışkanlıklarımdan abartılmıştı. Her zaman kendime bakıyor ve kendim ile konuşuyordum. İç sesim seyrek olarak duruyordu. Don Juan gözlerimi dışa çevirtti ve kişisel erk toplamayı öğretti. Eğer biri coşkulu bir hayat yaşamak istiyorsa bunun başka bir yolu olduğunu zannetmiyorum.

SK : eski filozofların oyunu olan ölümü gözlerinin önünde tutarak seni bağladığı gözüküyor. Don Juan’ın yaklaşımının ne kadar olağanüstü olduğuna çarpıldım. Platon’un, bir filozofun gerçek dünyada herhangi bir ilerlemeye başlamadan önce ölümü öğrenmesi ve Martin Heidegger’in insanı ölüme-giden-varlık olarak tanımlaması fikirleri, kulaklarımda yankılandı.

CC : Evet, fakat don Juan’ın yaklaşımının tuhaf bir kıvrımı var çünkü ölümün hissedilen ve görülen fiziksel oluş olduğu büyücülük geleneğinden geliyor. Büyücülükteki yorumlardan biri şöyle der: ölüm solunda duruyor. Ölüm, sana doğruyu söyleyen kesin nasihatler veren, tarafsız bir yargıçtır. Hepsinden başka, ölümün acelesi yok. Seni yarın, veya gelecek hafta, ya da 50 yıl sonra alacak. Onun için fark etmez. Neticede hatırladığın bir anda öleceksin, ve bu ölüm doğru boyutta olacak.

Sanırım bu fikri yeterli derecede inandırıcı yapamadım. “Ölüm solundadır” yorumu, entelektüel bir konu değil, bir algılamadır. Bedenin uygun bir şekilde dünyaya uyumlu ise ve gözlerini sola kaydırırsan, olağanüstü olaya şahit olacaksın, bir gölge gibi ölümün varlığına.

SK : Varoluşçu gelenekte, sorumluluk tartışmasını genellikle ölüm tartışması takip eder.

CC : O halde don Juan iyi bir varoluşçudur. Yaşamımın bir dakika daha var olup olmadığını bilmenin bir yolu olmadığı zaman, bunun hayatımın son dakikası gibi yaşamalıyım. Her eylem savaşçının son mücadelesidir. Bu nedenle her şeyin kusursuz yapılması lazım. Hiç bir şeyi askıda bırakmamak gerekir. Bu fikir beni özgürleştirmiştir. Bu burada seninle konuşuyorum ve belki artık hiçbir zaman Los Angeles’e geri dönmeyeceğim. Fakat bunun bir önemi yok, çünkü ben daha gelmeden her şeyi zaten hallettim.

SK : Bu ölümlü dünya ve kesinlik, sonsuz zaman vizyonunun seçimin trajik kalitesini tahrip eden psikodelik ütopyalardan çok uzak bir yoldadır.

CC : Ölüm senin solunda durduğunda, bir takım kararlarla kendi dünyanı yaratmalısın. Burada küçük veya büyük kararlar yoktur, yalnızca şimdi alınması gerekli olan kararlar vardır. Kararsızlık veya pişmanlık için vakit yok. Eğer vaktimi dün yaptıklarımın pişmanlığı ile harcarsam, bugün vermem gereken kararları eksiltmiş olurum.

SK : Don Juan sana kararlı olmanı nasıl öğretti?

CC : Hareketleri ile bedenimle konuştu. Benim eski yöntemim her şeyi askıda bırakmak ve hiçbir şeye karar vermemekti. Benim için kararlar çirkin şeylerdi. Hassa bir insan için karar vermek zorunda olmak bana haksızlık gibi görünürdü. Bir gün don Juan bana şöyle bir soru yöneltti: “Benim ve senin eşit olduğumuzu düşünüyor musun?” Ben entelektüel bir üniversite öğrencisi idim, o ise yaşlı bir kızılderili idi, ben lütfederek söyle cevapladım: “Tabi ki eşitiz.” Buna karşı, “Ben öyle olduğunu zannetmiyorum. Ben bir avcı ve savaşçıyım, sen ise bir pezevenksin. Ben her an yaşamımı özetlemeye hazırım. Senin kararsızlık ve keder dolu çürük dünyan benimki ile eşit değil.” Al İşte, ben kendimi çok aşağılanmış hissettim ve gitmek istiyordum ama çölün ortasındaydık. Yere çöktüm, kendi egomun tuzağına düşmüştüm. O, eve gitmeye karar verene kadar bu şekilde oturarak bekleyecektim. Birkaç saat sonra, don Juan’nın eğer beklemesi gerekiyorsa burada sonsuza kadar kalacağını anladım. Neden beklemesin ki? Askıda olan bir işi olmayan biri için bu onun erki idi. Sonunda farkına vardım ki bu adam, 20 tane yeni yıl kararı verip sonra tamamından vazgeçen baban gibi biri değildi. Don Juan’ın kararları ilgili olduğu süre için değiştirilmezdi. Ancak bir başka karar nedeniyle iptal edilebilirdi. Bu nedenle kalktım ona doğru giderek dokundum, o da kalktı ve eve gittik. Darbenin etkisi muazzamdı. Beni, savaşçının yolunun, coşkulu ve güçlü bir yaşam yolu olduğuna ikna etti.

SK : Kararın içeriği çok da önemli değildi, önemli olan karalı olmaktı.

CC : Bu don Juan’ın işaret dili olarak kast ettiği şeydi. İşaret dili karar vermekten gelen gücün üstlendiği planlanmış bir harekettir. Örnek olarak, eğer bir savaşçı uyuşmuş ve üşümüş bir yılan bulursa, onu ısırılmadan, sıcak bir yere götürecek bir yol bulması için çabalaması gerekir. Savaşçı bu işareti yalnız gırgır için yapmalıdır. Fakat mükemmel uygulamalıdır.

SK : Varoluşçu felsefe ile don Juan’nın öğretileri arasında birçok benzerlikler olduğu görülüyor. Karar verme ve işaret konularında söylediklerin don Juan’nın, Nietzsche ve Sartre gibi, azmin insanın en temel yeteneği olduğuna inandığını akla getiriyor.

CC : Sanırım söylediğin doğru. Kendi adıma konuşmam gerekirse. Yapmak istediğim, ve belki de başardığım, kontrolü nedenden ayırmaktır. Zihnim tüm yaşamımı kontrol etmektedir ve eğer kontrol etmeyi bırakırsa beni öldürür. Çömezliğimin bir noktasında derin bir depresyona girdim. Dehşet, hüzün ve intihar düşüncesi ile bunaldım. Sonra, bunlar kontrolün elden kaçmaması için yaptığı sağduyunun yaptığı aldatmacaların sonuçları olduğuna dair don Juan beni uyardı. Sağduyum, bedenimin yaşamın bir anlamı olmadığını hissetmeye sebep olduğunu söyledi. Zihnim bunu savaşı sürdürdüğü ve kaybettiğinde, sağduyu bedenin uygun bir aracı olduğunu farz eder.

SK : “Sağduyunun ne olduğunu bilmediği, kalbin kendi sağduyusu var” ve bu bedenin geri kalanı için de geçerlidir.

CC : Konu budur. Bedenin kendi bir iradesi var. Daha doğrusu, irade bedenin sesidir. Bunun içi don Juan sürekli olarak öğretilerini dramatik bir şekle sokmaktaydı. Benim zihnim kolaylıkla büyücülüğün dünyasını saçmalık diye defederdi. Fakat bedenim bu dünyayı ve yaşam tarzını cazip bulur. Ve beden bir kez bunu başardığında, yeni ve daha sağlıklı bir saltanat kurulur.

SK : Don Juan’nın rüya ile ilgili teknikleri beni meşgul eden rüya görüntülerini gönüllü kontrol etme ihtimalini akla getirdi. O, her ne kadar, iç dünya ile kalıcı, istikrarlı bir gözlem kurmayı önerse de, bana don Juan’nın rüya eğitiminden bahset.

CC : rüya görmede esas numara rüya görüntülerini dikkatli görmeye yetecek uzunlukta tutmayı becermektir. Bu çeşit bir kontrolü elde etmek için ihtiyacın olan bir şeyi peşinen seçmek ve rüyanda onu bulmayı öğrenmektir. Don Juan, ellerimi sabit bir nokta gibi kullanmamı, ve onlar ile görüntüler arasında ileri geri gitmeyi önerdi. Birkaç ay sonra, ellerimi bulmayı ve rüyayı durdurmayı öğrendim. Bu teknikle o kadar büyülendim ki uyumayı bile zorla bekler oldum.

SK : Rüyada görüntüleri durdurmak, dünyayı durdurmak gibi bir şey midir?

CC : Benzer bir şey. Fakat bazı farklılıklar da var. İradenle ellerini bulma kabiliyetine ulaşırsan, bunun yalnızca bir teknik olduğunun farkına varıyorsun. Bundan sonrası kontrol ile ilgilidir. Bilgi adamı kişisel erk toplamalıdır. Fakat bu da dünyayı durdurmak için yeterli değildir. Aynı zamanda bir coşku da gereklidir. Zihnindeki iç sesini susturmalı ve kendini dış dünyaya teslim etmelisin.

SK : Don Juan’nın dünyayı durdurmak için sana öğretti birçok teknikten, hangisini halen kullanıyorsun?

CC : Şu andaki esas denetimim alışkanlıklarımı bozmaktır. Her zaman çok düzenli bir kişi olmuşumdur. Belli saatlerde yer ve uyurdum. 1965’te alışkanlıklarımı değiştirmeye başladım. Gecenin sakin saatlerinde yazıyor ve ihtiyaç hissettiğim saatte yiyor ve uyuyordun. Şimdi pek çok önceleri alışkanlığım olan pek çok şeyi artık bıraktım, kendim için dahi bilinmez ve sürpriz biri oldum.

SK : Senin denetimin bana iki müridin mucizevi güçler hakkındaki övünmesini anlatan bir Zen hikayesini hatırlattı. Bir mürit üyesi olduğu tarikatın kurucusundan nehrin bir yakasında dururken karşı kıyıdaki yardımcısının elindeki bir kağıda Buda’nın ismini yazmasını istedi . İkinci mürit ise bu tür bir mucizenin etkileyici olmadığını söyledi. “Benim mucizem,” dedi, “aç olduğumda yemek, susadığımda su içmektir.”

CC : Beni, Don Juan’nın gösterdiği yolu takip etmeye iten bu dünyadaki sorumluluk unsuru idi. Dünyayı aşmaya gerek yok. Bilmemiz gereken her şey karşımızdadır, eğer dikkat edersek tabi. Olağan dışı bir gerçeklik durumuna girersen, psikotrop ilaç kullandığında olduğu gibi, sıradan gerçekliğin mucizevi karakterini görmek için ihtiyacın olan şey kendini oradan geri çekmendir. Benim için yaşam yolu – yüreği olan yol – iç gözlem veya mistik kendini aşmak değil, dünyada var olmaktır. Bu dünya savaşçının avlanma alanıdır.

SK : Senin ve don Juan’ın çizdiği dünya resmi, büyülü çakallarla doludur, büyülenmiş kargalar ve güzel büyücüler. Seni nasıl bağladığını görmek kolay. Fakat modern şehirli kişilerin dünyası için nasıl olacak? Büyü oranın neresinde? Eğer hepimiz dağlarda yaşasaydık mucizeyi canlı tutardık. Fakat bir yarımız otobana yakınlaştığında bu nasıl mümkün olacak?

CC : Bir keresinde ben de don Juan’a bu soruyu sormuştum. Yuma’da bir kafe’de oturuyorduk, eğer kendisi ile birlikte çölde yaşarsam benim de dünyayı durdurup görebileceğim aklıma geldi. Camın dışında geçen arabalara baktı ve dedi ki : “Bu, dışarısı, senin dünyan.” Ben şimdi Los Angeles’te yaşıyorum ve bu dünyadaki ihtiyaçlarımı karşılayabiliyorum. Düzenli bir dünyada alışkanlıklar olmadan yaşamak bir mucizedir. Ama bu yapılabilir.

SK : Ses seviyesi ve insanların sürekli baskısı, dünyayı durdurmak için gerekli olan sessizliği ve yalnızlığı tahrip ettiği görülüyor.

CC : Aslında değil. Gürültü bu iş için kullanılabilir. Otobanın gürültüsünü dış dünyayı dinlemeyi öğrenmek için kullanabilirsin. Dünyayı durdurduğumuzda, aslında durdurduğumuz bu dünya, genellikle bizim iç konuşmamızla sürdürdüğümüz dünyadır. İçsel boşboğazlığımızı durdurduğumuzda, eski dünyamızı da sürdürmeyi durdururuz. Tanım çöker. Bu kişisel değişimin başladığında olur. Seslere yoğunlaştığında, farkına varırsın ki beyninin tüm sesleri sınıflandırması zorlaşır, ve kısa bir sürede bunu yapmaktan vaz geçersin. Bu, bizi sınıflandıran, biçimlendiren ve düşünmeye sevk eden, farklı bir görsel algı gibidir. Konuşmayı kestiğinde, sınıflandırmadığında ve yargılamadığında çok huzur vericidir.

SK : İç dünya değişir, fakat dış dünya için ne oluyor? Bireysel Bilinçlere köklü değişiklikler yapabiliriz, fakat halen yabancılaştırmanın yarattığı sosyal yapıya dokunamayız. Sizin düşüncenizde sosyal veya politik bir reform var mı?

CC : Ben entelektüellerin her zaman politik ve sosyal devrimler hakkında konuştuğu ve birçok bombanın patladığı Latin Amerika’dan geldim. Fakat devrim çok şeyi değiştirmedi. Binaları bombalamak için biraz cesaret verdi, fakat sigara ikram etmek, veya endişeli olmayı durdurmak, veya içsel gevezeliği durdurmak için kendini yenilemen gerekir. Burası gerçek reformun başladığı yerdir. Çok uzun olmayan bir süre önce, bir tatil esnasında, don Juan ve ben Tuscon’da bulunuyorduk. Bazı insanlar ekoloji ve Vietnam savaşı hakkında bir konferans veriyordu. Bu adam devamlı olarak sigara içiyordu. Don Juan, “Kendi bedeni ile ilgilenmeyen bu adamın başka insanların bedeni ile ilgilenebileceğini düşünemiyorum.” dedi. Bizim ilk ilgimiz kendimizin olması gerekir. Ancak kendim enerjimin zirvesinde olduğumda ve karamsar olmadığımda arkadaşımı düşünebilirim. Bu durumda olmak için ise bedenimi düzenli tutmalıyım. Herhangi bir devrim burada, bu bedende başlamalı. Kültürümü değiştirebilirim, ama bunu yalnızca kusursuz bir şekilde bu acayip dünyaya uyumlu olan bir bedenin içinden yapabilirim. Benim için, gerçek başarı savaşçı olma sanatıdır, don Juan’nın dediği gibi, insan olma mucizesi ile insan olmanın dehşetini dengelemenin tek yoludur.

Psychology Today

Yayın Tarihi : Aralık 1972

Çeviri : Aki